İnsan hikayelerine bakış: Yeditepe’den Portreler

Yoldan geçen her insanın bir hikayesi var. Bazen mutlu bazen hüzünlü. Yeditepe’den Portreler blogunu açan Özlem Dikeçligil, hızla geçip gidilen bu sokaklarda durup insanlarla konuşuyor ve hikayelerini dinliyor

04 Haziran 2020 - 23:42

Kalabalık sokaklardan geçip gidiyoruz. Sıkıntılarımız, mutluluklarımız, yaşam mücadelelerimiz de bizimle birlikte kalabalığa karışıyor. Sürekli bir şeylere yetişme hali insanlarla olan ilişkimizi etkiliyor; diyalog kurma, faydalı paylaşımlarda bulunma süremizi azaltıyor. Ama hala konuşmaya, dert anlatmaya ve dinlemeye ihtiyacımız var. Geçenlerde bir arkadaşımın önerisiyle okuduğum “Yeditepe’den Portreler” blogu bana bunu hatırlattı.  

Yeditepe’den Portreler’de Özlem Dikeçligil, insanlarla konuşuyor, onların hikayelerini dinleyip yazıya döküyor. Kimi zaman bir kadının ailesiyle olan sıkıntılı yaşamına tanık oluyorsunuz, kimi zamansa iş bulamayan bir göçmenin derdini dinliyorsunuz. 

özlem dikeçligil

Aslen balkan göçmeni olan Özlem Dikeçligil, baba tarafının çoğu göçmen gibi Eyüp’e yerleştiğini söylüyor. Kendi deyimiyle İstanbul’la ilk bağları üç kuşak önce burada başlamış. Şimdi ise Kadıköy’de yaşıyor ve Kadıköy’de yaşamaktan son derece memnun olduğunu söylüyor. 

HİKAYELERDEN OLUŞAN PUZZLE

Dikeçligil, İstanbul’u ve İstanbul’da yaşamayı bütün zorluğuna ve hatta kıyamet yerine benzeyen keşmekeşine rağmen çok sevdiğini dile getiriyor. Bu site ile büyük bir puzzle oluşturma hedefinde olduğunu aktaran Dikeçligil, “Siteyi yapma fikri pek çok arkadaşımın İstanbul’u terk edip daha küçük şehirlerde, sahil kasabalarında yaşamayı tercih ettikleri zaman dilimine denk geldi. Ben İstanbul’da kalan ve bu kararında ısrarlı biri olarak zihnimde sorularla şehirdeki hikayelerin peşine düştüm. Bu şehirde yaşayan bizler kimiz? Hikayemizin hangi anında birbirimize denk geldik? Bizi su üstünde tutan umutlarımız, dibe doğru çeken kederlerimiz neler? Yeditepe’den Portreler bu merakın izinde kuruldu.” diyor.

Dikeçligil’e en çok hangi hikayeden etkilendiğini sorduğumuzda Muriel Rukeyser’in bir sözünü hatırlatıyor: “Evren atomlardan değil hikâyelerden meydana gelir.” Her paylaşılan hikayenin kendisi için değerli olduğunu ifade eden Dikeçligil, son paylaştığı hikayenin ise kendisini etkilediğini dile getiriyor: “Karanlık Örtü hikâyesindeki portrenin anlattıkları aradan geçen zamana rağmen gücünü yitirmemiş olması bakımından etkileyiciydi. Portre sahibi 52 yaşındaydı ama 44 senedir aynı olayın etkisindeydi. Bu olay bütün hayatını şekillendirmişti.”

Dikeçligil, hikayenin özünü mümkün olduğunca koruyor. Anlatım bozukluklarını, cümle yapılarını ve argo kullanımları değiştirmediğini belirten Dikeçligil, öyle olmadığı takdirde birinci ağızdan anlatmanın öneminin kalmayacağına inanıyor. 

“KADIKÖY’ÜN SİHİRLİ BİR YANI VAR”

Özlem Dikeçligil, mümkün olduğunca farklı semtlere gidip, farklı sosyal sınıflarda ve yaşlarda insanlara ulaşmaya ve İstanbul’un hemen her yerinden hikaye toplamaya gayret gösterdiğini söylüyor. Dikeçligil, Kadıköy’den de birçok hikaye toplamış. 

Kadıköy’ün onun için önemini ise şu sözlerle anlatıyor: “Kadıköy uzun zamandır yaşadığım bir bölge olduğu için buradaki sosyal iklime, insan profiline, toplumsal geçirgenliğinin artıp azaldığı bölgelerine daha hakimim. Bu yüzden hem yaşarken hem hikâye toplarken içinde kendimi daha rahat ve sakınımsız hissediyorum. Aslında İstanbul’da Laleli, Bakırköy, Arnavutköy, Erenköy, Kozyatağı, Mecidiyeköy, Harbiye, Şişli, Ulus gibi çok farklı semtlerde yaşadım, çalıştım. Dolayısıyla bütün bu semtler, alışkanlıklar sebebiyle de kendimi içinde daha rahat hissettiğim yerler. Fakat yine de Kadıköy’e gelmek, mesela Beşiktaş vapurunun Kadıköy iskelesine yanaşma anı her zaman eve dönüş gibi rahatlatıcı olmuştur benim için. Ne kadar zor bir gün geçirmiş olursam olayım Kadıköy’e ulaşmanın, günün sıkıntılarından kurtulmayı vadeden sihirli bir yanı vardır.”

