Fütursuzca dile getirilen komplo teorileri, birbirini dinlemeyen insanlar ve adeta bugünü anlatan bir kara komedi... Selim Erdoğan’ın yazdığı ve İthaki Yayınları’ndan çıkan “Sabotaj: Anadolu’da Hazin Bir Komplo Öyküsü” kitabı eylül ayında okuyucu ile buluştu. Kitapta ‘Berhava Teknolojik Araştırma Külliyeleri’ne gidiyor; nasıl gerçekleştiği bilinmeyen bir patlamanın izini süren fizikçi Gürler Gür’ün yaşadıklarına şahit oluyoruz.
Denizaltı Vadisi, İkibinseksendört, Gofer Ağacı, Trinidad’ın Dönüşü ve Kurbağa Adası, Bir İstanbul Distopyası kitaplarının da yazarı olan Selim Erdoğan ile kitaba, komplo teorilerine dair konuştuk.
Öncelikle klasik bir soru ile başlamak istiyorum. Yazarlık serüvenine ilk ne zaman ve nasıl başladınız? Sizi roman ve öyküler kaleme almaya iten ne oldu?
Yazıyla aram her zaman iyiydi. Öğrencilik yıllarımda eğlenmek için öyküler kaleme alırdım. Ama ilk ciddi girişimim İkibinseksendört’ü yazmaya karar vermekle başladı denilebilir. Uzun bir araştırma ve yazma serüveniydi bu kitap. Öyle teşvikle falan başlamadım. Epik bir distopya yazmak istedim. İnternet devriminin verdiği ilham, insan bilinci ve yapay bilinçle ilgili merakımın yarattığı bilgi birikimi, İkibinseksendört’ün ana kaynakları oldu. Araştırmak da yazmak da eğlenceliydi. Benim için adeta günlük hayattan kaçtığım bir evrendi. Ama yazmamın asıl nedeni öykü tasarlamayı, anlatmayı, bunun için araştırma yapmayı seviyor olmam.
“Sabotaj” kitabının konusunu seçmeye nasıl karar verdiğinizi merak ediyorum. Nasıl ortaya çıktı “Berhava Teknolojik Araştırma Külliyeleri” üzerine bir olay inşa etme fikri?
Berhava eski Türkçe bir sözcük. Boş, boşa giden anlamına geliyor. Kitaptaki külliyenin adı Necmeddin Berhava isimli kurgusal bir karakterden. Külliye’de bütün dünyanın kıskanarak izlediğine inanılan bir proje üzerine çalışılıyor. Bir patlamayla her şey değişiyor. Kitabın ana karakteri Gürler sabotajı araştırmak üzere Külliye’ye gönderiliyor. Kim kurmuştur bu komployu? Hangi yöntem kullanılmıştır? Kim suçu kime yıkmak istemektedir?
Komplo teorileri insanların dünyayı açıklamak için her şeyden çok kullandıkları bir araç seti. Bir renk paleti. Öyle bir palet ki hemen herkesin kişiliğine, siyasi görüşüne, inançlarına uygun bir komplo teorisi mevcut bu palette. Farklı siyasi görüşteki insanlar aynı olayı farklı komploların sonucu olarak yorumluyorlar. Komplo teorilerinin tarihi eskidir ama günümüzde belki de internet devriminin de etkisiyle her zamankinden çok üretilip her zamankinden hızlı dağıtılıyor bu teoriler. Tüketicisine dünyayı basitçe açıklama, kendini iyi, karşıyı kötü olarak konumlandırma, başarısızlığın sorumluluğundan kaçma gibi faydalar sağlıyor ama karşılığında gerçeği istiyor. Yani ruhunu şeytana satıyor Doktor Faust gibi. En tepede sanıyorum dünyanın düz olduğuna inananlar var. Ama bu iddiayla alay edenlerin bir kısmı 11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi’ne uçak çarptığına inanmayabiliyor mesela. Ülkemizin siyasi atmosferinde komplo teorileri siyasi iktidarın da en güçlü araçlarından biri. Ülkemizin başarısını kıskanan güçler meselesi. Faizi faiz lobisi yükseltir, fiyatların yükselmesinin nedeni ekonomik sabotajdır. Başımıza gelen her kötülük dış güçlerin oyunudur falan. O kadar gına getirdi ki, bunlar artık sadece mizaha konu olabilir diye düşündüm.
BİLİM, FİZİK VE MÜZİĞİN BİRLEŞİMİ
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nden mezunsunuz ama fiziğe de bir o kadar ilgilisiniz. Hatta ana karakteriniz Gürler Gür bir fizikçi ve kitapta da fizik üzerine çokça diyalog geçiyor. Bilime, fiziğe ve tarihe olan ilginiz ilk nasıl başladı?
Aslında genel olarak meraklı biriyim. Felsefe tarihinin en eski soruları beni de cezbetti. Dünya nedir? Hayat nedir? Canlılık nedir? Evren nereden geldi gibi. Bu soruların bir kısmı hala cevapsız hatta belki cevapsız kalmaya mahkum. Ama merak etmeden duramıyoruz. Bu konulardaki metodik araştırma programına bilim diyoruz. Fizik, yasalarının evrenin her yerinde geçerli olması nedeniyle cevaplanabilecek soruların anahtarına sahip olmaya en yakın aday. Bilim tarihi ise insan düşünce evriminin de tarihi olduğundan kendini evrende nasıl konumlandırdığını, o konumun sarsılmasını ruhunda nasıl duyumsadığına ilişkin ipuçları veriyor. Nasıl ve nerelerde hangi nedenlerle hata yaptığına ilişkin dersler içeriyor. Bilgiyle ilişkisinin ne kadar kırılgan olduğunu da söylüyor aynı zamanda.
