İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu geçtiğimiz günlerde, İngiltere’nin köklü gazetesi The Guardian’da çıkan “Moskova Metrosu modern tarihin ilk kadın tren sürücülerini işe aldı” başlıklı habere atıf yaparak Twitter hesabından şu paylaşımı yapmıştı: “Moskova Metrosu'nda tarihinde ilk kez kadın tren sürücüleri göreve başlıyormuş. İlk kadın sürücünün 1988'de göreve başladığı İstanbul’da 30 Haziran 2019’a kadar 14 olan sayı, 1.5 yılda hızla yükseldi. Kısa sürede kadın metro sürücüsü sayımız 126 olacak.”
Sosyal medyada kadın makinistlerden söz açılınca Haydarpaşa Dayanışması üyesi Tugay Kartal da tarihin tozlu raflarında yer alan birkaç bilgiyi takipçileriyle paylaştı. Kartal paylaşımında, “TCDD’nin ilk kadın makinisti” olarak kayıtlara geçen Seher Aksel’i işaret etti. Tüm bunların üzerine, Seher Aksel ile tarihi garın önünde buluştuk ve Haydarpaşa Garı’ndan, makinistlikten, demir yollarında kadın çalışan olmaktan ve daha birçok şeyden konuştuk.
MÜCADELE YILLARI
Demiryolculuk, erkeklerin egemen olduğu bir meslek grubu olarak bilinir. Bu nedenle uzun yıllar boyunda kadınlar daha çok büro hizmetlerinde istihdam edilmiş. Ancak, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı sonrası erkek nüfusunun azalması nedeniyle özellikle doğu bloku ülkelerinde demiryollarında makasçı, kondüktör, revizör gibi mesleklerde kadınlara görevler verilmiş. Türkiye’de de teknik personel olarak olmasa da yönetici pozisyonunda birçok kadın demiryolcu mesleğini icra etmiş.1989 yılında Haydarpaşa Garı’nda işe başlayan ve üç yıl boyunca makinistlik yapan Seher Aksel, demiryollarında erkek egemen anlayışı kıran ilk kadın sayılabilir. Aksel, Yıldız Teknik Üniversitesi Demiryolu İnşaat ve İşletmeciliği Meslek Yüksek Okulu Cer Bölümünden 1989 yılında mezun olduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarında işe başlamış. Teknik konulara merakı onu makinist olmaya yönlendirmiş ve bu isteği o yıllarda TCDD tarafından kabul edilmiş. Dizel makine yardımcı makinistliği ve manevra makinistliği kurslarına katılan Aksel, bu kursları başarı ile tamamlamış. Üç ay boyunca stajyer olarak çalışan Aksel, stajını tamamladıktan sonra sorumlu makinist olarak göreve başlamış.
Ancak dönemin çalışma koşulları erkeklere göre düzenlendiği için birçok şeyle mücadele etmek zorunda kalmış. Aksel o yılları şöyle anlatıyor: “Ben atölyede kadınlar için ayrı bir tuvaletin olması için mücadele ettim. Ama 20 yıl sonra ancak kadınlar için ayrı bir tuvalet yapıldı. Soyunma dolapları da yan yanaydı. Onlarca erkeğin arasında tek bir kadın bendim. Erkeklerin duş alacağı alanlar vardı ama benim için bir alan yoktu. Bu yüzden duş almadan, elbiselerimi değiştirmeden eve giderdim.”
Seher Aksel, mesleki eğitim sınıfındaki arkadaşlarıyla birlikte(1990)
“ESKİŞEHİR’E GİTMEK İSTEDİM”
Göreve başladığı o yıllarda tren atölyelerini “askerlik ortamı gibiydi” diye tanımlayan Aksel, katı kuralların olduğu ve kadınların kendine yer açmak için mücadele etmek zorunda kaldığı bu alanı şöyle ifade ediyor: “1990 yılının sonlarında ilk seferimi yaptım. İşletmecilik anlamında kadın makiniste alışık olmadıkları için mesela Eskişehir’e giden treni kullanamadım. Eğer bana o seferi verselerdi bir de kalacak yer ayarlamaları gerekiyordu. Bütün bunlar karşılanmadığı için daha çok kısa mesafe dediğimiz yük trenlerini kullandım. Haydarpaşa’dan Dil İskelesi’ne günlük olarak gider gelirdik. Benim o zaman hayalim Eskişehir’e yük trenini götürmekti. Ama bunu kabul etmediler. Bunu sadece idareciler değil beraber çalıştığımız erkek makinist arkadaşlarımız da istemiyordu.”
