Çocuk edebiyatına bakış geçmişten bugüne değişiklik gösterdi ve genel anlayış değişmeye başladı. Peki önceden anlayış neydi, şimdi bu anlayış neye evriliyor? İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çeviribilim bölümünde akademisyen olan Kadıköylü Prof. Dr. Necdet Neydim ile dünyada ve Türkiye’de çocuk edebiyatına bakışı konuştuk.
Çocuk kitabı yazarları ve çevirmenleri, kitabı yazarken ve çevirirken sizce nelere dikkat etmeli?
Yazar, yaşadığı, duyduğu, gördüğü, gözlediği ve düşlediği olgu ve olayları ya tanıklığı ya da kendi öznelliği içinde oluşturduğu biçimiyle bir metni tasarlayan, kurgulayan ve onu okura estetik bir dil, biçim ve biçemle ulaşması için hazırlayan, okura anlatacak bir şeyi olan kişidir. Bu tanımdan yola çıkarsak yazarın yazma konusunda özgürlüğünü ortaya koymuş oluruz. Ancak çoğu kişinin bu özgürlüğü yanlış anladığını düşünüyorum. Özgürlük başıboşluk değil, sorumluluk bilinciyle genişleyen bir alandır. Yazarın özgürlüğü, çocuğa verilmesi gereken hesapla kuşatılmıştır. Bu nedenle hata yapma hakkı yoktur, çünkü çocuğa ‘pardon’ diyemezsiniz. Yazar çocuğu kendi nesnesi olarak göremez. Yazar, onu dilediği gibi biçimlendirme, kodlama, düşüncelerini yönlendirme hakkına sahip değildir. Yazar, çocuğu, karşısında bir özne olarak görmeli ve ona hak ettiği saygıyı göstermeli ve bunu yazdıklarına yansıtmalıdır. Tüm bu değerlendirmeleri çevirmenler için de yapabiliriz.
ÇOCUK EDEBİYATINDA AYRIMCILIK
Gözlemlediğim kadarıyla çocuk kitapları özellikle toplumsal cinsiyet konusunda belli kalıpları devam ettiriyor. Ayrıca dezavantajlı kesimleri de pek kapsamıyor sanki. Siz ne düşünüyorsunuz?
Çok doğru. Aynı fikirdeyim. Bu alana girdiğimden beri özellikle bu konunun çocuk edebiyatında yer alması için çaba gösterdiğimi ve bu yüzden yoğun eleştiri aldığımı yakın çevrem bilir. Çocuk gerçekliği, çocuk eşitliği, cinsiyet eşitliği kavramlarının çocuk edebiyatında artık saygın bir konuma taşınması gerekir. Yazarlar ve yayıncılar öncelikle eğitim sisteminin onlardan beklediğini yerine getirmeye çalışıyorlar. Ayrıca ebeveynlerin (özellikle anneler) narsist yaklaşımları, edebiyatın ve edebiyatçının kuşatılması anlamına geliyor. Cinsiyet eşitliği, erkek çocuk anneleri tarafından görmezden gelinebiliyor. Edebiyat, cinsiyetleri ele alırken erkek çocukları makinelerle oynayan akıl daneleri olarak, kızları ise sadece annelik ve eşlik rolünü içselleştirdikleri illüstrasyon ve metinlerle kuşatılabiliyor. Kitaplarda kadın, çoğu zaman mutfakta resmediliyor. Engelli çocukların edebiyatta yerini bir yana bırakın okullarda bu çocuklara yer bulma sorunu fazlasıyla görünür bir hal aldı.
Bu ayrımcılığı barındırmayan masallar veya çocuk kitapları aklınıza geliyor mu?
Elbette var. Ancak öncelikle şunu özellikle vurgulamak isterim. Klasik, yani derleme masallar, feodal özelliklerini saklı tuttukları için çocuklara göre değildir. Bunların çocuklara okunmaması ve anlatılmaması gerekir. Bunlar ancak çocuğa göreleştirildikten sonra verilebilir. Ayrıca masalların sürekli sözlü olarak anlatılmasına (masal anlatıcılığına), metinlerin incelenmeksizin seçilmesi ve sonrasında metnin sorgulanamaması nedeniyle ve anlatının çocuğu nasıl etkilediğini denetleyemeyeceğimiz için karşı olduğumu belirtmek isterim. Onun dışında yazılı metin olarak masal, masalımsı, yarı fantastik metinlerin çocuğa verilmesi elbette uygundur ve ayrıca bu konuda oldukça sevindirici bir gelişme var. Yayınevlerinin yayın yelpazelerinde “anti masallar” (bu metinler kadın erkek eşitliğini öne çıkarıyor) yer almakta. Peşinden gitmekte yarar var. Eşit bir dünya masalları, eşitlikçi olan bir edebiyatla kurulur.
“OKUMA LİSTELERİ TEKTİPLEŞTİRİYOR”
Okuyucular için önermek istediğiniz çocuk kitapları var mı?
Ben ilkece liste verilmesine karşıyım. Listeler hedef kitlesini tektipleştiriyor. Oysa her çocuk kendi başına bir kimlik ve onun beklentilerini, yaşama bakışını bilmeden ona kitap önermem, onu bir varlık olarak önemsememem anlamına gelir. Sosyal medyada bu bağlamda yapılan “benim oğlum beğendi, siz de okuyun!” biçiminde yapılan tanıtımların kendi zevkini paylaşma olarak karşı çıkılamayacağını ama bunun bir reklama dönüşmesine ise olumsuz yaklaştığımı söylemek isterim.
Günümüze baktığımızda çocuk kitaplarında daha eşitlikçi, kapsayıcı bir anlayışın yerleştiğini düşünüyor musunuz? Algı değişiyor mu sizce?
