“Sanat olmasaydı eksik ve yalnız kalırdık”

Kadıköy’de yaşayan fotoğrafçı Ekin Taneri “Bir yerle tanış olmanın en iyi yolu bence fotoğraf çekmek. Tanıştığıma memnun olduğum bir yer, Kadıköy” diyor

20 Ağustos 2020 - 11:28

Fotoğraf bazen yeni bir dil oluyor, kelimelerle anlatamadıklarımızı karelerle anlatıyoruz. Bazense her daim geri dönüp bakacağımız bir hafıza niteliği taşıyor. İnsan hafızası yaşadığımız birçok şeyi unutsa da çekilen fotoğraflar hatırlatmaya devam ediyor. Kadıköy’de yaşayan fotoğrafçı Ekin Taneri fotoğraflarıyla insanlık hallerini inceliyor, sokağın ve evin dinamiğini mercek altına alıyor. Taneri ile fotoğrafa ve çalışmalarına dair konuştuk.

Öncelikle kendini tanıtır mısın?

Ankaralıyım. Lisans eğitimimi Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım bölümünde tamamladım. Yüksek lisansımı Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım bölümünde yaptım. Eylülde tez jürim var. İçerik editörlüğü, metin yazarlığı, sosyal medya uzmanlığı yapıyorum. Bütün bunların yanında kendimi fotoğrafçıdan çok görsel hikaye anlatıcısı olarak tanımlayabilirim. 29 yaşındayım. 8-9 senedir fotoğraf çekiyorum. Hayatımın her alanında fotoğraf var. Benim bir parçam. Ana dilimden daha iyi bir dil konuşuyor fotoğraf. 

Biraz klasik bir soruyla başlayalım. Fotoğraf çekmek senin için ne ifade ediyor?

Ben konuşamadığım zamanlarda fotoğraf çekiyorum. Kendimi en iyi ifade edebildiğim alan. Fotoğraf öyle bir dil konuşuyor ki hiçbir dile çevrilmesi gerekmiyor. Bu evrenselliği seviyorum. 

Bildiğim kadarıyla analog bir makinen var ve analog çekmeyi de seviyorsun. Analog ve dijital makine ile çekmenin hissi farklı mı? Senin için “nostalji”den farklı bir yerde mi duruyor analog?

Analog makinemle çok tatlı bir gönül bağım var. O benim için ayrı bir yerde. Hissini, dokunuşunu, dokusunu seviyorum. Onun anlattığı hikayeler farklı. Nostaljik olarak değerlendirmiyorum analogları, onlar farklı enstrümanlar.

 TANIMAK İÇİN FOTOĞRAF

Özellikle salgında ve “yeni normal” döneminde çektiğin fotoğraflar, toplumsal hafıza için epey önemli bir yerde duruyor. Bir dönemden geçiyoruz ve geriye dönüp baktığımızda bu fotoğrafların bize yol göstereceğini düşünüyorum. Bir fotoğrafçı olarak sen ne dersin? 

Salgın dönemi öncesinde sadece analog makinemle ya da telefonumla daha anlık tekil fotoğraflar çekiyordum. Pandemi dönemi benim hayatımın dönüm noktalarından biriydi. Ben evden çok, sokakta vakit geçiren bir insanım. Bu süreci unutmak istemedim. Bildiğim en iyi kayıt alma yöntemi fotoğraf çekmek olduğu için dışarıda olduğum anları değerlendirmeye karar verdim. 

Kadıköy’de ve özellikle Moda’da epey fotoğraf çekiyorsun. Kadıköy ve Moda’nın ayrı bir önemi var mı senin için?

Ben Ankara’da doğdum büyüdüm. İstanbul’a yerleşeli beş sene oldu. Geldiğimden beri Kadıköy'de yaşıyorum. Semt insanı olmaya çalışıyorum ve Kadıköy'ün tüm katmanlarını seviyorum. Bir yerle tanış olmanın en iyi yolu bence fotoğraf çekmek. Tanıştığıma memnun olduğum bir yer Kadıköy. 

Şehre Bak’ın “Sıradanın Gücü” projesinde senin de fotoğrafların vardı. Sürekli mistik bir hale getirdiğimiz şehrin aslında ne kadar düz ama bir o kadar gerçek olduğunu görüyorum o fotoğraflarda. Sen ne düşünüyorsun?  

Sıradanın Gücü çağrısı beni çok heyecanlandırmıştı. Çünkü masal ve gerçeği birleştirmeyi denediğim işleri biraraya getirmiş ve insanlarla paylaşabilmiştim. Zıtlıklar var bu şehrin sokaklarında. Gülen duvarlar, ağlayan insanlar var. İsyan var, sevinç var. Hepsi geriye dönüp baktığımızda sıradan görünüyorlar ama o anda hepsi çok özel ve güçlü. 

“SANAT ÇOK KUVVETLİ”

Fotoğrafların, insana dair de çok şey söylüyor. Duygular ve insanlık halleri var fotoğraflarında. Sen ne dersin? 

Fotoğraf çekmeye başladığımda insanlardan kaçıyordum. Güzel manzaraları, iyi mimari yapıları, boş sokakları çekiyordum. İşin teknik kısmını çözdükten sonra aslında tam anlamıyla fotoğraf çekmeye başladım. Kompozisyona insan girince her şey daha anlamlı ve gerçek oldu. Seviyorum insanlarla iletişim kurmayı. Konuşmaktan daha güçlü bir iletişim gibi geliyor. 

Evde kaldığımız dönemde de üretmeye devam ettin. Özellikle nisan ve mayıs aylarında çizdiğin illüstrasyonlara baktığımda karamsar bir hava var sanki. Bunlara senin “karantina günlüklerin” diyebilir miyiz?

Karantina sürecinde pek çok şey yaşadım ben. Alınan kararlar, bozulan kararlar, başlayan biten ilişkiler vs. İçimdekileri de çizerek anlatmayı seçtim. Tabii ki benim günlüklerim diyebiliriz. Gözlemlediğim şeyler de var. Rakı şişesinde balık da olmak istedim, kafamdaki böcekler kalpleri kemirsin de. 

Eklemek istediğin bir şey var mı?

Sanat çok kuvvetli. İyi ki var. Bu alan olmasaydı biz çok yalnız, çok eksik kalırdık. Üretmeye devam etmek çok kıymetli. 

Instagram: @heartofzoey / Behance: Ekin Taneri


ARŞİV