Kitabı yazarken nasıl bir araştırma süreci geçirdiniz? Örneğin “Berhava İleri Teknolojik Araştırmalar Külliyesi”ni yaratırken veya sürekli komplo teorileri üreten karakterlerinizi yazarken nelerden faydalandınız?
En kolay yazdığım kitaplardan biri oldu Sabotaj. Ayrıca araştırmaya yer bırakmayacak kadar malzeme birikmişti zihnimde yıllar içinde. Ana akım televizyon kanallarında bu tür komplo teorileri her gece izleyicinin üzerine boca ediliyor. Son dönemde Covid aşılarının amacının soykırım olduğu en popülerlerden biri oldu mesela. Komplo teorisyeni sayısı da maşallah kumsalda kum. Belki en zorunun, örneğinin az bulunması nedeniyle Gürler karakterini yaratmak olduğunu söyleyebilirim.
MİZAHİ BİR DİL
Kitabınızın mizahi bir dili var. Yormayan, akıcı ve yer yer güldüren bir anlatım hakim. “Mizahi” bir dili seçmenizin bir sebebi var mı?
Dünyanın düz olduğuna inanan bir iki kişi görürseniz hayrına onlara gerçeği anlatmaya çalışırsınız. Sayıları artmaya başlarsa siz de yazarak çizerek, her iddianın arkasını araştırıp belgeleyerek bunlara cevap verebilirsiniz. Kitaplar, gazeteler, televizyonlar bunlardan geçilmez hale gelirse, arkadaşlarınız Ay’a gidilmemiş olabileceğini söylemeye başlarsa elinizde mizahtan başka bir araç kalmaz. Mizah delilikten kaçabileceğimiz son istasyondur. Etrafınıza saran akıl dışılıkla aranızdaki duvardır. Akıl sağlığınızı korumak için en etkili ilaçlardan biridir. İçinde yaşadığımız toplumun drama edebiyatı bu dönemler sona erdikten çok sonra yapılabilir. İçinde yaşarken ancak mizahını yapabilirsiniz.
Kitabınızdaki karakterleri yaratmak sıkı bir gözlem gerektirir diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
Kömür madenlerinin karanlık derin dehlizlerinde çalışan madencileri konu alan bir kitap yazmak isterseniz hiçbir kitap, araştırma bir madene girip o deneyimi yaşamak, yerinde gözlem yapmak kadar etkili olmaz. Neyse ki Sabotaj için böyle bir yerlere gitmeme gerek kalmadı. Karakterlere ilham olan gerçek insanlar siyasetçi, asker, bilim insanı görünümlü yarı deli yarı şarlatanlar ve birbirinden renkli argümanları ile televizyonda, internette, kafelerde, kimi önemli makamlarda.
GÜNÜMÜZÜ ANLATAN KARA KOMEDİ
Kitapta müzik konusunda da bolca bilgi mevcut. Bildiğim kadarıyla bir dönem müzikle de ilgileniyordunuz. Müzikle ilgilenmeye ilk nasıl başlamıştınız?
Bunu inanın hatırlamıyorum. Üç dört yaşlarındayken babamın küçük boy akerdeonunun kucağımda bir gökdelen gibi yükseldiğini hatırlıyorum ama. Müzik insan doğasında olan bir şey. İnsanın tonları, ritmi ve armoniyi algılama yetisi var. Eh dünyanın müzik kütüphanesi de yüzyıllardır genişlemeye devam ediyor. Bize de tadını çıkartmak kalıyor. Dinleyici olmanın dışında amatörce bir şeyler de çalarım. Tarihsel gelişimi hakkında okurum. Müzik muhteşem bir sanat. ABBA’nın ünlü şarkısında da dediği gibi müzik olmadan hayat neye benzerdi? Teşekkürler onu bana verdiğin için..
Kitabınız bana distopik bir roman gibi geldi. Kimsenin birbirini dinlemediği, sürekli komplo teorileri ürettiği bir dünya var kitapta. Bazen bir sıkışmışlık duygusu yaratıyor okuyucuda. Siz ne dersiniz? Distopya olarak mı tasarlamıştınız romanınızı?
Sabotaj, Dünya’nın ve özellikle ülkemizin bugünkü halinden daha distopik değil bence. Tam da söylediğiniz gibi kimse kimseyi dinlemiyor ve sürekli komplo teorileri üretiliyor. Teoriler bazen iç içe girip içinde çıkılmaz bir hal alıyor. Daha önce yeterince distopya yazdım. İkibinseksendört öyleydi mesela. Bir önceki kitabım Kurbağa Adası, Kanal İstanbul’un hayata geçirildiği kalabalık, sıcak ve tozlu bir İstanbul’da sıkışmış bir ailenin hayatta kalma hikayesiydi. Sabotaj distopya olarak değil içinde bulunduğumuz durumla ilgili bir kara komedi olarak tasarlandı.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
İnsan hayatın karmaşıklığına bir anlam arıyor. Fakirse kendi yenilmişliğine neden, zenginse zenginliğine düşman arıyor. Belki her şeyden öte karmaşık dünyayı bilmek için emek vermek yerine kolay bir formül arıyor. Belki az önce bahsettiğimiz müzik gibi komplo teorileri de insan doğasına uygundur. Müzik eğlenceli. Kimine göre komplo teorileri de insanları eğlenceli oldukları için çekiyor. Ama komplo teorilerinin mizahı daha eğlenceli. ABBA’nın şarkısındaki gibi mizah olmadan hayat neye benzerdi? Onu bize verdiğin için teşekkür ederiz diyerek bitirebiliriz sanıyorum.