Kimi kaynaklarda Sultan Abdülhamit vizyon sahibi olduğu için sağlık kuruluşları açılmasına destek vermiştir deniyorsa da saray hekimi Cemil Topuzlu Paşa’nın anlattıklarına bakılırsa en azından Askeri Tıp Okulu için destek gönüllü değil, mecburiyetten verilmiştir. Sultan II. Abdülhamit devrinde İstanbul’da iki tıp okulu vardı. Biri, Sirkeci Tren İstasyonu yakınında bulunan eski Gülhane Kışlası içindeki “Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane” idi. Diğeri ise “Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye-i Şahane” idi ve Kadırga’daydı. Askeri Tıp Okulu’ndan mezun olanlar orduya hizmet ederken “Tıbbiye-i Mülkiye-i Şahane»den diploma alanlar devlet memuru olabildikleri gibi serbest hekimlik de yapabilirlerdi. Sultan Abdülhamit’in doktoru Cemil Topuzlu Paşa bulduğu her fırsatta sultana Askeri Tıp Okulu’nun eksiklerini ve hastanenin birçok yetersizliği olduğunu anlatırmış. En sonunda bu çabaları sonuç vermiştir ve Sultan Abdülhamit zamanında Haydarpaşa’da üçüncü bir tıp mektebi açılmıştır.
Hünkar askeriye mensuplarıyla mesafeli durmayı tercih ettiğinden de olacak, askeri okul ve hastane niteliğinde üçüncü bir kurumu emir vermesi zaman almış görünüyor. Askeri kurumlar tarihte zaman zaman yöneticilerin kaygı kaynağı olabiliyor ve Abdülhamit de iki kurumu üçe çıkarmaya çok hevesli değil belli ki. Cemil Paşa saray ahalisinden kimi muayene etmeye gitse, muhakkak sultanın huzuruna çağırılır, her defasında “Mektebi Tıbbiye-i Askeriye”nin konumunun çok iyi olmadığını, Gülhane Kışlası’nın darlığını, şimendifer istasyonuna yakınlığından dolayı gürültünün bitip tükenmediğini ve hastahanedeki levazımın pek noksan bulunduğunu” anlatır. En sonunda çabaları karşılık bulmuştur ve Abdülhamit, Serasker Rıza Paşa ile konuşarak yeni bir hastane yaptıracağını vaad eder.
Birkaç gün sonra, cuma selamlığında Serasker Rıza Paşa ile görüşürler. Serasker Rıza Paşa, sur dışında yeni bir Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye inşası için irade çıktığını, işin meşhur mimar Vallaury’ye havale edildiğini bildirir. Cemil Paşa, yeni hastane yerinin şehir dışında düşünülmesine şaşırmıştır. Bu kararı, Sultan Abdülhamit’in, askeri tıp öğrencilerinin şehir içinde bulunmasına taraftar olmadığı şeklinde yorumlar. Aradan zaman geçtikten sonra Serasker Rıza Paşa’nın yeni askeri hastane ve okulu için Edirnekapı’da sur dışında yer önerdiğini, ancak padişahın “binanın denizaşırı bir yerde mümkünse Haydarpaşa tarafında yapılmasını” tercih ettiğini öğrenir.
Sonradan Haydarpaşa Lisesi olarak hizmet verecek bina, bu şekilde inşa edilmiştir. İnşaat bedeli 450.000 altın tutmuş, büyük miktarlarda harcama yapılmış, ancak nelere ihtiyaç duyulduğu, mekanların nasıl olması gerektiği gibi konularda hiçbir hekime veya tıbbiye hocalarına danışılmamıştır. Öncelikle okul binası bittikten sonra karşısındaki hastaneye sıra gelince de meslekle ilgili kimseye danışılmadan muhtemelen mekansal kullanım sıkıntıları bulunacak kışla gibi bir hastane inşa edileceğini düşünüp canı sıkılan Cemil Paşa, dayanamaz ve müdahale etmek ister.
