Haydarpaşa Rıhtımı’na yanaşan gemilerden yük boşaltan dev vinçler birer zürafa görünümündedirler. Bu vinçlerden biri ne zaman gözüme takılsa, bir zürafanın İstanbul’a deniz yoluyla yaptığı yolculuğu anımsarım.
Mussolini’nin Hitler’le birlikte İkinci Dünya Savaşı’na hazırlandığı yıllarda, Haydarpaşa önlerinden geçerek Kadıköy İskelesi’ne doğru yol alan bir akşam vapurunun, kaptan köşkünün altında bulunan ve ikinci mevki güverteye bakan küçük kamarasında bir grup insanın toplandığını görürüz. Yolcular arasında, yaşantıları boyunca sağ elinin işaretparmağını bir kez olsun diline değdirmeyenler mendireğe dizili karabataklarla bakışırken, bir kitabın sayfasını çevirmek için bu hareketi yapanlar, Nesip Bey’i dinlemektedirler nefeslerini tutarak.
Hayranlarının etrafını çevirdiği Nesip Bey, Halkalı Ziraat Mektebi’nin kurulmasına emek vermiş bir tarım öğretmenidir. Yine her akşam vapurunda olduğu gibi, Tekel’deki işinden Kadıköy’e dönerken, dönemin siyasi havası üzerine fıkralar anlatmakta, ses tonuyla kendisine kulak verenleri büyülemektedir. Dinleyicileri arasında Kadıköy’de oturmuyor olsalar da yazılarına malzeme toplamak için vapura binen gazeteciler de vardır.
Bizim de sohbetine kulak verdiğimiz gün, Avrupa’da kaynayan savaş kazanlarını ve dünyanın gidişini, anlattığı şu fıkrayla yorumlar Nesip Bey: Doğu Anadolu’da turneye çıkan bir Avrupa sirkinin fil bakıcısı ölür. Oldukça yüksek ücret karşılığında bu işe adam arandığını duyan çoban Memo sirke başvurur. Bu işi yapıp yapamayacağı sorulduğunda da, kendinden emin bir şekilde, “Her gün birkaç yüz sığırı sürüp götürüyorum, bir hayvanın lafı mı olur?” karşılığını verir. O güne kadar filin resmini dahi görmemiş olan Memo hayvanla karşılaşınca şaşkınlığından küçükdilini yutar ama bozuntuya vermez. Çadırı toplayan sirk yola çıkarken, Memo da filin üstüne biner. Kentin çıkışında kendisine şaşkın şaşkın bakan köylüsü Haso’ya karısına şu mesajı iletmesini söyler:
Memo binmiş alamete,
Gidiyor kıyamete,
Ya döner, ya dönmez,
Hakkını helal ede!
Nesip Bey’in anlattığı olayın kahramanı Memo’nun yaşadıkları, yıllar öncesinde Musahip Abdi Bey’in başına da gelmiştir. Sarayın eğlence kaynağı olan Abdi Bey, III. Selim’in fasıl takımı çavuşlarındandır. “Küpeli Çavuş” diye de anılan bu muhterem, şakacı kişiliğiyle III. Selim tarafından pek sevilirdi. Öyle şakacıydı ki, bu uğurda padişahın bir Sadabad ziyareti sırasında, az kalsın canından oluyordu. Abdi Bey, bir arkadaşıyla şakalaşırken derenin soğuk sularında bulur kendini. Yüzme bilmeyen Küpeli Çavuş, boğulmak üzereyken, imdadına yetişenler tarafından güçlükle kurtarılır.
Abdi Bey’in III. Selim’den sonra gözüne girmeyi başardığı II. Mahmut’un tahtta oturduğu 1823 yılında, İstanbul Limanı’na yanaşan bir gemiden indirilen yükler arasında, Hafız Hızır İlyas’ın Letaif-i Enderun adlı kitabında yazdığı gibi bir de zürafa vardır. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın padişaha armağan olarak gönderdiği zürafa, kendisini ilk kez gören İstanbulluların şaşkın bakışları arasında Çinili Köşk Meydanı’na getirilir. Zürafanın İstanbul sokaklarında yaptığı bu yürüyüş sırasında, yol kenarında toplananlar boyunu, yürüyüşünü, bakışını tanıdıkları eşe dosta benzeterek gülüşürler.
Michael Allin de, zürafanın saraydaki sünnet düğünü için gönderildiğini yazar, 1998 yılında yayımlanan Zarafa adlı kitabında. Allin, zürafayla birlikte gönderilen Hasan adlı bakıcının “aptal Türkler” tarafından çölden gelen bir cahil olarak küçümsendiğini ve hayvanın bakımı için istediği sütü tüm ısrarlarına rağmen vermediklerini belirtir. Böylelikle de, bir halkı küçümsemenin başka bir örneğini sergiler.
Zürafa, padişahın 27 Kasım günü buyurduğu fermanla görücüye çıkar. Hayvanın ağaçların yapraklarını yiyişi hayranlıkla izlenirken, Habeş Ahmet Ağa hazırladığı senaryoyu başlatmak üzere bağırır: “Zürafa müteyemmen ve mübarek bir hayvan olup onu eliyle tutarak bir kere gezdiren Müslüman yeryüzünde hiçbir zarar ve ziyan görmez.” Sonra da, hayvandan çok korkan Abdi Bey’e doğru bakarak şunları söyler: “Haydi, Müslüman olan gelsin, zürafayı şöyle bir gezdirelim. Kim bu hayvanı gezdirirse cennete gidecektir.”
