Kimi zaman güzel bir manzara fotoğrafı gözünüze çarpar, kimi zamansa yaşamın içinden bir kare karşınıza çıkar. Çekeceğiniz şeyin bir sınırı yok. Ama her fotoğrafın başka bir anlamı var. Kadıköylü fotoğrafçı Sadık Üçok, sokak fotoğrafları çekiyor. İnsan yaşamına odaklanan Üçok ile sokak fotoğrafçılığına dair konuştuk.
1963 doğumlu olan Üçok, 1985’te fotoğrafçılığa adımını atıyor. Ancak Üçok’un karikatür geçmişi daha eskilere dayanıyor. Karikatür ile fotoğrafı bir süre birlikte götüren Üçok daha sonra fotoğrafa ağırlık veriyor. Mesleğe başlama hikâyesini ise Üçok’tan dinleyelim: “Lise yıllarında karikatüre merak saldım. O zaman Gırgır dergisine dışarıdan amatör karikatürler götürdüm. Bir yandan da Hürriyet’in çıkardığı Çarşaf dergisine yolluyordum. O yıllarda Çarşaf dergisinden bir teklif geldi ‘bizimle çalışır mısınız’ diye. Yaşım da çok küçük daha. 1979 senesi yani. Okulu bıraktım. Sonra o dergide karikatür çizmeye başladım. Bir yandan da fotoğraflarla ilgiliydim. Benim annemin babası da fotoğrafçı yani dede mesleğim. Baya da iyi bir fotoğrafçıydı. Atatürk’ün peşinde dolaşmış zamanında koca kameralarla. Birkaç orijinali bana kaldı.”
“FOTOĞRAF SOKAK İŞİ”
Üçok ilk fotoğraf makinesini satın alma hikayesini ise şöyle anlatıyor: “1985 senesinde Hürriyet’in muhabiri Hüsnü Savaş’a ‘bu makineyi bana satar mısın’ dedim, 'satayım' dedi. 1973 model Pentax bir makine. O makineyi aldığım andan itibaren fotoğraf çekmeye başladım. Zaten çekiyordum ama arkadaşlardan aldığım ödünç makinelerle. Ama onları fotoğrafçılık tarihimin başlangıcı olarak saymıyorum. İlk koyduğum filmle çektiğim fotoğrafları bugün gösterilerimde, sergilerimde kullanıyorum. Fotoğraflar, eski Galata Köprüsü genellikle, Eminönü tarafları, Tahtakale taraflarıydı. O zamanlar fotoğrafçılar çok ilgi duymazlardı oralara. Daha çok turistik fotoğraf ya da yaşlı kadın, yaşlı erkek fotoğrafları çekerlerdi. Şehir fotoğrafları şimdiki deyimle sokak fotoğraflarına çok ilgi duymazdı kimse. O tarihten beri aynı tarz devam ediyorum.”
Üçok, karikatürün masa başı bir iş olduğunu, fotoğrafın ise sokak işi olduğunu söylüyor. Karikatür çizerken fotoğrafa yeteri kadar vakit ayıramadığını söyleyen Üçok 2001 yılında kendi deyimiyle “tam zamanlı fotoğrafçılığa” başlıyor.
FOTOĞRAFTA YAŞAM İZLERİ
Fotoğrafta önemsediği unsurları ise şöyle açıklıyor: “Benim tarzım daha çok sokaktaki insan yaşamı. Manzara fotoğrafları, çiçek, böcek fotoğrafları beni ilgilendirmiyor. İçinde insan olan, yaşam olan her fotoğraf beni ilgilendiriyor. Mekânla insan ilişkisini bir kompozisyon içine oturtmayı seviyorum. Sadece bir insan kafası, insan portresi bana biraz uzak geliyor. Çünkü bu kişi nerede, nasıl, ne şartlarda yaşıyor? Yaşam izleri nerede? O yüzden ben mekânla birlikte fotoğraflamayı seviyorum insanları. Kendi yaşamlarına ait izler bulunsun ya da kent içindeyse, sokaktaysa o sokakta kültüre ait izler barındırsın istiyorum. Benim için çok özel anlar gerekmiyor deklanşöre basmak için. Kartpostallık görüntüler ya da aşırı dramatik görüntüler gerekmiyor. Benim için önemli olan yaşamın içinden bir anı fotoğraflamak, bunu da estetik kalıplar dâhilinde yapmak. Estetiğe de önem veriyorum ama tamamen estetiği öne çıkarmıyorum.”