Olumlu bir sonuç elde edebilmek için dikkatli davranmak gereklidir. Bunun için cuma selamlığından sonra konuyu kurcalamayı tasarlar. O devirde padişahla yakın çalışan herkes için cuma selamlığına gitmek bir mecburiyetti. Padişah, emrinde çalışan yöneticileri cuma selamlığında görmek istiyor ve gelip gelmediklerini takip ediyordu. Yine böyle bir cuma günü selamlık resminden sonra Saray Baştabibi Mareşal Dr. İsmet Paşa ile konuşurken, lafı Tıbbiye Mektebi’ne ve hastanelerine getirir. Doktorların fikri ve onayı alınması gerekliliğini, dünyanın hiçbir yerinde kullanıcısına danışılmadan böyle işlere girişilmediğini anlatır. Konunun sultanın dikkatine sunulmasını rica eder. İsmet Paşa kendisiyle aynı fikirdedir. Fikrini sultana söyler ve hastanelere nezaret etmek üzere Gülhane Tatbikatı Askeriye Mektebi’nde muallim Alman doktorlardan biri olan Rieder Paşa’nın görevlendirilmesini sağlar.
Böylece, Doktor Rieder Paşa’nın takibi altında hastanenin bazı bölümlerine başlanır. Ancak binaları teftiş ederken beklenmedik bir kaza sonucu Rieder Paşa ayağı kayarak ikinci kattan düşmüş, belini kırmış. Kırık beliyle Almanya’ya dönmüş ve iyileşemeyerek orada ölmüş. Sonrasında hastane bir türlü bitemeden yıllar geçmiştir.
Derken tam bu tarihlerde Tıbbiye-i Askeriye öğrencilerinden bazıları, yaptıkları “hürriyetpervane” nümayiş ve üzerlerinde bulunan “evrak-ı muzırra”dan dolayı tutuklanarak Fizan’a sürülmüşlerdir. Padişah, askeri mektebi ihtilal yatağı olarak görmektedir ve binalar henüz bitmemiş olmasına karşın okulun derhal şehrin karşı kıyısındaki Haydarpaşa’ya taşınmasını emreder. Bir hafta içinde bütün okul Haydarpaşa’ya taşınır. Üstelik hastane için ayrılan bütçe bittiğinden dolayı, yarım kalan inşaatın tamamlanması mümkün görünmemektedir. Askeri okulun deniz aşırı Haydarpaşa’ya taşınması kaygılarından dolayı sultanın istediği bir şeyse de teftiş, maliyet gibi konularda avantaj sağlamıyordu. O arada sultanın iradesiyle hastaneye gelen bir hastayı imkansızlıklar nedeniyle tedavi edilemeyeceği gerekçesiyle Üsküdar’daki Zeynep Kamil Hastanesi’ne sevk eden Cemil Paşa, hiç değilse kendi ameliyatlarını yapabileceği hastane kısmının tamamlanabilmesi için yol aramaktadır. Padişahın gönderdiği hastanın, bizzat padişahın sahiplerinden pek de haz etmediği başka bir hastaneye gönderilmesi işe yarar ve Abdülhamit Haydarpaşa’daki hastanenin tamamlanması için irade çıkarır. Zorlu koşullar içinde Reider Paşa’dan yarım kalan inşaatı düzenleten Cemil Paşa, röntgen gibi tıbbı donanımıyla birlikte modern bir ameliyathane, anfiteatr ve birkaç laboratuvarı olan bir cerrah kliniğinin bitirilmesini sağlar. O zamana kadar hükümete ait hiçbir resmi binada kalorifer ve asansör yokken hastaneye bunları da koydurtur. Ancak diğer hocalar muhtemelen Cemil Paşa kadar atak olamadığı için yalnız dört duvardan ibaret iki pavyonu aralarında paylaşmak durumunda kalırlar ve bu durum meşrutiyetin ilanına kadar böyle devam etmiştir.
