“Yoga matının üzerinde hepimiz eşitiz”

Türkiye’nin ilk doğuştan engelli Yin Yoga eğitmeni Nurçem Koç “Engelli, engelsiz bir sürü insana ‘ben yapabilirim’ duygusu aşıladığı için yoga çok kıymetli” diyor

09 Ocak 2020 - 16:28

Engelli olmak, toplumsal yaşamda bireylerin hareket kabiliyetini kısıtlayabiliyor ya da bireyler yapamayacaklarını düşünüp belli alanlardan uzak durabiliyor. Türkiye’nin ilk doğuştan engelli Yin Yoga eğitmeni Nurçem Koç ise bu algıyı yıkıyor. Spina Bifida rahatsızlığı olan Nurçem Koç ile yogaya adım atma sürecini ve yoganın hayatına olan etkilerini konuştuk.

- Sizi tanıyabilir miyiz?

31 yaşındayım. İngilizce tercümanlık mezunuyum. Ama kendi mesleğimi yapmıyorum. Şu an özel bir şirkette üst düzey yönetici asistanlığı yapıyorum. Bir de geçtiğimiz ocak ayından beri Türkiye’deki ilk doğuştan engelli Yin Yoga eğitmeniyim. İkisi birlikte gidiyor şu anda. Spina Bifida denilen bir rahatsızlığım var.

- Spina Bifida’yı biraz anlatır mısınız?

Türkçede açık omurilik olarak geçiyor. Anne adayındaki folik asit eksikliğinden olduğu öngörülüyor, net bir tanısı yok şu anda. Gebeliğin ikinci ayında ortaya çıktığını biliyorum. Omuriliğin üzerinde dışa doğru su dolu kesecik gibi bir anomali ve o keseciğin patlama ihtimaline karşı ameliyat olunması gerekiyor. Çünkü eğer patlarsa bebek ölüyor. Patlamazsa da ameliyat edildiğinde bazı yerler, sinirler zedelenebiliyor. O keseciğin olduğu noktaya bağlı biraz. Kesecik ne kadar yukardaysa o kadar daha fazla zarar görme ihtimali var. Ne kadar daha kuyruk sokumuna yakınsa bedenin daha aşağı bölgelerini etkiliyor. Daha az zarar görüyorsunuz denebilir. Ben biraz daha şanslıyım, daha kuyruk sokumuna yakın bir yerdeydi. O yüzden sadece dizimden aşağısı etkilenmiş durumda, dizimden aşağısında his çok az. Ama onun dışında herhangi bir problem yok.

“YOGA AKIŞA GÜVENMEYİ ÖĞRETTİ”

- Yogaya nasıl başladınız?

Yogayı hayatıma 3,5-4 sene önce soktum öğrenci olarak. Hiç aklımda yoktu böyle bir şey aslında. Ama baktım ki yoga sadece pozlardan ibaret bir şey değil. Çok derin bir felsefesi var ve hayatımı, düşünce şeklimi çok etkilemeye başladı. Ben engelli biri olarak çok plan yapmayı seven biriydim öncesinde. Gideceğim yerlerde, yapacağım işlerde hep bir adım sonrasını planlardım ama yoga bana akışa güvenmeyi öğretti. Çünkü siz ne kadar planlarsanız planlayın, bazı şeyler sizin elinizde olmuyor. Dolayısıyla bu benim hayatımı, üzerine kurduğum düzeni tamamen değiştirdi. Aslında kendime ve akışa güvendikçe özgürlük alanım daha da genişledi. Kalbimi daha fazla açmaya, daha fazla sevgi hissetmeye başladım. Hep daha temkinli, plancı, programcı biriyken şimdi çok daha kendi içinde özgür yaşayan biri haline geldim ve sonra dedim ki ‘neden ben bu kadar yogadan fayda alırken başka insanlara bunu aktarmayayım’. Kolay bir süreç değil, çünkü engelli biri ile çalışmaya herkes hemen hevesli olmuyor. İki yıl kadar hoca arayışım oldu. Sonra değerli hocam Yeşim Atik ile yolum bir şekilde kesişti. Yapamadığım pozları benim bedenime göre adapte ettik, bazılarını orijinal olarak bıraktık. Eğitim sürecinden sonra sertifikamı aldım.

