Karakutu Derneği’nin her ay düzenlediği Adalet Arayışı Seminerlerinin 23’üncüsü 18 Haziran’da gerçekleşti. “Salgın Günlerinde Protesto” başlıklı seminerde Tarih Vakfı Yurt Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni Sinan Birdal, ABD’deki ırkçılık karşıtı eylemler üzerinden salgın günlerinde gerçekleşen toplumsal ayaklanmaları anlattı.
Siyahi George Floyd, 25 Mayıs’ta Amerika’da beyaz bir polis tarafından öldürülmüştü. Floyd’un ölümünün hemen ardından binlerce kişi sokağa döküldü ve polis şiddetini, ırkçılığı protesto etti.
Birdal, ırkçılık karşıtı hareketlerin ABD’de büyük bir tarihi olduğunu söylüyor. Ancak bugünkü genişlikte ve yaygınlıkta bir harekete 1967’den beridir rastlamadıklarını belirten Birdal “1992 Los Angeles ayaklanmasını düşünelim. Çok büyük bir ayaklanmaydı ama Los Angeles ile kaldı. Son Black Lives Matter (Siyahların yaşamları değerlidir) hareketi Obama döneminden itibaren devam edegelen bir hareket. Zaman zaman cinayetlerle birkaç şehirde gösteriler oldu ama bu genişlikte ve bu etkide değildi. Bir de tabii bu kadar çeşitlilik barındırması da yeni bir durum. İçinde çok sayıda farklı etnik grubu, farklı siyasi, sosyal grubu barındırması açısından ilginç. Bu anlamda da bence bir karşı hareket aynı zamanda. Tekrardan sokağı tanımlama, sokağı bir anlamda ele geçirme hareketiydi.” diyor.
SALGINDA İLK KÖYLÜ AYAKLANMASI
Birdal, geçmişte salgın günlerinde gerçekleşen protestoları anlatıyor. Amerikan devriminin yeni olduğu ve toplumsal ilişkilerin de bu devrimden etkilendiği 1793 yılında ABD’nin geçici başkenti Philadelphia’da yaşanan sarı humma salgınını Birdal şöyle anlatıyor: “Bir taraftan İngiltere ve Fransa savaşa giriyor. Bu arada Fransa’da devrim olmuş oradan göçmenler geliyor. Santo Domingo adasında bir köle devrimi yaşanıyor. Fransa Devrimi’nin üstüne bu sefer siyahlar ayaklanıyor. Dolayısıyla bütün bunların içinde bu salgın geliyor ve benim görebildiğim kadarıyla göçmenlerin topluma yeniden entegre olması, toplumda özellikle özgür siyahların mobilize olmaları, toplumda kendilerine bir yer edinebilmeleri gibi bir dizi değişikliği getiriyor ama bu arada on binlerce kişi de sokakta. George Washington’ın o zamanki yardımcısı John Adams şöyle diyor ‘bu salgın iyi ki geldi de devrim tehlikesi bitti, herkes sokaktan çekildi.’
Kara veba salgınının ise Avrupa’da farklı bir etkisi olduğunu söyleyen Birdal çok sayıda emekçinin ölmesi sebebiyle emeğin değerinin yükseldiğini ifade ediyor. Emekçilerin üstünlük elde ettiklerini söyleyen Birdal “Aristokratlar kadar zenginleşmeseler de daha hali vakti yerinde hale geliyorlar, güçleniyorlar. Ekonomik olarak güçlendikçe hakları için daha çok bastırıyorlar. Ve sonunda kral, aristokratların baskısıyla yeniden eski düzene dönmek istediğinde 1381 köylü ayaklanması başlıyor.” diyor. Birdal bu köylü ayaklanmasının İngiltere'deki ilk toplumsal ayaklanma olduğunu söylüyor.
“SALGIN AZINLIKLARI VURDU”
Korona virüsünün en çok azınlıkları vurduğunu söyleyen Birdal azınlıkların daha korumasız olduğunu ve daha kötü koşullarda çalıştıklarını dile getiriyor. Birdal, salgının eşitsizlikleri gün yüzüne çıkardığını şöyle açıklıyor: “Büyük sayıda insana, milyonlarca emekçiye şunu gösterdi: Onların dışında herkes iş bırakabilir ve bu ekonomi devam eder. Yani ben yazmasam ne olur toplumda? Hiç. Olduğu gibi devam edebilir. Ama emekçiler çalışmazlarsa bütün hayat durur.” ABD’deki kitlesel hareketlerde de bunun net bir şekilde görüldüğünü belirten Birdal “İnsanlar, toplumsal üretimden gelen güçlerini gördü.” diyor.
Amerika’daki hareketlerin 1967-68 hareketlerinin hafızasını taşıdığını düşündüğünü söyleyen Birdal, 68 hareketinin önemli isimlerinden Angela Davis örneğini veriyor. Birdal “Şu anda 67-68 kuşağının toplumsal hareket hafızasını taşıyan bir kuşak hala hayatta ve onlar da genç kuşaklara tecrübe ve hafıza aktarımında bulunuyorlar. Bu tarihsel buluşmanın kuşaklar arasında şöyle bir önemi de var: 67-68, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan liberal sosyal refah devletine meydan okunduğu; ırkçı, paternalistik, erkek egemen, ayrımcı, cinsiyetçi, emperyalist, militarist yapısına karşı bir isyan hareketiydi.” diyor.
Şu anki gençliğin ise bazı sosyal bilimcilerin prekarya diye tanımladığı güvencesizlik içinde olduğunu belirten Birdal şöyle açıklıyor: “Öyle ilginç bir noktadayız ki sistemin de zaten vaadettiği pek bir şey yok gençlere. Dolayısıyla 68’de gençlik hareketinin bastırılmasıyla yerleşen bu neoliberal düzenin sonuna geldiğimizi düşünüyorum. Ama bu hem umut hem de endişe verici. Çünkü bunun nereye evrileceğini, toplumsal güçlerin hareketi belirleyecek. Bu noktada hafıza çok önemli. Kim bu siyasi mücadelenin hafızasını daha iyi taşıyabilirse, o kadar fazla tecrübe biriktirmiş olarak girecek bu sürece ve daha iyi stratejiler geliştirecek diye düşünüyorum.”
Semineri, Karakutu Derneği’nin Youtube hesabından izleyebilir veya Spotify hesabından dinleyebilirsiniz.