1855 Büyük Kadıköy Yangını, İskele Yangını olarak da bilinir, 19. yüzyılda Kadıköy'ün geçmişten gelen kentsel dokusunu tamamen değiştirmiştir. İstanbul’un artan nüfusu ve ahalinin ahşap yapıları tercih etmesi nedeniyle yangınlar şehri sürekli tüketirken, yeni kanunlara göre düzenlemeler yapılıyordu. Kadıköy plan değişikliği, Tanzimat döneminde ...
Kadıköy'ün çehresi aslında 1960’lara 70’lere kadar özgünlüğünü korumuş sayılabilir. Bu tarihten sonra hızlı bir değişimle kalabalık bir ilçe halini aldı. Söğütlüçeşme caddesi, Altıyol'dan Kadıköy iskelesine, konservatuara inen caddedir. Siz aşağıya doğru sağ koldan yürüyün. Halitağa Caddesi’ne sapınca pek kederli bir halde Halitağa Çeşmesi’ni görec ...
1900’lü yılların başlarında İstanbul’da kira evlerinin azlığı, mahallelerdeki evlerin hemen tamamına yakın çoğunluğunda sahiplerinin oturması kulağa inanılmaz gelir. Nüfusu bir milyonu bulmayan şehirde çok odalı konakların yanı sıra daha orta halli, bodrum katıyla birlikte iki veya üç katlı evlerde dahi selamlık bulunabiliyordu. Burhan Felek, “biti ...
Haydarpaşa – İzmit demiryolu hattı inşa edilirken 1888’de Erenköy’de Tellikavak’tan Bostancı’ya uzanan demiryolu, Almanlar tarafından kısaltılarak şimdiki hattan geçirilmiş ve Suadiye’de bir istasyon yapılmış. Çevrede tek tük evler varken 1890’lardan sonra köşk konak sayısı artmaya başlıyor. Saray entrikaları ve jurnaller, İstanbul’da yeni semtler ...
İstanbul yangınları, 19. yüzyılda şehrin değişmesine neden olan ve maddi manevi can yakan en önemli felaketlerdendi. Daha eski devirlerde de yangın çıkıyordu fakat 19. yüzyılda nüfus arttı. Şehir kalabalıklaştı. Yangınlar yüzünden Avrupa şehirlerinde daha erken tarihlerde ahşap terk edilip kargir yapılaşmaya geçilmişti. Bizde demek ki deprem, ...
19. yüzyılda çıkarılan kanunlarla Osmanlı İstanbul’unda yabancıların mülk sahibi olmaları kolaylaştı. Böylece Levantenler Kadıköy ve çevresine daha rahat yerleşebildiler. Devletin içine düştüğü ekonomik kriz, bütün bu gelişmeleri belirlemiştir elbette. Örneğin Fenerbahçe çevresinde Yavuz Sultan Selim Vakfı’na ait 100 dönümden fazla arazi, 1870’li y ...
Türkiye’de İzmir’den sonra futbol maçlarının ilk oynandığı yer Kadıköy idi. İstanbul o vakitler çayır çimen; henüz koskoca Haydarpaşa Çayırı’na market inşa etmek kimsenin aklına gelmemiş. Kuşdili’nde kuşlar ötüyor, insanlar gazinolarda bugün isimlerini hayal meyal hatırladığımız yazar ve şairlerle yan yana şehrin o meşhur seslerini dinleyerek hülya ...
20. yüzyılın başlarında İstanbul’da farklı ekonomik sınıflardan aileler, aynı mahallelerde oturuyordu. Öyle pek de zengin muhiti diye bir şey yoktu, her mahallenin hem zengini, hem fakiri vardı. Konutların boyutları adamına göre bitişik nizam iki göz iki kat küçücük ahşap cumbalı bir ev de olabilir, görkemli bir köşk de. Paşaların ve varlıklı aile ...
Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında Batılı ülkelerin en sevdiği şey, ekonomik imtiyazlar elde etmekti. Örneğin İstanbul’daki Şirketi Hayriye vapurları İngilizlerin, Tünel, Galata ve Sirkeci rıhtımlarının yapımı Fransızların, Bağdat Demiryolu Almanların idi. Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı-Alman ilişkileri geliştikçe İstanbul’da Alman etkisi ve ...
Eski zamanlarda Kadıköy ve çevresiyle ilgili bazı kalıntılar ortalıktaydı veya eski insanlar henüz hayatta olduğu için geçmiş yaşantıları, duyduklarını, kulaktan kulağa aktarılmışları konuşuyorlardı. Şimdi nüfus, bu silsilenin işleyemeyeceği kadar kalabalıklaştı. Bari ben az bilinen ilginç detayları sizinle paylaşayım. Yüzlerce yüzlerce yıl önce ...
İstanbul’un en gözde muhitlerinden Bağdat Caddesi’nin “kambur kumbur, toz duman, çamur, batak” bir yer olarak tarif edildiği 20. Yüzyıl başlarında Caddebostan’da çıkıntılı burunda bir zift fabrikası işliyormuş. Göztepe’de, Merdivenköy’de, Erenköy’de hastalıktan öksürüğe tutulmuş ne kadar çoluk çocuk varsa, anneleri ellerinden tutup fabrikanın etraf ...
Kim derdi ki Osmanlı sultanları konsere, operaya gidecek, yılbaşı, Noel kutlayacak… 19. yüzyılda Avrupalı ülkelerle temaslar daha önce görülmemiş oranda artınca Osmanlı Devleti’nin Batılı ülkelerle ilişkileri değişmiştir. II. Mahmut döneminden başlayarak önce devlet erkanının ve sonra sultanların, yabancı elçilikler tarafından düzenlenen balolara v ...
Pervititch Sigorta Haritaları, İstanbul’u çalışan, merak eden, araştıran kimselerin yakından tanıdığı bir malzemedir. 1922 ile 1945 yılları arasında çizilmişlerdir ve bu dönemin İstanbul sokakları, yapıları hakkında çok zengin bir içerik sunar çünkü haritalara yangın risklerini değerlendirmeyi sağlayacak eşsiz veriler işlenmiştir; bakmalara doyamaz ...
Kadıköy’ün antik dönemlerdeki haliyle ilgili elimizdeki bilgilerden biri de Moda Yarımadası’nın karaya bağlandığı bölümün, yani kıstağın bugünkü halinden dar olduğu. Kurbağalıdere’nin daha içerlek bir haliç oluşturduğu söylenir. Buna göre Fenerbahçe Stadyumu tam kıyıda kalıyor, Belediye binası ile eski Salıpazarı’nın kurulduğu alan halicin içinde; ...
Yüz yıllık yakın tarihimiz olmasına karşın Kadıköy’de yaşamış birçok ailenin kent tarihimizin neresinde durduklarını, Kadıköy’ü Kadıköy yapan hangi olayların parçası olduklarını bilmiyoruz. Birçok şeyi tesadüfen öğreniyoruz. Yine öyle oldu ve 2019 yılının nisan ayında tarihin derinliklerinden çıkıp gelmiş fotoğraf albümleri 2000 Euro’ya Fransa’daki ...
Kadıköy’de Moda Caddesi aksının antik dönemde de var olduğu düşünülür. Buna karşın 1700lerin haritalarında Kadıköy iki camisi olan küçücük bir köydür ve 1776 tarihli Kauffer Haritası’nda da yarımada ve çevresi, olduğu gibi bağlık olarak işlenmiştir. Haritada görülen “vignes” kelimesi, üzüm asmalarını tarif eder. Mühürdar sahilinde “kiosk” kelimesiy ...
