Üç Yunan kadının yolu 2014’te İstanbul’da müzik sayesinde kesişiyor ve bu karşılaşmanın ardından çokkültürlü bir albümün hazırlıkları başlıyor. Sinafi Trio’yu oluşturan Asineth Fotini Kokkala, Marina Liontou Mochament ve Elena Mudiri Hasiotu, çıkardıkları albümde birçok dilde şarkı söylerken aslında ud ve kanunla yeni bir dil oluşturuyor. Müzik grubunun üyeleri ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bir grup kurmaya nasıl karar verdiniz? Ne zamandır müzik yapıyorsunuz?
Marina M.: Birlikte çalmaya başlamamız bir tesadüf sonucunda gerçekleşti. Fotini ve ben zaten başlıca bestelerimizi ve diğer enstrümantal parçaları çaldığımız bir düet yaptık. Sonra keman çalan biriyle işbirliği yaptık ve Beyoğlu’nda daha çok çalmaya başladık. Tüm yıl boyunca her pazar sahneye çıktık. Ama sezonun ortasında kemancımız yolculuğa çıkmak zorunda kaldı. Bize katılması için Elena’yı çağırdık. Onunla çalışmak gerçekten güzeldi ve daha sonra daha sık çalmaya başladık. Beyoğlu’nun meyhane ve barlarında haftada iki veya üç gün sahneye çıkıyorduk. O zamanlar Sinafi Trio oluşmaya başlamıştı. Dinleyiciler ve birbirimizle olan iletişimimizin sürekli hale gelmesi, İstanbul’da bizi destekleyen dinleyiciler ve bir repertuar yaratmamızı sağladı. Bunun için minnettarız.
“FARKLI KÜLTÜRLERE YAKLAŞTIK”
Marina M.: Birlikte uzun bir süre çaldıktan sonra Sinafi Trio olarak albüm çıkarma fikrimiz oluştu. Albüm temasının Anadolu kadınının hikâyeleri olmasına karar verdik. Çok araştırdık çünkü repertuar son derece geniş ve çeşitli. Konumuza uygun ve sevdiğimiz şarkılar çalmak istedik. Aslında repertuarları kaydetmek yerine toplamakta daha çok vakit harcadık. Kaydetme süreci oldukça kısaydı. Bir hafta sürdü. Ama hazırlık süreci oldukça uzun ve itinalıydı. Şakir Ozan Uygan, Apostolos Sideris, Evi Kanellou, Christos Psomiadis, Alexandros Rizopoulos, Pantelis Stoikos, Uğur Onur gibi oldukça yetenekli ve destekleyen müzisyenlerin katılımlarından onur duyduk. Tüm kayıt sürecini ilginç ve üretken hale getirdi.
Elena H.: Seçtiğimiz repertuvarda bilinen ve çok bilinmeyen türküleri seçtik, bu türküler farklı dil ve kültür taşımakla beraber farklı bir gelenekle ve enstrümanlarla çalınır. Trio ile bu şarkıları çalmak aslında bir bakış açışı, yorumdur. O kültürü tanıdıktan ve bunun üzerinde araştırma yaptıktan sonra farklı enstrümanlarla yorumlanan her şarkıyı bu çalışmada ud ve kanun ile çaldık. Ud ve kanun ile çalmamız ortak estetiğimizi ifade ediyor. Bu enstrüman diliyle farklı kültürlere yaklaşmaya çalıştık ve bence işin ilginç meselelerinden biri budur. Yani, tam olarak aynı yaklaşım ve canlandırma olmaması ama kendi kültürümüzü taşıyarak yeniden yorumlamak.
Yunanca, Türkçe, Kürtçe, Azerice ve Süryanice şarkılar söylüyorsunuz. Bu dillerde söylemenizin bir nedeni var mı?
