Kalamış’tan Tokyo’ya uzanan başarı öyküsü

Galatasaray’ın sporcusu olan milli yelkenci Ecem Güzel 2020 Tokyo Olimpiyatları’na katılmaya hak kazandı. Galatasaray Kulübü’nün tarihine geçen Güzel, yelken şubesinin olimpiyatlarda yer alacak ilk kadın sporcusu oldu

15 Ocak 2020 - 09:24

Milli yelkenci Ecem Güzel, Japonya’da yapılan Laser Radial Dünya Şampiyonası’nda 10. olarak 2020 Tokyo Olimpiyatları’na katılmaya hak kazandı. Galatasaray Kulübü’nün tarihine geçen Güzel, yelken şubesinin olimpiyatlarda yer alacak ilk kadın sporcusu oldu. Kalamış’ta buluştuğumuz Ecem Güzel ile yelken sporuna nasıl başlama hikayesini, olimpiyatlara nasıl hazırlandığını ve hedeflerini konuştuk.

  • Yelken maceranız Bodrum’da başlamış. Nasıl karar verdiniz yelken sporcusu olmaya?  

Bodrum’da aile dostumuzun kızı optimist kursuna gidiyordu. Optimist kursunun bana yelken olduğunu söylemediler, sadece 10 yaşındaki bir çocuk için “optimist” ismi çok havalı geldi, çok merak ettim. Zaten çok meraklı bir çocuktum, her şeyi öğrenmek isterdim, evde her şeyi karıştırırdım. Anneanneme çok baskı yaptım ‘ben optimist kursuna gitmek istiyorum’ diye. Zorlamalarım sonucunda beni kursa gönderdiler. Ama gönderene kadar yelkenli tekne olduğunu bilmiyordum ve ilk gittiğim zaman sudan korkuyordum. Turgutreis Yelken Kulübü’nde başladığım spora daha sonra Era Bodrum Yelken Kulübü’nde devam ettim. 2013 senesinde olimpiyat hedefimi gerçekleştirmek için Galatasaray Spor Kulübü Yelken Şubesi’ne transfer oldum. 2010 yılından beri aktif olarak milli takım sporcusuyum. Aynı zamanda 2014 yılında federasyonumuzun oluşturduğu Olimpik Takım içinde yer alıyorum.

  • Su korkusunu nasıl aştınız?

Aslında deniz hala korkutucu bir şey çünkü suyun dibini görmüyorsnuz, ne var ne yok bilmiyorsunuz ve teknede tek başınızasınız. Evet yanımızda antrenörlerimiz, yardımcı botlar var ve yarışlarda da öyle ama her zaman teknenin üzerinde tekiz. Bir şey oldu mu orada kendimizi kurtarmamız lazım. Güvenli bir spor ama tüm güvenlik önlemlerini de almamız gereken bir spor.

“DOĞRUYA DA YANLIŞA DA BEN KARAR VERİYORUM”

  • Yelkenden sonra hayatınızda neler değişti?

Yelkenden önce biraz daha aileye bağımlıydım, biraz yaşın da etkisiyle tabii. Ama yelkende sonuçta yarışlara gidiyorsunuz, tek başınızasınız, aileden uzak. O aileden kopma ve kendi başınıza kendi ayaklarınızın üzerinde durma süreci var. Kendi kararlarımı kendim  verebiliyorum, sonuçta yanlış yaparsam ben yapıyorum, doğruysa da benim doğrum oluyor. Teknede de tek başıma hata ya da doğru yapıyorum, hayatta da öyle. Sürekli seyahat ediyorum, başka ülkeleri gördüm, arkadaşlarımın görmediği yerleri gördüm. Belki yelken olmasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Çok büyük artıları olduğunu düşünüyorum yelkenin.

  • Temmuz’da Tokyo’ya gideceksiniz. Ne hissediyorsunuz?