“ENGELLİLERİ YOGAYA ÇEKMEK ZOR”

- Eğitmen olma serüveniniz nasıl ilerledi?

İlk başta sadece engelsiz insanlarla çalışıyordum çünkü engellileri yoga gibi yeni bir alana çekmek çok kolay değil. Dolayısıyla çok emek gerektiren bir süreç oldu. Ben tek tek derneklere mailler attım. Çoğundan olumsuz geri dönüşler aldım. Ama yılmamak gerekiyor o noktada. İlk projemiz, Parıltı Derneği ile birlikte yaptığımız görme engelli çocuklarla olan çalışmamızdı. Deneme dersi formatında bir hafta olarak başladı dersimiz. Sonrasında bir aya çıktı ve son derste hüngür hüngür ağlayarak ayrıldık birbirimizden. Sonra Spina Bifida Derneği ile birlikte çalıştım. Bu benim için çok değişik bir tecrübeydi, kendi rahatsızlığımdan olan insanlara yoga öğretmek çok farklıydı. Sonra da karma derslerimiz başladı. Bu benim için en önemli kısmıydı çünkü yapmak istediğim şey buydu. Yoga matının üzerinde hepimizin eşit olduğunu göstermekti. Çünkü engelli ya da engelsiz her insan, pozları bedeninin izin verdiği ölçüde yapabiliyor. Dolayısıyla bunun engelli ya da engelsiz olmakla hiçbir alakası yok. Ben bu önyargıyı kırmak istedim ve sanırım kırdık. Şu an çalışıyor olduğum BoMoVu’da da dizleri protezli bir öğrencim var ve o da bizimle birlikte yoga yapıyor. İlerde de engelli ve engelsiz insanların birarada olduğu dersler yapmak istiyorum. Ve yoganın o birleştirici, bütünleştirici özelliğinden yola çıkıp aslında yoganın sadece pozlardan ibaret olmadığını kanıtlamaya çalışıyorum kendimce.

- Engelli öğrencilerden nasıl dönüş alıyorsunuz?

Bir dersimde görme engelli katılımcının velisi şunu demişti bana, o beni çok etkilemişti: “Benim iki tane kızım var. İkisi de görme engelli ve sadece sizin derslerinize gelmek için sokağa çıkıyorlar.” O bence yoganın gerçek amacına ulaştığı an. Benim için kimin o pozu ne kadar başarıyla yaptığı, bacaklarını ne kadar açıp açamadığı önemli değil. O söz bence birilerinin şifalandığı anlamına geliyor ki benim için de bu önemli. Bir başka bedensel engelli arkadaşım “hayatım boyunca bel ağrısı çektim, senin dersinden sonra bel ağrılarım geçti” demişti. O da çok kıymetliydi benim için. Daha pozitif bakıldığına dair geri dönüşler alıyorum. Bedene daha yakınlaştırıcı bir özelliği var yoganın. Engelliyseniz bedenin çalışmayan yerlerini biraz reddedersiniz. Oralarla çok yakın ilişkiler kurmayı reddedersiniz. Ama yogada böyle bir şey olamıyor çünkü o pozları yapabilmek için ya da meditasyonda uzun süre kalabilmek için bedeninizle yakın ilişkide olmak zorundasınız. O an şunu fark ediyorsunuz: “Ben çok fazla bedenime haksızlık yapmışım. Yapamam dediğim birçok şeyi yapabiliyorum aslında.” Tabi bu hayata da çok uygulanılabilir bir şey. Çünkü bizde öğrenilmiş çaresizlikler var. Yapamam diye başlıyoruz her şeye. Hayatta da aslında hedef koyduğumuz şeylere ne kadar önyargıyla yaklaştığımızı gösteriyor yoga. O yüzden, engelli-engelsiz bir sürü insana ‘ben yapabilirim’ duygusu aşıladığı için yoga çok kıymetli.

