Pozitifliğin “zehirli” hali

Sosyal medyada dayatılan “pozitiflik” zehirli bir hale gelebilir mi? Olumlu olma hali gerçek duygularımızın üstünü kapatabilir mi? Klinik psikolog Gizem Gülmez “Mutlu olma baskısıyla mutsuzluğu kat be kat yoğun yaşıyoruz” diyor

21 Ocak 2021 - 14:04

Özellikle günümüzde mutsuzluğu yok saymamız, hep “olumlu” olanı düşünmemiz gerekiyormuş gibi bir algı var. Sosyal medyadaki “şükret”, “iyiye odaklan” gibi mesajların arasında kendi derdimizi unutmaya, görmezden gelmeye başlayabiliyoruz. Ama bu insan psikolojisi için sağlıklı mı? Klinik psikolog Gizem Gülmez ile pozitifliği ve onu zehirli hale getiren süreçleri konuştuk.

Öncelikle şunu sorayım, toksik pozitiflik nedir? Pozitifliği toksik yapan şey nedir? 

Toksik pozitiflik; hayatın sadece olumlu atfedilen yön ve duygularına odaklanılarak; mutluluğun ve iyimserliğin aşırı ve ilgisiz şekilde genellenmesi, mutsuzluğu tetikleyebilecek her durumdan kaçınılması; bu yolla kişinin duygusal deneyiminin küçümsenmesi, inkârı, görmezden gelinmesi, geçersiz kılınması ve sonunda kişinin otantiklikten uzaklaştırılmasını ifade eder. Yani pozitif olma durumu bunlardan birine yol açıyorsa toksik hale gelir. Toksik pozitiflikte motivasyon, hayatın olumsuz yönleri ve zorlu/negatif duygular görmezden gelinerek etkisinin azalacağı ve daha mutlu olunacağı düşüncesi olabilir. Oysa duygusal süreçler ve beynimiz bu şekilde çalışmadığından bu durum ancak ötekinin yok sayılması, olumsuz atfedilen hisler nedeniyle utanç duyması, gerçek hislerin örtülmesi ve bastırılması, gerçek/sahici bir ilişki kurulamaması, kendine yabancılaşma ve kendiliğe olan bağın kaybı, başarısızlık inancı ve sosyal izolasyonla sonuçlanır. Yani sonunda daha iyi değil, daha “kötü” hissetmeniz anlamına gelir. Üstelik bunu beklemek hiç de gerçekçi değildir. 

Özellikle günümüzde daha çok arttı "sürekli mutlu olma, pozitif olma" hali sanki. Günümüzde bu anlayışın yükselişe geçmesinin sebepleri ne olabilir?

Üzerimizde sürekli olarak medya, egemen politik kültürler, dergiler, reklamlar, sosyal medya, çevremizdeki insanlar aracılığıyla gelen bir mutlu olma baskısı var. Kendinden her zaman memnun ol, verimli vakit geçir, onu yapma şunu yap, şöyle düşün, mutlu olmanın 10 yolu… Adeta mutluluk tüketmelik bir ürün gibi sunulurken, sürekli bir şeyleri yanlış yaptığımızı düşünerek koşturuyor, ilham veren sözlerle bir süre kendimizi yüksek hissederken yine akışımıza döndüğümüzde mutlu olma baskısıyla mutsuzluğu kat be kat yoğun yaşıyoruz. Hal böyle olunca mutsuz olduğumuzda suçluluk duyuyor, diğerlerini sıkacağımızı düşünerek uzaklaşıyor, mutsuzluğu yaşamaya hak görmüyor, toplumun akışını bozmuş hissediyoruz. Yani mutlu olamıyorsak yetersiz, uyumsuz, suçlu biriyiz gibi bir algı oluşuyor. 

“DUYGULARIMIZ PUSULADIR”

Sürekli pozitif olacağız derken kendi duygularımızı da görmezden geliyor muyuz sizce? Bunun kişiye nasıl zararları olabilir?  

