Ölümü inşa etmek

20 Eylül 2018 - 14:26

‟Yaşamımızın sürekli işi ölümü inşa etmektir diye yazar Montaigne, ölümü inşa etmek.” Simone de Beauvoir 1948 yılında kaleme aldığı Muğlaklık Etiği’nin birinci bölümüne bu cümleyle başlıyor. Bölümün adı Muğlaklık ve Özgürlük. Yaşamı inşa etmek lafına çoktan alışmış kulaklarımız, hele varoluşçuluk okumuşsak azıcık. Bu düşünce akımında insan hem kendini hem de dünyayı inşa eden bir varlık  olarak anlaşılır. Elbette insan yaşarken yapıyor bunu. Kendini inşa ediyor ve ortak dünyanın kuruluşuna katkıda bulunuyor. Yaşamı inşa etmek kendine bir çevre kurmak olabilir. Bilim ve teknoloji biyolojik yaşamı, bedeni de kısmen inşa ediyor.  

Peki ya ölümü inşa etmek ne demek? Nasıl ve ne zaman öleceğini seçmek mümkün olmayabilir. Gelecek kuşaklara bırakılan ne varsa onların tasarrufunda olacak. Ölüm anonim bir gelecek tarafından içerilmeye benzerse, ölümü inşa etmek de mümkün olmasa gerek. Sosyal medya sayfalarında ait olduğumuz gruplarda kalmaya devam edeceğiz, üstümüze kurulan cümlelerin esiri olarak.  

Bitkiler ve hayvanlar da ölür ancak insan öleceğini öğrenir, ölümü bilir, öngörür, bir imkan olarak. Antropologlara göre ölüm bilinci insanı doğal koşullarından kurtaramasa da doğal bir varlık olmaktan çıkaran şeylerden biridir. Bir bilinci olmayı ölüm bilincine sahip olmakla ilişkilendiriyor Beauvoir. Bu da insanı varlık açısından hayvanlarda ve bitkilerde olmayan bir muğlaklığa sokuyor. Ontolojik bir muğlaklık. Hem dünyanın bilincine sahibiz hem de dünyadanız. Hem hiçbir dışsallığın ele geçiremeyeceği bir içselliğimiz, özneliğimiz olduğunu düşünüyoruz hem de dünyadaki güçler bizi kırıyor, ezip geçebiliyor. Bu özneliği bir ayrıcalık olarak ele alıyor Beauvoir. Bir fark, bir ayrıcalık, fakat başkalarıyla paylaşılan bir ayrıcalık. Dünyada, dünyadan, başkalarıyla birlikte ve kendi olma imkanı olan bir varlığın içinde bulunduğu trajik muğlaklık onun özgür olabilmesinin de koşuludur.  

Bu özgürlük birçok metafizik bilinmezliğin içinde serpilip gelişir. Zihin maddeye veya madde zihne indirgenebilir mi? Zihin ile beden tek bir töz oluşturur mu? Bunların oluşturduğu birlikte ikisi arasında bir hiyerarşi kurulabilir mi?  Ölüm aşılmaz mı? İnsan ölümsüz olabilir mi? Yaşam ile ölüm birbirini dışlar mı? Yoksa ölüm zaten yaşamın içerisinde mi? Peki ya zamanla ilişkimiz? Bir bakıyoruz ki hayat geçip gidiyor, gelecek henüz yok, geçmiş artık yok ve şimdi o kadar geçici ki, bir hiç olabilir ancak. Öte yandan varlığımızın ebedi hakikatine ulaşmayı umabilecek kadar güveniyoruz zihnimize. İnsan paradokslarla dolu bir varlık. Doğaya hakim olmaya çabalıyor, sonunda doğaya saygı duymayarak doğanın düzenini bozuyor ve tetiklediği doğal felaketlerin bedelini yaşamıyla ödüyor. Bütün insanların özgürlüğünü ve eşitliğini tahayyül ediyorken faşizme özgü ayrımcılıkları ve kıyıcılıkları sineye çekiyor. Simone de Beauvoir hayatın temel muğlaklıklarıyla yüzleşmeden bir özgürlük etiği kurulamayacağını söylemek için işte bu yakıcı soruları sormak sorumluluğunu hissediyor.