Elena H.: Eğer İstanbul’da yaşıyorsan şehrin çok kültürlülüğünden etkilenmemek mümkün değil. Bütün duyularınla, her gördüğün manzara, kokladığın koku, tattığın şey o şehrin özelliğini andırıyor. Her an, farklı farklı kültürlerin bıraktığı izlerle karşılaşıyorsun. Renkler, duvarlarda ve binalardaki yazılar, baklavalar, kebaplar, sokakta midyecilerin sattığı midye, dokunduğun taşlar, sokaklar, her köşeden duyduğun farklı diller kişinin kendisini zenginleştiriyor, değiştiriyor bile. Bahsetmeye çalıştığım şey bütün bunların yaptığımız müziğe de çok büyük bir katkı sağladığı. Bütün çaldığımız şarkıların dillerini yakından dinledik, insanların konuşmalarına tanık olduk, bazılarıyla da arkadaş olduk, memleketlerine gittik, yaşadıkları mekânları ve yaşam biçimlerini gördük. Türkçe ve Yunanca hariç geri kalan dilleri, bir şekilde, öğrenmediğimiz halde biliyormuş gibi hissediyoruz. Kültürlerini yakından yaşadığımız ve tanıdığımız için.
“HER DİL YENİ BİR DÜNYA”
Onun dışında her dilin kendi ritmi ve ezgisi var. Müzik açısından nota dışında her farklı dillin kendi özel müziği var ve tüm bunlar biraz önce bahsettiğim ve şahit olduğumuz deneyimlerle birleşince Sinafi Trio olarak yaptığımız müziğin karakterinin oluşmasına büyük etki ediyor. Tabii ki bu ilgi çeken ve büyüleyici bir şey. Her dilin ezgisini takip ettiğinde yeni bir dünyada buluyorsun kendini. Solist olarak özellikle ana dilim hariç her okuduğum dil benim için sanki yeni bir form, yeni bir enstrüman ve bu bana kendimi yeni bir araç keşfediyormuşum gibi hissettiriyor. Her kelimenin anlamını bilmesem de o dillin vibrasyonunu hissediyorum. O vibrasyon, iç ve dış ritmi tamamen değiştiriyor, sanki enstrümanla beraber bambaşka bir müziksel dil oluşturuyor.
Yunanistan’da mı yaşıyorsunuz normalde?
Fotini K.: Aslında biz İstanbul’a farklı sebeplerden gelip de sonunda biraraya geldik. Çalmaya başladığımız zaman İstanbul’da bir hayatımız vardı ve gerçekten İstanbul’un çeşitli sahnelerinde yer alıyorduk, özellikle Beyoğlu’nda. O kadar sık çalıyorduk ki bazen haftada 4 kere sahne alıyorduk. Meyhanelerde, türkü barlarda, müzik sahnelerinde, belediyelerde, festivallerde. Çeşit çeşit programlar yapıyorduk ortama göre ve hep dengeyi bulmaya çalışıyorduk. Yavaş yavaş çaldıkça kendi tarzımızı oluşturduk ve insanlar bizi bildiği için geliyordu dinlemeye. İstanbul üçümüz için de bir yolculuktu ve İstanbul’da buluşmamız başka bir yolculuk yaratmış oldu. Artık sadece ben İstanbul’da kalıyorum ama ortak yolculuğumuz devam ediyor ister kilometrelerle, ister müzikle, ister düşünceyle, ister istekle.
“KADIKÖY BİZİM EVİMİZDİ”
15 Şubat’ta Kadıköy’de konser verdiniz. Nasıldı?
Marina M.: İstanbul’da yaşadığımız yıllarda Kadıköy bizim evimizdi ve albüm tanıtımımızı Kadıköy Sahne gibi meşhur bir müzikal sahnede yapmak büyük bir tecrübeydi. Konser hepimiz için keyif vericiydi çünkü albüm katılımcılarının hemen hemen tamamı ilk kez aynı anda sahnedeydi ve bu, bizde ve dinleyicilerde müthiş bir enerji yarattı. Bu sunum, yöneticimiz Asya Arslantaş’ın ve bizi destekleyen sevgili arkadaşımız Serkan İbik’in yardımları olmadan kolaylıkla organize edilemezdi, onlara teşekkür ederiz.