1911 yılının 6 Ağustos akşamı saat sekizde rahibeler kapıya koşarak seslendiler. Evler sırayla yanıyordu ve manastırı mutlaka korumak lazımdı. - Su!.. Su!.. diye bağırıyordu rahibeler ama musluklardan bir türlü su gelmiyordu. Kıvılcımlar, manastırın birinci ve ikinci katlarına çoktan sıçramıştı. Merdivenler alevler içinde yıkılıyordu. Bir kaç k ...
Kadıköy’ün yazlarında yakın yıllara kadar ne hoşluklar buluyordu insanlar fakat şehir değişip dönüştükçe kentte yaşam alışkanlıkları başka bir şekle evrildi. Örneğin Moda burnu ve çevresindeki koylar, Kadıköy’ün sayfiye olarak denizle buluşulan en renkli yerlerindendi. Günümüzde ise burnun etrafını dolaşan dolgu yol, İstanbul’u İstanbul yapan kıyı ...
Khalkedon sadece günümüzdeki merkez Kadıköy’den ibaret olmayıp kuzeye doğru Boğaziçi kıyıları boyunca devam eden bölgeyi kontrol ediyordu. 16. yüzyılda Gyllius’un anlatmasına göre Kurbağalıdere’nin 1000 adım uzunluğa vardığı yerde Üsküdar’ı İzmit’e bağlayan yolun köprüsü vardı. Üstelik bu tarihlerde dere boyunca bir de sur duvarı yükseliyormuş. Kad ...
Yüzyıllarca İstanbul’un karşı kıyısında, en şaşaalı zamanında sayfiye olarak değer bulan Kadıköy ve çevresi çeşitli sebeplerle Tarihi Yarımada’dan ve İstanbul’un mahallelerinden göç aldığı için gelişme imkanı bulmuş ve kalabalıklaşmıştır. Daha önce II. Dünya Savaşı sırasında Hitler’in şehri bombalayacağı söylentisi nedeniyle Kadıköy’e taşınan ailel ...
Karşı kıyıda o şahane elverişli yarımada (Tarihi Yarımada) dururken önce Kadıköy tarafında şehir kurulmasına anlam veremeyip Körler Ülkesi efsaneleri yaratılmasının sebepleri vardı mutlaka. Antik yazarlar da Byzantion’un konumunu överken, Kalkhedon’un şansızlığından söz etmişler. Boğaz akıntıları bunlardan biri. Boğaz akıntısı, Boğaz’ın dar yeri ol ...
Tarihteki depremlerin İstanbul’da yarattığı etkiler konuşulurken kaynaklarda Kadıköy ve Anadolu yakasından az söz edilir. Bunun çeşitli sebepleri var. Bir kere İstanbul, 19. yüzyılın ikinci yarısına gelene kadar günümüzde Tarihi Yarımada dediğimiz, Sarayburnu, Yedikule, Ayvansaray üçgeninde, Suriçi bölge ile sınırlı kalmıştır. Galata, Beyoğlu, Boğa ...
Bağdat Demiryolu hattı, Haydarpaşa Garı’ndan 30 yıl önce yapıldı ve açıldı. Kadıköy’den Bostancı ve ötesine en kolay, en konforlu ulaşım aracı, tren idi. Demiryolu, yıllar içinde hem Kadıköy’ün çehresini değiştirdi, hem de toplumsal yaşamı etkiledi. Kent hizmetleri gelişip değişirken ortaya çıkan sorunlara bazen kan dondurucu ilkellikte çözümler bu ...
İstanbul’un antik dönemlerde nasıl bir yerleşim düzenine sahip olduğunu anlamaya çalışan araştırmacılar, farklı kaynaklardan elde ettikleri ipuçlarını birleştirip mantıklı bir sonuç ve yorum çıkarmaya çalışırlar. Kadıköy’ün antik dönemlerde nasıl bir yer olduğuyla ilgili bilmediklerimiz, bildiklerimizden çok olduğu için gidecek henüz çok yolumuz va ...