İnsanın varoluşundaki muğlaklık ortadan kaldırılacak veya aşılabilecek bir şey değil. Muğlaklığın varlığı eylemi, dolayısıyla etiği ve politikayı imkansızlaştırmıyor veya boşa çıkarmıyor. Varoluşun muğlaklıklarının insanı eninde sonunda umutsuzluğa sürüklemesi gerekmiyor. Özgürlüğün mutlak ve nihai bir hedefi yok, insan özgürlüğüne hedefi kendisi koyuyor. Aslında tüm hedefleri paranteze aldığımızda şu veya bu hedefi gerçekleştirmeye yönelik aşkınlık hareketinden ayrılabilecek bir kendiliğe ulaşamasak bile varoluşsal dönüşümlere açık bir bilinçle karşılaşırız. Bu yüzden de hedefe ulaşmadaki başarısızlık hayatı anlamsız bir hale getirmez. İnsan başardıkları ve başaramadıklarıyla işe yaramaz bir tutku olmaya devam eder.  Belki de varoluşu bir eksiklik olduğu için sadece yaşamını değil, ölümünü de inşa etmeye çabalar.

Yazarın Diğer Yazıları

Veda yazısı

Sevgili okurlarım, her ay bu köşede buluştuğum sizlere veda etmek bugün bana zor geliyor. Gazete Kadıköy’e, üç senedir bu yazıları yazarak daha geniş bir okur kitlesiyle ilişki kurma olanağı sağladığı için çok teşekkür ediyorum. Her akademisyene nasip olmaz bana verdikleri bu fırsat. Ancak artık başkalarına yer açmak istiyorum. Editörüm Semra Çeleb ...

Otomatik Portakal ve Belirlenimcilik

Film yönetmeni Handan Öztürk ile ayda bir yaptığımız Film ve Felsefe Instagram yayınımızın üçüncüsünde Stanley Kubrick’in 1971 yapımı Otomatik Portakal’ını konuştuk (Programları Youtube kanalımda bulabilirsiniz). Film Anthony Burgess’in romanından uyarlanmış. Handan’ın programın başında belirttiğine göre, yazarın romanı yazma amacı özgür iradeyi sa ...

Duygular ve sözler

Hep beraber yaşadığımız, toplumsal bir anlamı olan olaylar hakkında konuşmak bazen kişisel şeyler hakkında konuşmaktan daha zor. Bir kişinin başına gelen bir olay hepimizi etkiliyorsa, hepimizin hayatına dair bir şey söylüyorsa, sadece basit bir tanık değilsinizdir. Her hangi bir olay, yaşadığınız yeri yaşanmaya değer veya değmez bir mekan olarak y ...

Toplumsal adalet sorunsalı

Sosyal medyada adalet arayışı üzerine daha çok düşünüyoruz bu günlerde. Adalet sisteminin yeterince iyi ve tarafsız işlemediğini düşünen mağdurlar; son çareyi, seslerini sosyal medyada duyurup, toplumsal destek aramakta buluyorlar. Adaletin sağlanması için yasaların adil olması, herkesin yasa karşısında eşit olması gerekiyor. Ancak yasa karşısında ...

Geçmişten bugüne 

Bugünlerde çocukluğumun geçtiği yetmişli yılların başı sık sık aklıma geliyor. Bir çocuk algısıyla yaşadığım, öylece de anımsadığım, küçük bir Akdeniz kentinde, Antalya’da oturduğumuz yıllar. Tamam; ben risk algısı düşük, gözü kara bir çocuktum ama kenti tek başıma dolaşmaya çıktığımda veya her gün girişi bedava olan Antalya Arkeoloji Müzesi’ni tav ...

Aşk bombalaması şiddeti

İngilizceden dilimize yeni giren bir kavram var ‘love-bombing’ yani ‘aşk bombalaması.’ Ben de bunu yeni duydum. Üzerine de akademik bir metin henüz okumadım. Aşk bombalaması yapmak psikolojik şiddete girer mi girmez mi diye bir tartışma var, içinde bulunduğumuz günlerde sosyal medyada. Ben önce ‘aşk bombalaması’ kavramından şunu anladım: Birisine i ...

