Evde kaldığımız şu günlerde pek yapmıyor olsak da, gardıropta birçok kıyafet olmasına rağmen işe giderken ne giyeceğini bilememe halini birçoğumuz yaşamıştır. Ya da “bir gün lazım olur” diyerek atmayıp yıllarca kullanmadığınız eşyalarınız olmuştur. Bugünler, kullanmadığımız eşyaları azaltmanın, geri dönüştürmenin ve hayatımızı sadeleştirmenin ise tam sırası olabilir. “Türk işi minimalizm” sitesinin kurucusu Hale Acun Aydın, 2012 yılından beridir minimalizmle ilgileniyor ve bu konuda yazılar kaleme alıyor. Şu sıralar blogunda minimalizm kadar “sıfır atık” kavramına da sıkça değinen Aydın, sadeleşmenin geniş bir kavram olduğunu dile getiriyor. Aynı zamanda Kadıköylü olan Aydın ile minimalizme dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Öncelikle minimalizm nedir?
Ben minimalizmi içsel dünya ve somut eşyalar olarak ikiye ayırıyorum. Dışa bakacak olursak, eşyalar anlamında minimalizm bize yeten, bizi mutlu eden az ve öz eşyayla huzurla yaşamak demek. İçsel olarak ise her şeye yetişmek zorunda olmadığımızı, olduğumuz halimizle iyi ve tamam olduğumuzu kabul etmek demek.
Minimalizm aslen bizim kültürümüzle uyumlu bir kavram, bizim de özümüzde bize yetenle yaşamak, israftan kaçınmak var ama modern hayat dinamikler, artan üretim ve üretimin tüketilmesinin desteklenmesi tabii ki bizi de etkiledi. Şimdi minimalizm ya da benzer başka yönelimlerle kendimizi tekrar sorguluyoruz ve belki de bir deyişle özümüze dönüyoruz.
Minimalizm ile ilk karşılaşmanız nasıl oldu?
İlk karşılaşmam yaklaşık 10 yıl öncesinde bir blog sayfasında oldu ama öncesinde de kendimi bildim bileli fazlalıklar beni sıktı. Mesela birden çok parfümü olanların sabah nasıl karar verdiklerini, masalarında 10’dan fazla kalemi olanların o kalemleri kullanmazken neden stokladıklarını, evde dört kişi yaşarken neden 50 tane çay bardağına gerek olduğunu anlayamadım hiç.
Siz nasıl minimalist oldunuz?
Bu kavrama ilk kez rastladıktan sonra bu konu hakkında daha fazla okumaya başladım. İlk başta bulduklarım hep yabancı bloglardı tabii. Direkt olarak minimalizm diye bir kelime bildiğimden ya da araştırdığımdan değil ama sayfalar arasında gezerken kendimi sürekli “daha az eşyayla yaşamak, sadeleşmek” gibi yazılarda buluyordum. Sonrasında kavramlara aşina olmaya başladım; “declutter” yani dağınıklığı ortadan kaldırmak, ya da “minimalist olmak” gibi. Sonra minimalizmde “challenge” (meydan okuma) kavramını gördüm ve çok sevdim. Kendim yapamasam da 100 eşya ile yaşamayı seçenler, altı parça kıyafet ile bir ay geçirip çok da rahat edenleri izlemeyi çok sevdim. Zamanla bir baktım ki okuduklarımdan etkilenmeye başlamış ve kıyafetlerimi yüzde 50 azaltmış, iki kapılı bir dolaba ve bir şifonyere sığabilir olmuşum. Her yerden çıkan kitaplarımı dağıtıp, gerçekten dönüp dönüp okumaktan zevk aldığım kitaplarla kalmışım. Kısacası kendimi eşyalarımdan biraz ayırmışım. Bunun beni çok rahatlattığını hatta özgürleştirdiğini fark ettim.
GEREKSİZ EŞYALARDAN KURTULMAK
Minicik bir not eklemek istiyorum. Minimalist olmak demek kendini bir zorlama içine sokmak değil. Sadece sahip olduğun eşyalara daha gerçekçi bir gözle bakarak onlarla ilişkini gözden geçirmek ve “birinin hatırı için, bir gün lazım olur diye ya da çok para vermiştim şimdi bundan vazgeçemem” gibi düşüncelerle kullanmadığınız, daha da fenası bakınca size sıkıntı veren şeylerden ayrılmak. Yani eşyanın durumuna ve tabiatına göre onu ihtiyacı olan birine vermek, geri dönüştürmek, başka şeye dönüştürmek (upcycle) ya da en son ihtimal olarak çöpe atmak.