Elbette. Sürekli pozitif olmaya çalışmamız pozitif olmayan duyguları da yok saymamız, inkâr etmemiz, bastırmamız anlamına gelecektir. Oysa olumsuz duygular görmezden gelindiğinde uzun vadeli tek sonuç, bu olumsuz duyguların daha da büyümeleri olacağı gibi duygunuzun size getirdiği bilgiyi de kaçıracak ve bu duyguyu görmemek için yaptığınız her hamlede hayatınızı daha da ele geçirecek ve kalıcılaşacaktır. Aslında olumlu ya da olumsuz duygularımızın her biri bizler için kim olduğumuz ve yaptığımız şeyin anlamına dair birer pusuladır. Zira sevdiğimiz şeyler kadar sevmediğimiz şeyler de bizi tanımlar. Örneğin; öfkelendiniz çünkü belki haksızlığa uğradınız ya da maruz kaldığınız şeyden çok rahatsızsınız ya da belki yoğun bir anksiyete içerisindesiniz çünkü başarısız olmanın kabul edilemez olduğunu öğrenmişsiniz. Stres, üzüntü gibi duyguların psikolojik sağlığımız hatta fiziksel sağlığımız için bile olumsuz etkileri olduğunu kanıtlayan onca çalışma olsa da toksik olan pozitifliğin de uzun vadede üzerinizde benzer sonuçları olacaktır.

"Toksik pozitiflik" deyince sanki pozitifliğin kendisi zehirliymiş gibi bir algı da oluşabilir. Sağlıklı bir pozitifliği nasıl açıklayabiliriz?

Pozitif olmak, gerçeği bastırmak değil, sözel ve bedensel ifadelerle olumsuzu deneyimlemek ve bu deneyimin ardından kendiniz için iyi olanı ümit edebilmek ve buna açık olmaktır. Hisleriniz geçerli ve “kötü” hisleriniz size belki de uzun zamandır görmezden geldiğiniz kendinizi artık dinlemeniz gerektiğine dair net mesajlar iletiyordur. Her duygu bize kendimizle ilgili bir bilgi sunar. Mutsuz olduğumuzda, depresif hissettiğimizde bir an önce bu duygudan kurtulmaya çalışmadan önce sormamız gereken “bu durum bana ne söylemek istiyor?” olabilir. Bizi mutlu ya da mutsuz yapan olayın kendisi değil, olaya dair düşünce, algı ve yargılarımızdır. Mutsuz olduğumuzda ve bu duyguyu yaşamanıza izin verdiğimizde, akış bizi yeniden mutluluğa bırakacaktır. Mutluluk ve mutsuzluktan birinin varlığı, diğerinin arkada ama yine orada bir yerde olmasını gerektirir. Hayat tam da buradaki salınımdır.

“DİLİMİZİ DÖNÜŞTÜREBİLİRİZ”

Genelde kendini kötü hisseden birine "boşver", "haline şükret" demek çok kolay geliyor. Ama bunun karşı taraf için pek de karşılığı yok sanki. Dilimizi nasıl dönüştürebiliriz? Bize derdini anlatan bir kişiye nasıl yaklaşmak yararlı olur?

Kötü bir deneyim ya da hissinizden bahsettiğinizde muhtemelen hepimiz “olumlu düşün olumlu olsun”, “senden daha kötü durumda insanlar var, şükretmelisin.” vb. şeyler duymuşuzdur. Oysa bu sözler size şefkat vermek, sizi anlamak, duygunuza eşlik etmek yerine yalnızca deneyimimizi örter. Mutlulukla ilişkimiz, mutsuzlukla ilişkimizi de belirliyor. Mutlu olma baskısı, mutsuzluğa tahammülümüzü, acıyı kabullenişi zorlaştırarak; mutsuzluk deneyimini daha da güçleştiriyor. Pek çok kişinin genel eğilimi olumsuz atfedilen duyguları görmemek, bastırmak, sahiplenmemek hatta belki yok saymak olsa da her insanın içinde kıskançlık, haset, öfke, açgözlülük, korku gibi toplumca olumsuz atfedilen pek çok duygu bulunur. Hepimiz sadece mutluluk, tatlı heyecanlar, sevinç gözyaşları gibi olumlu duyguları deneyimlemek istesek de bu duygular kadar öfke, üzüntü gibi olumsuz duygular da yaşamsaldır. Derdini anlatan kişinin başına gelenlerle ilgili elimizden bir şey gelmiyorsa sadece dinlemek bile bazen yeterlidir. Dinlediğimiz kişiye “seni görüyorum”, “seni duyuyorum”, “senin için buradayım”, “seni olduğun gibi kabul ediyorum” mesajlarını vermek duyguları açması için alan açacaktır. Dilimizi de bu mesajları içerecek şekilde dönüştürebiliriz. 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Olumlu ya da olumsuz duygularınız geçerlidir ve hissediyorsanız oradadırlar. Ne yanlış ne de yalnızsınız. Çevrenizdeki insanların duygularınızı anlamadıklarını düşünüyorsanız her zaman profesyonel bir yardım alabilirsiniz.


ARŞİV