Bu serüven aslında 2018’de başladı. 2018’de olimpiyat kotaları dağıtıldı. O yıl kotaların dağıtıldığı yarış da dünya şampiyonasıydı. Benim herhalde hayatımın en kötü yarışıydı. 2018 hem çok iyi hem çok kötü bir seneydi. İlk yarı çok iyiydi, Avrupa’da 10. oldum büyüklerde. “Avrupa’da 10. olduysam dünyada niye yapmayayım?” diyordum. Ondan sonra seçme kriteri yayınladı federasyon. Biz çalışıyoruz, herkes çok çalışıyor, bütün rakiplerim çok çalışıyor ama daha çok mental olarak orada kalmayı başardık diye düşünüyorum.

“ZENGİN SPORU OLARAK BİLİNİYOR”

  • Olimpiyatlara nasıl hazırlanıyorsunuz?

Haftanın 6 günü havanın durumuna göre ikişer üçer antrenmanımız oluyor. Çok rüzgarlı olursa günde 2 antrenman, belki 3 antrenman oluyor. Ama bütün gün kulüpte oluyorum, sabahtan akşama kadar antrenman oluyor. Antrenman aralarında kulüpte dinleniyorum. Böyle geçiyor bütün günümüz.

  • Yelken sporundaki sorunlar neler?

Yelken sporu bence eskiye göre daha çok biliniyor. Ama üç tarafımız denizlerle çevrili, daha da çok bilinmesi lazım. Mesela Avustralya’da yelkeni herkes biliyor, herkes takip ediyor ve ana spor gibi bir şey. Burada daha çok zengin sporu olarak biliniyor, malzemeler kıyafetler her şey çok pahalı. Ama bence zengin sporu olmamalı, öyle bir kıyasa girilmemeli ve bu algıdan çıkılmalı. Ülkemizde de çok değerli, iyi dereceler yapmış yelkenciler var ama optimistte oluyor, ondan sonra Laser 4-7 sınıfına geçiyorlar, sonra üniversite zamanı geliyor ve bir şekilde kopuyorlar. Potansiyeli olan kişileri de kaybediyoruz çünkü bir yerden sonra hayatın gerçekleri başlıyor. ‘Ben hep yelken yapamam’ diyorlar. Belki devam etseler daha iyi şeyer olacak, daha fazla rekabet olacak. Türk yelkenciliği daha ileri gidebilir ama bir noktamız var, oradan sonra sayımız azalıyor.

“FUTBOL GİBİ KİTLEMİZ YOK”

  • Daha çok taraftarı olan spor dallarına daha fazla sponsorluk yatırımları yapılıyor. Yelkende kaynak bulma sorunu yaşanıyor mu?

Yelken sporu artık daha çok biliniyor ama medyada daha fazla görünmesi lazım. Mesela jimnastikte dünya şampiyonu olunduktan sonra jimnastik kursuna giden çocukların sayısı birden arttı. Herhangi birimizin aldığı bir başarı, bir olimpiyat madalyası çok büyük bir reklam olabilir. Belki sosyal medyada ya da spor kanallarında küçük kısa filmler olabilir sporları tanıtan. Çünkü futbol gibi bir taraftar kitlemiz yok. Galatasaray Spor Kulübü bunun için altyapıda herhalde en iyi kulüplerden biri. Ama bu bir yatırımla olmuş. Kulüpler bir yere kadar yapıyor. Benim de sponsora ihtiyacım var ki daha çok malzeme alalım, daha çok kişi gelsin ve yelken yapsın, suyun üzerinde veya kulüpte zaman geçirsin. Zaten çocuklar kulüp ortamını sevdikçe daha çok gelmek istiyor. Denize çıkılmasa bile tekneyle ilgilenmek, bir iş yapmak onların yelkenciliğine bir katkı sunuyor.

  • Sizce, yelken sporunun çocuklar üzerinde olumlu etkileri neler?

Öncelikle sevmesi ve korkuyu atması önemli. Dediğim gibi teknede tek başınızasınız. Araba kullanmayı 18 yaşından itibaren yapabiliyorsunuz, yelkeni 10 yaşından itibaren tek başınıza kontrol edebiliyorsunuz. Bu büyük bir özgürlük 10 yaşındaki ya da o yaş grubundaki bir çocuk için. Karar alma yeteneğini geliştiriyor. Bu da kişiliğine katkı sağlayabilir, çünkü tam bunu öğrenme yaşları. Öyle öğrenirse daha kalıcı olur ileri yaşları için.


ARŞİV