Kalpleri patileyen belgesel

İstanbul’un sokak kedileri hakkında belgesel çeken Ceyda Torun, ‘’Bu film, kedilere ve İstanbul’a bir aşk mektubu…’’ diyor

13 Haziran 2017 - 12:00

Kediler bencil diyen insanlar

Her sürtündüğünde kediler kendilerine

Sevildiklerini sanmaktalar.

Bu satırlar, yazar Gündüz Vassaf’ın “İstanbul’da Kedi” kitabından alıntı. Vassaf, gazetemize verdiği röportajda ‘’bence İstanbul dünya kedi başkenti’’ demişti. Bu tanıma hak veren biri daha var; ABD’de yaşayan Türk yönetmen Ceyda Torun. İstanbul’da doğan Torun, çocukluğunu Caddebostan sokaklarında kedilerle iç içe geçirdi. En yakın dostları evlerinin arka bahçesindeki Boncuk ve yavrularıydı. ‘Çocukluğumun kedileri olmasaydı, ben bugünkü ben olamazdım. Onlara çok şey borçluyum’ diyecek kadar tutkulu bir bağlılık bu. Oysa annesi kuduz olacağından, kız kardeşi de eve pire getireceğinden endişeleniyordu. Ailesi, o 11 yaşındayken Türkiye’den ayrıldı. Torun, önce Ürdün'ün Amman kentinde yaşadı, lise yıllarında ise New York'a taşındı. Şimdi de Los Angeles’ta yaşıyor. Bu yıllar boyunca gittiği şehirlerde sokak kedileriyle pek karşılaşamadı. Bu özlem içinde büyüdü ve bir gün bu belgesel ortaya çıktı; Kedi…

Belgeseli, 29 Haziran’a dek Başka Sinema kapsamında Kadıköy Reks’te izleyebilirsiniz notumuzu düşüp, sözü Ceyda Torun’a bırakalım;

Kedilerde sizi çeken ne?

Kedilerin bizlere muhtaç olmadan, kendi vahşilikleriyle var olabilmeleri ama aynı zamanda bizimle o var oluşlarını paylaşmak istemeleri… Onlara bakarken, insan olarak uzaklaştığım kendi doğamı tekrar hatırlama şansım oluyor.  

Los Angeles’ta, evinizde yahut sokağınızda beslediğiniz kediler var mı?

Ne yazık ki, iş icabı çok uzun süreler evimizden uzak kaldığımız için evimizde kedimiz yok. Ama mahalledekilerle -bize izin verdikleri kadar- ilgileniyoruz. Amerika’da ne yazık ki kediler insanlara aynı derecede yakin olma şansları olmadığı için, İstanbul ve Türkiye’deki kedileri çok özletiyorlar!

Belgesel bu özlemden mi doğdu? Nasıl yola çıktınız?

Kedi’ye ilk başladığımızda tam olarak nasıl bir film olacağını bilmiyorduk. İstanbul’u mahalle mahalle gezdik, kedilerle ilgilendiklerini gördüğümüz ya da öğrendiğimiz kişilerle konuşarak kedilerin hikayelerini araştırdık. Bu süreçte tanıştığımız İstanbulluların da aslında belgeselin önemli bir parçası olmaları gerektiğini gördük. Aynı zamanda, çok sayıda profesör ve sanatçılarla oturup hem kedileri, hem insanlığı, hem de İstanbul’u konuştuk.  

Hikayesini anlatacağınız kedileri nasıl seçtiniz?

Çekimlerden 3 ay evvel sokaklarda araştırmacılarla gezdik, bize her mahallede, her türlü ortamda yaşayan kedi hikayeleri bulmalarını istedik ve sonuç olarak 35 kedi tespit ettik. Kediler her zaman beklendikleri yerde olmadıkları için bu sayı çekimlerde 19 kediye düştü! Ana kriterlerimiz kedilerin bir mahallede birden fazla insanı birleştirmesi, sanatçı ve esnafla özel ilişkileri olmasıydı. Binlerce senedir İstanbul’da var olan kedi/insan ilişkisini öne çıkartabilecek hikayeler aradık. 

Çekimler nasıl oldu?

2014’ün baharında 2.5 ay süreyle, her gün, hatta uyanık olduğumuz her saat çekim yaptık. Montajı da 1 yıla yakın sürdü.

Başka bir şehir değil de neden İstanbul kedileri?

İstanbul kedisi, Türkiye’de ki çoğu kedi gibi bu coğrafyaya doğal olan bir varlık ve son zamanların araştırmalarına göre de aslında dünyadaki kedilerin ataları… Kuzey Afrika’da var olan küçük vahşi kediden genetik bir farkı olmadığı yeni yeni ortaya çıkarıyor. Son 50 senede insanlar tarafından özel üretilen kedi ‘cinsleri’ İstanbul sokaklarında çok nadir görülürler. Genelde sokakta gördüğünüz kedi gerçekten de binlerce senedir bu yörede bulunmuş kedilerdendir. Bu sebeple kentteki kedilerin insanlarla olan ilişkisi aslında çok eskilere dayanıyor ve bunun dünya üzerinde eşi çok az.

İstanbul’un sokak kedileri, İstanbul’un kendisi, benim için çok değerli. Çocukluğumdaki en yakın dostlarım binamızın arka bahçesindeki Boncuk ve yavrularıydı. Onlara çok şey borçluyum. Keşke 30 sene evvel biri bu belgeseli yapmış olsaydı diye düşünerek, bu özel ilişkiyi, bu kedilerin güzelliğini, insanlarımızın ve şehrimizin aslında ne kadar kıymetli olduğunu kendimize hatırlatan hikayeler yakalamak istedim.

İstanbul’da kediler ve insanlar her daim iç içe. Nasıl kesişmeler, etkileşimler yaşanıyor sizce?