20. yüzyılın başlarında Kadıköy’de Yeldeğirmeni tepesini sağ yanınıza alıp çarşıdan Haydarpaşa’ya doğru yürürken çekilmiş fotoğrafların içine girebilseniz, kendinizi Ege’nin bir kıyı köyünde zannetmeniz işten bile değil. Deniz henüz doldurulmamış. O zamanlar Haydarpaşa Koyu denilen kıyıda sular şıpır şıpır sahile vuruyor. Ayaklarınızı suya sokup se ...
Kadıköy’ün antik dönemde nasıl bir yerleşim yeri olduğunu pek az biliyoruz. Akademik çalışmalar haricinde kaynağa ulaşmak zor. Antik kaynaklarda da örneğin Kalkhedon surlarıyla ilgili bilgi sınırlı. Şehir defalarca kuşatmaya uğramıştır. Surların kolayca aşılamayacak denli güçlü olduğu anlaşılıyor. Roma döneminde İmparator Valens, surların yıkılması ...
Süreyya Sineması'nın öyküsü Kadıköy tarihi için önemli. 1923'te inşaatına başlanan sinema, 1927'de açılmış. Köseoğlu Paşa’nın ikiz kâgir konağının yanı sıra sedir ağaçlarıyla doluymuş arazisi. 1908 yılında konak satışa çıkarılınca selamlık kısmını Süreyya Paşa, haremlik kısmını ise Kadıköy Metropolitliği satın alır. Süreyya Paşa, Kadıköy’e yaptığı ...
Alman Demiryolları Şirketi’nin müdürü Mösyö Huguenin, görevini büyük bir hırsla yerine getiren bir yönetici olarak Haydarpaşa – Pendik hattını döşetirken bölgenin köşkler, bağlar bahçelerle donanıp Caddebostan, Suadiye gibi ücra yerlerin nüfusunun artmasına katkıda bulunmuştur. Haydarpaşa – Pendik hattı sayesinde Kadıköy sahilleri kalabalıklaştıkça ...
Yüz yıl önce Çiftehavuzlar’da deniz kıyısından kışın kurt sesleri gelirmiş. Henüz her yer bağlık bahçelik, yollar toprak. Kadıköy’de Çiftehavuzlar semtine ismini veren ise içinde içilebilir su biriken gerçekten çifte havuz. Kaynağı tam bilinmeyen bir ayazmadan gelen su lıkır lıkır içilebilecek güzellikte ve ferahlıkta imiş. Havuzların küçük olanını ...
Kadıköy’ün her yerinde ayrı bir saray masalı geçiyor usul usul ama duyabilmek için kulak kabartmak gerekli. Rasimpaşa Mahallesi’nden Çamlıca’ya kadar günümüzde Acıbadem olarak bilinen bölge, 17. yüzyılda Kızlarağası Mısırlı Osman Ağa’nın mülkü olarak geçer. Kadıköy’de olduğu gibi Acıbadem’de de çok sayıda haremağası iz bırakmış. 15. yüzyılda 100 bi ...
Hasanpaşa, Kadıköy merkezi ile ötesini birleştiren bir bölgedir. Geçen yüzyıldan günümüze Kadıköy’ün karakteristiğindeki dönüşümü belirleyen değişimlere maruz kalmıştır fakat geçiş noktası olduğu için olsa gerek, üzerinde az durulan bir mahalledir. Hasanpaşa Gazhanesi’nin tarihi ise 19. yüzyıl sonlarına dayanıyor. Kuzguncuk’taki gazhane Anadolu yak ...
Anadolu yakasında ilk tren yolu hattı, Abdülaziz döneminde Haydarpaşa ile Pendik arasında inşa edildi ve 1872 yılında açıldı. Önce Gebze’ye, sonra İzmit’e uzatıldı. Zaman içinde Ankara’ya kadar gitmesi planlanırken anlaşma bozulunca, Bağdat Demiryolu hattının inşası için Almanlarla yeni bir anlaşma yapıldı. Demiryolu çalışmaya başladıktan sonra ...
