Mücadeleden vazgeçmeyen aydın: Zabel Yesayan

Zabel Yesayan’ın hayatını anlatan “Zabel” oyunu 26 Eylül’de Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfi Tiyatrosu’nda izleyici ile buluştu. Yesayan’ı ve “Zabel” oyununu tiyatrocu Aysel Yıldırım ve Nihal Albayrak’tan dinledik

01 Ekim 2021 - 08:58

Zabel Yesayan, bütün ömrünü gördüğü haksızlıkları yazarak, bu haksızlıklarla mücadele ederek geçirmiş Ermeni bir aydın. Birçok roman yazdı, dergilere yazılar gönderdi. Tanıklık ettiği katliamları, herkese duyurmak ve unutulmasını engellemek için kaleme aldı. 

1878 yılında Üsküdar’da doğan Yesayan, Üsküdar Surp Haç Tıbrevank İlkokulu’nda okudu. Yazı yazmaya çok erken yaşlarda başladı. Üniversite eğitimi için Paris'e gitti ve Sorbonne Üniversitesi’nde edebiyat ve felsefe eğitimi aldı. Türkiye’ye döndüğünde kitaplar yazmaya, dergilere yazı göndermeye devam etti. Yazılarında kadının toplumsal yaşamındaki yerini sorguladı, toplumda gördüğü adaletsizliklere metinlerinde yer verdi. Özellikle Ermeni toplumunun yaşadıkları Yesayan’ı huzursuz ediyor ve bir şeyler yapmak istiyordu. 1909 yılında yaşanan Adana Katliamı’nı yazmak için Adana’ya gitti. Adana, Mersin ve Kilis’i gezdiği üç ay boyunca özellikle Ermeni kadınların, çocukların yaşadıkları Yesayan’ı derinden etkiledi. Tanıklık ettiği her şeyi “Yıkıntılar Arasında” kitabında topladı. Kitapta yazdığı şu söz ise yaşananların vahametini sözler önüne seriyor: “Eğer kan ve ateşle aklını yitiren bu insanların yaşadığı felaketi anlatabilirsem, bu vatana karşı görevimi yapmış olacağım.”

24 Nisan 1915 tarihi geldiğinde birçok aydın gibi kendisinin de tutuklanacağını biliyordu. Zira öyle de oldu, tutuklanacak aydınlar listesindeki tek kadın Zabel Yesayan’dı. Tutuklanmamak için bir hastaneye saklandı ve tutuklanmaktan kurtuldu. Ardından sırasıyla Bulgaristan’a, Bakü’ye ve Paris’e gitti. Paris’te Yerevan Dergisi’nde çalışmalarını sürdürdü. 1933’te ise Ermenistan hükümetinin davetiyle Ermenistan’a gitti. Yerevan Devlet Üniversitesi’nde dersler veren Yesayan, orada da yazılar yazmaya devam etti ve gördüğü adaletsizlikleri kaleme aldı. Ancak bu, Sovyet yönetimindeki Ermenistan hükümetinin hoşuna gitmedi. 1937 yılında yazıları nedeniyle Stalin kovuşturmalarında tutuklandı ve “vatan hainliği” ile suçlandı. Sibirya’ya sürgün edildi. Ancak ne ölüm tarihi ne de ölüm yeri biliniyor.

Yesayan, hayatına birçok kitap sığdırdı. Yıkıntılar Arasında, Sürgün Ruhum, Son Kadeh, Meliha Nuri Hanım kitapları Aras Yayıncılık tarafından Türkçeye çevrilen birkaç eseridir. 

ZABEL OYUNU YENİDEN SAHNEDE

Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (bgst) Zabel Yesayan’ın hayatını anlatan “Zabel” oyununu 26 Eylül’de Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfi Tiyatrosu’nda seyirci ile buluşturdu.

Aysel Yıldırım ve Duygu Dalyanoğlu’nun yazdığı oyun, Yesayan’ın çocukluğundan tutuklandığı ana kadar tüm hayatını odağına alıyor ve gerçek bir portre sunuyor. Zabel Yesayan’ı Aysel Yıldırım’ın canlandırdığı oyunda aynı zamanda Duygu Dalyanoğlu, Elif Karaman, Maral Çankaya, Nihal Albayrak ve Zeynep Okan yer alıyor.

Ekip, 1915 Büyük Felaketi’nin 100. yıl dönümünde Zabel’in hikayesini yazmaya karar vermiş. Çalışmaya başlarken ilk başvuru kitapları ise beş Ermeni feminist yazarı anlatan ve Aras Yayınları’ndan çıkan “Bir Adalet Feryadı” kitabı oluyor. 

Oyunda yer alan tiyatrocu Nihal Albayrak, çalışmalara başladıklarında Türkçe’de çok kaynak bulamadıklarını, İngilizce kaynaklardan da faydalandıklarını belirtiyor. 2015’te yürütülen ilk çalışmaların sonucunda deneme olarak oyunun ilk perdesinin seyirci ile buluştuğunu belirten Albayrak, daha sonra Yesayan’ın tüm hayatının merkeze alındığını ve 2017 yılından itibaren oyunun iki perde şeklinde sahnelendiğini aktarıyor. 