Üçok, bir fotoğrafçının edebiyat, sinema, tiyatro, grafik bilgisi olması ve insan psikolojisinden anlaması gerektiğini söylüyor. Sokak fotoğrafçılığının bir sanat değil belge fotoğrafçılığı olduğunu söyleyen Üçok şöyle devam ediyor: “Belgeselci sanatçı değildir. Bir durumu saptıyoruz, anı donduruyoruz ve gelecek kuşaklara o anı kültürel anlamda bırakıyoruz. Mesela Kadıköy’ün fotoğraflarını çektim. Şu an gördüğünde hiçbir şey ifade etmeyebilir. Bugünkü bir gence gösterdiğinde ‘bunları ben de görüyorum’ diyebilir. Ama bunun 10-20 sene sonrası var. Bugün 15-20 sene önce çekilmiş İstanbul fotoğrafları ile şimdiki ne kadar farklı. İnsanların giyimi kuşamı, bakışlar bile farklı. Kültür değişiyor. Buna bağlı olarak binalar, insan davranışları değişiyor. 20 sene önce sokakta kimsenin elinde cep telefonu yoktu. O cihaz bir tarih aralığı belirliyor hatta öykü yazdırıyor.”
BELGESEL FOTOĞRAFÇILIĞI
Fotoğrafta estetik anlayışına dair konuşan Üçok şunları söylüyor: “Evvelden bizi yetiştiren ustalar ‘elektrik tellerini kadraja almayın’ derdi. Niye? Estetik değil. Ben bunu hiçbir zaman anlamış değilim. O zaman da anlamamıştım. İlk zamanlar ustaların dediğini yapmaya çalışırken ‘neden elektrik tellerini çekmiyoruz’ dedim. Çünkü şu an o tarz elektrik telleri göremiyorsunuz, salkım saçaktı. Örümcek ağı gibiydi. Şimdi hepsi yer altına alındı. O zamanlar o şehrin dokusuna ait bir durumdu. Şehrin dokusuydu o. Sen onu görmezden gelerek, göstermeyerek aslında bir manipülasyon yapıyorsun. Manipülasyon illa bilgisayarda olmaz ki. Sen durumu da manipüle edebilirsin. Bunların hiçbirini şimdi yapmıyorum. Geçmişte yapıyordum. Fotoğrafın hep estetik tarafı bize pompalandı. Bunun bir de belgesel tarafı var.”
HAYVAN DOSTU KADIKÖY
Üçok’un Kadıköy’de çektiği birçok fotoğraf var. Kendisi de Kadıköy’de yaşayan Üçok, evden çıktığı anda fotoğraf makinesini açtığını ve çekime hazır durumda tuttuğunu söylüyor: “Kadıköy’ü çok seviyorum. Kadıköy’ün kültürel yapısını seviyorum. En çok neyi seviyorum biliyor musun? Kedilerin, köpeklerin korkusuzca insanların arasında dolaşmasını, dükkânların kapılarının önünde yatmasını, dükkân sahiplerinin onları beslemesini, insanların korkusuzca onlar kapının önünde yatarken yanından dolaşmalarını, onları okşayıp selamlamasını. Bunlar çok güzel şeyler. Mesela başka semtlere gittiğimde bir hayvan bırak dükkânın önünde yatmayı, kaldırımda yürümekten korkuyor. Çünkü insanlar hayvanları hor görüyorlar, saldırıyorlar.”
Bir fotoğraf müzesinin Kadıköy’e çok yakışacağını söyleyen Üçok, fotoğrafçıların en büyük sorununun fotoğraflarını sergileyecek salon bulamamak olduğunu dile getiriyor. Üçok “Fotoğraf, sadece amatörlerin bir hevesle yaptığı iş olmamalı” diyor.