Kedilerin hayatlarındaki zorluklara baktığımız zaman, aslında kendimizin de yaşadığımız sorunlar olduğunu görebiliyoruz. Kedilerin dış alanlarda yasayabilecekleri yeşil alan kalmadığı için üzülüyorsak, kendimizin, çocuklarımızın da aynı şekilde olumsuz etkilendiğini görmemiz gerekiyor. Kedilerin hayatları bize çok paralel.

Hepimiz hayatımızdaki kedilerin kişiliklerini kendi tanıdığımız karakteristiklerden esinlenerek oluşturuyoruz. Bu yüzden kedileri konuşurken aslında kendimiz hakkında konuşuyoruz ve bu birbirimizi daha iyi tanımamıza yardımcı oluyor. Kedi gibi kendine yeten, ama aynı zamanda bizimle samimi bir ilişkiye girebilen bir varlık ile kurduğumuz bağ bize hem insanlarla hem de doğayla olan ilişkimizde birçok anlamda kendimizi değerlendirme olanağı yaratıyor. Anlayış gösterebilmek, diğer varlıkları kendilerine öz birer şahıs olarak görebilmek ve saygı göstermek, insanların birbirlerine de karşı daha toleranslı olabilmelerini sağlayabilir. ”Hayvan sevmeyen insan, insan da sevemez” düşüncesindeki sevgi kelimesi bence aslında bu anlayış kavramı. İnsanlarımızın gerçekten de bu kadar sevgi ve şefkat dolu olmaları beni -güzel anlamda- şaşırttı. Büyük şehirlerde her ne kadar birbirimizi anlamadığımıza inansak bile, aslında ortak noktalarımıza odaklandığımızda ne kadar iyi anlaşabileceğimizi gördüm.

Kedi ve görüntü denilince aklıma ‘komik kedi videoları’ geliyor. Kimi zaman ben de gülerim ama bir yandan da kedilerin böyle lanse edilmesine içerliyorum… Siz belgeselde  kedileri sadece videolarına güldüğümüz hayvanlar olmaktan çıkarıp, onların vakur, bilge, bıçkın vb hallerini göstermişsiniz..

Elbette! Sadece bizim eğlencemiz için tasarlanmış kedi videolarını pek seyretmem. Bazen güzel olanlar çıkıyor ama genelde kedilerin yüzeysel karakteristiklerini, bizi güldüren özelliklerini ele alıyor bu videolar, Ben de Kedi filmimle kedilerin çok daha önem verilecek karakteristiklerini sergilemek istedim. Onlar sadece bizim için var olan varlıklar değiller, tam tersine bize öğrettikleri çok şey var. Boşuna dünya çapında sanatçıların, düşünürlerin, bilim insanlarının kedileri olmamış! 

Öte yandan ”Kedi videosu” kavramı filmin finansında bize çok yardımcı oldu. 10 yıl evvel olsa, bu film için para bulamazdık! İnternet sayesinde kedi rönesansı yaşadığımız için kedilerin ne kadar sevildiğini ve ne kadar izlenmek istenildiğini örnek verebildik yatırımcılarımıza.  

 Şarkıdaki gibi ‘sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi’ şarkısına atıfla; İstanbul’un ev kedileri ile sokak kedilerinin farkları, benzerlikleri, ilişkileri nasıl sizce? 

Aslında en mutlu kedi ‘evi olan ama sokaklarda gezebilen kedi’ sanırım. Ya da dükkanı olan. (gülüyor) İstanbul’da genelde ev kedileri de zaten böyle, eve istediklerinde girip çıkabiliyorlar, kendi hayatlarını yaşayabiliyorlar. Fakat ‘cins’ diye adlandırılan, insanların son 50 yılda türettiği kediler elbette sokaklara ayak uyduramıyorlar. Bence  sokak kedileri çok daha cana yakın ve minnettarlar.

Belgesel neden Türkiye’den önce ABD’de gösterime girdi? Siz orada yaşıyorsunuz diye mi?  

Bunun nedeni ilk olarak ABD’deki dağıtımcıların ilgilenmesi.  Amerika’daki tepki muhteşemdi. Orada da insanların içlerini açacak, çok sevdikleri kedileri ön plana alan bir filme ihtiyaçları varmış.

Tayland, Avustralya ve Singapur’da da vizyonda, İngiltere’de de ay sonu giriyor. ‘Yabancı’ izleyiciye ne ifade ediyor belgesel?

İstanbul'u ziyaret etmemiş ya da orada kimseyle tanışıp kalmamış olanlarınız için, filmimizi izlemeden önce bilmeniz gereken birkaç şey var; Kediler binlerce yıldır kentin bir parçası oldu, bu nedenle İstanbul'da büyüyen ya da İstanbul'da yaşayan herkesin bir kedi hakkında hikayesi vardır. ABD eski Başkanı Barack Obama, İstanbul'u ziyareti sırasında ünlü kedisini ziyaret etmek için Ayasofya'ya uğramıştı. Kedi kentin kültürünün bir parçası. Kediler, İstanbul anıtları, Boğaz, çay, rakı ve balık lokantaları gibi kimlik açısından da ayrılmaz. İstanbul'da büyüdüm ve çocukluğumun kedileri olmasaydı, ben bugünkü ben olamazdım. Onlar benim dostumdu, şimdiye kadar yaşadığım diğer tüm şehirlerde varlıklarını özledim. Bu film, pek çok açıdan, her ikisi de öngörülemez şekilde değişen bu kedilere ve şehre bir aşk mektubu… Bu belgeselle insanların kedilerle, doğayla, birbirimizle olan ilişkimiz hakkında düşünmesini sağlayacak felsefi temaları keşfetmek istedim.


ARŞİV