 Aysel Yıldırım ve Nihal Albayrak

ÜSTÜ ÖRTÜLEN TARİH

Zabel Yesayan’ı canlandıran tiyatrocu Aysel Yıldırım ise Zabel’i anlatan oyunu yazmaya nasıl karar verdiklerini şu sözlerle anlattı: “Biz Zabel’i okuduğumuz ilk andan itibaren sanki 100 yıl önce değil de bugün, yanımızda seslenen feminist bir kadının soluğunu duyduk. Yesayan, çok zorlu dönemlerden hep mücadele ederek geçmiş. Hem de çok önemli bir Osmanlı aydını. Milliyetçi değil, öylesi bir dönemde militarizme karşı çıkıyor. Kendini feminist olarak değil sosyalist olarak tanımlıyor. Ama etrafında hep kadınlar olmuş. Onlardan çok beslenmiş. Kitaplarını okurken bunu hissediyorsunuz. Biz de feminist tiyatro yapıyoruz, feministiz. Böyle bir kadın figürü çok etkileyici geldi. 100 yıl öncesinden böyle bir ses çıkmış olması bizi çok güçlendirdi. Başkalarını da güçlendirsin istedik. Ayrıca Osmanlı aydını denince hep ilk müslüman kadınlar hatırlanır ama hem tiyatro hem de edebiyat dünyasında yani Osmanlı’nın entelektüel hayatında Ermeniler ciddi bir alanı işgal ediyorlar. Çok güçlüler. Maalesef bu ses susturuluyor, bu tarihin üstü örtülmüş. Aslında biz bir anlamda onu kazıp yeniden ortaya çıkarma çalışması yapıyoruz.” 

GÜÇLÜ BİR MİZAHİ ANLATIM 

Oyunda o dönemde yaşanan olayları sanki oradaymışçasına hissediyor, Yesayan’ın hayatına girip gündelik yaşantısına şahit oluyoruz. Ayrıca oyunun mizahi yönü de çok güçlü.  Albayrak “Silahtar’ın Bahçeleri kitabını okursanız Yesayan’ın gerçekten çok renkli bir dünyası olduğunu, hayatındaki karakterlerin oldukça renkli olduğunu görebilirsiniz. Bir sürü kadın var ve onlarla birlikte büyüyor; teyzeler, anneanne, arkadaşı, arkadaşının anneannesi... Hep oralardan esinlendik.” diyor. Ekip olarak üslup çeşitliliğini sevdiklerini söyleyen Albayrak “Mizahı da, dramatik sahneleri de bir arada kullanmayı seviyoruz. Geçişken bir yapı kurmak istiyoruz genel olarak” diye aktarıyor.

Aysel Yıldırım ise mizahın umut olduğunu söylüyor ve Yesayan’ın bir anısını anlatıyor: “24 Nisan 1915 çok yaklaşıyor. Bütün Ermeni aydınlar Beyoğlu’nda bir gazetede buluşuyor ‘Yakında çok karanlık bir dönem bizi bekliyor’ diye düşünüyorlar. Zabel ise diyor ki, ‘Gazeteden çıktım, birden yüzüme bir rüzgar esti ve hayat buldum’ Yani, en zor anlarda bile yaşam sevincini örgütleyen bir kadın. Romanlarını okursanız, hiçbir zaman ağlak, kayıp, kaybetmiş bir kadın değil. Hep bir şekilde o karanlığın içerisinden aydınlığı, ufacık bir ışığı, yıldızları görüp onlara doğru ilerleyebilen bir kadın. Senelerce sürgün yaşıyor. Sürgün yaşadığı halde hiçbir zaman yazmayı, çizmeyi hatta 1915’i yaşayan insanlarla söyleşmeyi bırakmıyor. İleride bir gün, bir yerlerde mahkemeler olur ve işlenen bu insanlık suçunun kanıtları orada sunulur diye. Hatta Fransa’da bir kütüphaneye sürekli veri aktarıyor. Bakü’ye ve başka yerlere gidiyor. Hep çalışıyor, çabalıyor.”

YESAYAN’I TANIMAK

Aysel Yıldırım, birçok insanın bu oyun sayesinde Yesayan ile tanıştığını belirtiyor ve ekliyor: “Oyunda izleyici yaşanan, yaşatılan felaketin her vechesiyle karşılaşıyor. Daha tarafsız bir gözle baktığı zaman her insan Yesayan ve çevresindeki insanların yaşadığı şeyi algılıyor ve belki de bugünle bağlantısını kuruyor. Dolayısıyla özdeşleşme, oyunun içine girme halinin yüksek olduğunu duyuyoruz hep.” 

Oyunun tamamında kadınlar yer alıyor. Hem Yesayan’ın etrafında yer alan kadınları tanıyor hem de Yesayan’ı etrafındaki kadınların gözünden seyrediyoruz. Hikaye anlatırken de, tarihte de kadın karakterlerin görmezden gelindiğini ve tarihin erkekler üzerinden anlatıldığını belirten Nihal Albayrak, kadınların gözünden tarihi yazmak istediklerini aktarıyor. Albayrak “A’dan Z’ye bütün alanlarda kadınların birlikte çalışarak güçlenmesini, oyunculuktan yönetmenliğe, ışıkçılıktan sesçiliğe yer almasını ve bu çalışmaların ardından birlikte güçlenerek her alanda var olmalarını çok önemsiyoruz” diyor.


ARŞİV