Padişahın “memuldür” sözü üzerine kendini eller üstünde bulan Abdi Bey, zürafanın üstüne oturtulur. Abdi Bey’in yalvarmalarından, yakarmalarından korkan zavallı hayvan huysuzlanarak İshakiye Köşkü’ne doğru koşmaya başlar. Bu sırada Abdi Bey’in padişaha seslenişi duyulur: “Ahret hakkını helal eyle efendimiz. İlk menzilimiz ecel beşiğidir. İşte bindim gidiyorum. Elveda.”
Büyük bir olasılıkla “Bindim bir alamete, gidiyorum kıyamete” sözü zürafa sırtındaki Abdi Bey tarafından söylenmiştir. Ne var ki, kıyamete giden Abdi Bey değil, zavallı zürafa olur. Küpeli Çavuş, padişahı güldürdüğü için ödüllendirilirken, zürafa, gelişinden birkaç ay sonra, Afrika toprağının özlemiyle kendisi için bir sirkten farksız olan sarayın avlusuna uzanır. İstanbul’a kış geldiğinden, sarayın taşları daha soğuktur her zamankinden. Yere düşüp eriyen kar taneleri gözyaşlarına karışır zürafanın. Saray cüceleri toplanır başına... O gün, saray cüceleri bile bir zürafaya ilk ve son kez başlarını yukarıya kaldırmadan bakarlar.
Cansız bedeni atlar tarafından çekilirken kar mı, yoksa yağmur mu yağıyordu, bilinmez; tıpkı zürafanın kemiklerinin nerede gömülü olduğunun bilinmediği gibi!..
Yazarın Diğer Yazıları
Kuşlar, uçurtmalar, balonlar…
İstanbulun kanatlı sahipleri arasında ilk sırayı martılar alır. Deniz tavuğu da denilen martıların beyaz gvdesi, sarı ayak ve gagaları, İstanbulun iki yakasını bir araya getirmeye alışan vapurlara da renk verir. Vapurların gvdesi beyaz, bacası ve can simitleri sarıdır. Araba taşıyan vapurlara siyah rengi veren de karabataklardır. Denize en yakın ua ...
İstanbul şövalyesi
Fareyi sevimli bir hayvan olarak bize sunan Walt Disney, Birinci Dnya Savaşına cankurtaran şofr olarak katılır. Yalnızca o mu? Polis romanlarının nl yazarı Dashiell Hammetti de, aynı savaşta bir cankurtaran aracında direksiyon sallarken grrz. İlk kez 1896 yılında, Paris Fuarında grcye ıkan cankurtaran aracının dikiz aynasına drt yıl sonra Bromfield ...
Vietnam Savaşı'nda bir hayal kahramanı
Servenlerinde Spermani yenen bir kişi vardır. O da, dnya ağır sıklet boks şampiyonu Muhammet Ali Claydan başkası değildir! Uzayın derinliklerinde yaşayan Scrubblular savaş gemileriyle dnyaya gelirler. İnsanlığın ok hızlı geliştiğini ve tehdit oluşturduğunu syleyen uzaylılar, Muhammet Aliye kendi şampiyonlarıyla boks maı yapmayı nerir. stnlklerini i ...
Noel Baba Nasreddin Hoca'ya karşı
Antalya Mzesinde sergilenen bir kutunun kapağında Myra Başpiskoposunun resmi vardır. Bu kutu, bir İtalyan kadın tarafından 1925te, Bariden getirilmiştir ve kutuyu değerli kılan da, iinde taşınan kemiklerdir. 1087 yılında, Demreden alınan Myra Başpiskoposunun beş kemiğinin ait olduğu topraklara, yani Antalyaya szn ettiğimiz kutunun iinde geri getiri ...
PADİŞAHIN YEMEK ARTIKLARI
Paristeki Louvre Mzesinde sergilenen Roma askerlerinin kalkanlarından birinin tam nnde duruyoruz!.. Sunay Akın, bu nl mzenin salonlarında birbirinden değerli sanat eserleri sergilenirken, bir Romalı askerin kalkanının nnde durmamız neden? diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Efendim, bu kalkan, Roma İmparatorluğunun egemen olduğu topraklarda her sabah, ...
Savaş ve Ressam
İstanbulun, yks en garip olan hayvan heykeli Kadıkydedir. Bu heykelde kızgın bir boğa gze arpar. Zavallı hayvanı bylesine fkelendiren ne olabilir; yağmurlu havalarda yanından geen ve bir matadorun elindeki pelerine benzettiği kırmızı renkli şemsiyeler mi, yoksa, Bu boğa heykelinin burada ne işi var? diye dşnmeyen insanlar mı?.. Eğer şemsiyelere kız ...
Kuşdili kovboyları
Son eki darbesini de vuran adam, merdiven basamaklarını ağır ağır inerken, astığı tabelaya ilk gvercin konar: GLİSTAN GAZİNOSU HAMDİ BEY İDARESİNDE İşleri nce iyi gider Hamdi Beyin. Ama İstanbulda dans ılgınlığı başlayınca el etek ekilir gazinodan. Kadıky yakasındaki Kuşdili ayırının gzel bir yerinde olmasına rağmen, alaturka bir havası vardır Gl ...
Çelengin ortasındaki kız
Londradaki Kralie Savaş Mzesinde, Birinci Dnya Savaşı sırasında Trk esirlerin boncuklardan yaptıkları yılanlar sergilenmektedir. Ayrıca, bir hayvanın kprckkemiğine yapılmış gemi resmi de mzeyi gezenlerin ilgisini eken eserler arasındadır. Adı bilinmeyen bir Trk esir tarafından izilen gemi, adına Anadoluda trkler sylenen Yavuzdan başkası değildir! B ...