Kadıköy’de Almanların varlığı daha çok Bağdat Demiryolu hattının ve Haydarpaşa Garı’nın inşası döneminde bilinir ancak Cumhuriyet döneminde de çok sayıda Alman Moda’ya gelip yerleşmiştir. 1930’lu yıllarda yeni kurulan Cumhuriyetin gereklerinden biri olarak bir üniversite reformu yapılması için girişimlerde bulunuldu. Aynı yıllarda Hitler hükümetini ...
Küçücük bir anı aklımdan çıkmayıp bana bu yazıyı yazdıran. 19. yüzyılın son çeyreğinde özellikle Abdülhamit devrinde paşaların satın aldıkları arazilere yaptırdıkları köşk ve konaklarla Kadıköy, Bostancı’ya kadar son derece hareketli ve renkli bir sayfiyeye dönüştü. Ancak köşkler ve konaklar sadece sayfiye değil, yaz kış oturulan daimi aile konu ...
Kuyubaşı’nda günümüzde Marmara Üniversitesi yerleşkesinin bulunduğu yerde eskiden V. Murat Köşkü vardı. Burası biraz yüksekçe bir tepe üzerinde bomboş bir araziydi. Kuyubaşı’ndan Göztepe’ye doğru baktığınızda ufukta büyükçe bir ağaç kümesi arasında V. Murat’ın köşkünü seçebilirdiniz. Etrafı yüksek duvarlarla çevriliydi. O vakitler yoldan bakılınca ...
Göztepe adının gözetlemekten geldiği söylenir. Bizans devrinde Çiftehavuzlar ile Caddebostan sahil şeridinin en yüksek noktası olan günümüzün Göztepe’sinde imparatorların Anadolu’ya çıkmadan önce dinlendikleri veya seferden dönerken gemileriyle şehre girmeden önce konakladıkları bir av köşkü anlatılır. 1329’da yapılan Osmanlı-Bizans antlaşmasına gö ...
Son yıllarda yılbaşı kutlayanlar, bir Hristiyan kutlaması yapıldığını iddia edenlere, yılbaşı ile Noelin farklı şeyler olduğunu anlatmaya çalışıyor. 24 Aralık’ta Noeli kutlamak bir dini bayram olmaktan öteye Batı’da herkesin hoşuna giden bir gelenek ve keyif. Hz. İsa’nın doğum günü olarak ifade edilir. Halbuki Hz. İsa’nın doğum gününü bilen yok ger ...
Yeldeğirmeni’nde 19. yüzyıla ait eğitim yapıları mimari çevreyi zenginleştiriyor ve bu kentsel biçimlenmede Fransız misyonerleriyle Almanların çekişmelerinin epeyi katkısı var. 19. yüzyılda Katolik misyonerler, Yeldeğirmeni’nde kayda değer bir nüfus yaratmazlar. Ancak her kesimden ve milletten bölge halkına verdikleri sağlık ve eğitim hizmetleriyle ...
Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Abdülhamit döneminde ordunun isim yapmış kumandanlarındandı. Konağın yolunda Feneryolu İstasyonu’na giderken köprünün yokuşunu tırmanınca ötede çift kanatlı demir bir kapı varmış. Şimdi elbette yok. Kapıdan girince yol devam ediyor, iki yanında kestane ağaçları. Yan tarafta bir oda var ki buna Fener Odası derlermiş. Rafların ...
Yıllar önce Moda’da bir okul için araştırma yaparken bir bakkala girip sokakta okulun yerini sormuş, bakkaldan, “Burada öyle bir okul yok, hiç olmadı, olsa ben bilirdim, uzun yıllardır buradayız biz”, yanıtını almıştım. Dönüp sokağın ismini gösterdim: Mektep Sokak. Okuldan sadece sokağın adı kalmıştı fakat bakkal bir kere olsun bu sokak niçin Mekte ...
