Futbolu “İnsanın kendi kendine oynayabileceği en güzel oyundu. Hala da öyle...” cümleleriyle tanımlayan “Fitbol” dergisi, edebiyatla futbolu buluşturuyor. Yayın hayatını Kadıköy’de sürdüren derginin yayın politikasını, okurla ilişkisini, yayıncılık alanındaki zorlukları ve futbolu, derginin yayın yönetmeni Can Durukan ile konuştuk.
Türkiye’nin tamamına basılı olarak dağıtımı yapılan tek futbol dergisi. Kafa Grup bünyesinde yayın hayatımızı sürdürüyoruz. Spor medyasının genel yaklaşımının aksine oyuna ve ruhuna öncelik veren yayınlar yapmaya çalışıyoruz. Gündelik ya da anlık gelişmelerin değil daha büyük ölçekte olanın kıymetini bilmeye uğraşıyoruz. Ülkede sporun ve futbolun marka değerinin gelişmesi, bizim marka değerimizin de gelişmesi demek oluyor. Bu bağlamda sporun paydaşlarını kendi paydaşlarımız olarak görüyor ve kavga gürültü ortamının uzağında, herkese elimizi uzatacak bir noktada durmaya gayret ediyoruz. Genel manada Fitbol’u, futbolun edebiyatla yoğrulmuş hali olarak tanımlayabilirim.
Dergide yer alacak içerikleri belirlerken elbette önceliğimiz futbolun gündemi oluyor. Kendimize genişçe bir aylık gündem çıkarıyoruz. Sonra gündemdeki o konulara hangi açıdan bakmamız gerektiğini tartışıyoruz. Mesela kimse konuşmazken Avrupa Süper Ligi’ni konu alan dosya konuları yaptık. Yerel liglerin, Şampiyonlar Ligi’nin hatta Dünya Kupası’nın bile tehlikede olduğunu, sadece para merkezli bir futbol rekabetinin gümbür gümbür geldiğini yazdık. Spora, futbola ve elbette en sonunda hayata bir emek odaklı değerler bütünü penceresinden bakınca her şeyin daha anlaşılır olduğu görülüyor.
FUTBOL VE OKUR İLİŞKİSİ
Ekonomik gelişmeler, döviz kurlarındaki dalgalanmalar, yerli kâğıt sıkıntısı gibi etkenler, yayıncılıktaki gider kalemlerini son yıllarda oldukça arttırdı. Dağıtım ağındaki alternatifsizlik de dergi ve gazeteleri tek bir kanala mahkum etmiş durumda. Bunlar elbette yayıncılık adına iyi gelişmeler değil. Futboldaki gelişmeler de pek iç açıcı değil. Kulüplerimizin bir türlü içinden çıkamadığı, aslını isterseniz içinden çıkmak için de pek bir şey yapmadığı kriz ortamında futbolun değeri her geçen gün azalıyor. Yine de sadık bir okur kitlemiz var. Bu kitlenin katlanarak artışı anlamında da iyi şeyler söylemek isterdim ancak spor kültürümüz kaos ve kriz üzerinde giderken spor yayınlarını okuyan nitelikli kitleyi büyütme şansımız kısa vadede görünmüyor.
Türkiye’de sayısal olarak bakarsak okuma alışkanlığımızın nüfusa oranla başka ülkelere göre çok aşağılarda kaldığı bir gerçek. Artık basılı yayınlar daha fazla analize, içeriğe, karşıt görüşlerin tartışıldığı mecralara dönüşmek zorunda. İnsanlar dün oynanan bir maçın sonucunu öğrenmek için neden gazete alsınlar? Zaten sosyal medyadan gol haberini anında alabiliyorlar. İşte yazılı medyanın değişim zorunluluğu tam olarak burada başlıyor. Gazete ve dergiler makale ağırlıklı, analizlerin olduğu, aynı maça farklı açıdan bakan yazarların tartıştığı, ufuk açıcı medya aygıtlarına dönüşmek zorunda.
KADIKÖY’ÜN FUTBOL HİKÂYELERİ
Fenerbahçe Müzesi Müdürü Alp Bacıoğlu’nu ziyaret edip, Kadıköy’ün futbol tarihi hakkında geniş yazılara yer vermiştik. Ayrıca Kadıköy sınırları içerisinde amatör tüm kulüplerle iyi kötü bağlantımız var. Yakın zamanda “Semt Hikayeleri” adı altında bir projeye başlıyoruz. İstanbul’un tarihi semtlerinin, tarihi futbol takımlarının öykülerini hem dergimizden hem de sosyal medya mecralarımızdan takip edebileceksiniz.
Futbol, güzel bir oyundur. Güzelliği göreceli olabilir ancak bir oyun olduğu gerçeğini unutmazsak her şey daha kolay açıklanabilir. Biz de bu oyuna meftun insanlar olarak yakın çevremizden başlayarak dünyada olan bitenleri kayıt altına alıp, sözümüzü sakınmadan söylemeye devam ediyoruz. 45 sayıdır bu derginin yaşamasına öncülük eden okurlarımıza teşekkür ediyoruz. Spor basını, kıymetlidir. Zamanın onu kıymetsiz gibi gösteriyor olması geçicidir. Nitelik, nicelikten büyüktür ama arkasına niceliği alamayan eserin niteliği de tartışmaya açıktır. Dolayısıyla sorumluluğumuz derdimizi anlatırken anlaşılmak ve insanları ikna etmektir. Nefesimiz yettiğince futbolla yaşamaya, Fitbol’a devam…