Seher Aksel, iş arkadaşlarıyla birlikte yük treninde (1991)
“ÖĞRETMEN DE Mİ OLAMADIN?”
Demiryollarında o yıllarda “kadın makinist” imajı çok yeni bir şey olduğu için birçok gazete Seher Aksel ile röportaj yapmış. Bir gazete küpüründe Aksel için şu ifadelere yer verilmiş: “DDY Yüksekokulu mezunu 21 yaşındaki Seher Aytaç, ‘Çocukluğumda trenle oynamayı, daha doğrusu trencilik oyununu severdim. İşte şimdi gerçek trende iş başındayım. İşimi seviyorum, ilerde evlensem bile tren makinistliğini bırakmam. Bu işten emekli olurum. Pek çok arkadaşımın tutkusu otomobil, benim de merakım tren.”
Aksel o yıllarda “ilerde evlensem bile tren makinistliğini bırakmam” demesine rağmen üç yılın ardından makinistliği bırakmak zorunda kalmış. “Bu süreç içerisinde çok fazla yoruldum” diyen Aksel, makinistliği neden bıraktığını şu sözlerle anlatıyor: “Eşim de Haydarpaşa Garı’nda makinistti. Evlenmeye karar verdiğimizde ikimizin de makinist olarak devam edemeyeceğimize karar verdik. Ama tek sebep bu değildi. Bu süreç içerisinde çok fazla yoruldum. ‘Acaba bu iş bana göre mi’ diye soruyordum. Erkek makinistlerle maaşlarımız eşitti ancak gördüğümüz muamele eşit değildi. Bu işi kadınlar yapar bu işi erkekler yapar algısı aşılamadı. Ben uzun süre kurum içerisindeki zihniyetle mücadele etmek zorunda kaldım. ‘Ne işin var kızım senin burada? ‘Öğretmen de mi olamadın, hemşire de mi olamadın?’ diyen anlayışla çok fazla karşılaştım. Makinistliği bıraktıktan sonra bir süre atölyede çalıştım. Şu an Cer servisinde çalışıyorum.”
Seher Aksel Haydarpaşa manevra sahasında görevliyken (1991)
MENEMENİN TADI
“Bazen keşke makinist olarak devam etseydim” sözleriyle mesleğine bağlılığını ifade eden Aksel, “Makinistlik yaptığım dönemde gece servisinde de çalıştım. Çok yorucuydu ama bir o kadar da çok keyif alırdım. Manevra ekibi dediğimiz bir grup vardır. Trenin uzunluğuna göre birçok kişi çalışırdı bu ekipte. Duvar dibinde sedirler vardı ve dinleneceğimiz zaman sedirlerin üzerinde oturur dinlenirdik. Yemek saatinde çay demler, bir de çoğu zaman menemen yapardık. Ben o ortamın samimiyetini büroda bulamadım. Çünkü herkes birbirinden sorumluydu. Daha kolektif bir ortam vardı sanırım. O yılları hatırlarken çayın ve menemenin tadını hala alırım.” diyor.
“EVİMDEN ATILMIŞ GİBİYİM”
Öğrencilik yıllarında uygulamalı dersleri Haydarpaşa Garı’nda gördüğü ve sonrasında burada staj yaptığı için Aksel için tarihi garın özel bir anlamı var. “Haydarpaşa benim için bir okuldu.” diyen Aksel, gar için isteklerini şöyle ifade ediyor: “Öğrenciliğimin büyük bir kısmı burada geçti. Şu an burası tadilatta olduğu için son 3-4 aydır Sirkeci’de çalışıyorum. Deyim yerindeyse evimden atılmış gibi hissediyorum. Öğrencilik dönemimde burada o kadar zaman geçirdim ki işe başladığımda birçok kişi ‘senin okulun bitmedi mi ne işin var hala burada’ diyorlardı. Haydarpaşa Garı’nda gecenin yarısında bile hayat vardı. Garlar şehrin göbeğinde olmalı. Kesinlikle trenler buraya gelmeli. Sadece gar değil liman da tekrar eski günlerine dönmeli.”