Beş bölüm halinde yayınlanan “Hayatım da Roman” hikayesi de Kadıköy’de Roman bir çiçekçinin hayatından bir kesit sunuyor. Portre sahibinin Kadıköy’de oturmadığını ama 25 senedir burada tezgah açtığını belirten Dikeçligil, çiçekçinin tezgah açtığı mahallenin sakinleriyle dertleşme, yardımlaşma ve çiçek alışverişi üzerinden sağlam ve gerçek dostluklar kurduğunu söylüyor. Dikeçligil bu hikayenin önemini şöyle anlatıyor: “Bu aynı zamanda toplumsal geçirgenliği gösteren dikkat çekici örneklerden biri. Kadıköy’ün bir semt olarak profili bu hikâyede bence çok önemliydi. Hikayesindeki probleme tezgahını açtığı mahallenin sakinleri; avukat bulma, yol gösterme, çözüm alternatifleri sunma ve maddi yardımlarla destek olmuşlardı. Çiçekçi, semt sakinlerinden ‘ablalarım, abilerim’ diye bahsediyordu ve bunda çok samimiydi.”

HİKAYEYE SADIK FOTOĞRAFLAR

Aynı zamanda fotoğraflar çeken Dikeçligil, her hikayeye uygun bir fotoğraf çekerek okuyucuları ile paylaşıyor. Eskiden konuştuğu insanların fotoğraflarını da paylaşan Dikeçligil, artık bunu yapmaktan kaçındığını ve semt, isim, yaş belirtmeden hikayeleri paylaştığını söylüyor. 

Nedenini ise şöyle anlatıyor: “Çok kısa bir zaman sonra portre sahiplerini korumak adına bundan vazgeçtim. Nedeni şiddet mağduru bir kadınla yaptığım görüşmeydi. Röportajının yayınlanmasını istemekle beraber sadece ellerinin fotoğrafının çekilmesinden bile korkuyordu, ‘kocam beni ellerimden de tanır’ diyordu. O gün portrelerin fotoğraflarını yayınlamama kararı aldım ve daha önce yayınladığım fotoğrafların hepsini sildim. Bu geçen zamanda pek çok farklı hikâyeye ulaşmış biri olarak bunun doğru bir karar olduğunu düşünüyorum. O tarihten beri portrelerimin hikayelerini farklı zamanlarda çektiğim fotoğraflarla rastgele eşleştiriyorum. Bu eşleştirmede tek kıstasım hikâyenin ruhuna sadık kalmak oluyor.”

KADIKÖY’DEN BİR HİKAYE

Siz okuyucularımızla Kadıköy’de geçen bir hikayeyi paylaşmak isteriz. Özlem Dikeçligil’in bizlerle paylaştığı bu portre hem salgının hem de yurtsuz kalmanın etkilerini gözler önüne seriyor.

“Ben Gürcü, 59 yaşındayım. Benim teyze öldü 14 gün oldu. Ben bakıyor ona hep. Yemek, tuvalet, temiz olsun ama öldü. İyi aile, güzel aile ama iş bitti. Ben şimdi işsiz. Yaş vardı çok, hastalık vardı. Yok bu virüs gelmedi önce hastalık vardı onda. Yaş 89 öldü. Ben işsiz şimdi. Virüsten kimse iş yok diyor. Almıyorlar. Yok virüs bende ama almıyor kimse. Kutaysi’de benim aile hepsi. Yollar kapalı hep. Nasıl gitmek olsun benim için? Kaldım burada ama iş yok, virüsten. “Corona var, corona var!” hep öyle herkes şimdi. 2500 bi de haftalık 50 lira alıyordum. Benim oğlan evli, iki çocuk var onun Gürcide ama iş yok. Her şey var Gürcistan’da her şey. Araba var, televizyon var, tablet var, domuz jambon var ama iş yok, para yok. Hiç iş yok. Fabrika yok hep kapandı. Genç kadınlar Avrupa’da ama ben istemedi İstanbul’dan başka. Ben gönderdi hep Kutaysi, oraya benim çocuk, benim torun, benim yaşlı anne. Oğlan benim öğretmen orada. Ama çok az para, bi şey yapmaz o para hiç. Ev için, kredi için daha çok lazım. Torunlar okuyor. Okul için. Ama şimdi ben bakıyordum teyze öldü. Yaşlı öldü, hasta öldü onun için. Virüsten değil. Ama şimdi iş yok. Kalacak yer yok, para yok. Ben kaldım şimdi burada. Benim arkadaşlar var Gürci. Onların ev var Kumkapı ben şimdi orada yatıyor ama para yok benim hiç cep. Soruyor hep, her yer, dükkan, lokanta, yemek yerler için, hasta için, çocuk için ama her şey bitti şimdi virüsten. Gitmek olmuyor, nasıl olacak ben bilmiyor. Ne zaman gider virüs kimse bilmiyor. Oğlan orada, torunlar, yaşlı anne hep evde, hapis, iş yok orada, Kutaysi’de, para yok. Ben 3 yıl burada, teyze baktım, o anneye baktım, çok güzel hep baktım ama öldü. Şimdi kaldım burada nasıl olacak ben bilmiyor.”

Hikayelere yeditepedenportreler.com’dan ulaşabilirsiniz. Ayrıca Facebook ve İnstagram’da da sitenin hesapları mevcut.


ARŞİV