“DAHA DİNGİN BİRİYİM ARTIK”

- Üç sene önceki halimle şimdiki halim aynı değil dediniz…

Kesinlikle değil. Bunu birebir kendim olarak anlatmam çok mümkün değil ama etrafımdan da çok duyduğum şey, değiştiğim yönünde. Aslında değişmiyorsunuz, dönüşüyorsunuz. Yoga bir dönüşüm süreci. Başka bir bakış açısı getiriyor. Empatiyi geliştiriyor. “Bir de böyle mi düşünsem acaba” sorusunu akla getiriyor. Ya da her insanı Tanrının bir tezahürü olarak görmeye başladığınız an, o büyük tepkiler, öfke patlamaları ortadan kalkıyor. “Belki bunu söylerken bir problemi vardır” diye düşünmeye başlıyorsunuz ve tabii ki bu insanı geliştiren bir süreç. Her şeye saygı, her şeye sonsuz sevgi hissetmek kolay değil. Hiçbirimiz ermiş değiliz tabii. Yüzde yüz bunu yapabiliyorum diyemem ama bu konuda geliştiğimi söyleyebilirim. Daha sakin, dingin ve kalbi açık biriyim artık.

- Yoga sürecinizi nasıl tanımlarsınız?

Yoga biraz adanmışlık isteyen bir şey.  Spor gibi. Sporda da sabah 6’da kalkıp koşmak gerekiyor belki. Uykunuzdan feragat etmek ya da işten çıkıp çok yorgun bir günün ardından spora gitmeyi gerektiriyor. Yoganın da zorlukları var ama bunu bir hayat felsefesi, hayat tarzı, disiplin, sizi yönlendirecek bir yol olarak görmelisiniz. Çünkü yoga, kendinize sizi davet eden ve belki yaratıcıyla birebir iletişime geçmenizi sağlayan bir yol. Bir hayat yolu olarak görürseniz çok da zorlanacağınızı zannetmiyorum. Dediğim gibi pozları tam kapasiteyle yapmak gibi bir şey söz konusu değil. Çünkü tam kapasitenin tanımı yok. Mükemmeliyetçi olma huyunuzu kırıyor yoga.

“ÖNCE KAFANIZDAKİ ENGELİ KIRIN”     

- Okuyucularımıza ne tavsiye edersiniz?

Ben hep “olmazlara” ve “yapamazsınlara” karşı biriydim. Bu benim yapım, herkes böyle olmak zorunda değil ama hayatınız boyunca bir şeyleri elde etmek istiyorsanız, bir yola girmek zorundasınız ve bir adım atmak zorundasınız. Kimse sizin için “ben seni mutlu edeyim, ben sana istediğin parayı kazandırayım, senin hayallerini sen otururken ben gerçekleştireyim” demeyecek. Siz başkalarına engel koyduğunuz sürece başkaları da size engel koymaya devam edecek. Önce kafanızdaki engeli kırmak zorundasınız. “Evet, farklı bir şekilde hayata başlamış olabilirim ama bu benim hayallerime yaklaşmayacağım, hayallerimi gerçekleştirmeyeceğim anlamına gelmez” diye düşünmek gerekiyor. O noktada da biraz kendine değer vermek ve kendini sevmek gerekiyor. Engelli olmak ya da fakir, zengin, sarışın, esmer olmak bir şeylerin göstergesi olmamalı. Kendinizi sevdiğiniz ve “ben ulaşmak istediğim, gelmek istediğim yere layık biriyim” dediğiniz sürece aşamayacağınız hiçbir engel yok.


ARŞİV