70’lerden sonra Batı’da, 90’lardan sonra bizde edebiyatta bu eşitlikçi yaklaşım gelişmeye başladı. Ama bizim daha gidecek çok yolumuz var. Bunun gerçekleşmesi için öncelikle çocuğa, çocuk edebiyatına yaklaşımın değişmesi gerekir. Biz çocuğu hala kendi nesnemiz olarak görüyoruz.
Olumlu gelişmelerin varlığına rağmen hala eğitim sisteminin beklentilerine karşılık verebilmek için vazgeçilmiş bir edebiyat anlayışı; ayrıca ebeveynlerin edebiyat estetiğini öne çıkarmadan sözcük avcılığı yapması ve bunu şikayet konusu haline getirmesi yazarı ve yayıncıyı çaresiz bırakmaktadır. Otosansüre yol açan bu durum çocuk ve gençlik edebiyatının gerçek anlamda gelişmesi ve evrensel bir değere ve saygınlığa ulaşmasını engellemekte. Bunun farkında olmadan yazan yazarlar ise umutsuzca uluslararası alana çıkma düşleri kuruyor. İlk sorunuza verilen yanıta bakarsanız bu konuda yazarın özgürlüğünü nasıl tanımladığım açık. Yazarın özgürlüğü elbette başıboşluk değildir. Onun sorumlulukları vardır. Ama bunu denetleyecek olan eleştiridir. Bunu geliştirmemiz gerekir.
“KİTAP YASAKLANMAZ, ELEŞTİRİLİR”
Özellikle birkaç tartışmanın ardından “çocuk kitaplarına sansür” konusu konuşuluyor. Sansür bir çözüm olabilir mi?
Asla. Salinger’in “Çavdar Tarlasında Çocuklar” romanı Amerika’da yayınlandığında ortalık karışmış ve kitap yasaklanmıştı. Bildiğim kadarıyla uzun süre yasaklandı, hatta okullarda okutulması özellikle yasaktı. Goethe’nin Genç Werther’in Acıları romanı Almanya’da yasaklandı. Daha birçok örnek vermek mümkün ama bu ikisi çok çarpıcı. Sonra ne oldu? Salinger’in kitabı Amerika başta olmak üzere dünyada yüz milyon sattı. Goethe’nin kitabı bir klasik oldu. Bazı dönemler, kitaplar ile ilgili kararı kendisi veriyor ama zaman en iyi belirleyici. Bu konuda en ilginç örnek Astrid Lindgren’in “Pippi Uzunçorap” isimli romanı. 80 sonrasında bu dizi muzır bulunmuş ve poşete konulup satılmasına karar verilmişti. Şimdi duyanlar “hadi canım!” deyip inanmayacaklardır. Daha ilginci İsveç’te Hristiyan Kadın Dernekleri Lindgren’i ahlak dışı bir roman yazdığı (Genç kızın kendi ayakları üstünde yaşaması) için mahkemeye veriyorlar.
Kitaplar yasaklanmaz, onlar eleştirilir. Eleştirinin gelişmesi için kitabın kutsallaştırılmasından vazgeçilmesi gerekir. Elbette çok kötü kitaplar var ve bunların öncelikle editörler ve eleştirmenlerce sorgulanması ve gerektiğinde yayından çekilmesi edebiyata saygının gereğidir. Bu gerçekleşmezse metinlerin okunması teşvik edilmemelidir. Eğer kitap öğretmen yerine konmaz, kutsallaştırılmaz ve sorgulanıp reddedilebileceği içselleştirilirse (çocuğa bu hakkı vermek gerek) yasaklara ihtiyaç duymazsınız. Sansür ise yazma özgürlüğünü ortadan kaldıran bir uygulama.
Okuması için bir çocuk kitabının önce ebeveyn tarafından okunması öneriliyor. Sizce hangi kitaplar bir çocuk için uygun değildir?
Ebeveyn isterse elbette okusun; ama padişahın çeşnicibaşısı gibi her şeyi denetleyen olursa o zaman çocuğun kimlik ve düşünce gelişimini nasıl sağlayacağız? Birlikte okumalar olabilir, okuma sonrası tartışılabilir ama “önce ben sonra sen” mantığının tutarlı olduğunu düşünmüyorum. Hayatı boyunca çocuğu etkileyecek bir ön denetim söz konusu olur ki, bu çocuğun, yetişkinliğinde de ebeveyn bağımlısı olmasına neden olur. Bunu teşvik eden psikolog ve pedagogların ciddi yanlış yaptığını düşünüyorum. Çocuğa sorgulama, eleştirme, reddetme özgürlüğünü verirseniz, kitabı onun karşısına öğretmen yetkisiyle koymazsanız, ona hayatı anlattığını söyleyebilirseniz, o zaman onun bilinci bunları aşmaya yetecektir. Çocuklarınıza güvenin. Onlar bazen hayatı ve kitapları sizden daha iyi biliyor.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çocuk ve gençlik edebiyatı bir zamanlar harcıalem edebiyat olarak görülürken hatta sadece çocuklar için (onların değerler sistemini içselleştirmesi amacıyla) yazılan kitaplar tanımı yapılırken, günümüzde artık bir edebiyat alanı olarak görülmeye ve alana saygı duyulmaya başlanmıştır. Engelleyici her yaklaşımın çocuk edebiyatına zarar vereceği mutlak bir gerçektir. Alanın gelişmesi için edebiyat arayışının daha da artırılması, yazınsal estetiğin, çocuğa göreliğin, çocuk eşitliği ve gerçekliğinin, cinsiyet eşitliğinin daha fazla istenmesi gereklidir ve dileğimiz odur ki, bu alan evrensel değere ve saygınlığa ulaşan yazarlar ve kitaplar getirsin. Çok teşekkürler.