Peki, neden “Türk işi”?
Kendi deyişimle minimalizme Türk işi bir bakış açısı getirmeye çalışıyorum. Yazmaya ilk başladığımda bu alanda Türkçe hiçbir kaynak bulamadım. Ben de öğrendiklerimi kendi süzgecimden geçirerek ve kültürümüzü göz önünde bulundurarak paylaşmaya başladım. Mesela kültürümüzde ailenin önemi, misafir ağırlama gibi gerçekler var, bu gibi noktalara özellikle dikkat ederek paylaşım yapıyorum.
Bizim kültürümüzde paylaşma ve yardımlaşma olduğu için minimal bir hayatı sürdürmek daha kolay. Bir şeye ihtiyacın olduğunda komşundan isteyebilmek; sadece bir kere kullanacağın bir merdiveni, testereyi, misafir için bir akşamlık gerekecek ekstra 10 tane fincanı satın almamanı sağlıyor. Ama diğer yandan ise misafir ve akrabalık ilişkilerimiz çok. Bu yüzden 6 tabak, 2 havlu 1 nevresim kadar aşırı bir sadelik yaşanmıyor. Bir şeyleri azaltırken her zaman bu faktörü de göz önünde bulunduruyoruz.
Minimalizme olan ilgi şu süreçte arttı mı?
Son 2-3 yıldır bu alanda ciddi bir popülerleşme söz konusu. Evde kaldığımız bu süreçte ise merakı olanlar ama henüz bu konuda adım atmamış olanlar da harekete geçti diyebilirim. Ben bundan çok mutluyum. Evimizdeki eşyaları azaltmak bir yana alışveriş konusunda ciddi bir bilince ulaşacağımızı umuyorum.
“EŞYALARI ELEMEK İŞİN BAŞLANGICI”
Minimal bir yaşama geçmek isteyenler için önerileriniz neler?
Sadeleşmek isteyenlere bir günde eşyalarının bu hale gelmediğini, o yüzden bir günde mucize bir çözüm olmayacağını hatırlatmak istiyorum. Büyük bir kavramı hayatımıza adapte ederken küçük ve emin adımlarla hareket etmek gerekiyor. Küçük başarılar bize daha büyükleri için cesaret veriyor, bu nedenle en rahat yapacağınız değişikliği kendiniz seçmelisiniz diyorum. Ben ilk adımı atacak olsam çantamdan, evdeki tezgah, sehpa, masa gibi yüzeylerden başlardım. İlerledikçe kıyafetlere geçerdim. Gardırop dolusu kıyafete sahip olup her sabah ne giyeceğim diye düşünmek birçoğumuzun başına gelen bir şey, ama aslında bunu yaşarken bir yandan neye sahibiz bilmiyoruz. Biraz detaylı bakarak, kendimize neyi neden sevdiğimizi ya da sevmediğimizi sorarak başlayabiliriz.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Eşyaları elemek çok önemli ve işin başlangıç noktası. Ancak ilerisi olmadan çok kısıtlı kalıyor bence. Sosyal medyanın hayatımızda geldiği noktada artık dijital minimalizm oldukça önemli bir tartışma konusu. Bu konuya dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece e-postalar değil sosyal medyada takip ettiğimiz onca hesap, hatta artık orada kaydettiklerimiz de sadeleşmeden payını almalı. Bazen tarifleri, gidilecek yerleri vs kaydediyoruz sonra dönüp bakmıyoruz bile.
Enerjimizi sömüren insanlar ise bambaşka bir boyutu. Mutlaka bu şekilde ilişkiler de gözden geçmeli. Aman yanlış anlaşılmasın, bir arkadaşınız dönemsel bir kötü durumdan geçebilir, enerjisi düşük olabilir. Burada kastedilen sizin yaptıklarınızı anlamayan, anlamak istemeyen, bazen küçük gören ya da sürekli her şeyden şikayet eden kişiler. Sizi etkilemiyorlarsa ne ala, ama her görüşme sonrası böyle hissediyorsanız öncelikle onlarla bir konuşma yaparak durumu anlatmakta fayda var.
Daha fazla bilgi almak için turkisiminimalizm.com sitesine bakabilir, Facebook hesabını takip edebilirsiniz.