Kurbağalıdere’nin Kalamış’ta denize döküldüğü sahilin, çok eskiden Hasanpaşa’ya yaklaşan daha içerlek bir kıyı çizgisiyle bir haliç oluşturduğu tahmin edilir. Vadinin alçak kesimleri İncirlibostan’a kadar suyla kaplıyken, zaman içinde alüvyonla dolmuş. Ayrıca derenin, denize kavuştuğu noktada Yoğurtçu Deresi adıyla da anıldığı zamanlar var. Günümüz ...
22 Eylül 1872 tarihinden itibaren Feneryolu Tren İstasyonu’ndan başlayıp TCDD tesislerinin bahçesinde biten bir tren yolu hattı, Fenerbahçe’ye yolcu taşıyordu. Darca bir dekovil hattı çapında hizmet verdiği de söylenir fakat fazlası olduğu anlaşılıyor. Fenerbahçe, deniz kenarı mesiresi olmasının yanı sıra, düzenli bahçeler içinde serpilmiş, birkaç ...
Rivayete göre Sokrat antik dönemde günümüzdeki Koşuyolu ile Acıbadem arasında kalan bölgenin, Halkedonluların hipodromu olduğunu yazmış. Sokrat bunu gerçekten yazdı mı bilmiyoruz ama antik dönemde burada at yarışları ve binicilik sporlarının yapıldığı anlaşılıyor. Koşuyolu, bir hipodromun izlerini çağırıştıran biçimlenmesiyle bunu destekler nitelik ...
Kadıköy Bizans devrinde de imparatorluğun sayfiyesiydi. Kızıltoprak o zamanlar bağ bahçe içinde bir mesire imiş. Zareta Çeşmesi’nde büyücek bir havuzun içinde küçük timsahlar besledikleri anlatılır. Strabon’un şehirde bulunduğunu söylediği timsahlar acaba bunlar mıydı diyeceğim ama arada en az 300 yıl var. İşte o timsahlı havuzun olduğu yere yüzler ...
Osmanlı döneminde özellikle kapitülasyonlardan sonra her milletten insan gelip yazları Moda’da oturmaya başladı. İngilizler, Fransızlar, Avusturyalılar, İtalyanlar ve hatta Ruslar vardı. Bu aileler, Kadıköy’ün diğer yerlerinde yaşayan yerli halktan farklıydı; yaşam tarzları, giyimleri, konuştukları dil değişik ve Avrupai idi. Moda adı bundan mı, yo ...
Eskiden çarşıdan gelen asfalt kaplı ana cadde, yılların boş vermişliğiyle kanalizasyona dönmüş dereyi aşan köprüyü geçerek düz devam eder, camiye varınca ikiye ayrılırdı. Bir kolu aşağıya, sahile uzanır, diğeri ise yukarıya, tren yoluna kavuşurdu. Büyücek bir çay bahçesi vardı tren yolunun yakınında. Çay bahçesinin hemen arkasında da anneannemin, g ...
Kadıköy’ün ara sokaklarında alçak katlı bir apartman daha yıkılıp yerine 35 katlı binalar dikildikçe, mahallenin son kalan fıstık çamı da kesildikçe Kadıköy ahalisinin canı yanıyor. Kadıköy’ün o sayfiye hali, yaz kış çınaraltı püfürtüsüne karşı oturuyormuşuz hissi ne zaman gitti bizden ve ne zamandır üstünü ince bir tabaka plaza çimentosu örtmüş ma ...
Salgının ilk başladığı zamanlarda İtalya’da istisnasız herkesin ev hapsinde olduğu günlerde bir video düşmüştü sosyal medyaya. Gecenin karanlığında biri, pencerenin gerisinden boş sokağa arya okuyor, diğer evlerin açık pencerelerinden sesler ona katılıyordu. Çünkü insan sosyal bir varlık. Kadıköy de İstanbul’da her dönem bir buluşma yeri olmuştu ...