Maya Angelou’yu yeniden okurken

2014 yılında kaybettiğimiz yazar Maya Angelou’nun eserlerini bu günlerde yeniden okumak istedim.Kafesteki Kuş Neden Şakır Bilirim(Everest Yayınları) tavsiye edeceğim güzel bir çeviri. Hem kadın hem de siyah olarak ezilme deneyiminden gelen bir edebiyatçının ( yazar, şair, müzisyen, aktivist) eleştirel ve yaratıcı bakış açısının nasıl bir özgeçmişte ...

Kötülük

Zor bir haftaydı. Kötülük sorununa varoluşçu bir giriş yapmak istedim. Dostoyevski Karamazov Kardeşler’den bir parça okuduk. Bu arada çeşitli kötülüklerle karşılaşmaya devam ettik gerçek hayatta, sosyal medyada bol miktarda insanı üzen ve dehşet duygusuna kaptıran kötülük vardı. Yeni doğum yapmış bir eşeğin yavrusunu dövüştürdüğü köpeklere parçalat ...

Salgın

Salgını, başka endişelerin yanı sıra, virüsün bize bulaşması ve virüsü başkalarına bulaştırma endişesiyle yaşıyoruz. Paradoksal bir biçimde, birini hem kendimize tehdit olarak görmemiz, hem de onu kendimizden korumamız gerekiyor. Herkese test yapılamadığı, yapılsa bile o test sonucu geleceği güvence altına almadığı için, test yapıldıktan sonra geçe ...

Koronalı hayatımız

Büyük bir kampüste yaşıyorum sayılır, her gün bir sürü kapıyı itip açıyorum, asansör düğmelerini elliyorum, binlerce insanın yanından geçiyorum, kalabalık bir sınıfta derse giriyorum. Dahası hafta sonu vize var, tüm öğrencilerim stres içerisinde, sınava yönelik hazırlık yapmaya çalışıyoruz. Bu sırada tüm akademik etkinlikler Covid-19 virüsü yayılma ...

Aşk

Aşk öncelikle bir duygu veya heyecan; tıpkı korku, kıskançlık, nefret, öfke gibi. Duyguları biz karar vererek, isteyerek, seçerek yaratmıyoruz. Duygular bizde aniden ortaya çıkıp, bizi sarmalarlar; kendimizi onların içinde buluveririz. Bizi ele geçirir geçirmez de tüm dünya deneyimimize kendi renklerini verirler. Örneğin, âşık olan birisine dünya d ...

Şans

‘Şans’ sözcüğünü iki biçimde kullanıyoruz: Hem kişinin şanslı olması anlamında hem de kişiden bağımsız olarak dünyada beklenmeyen ve öngörülemeyen bir olayın başa gelmesi anlamında. Türkçe’de bu ayrımı yapmak kolay değil ama, örneğin İngilizce’de ‘luck’ ve ‘chance’ farklı tanımlanabilir. Şans neden sonuç ilişkisi içerisinde düşündüğümüz veya düzenl ...

Çarpık bakış

Bu sabah erkenden uyanıp Sâdi’nin Adam Yayınları Şiir Klasikleri dizisi kitaplarından, 2003 yılında yayımlanan, Kenan Sarıalioğlu’nun derlediği Uykusuz Aştık Geceyi’deki şiirleri okudum. İran edebiyatının en büyük şairlerinden sayılan Sâdi, 1213’te Şiraz’da doğmuş ve Anadolu, Suriye, Mısır ve Irak’ı gezdikten sonra doğduğu kente dönerek 1292’de öle ...

Simone de Beauvoir’ın İkinci Cinsiyet’inin Güncelliği

Koç Üniversitesi Yayınları Simone de Beauvoir’ın Le Deuxième Sexe’ini yeniden Türkçe’ye çevirtti. Payel Yayınları’ndan çıkan 3 cilde bölünmüş eski çeviri ne feminizm ne de felsefe bilgisiyle yapılmıştı ve hiç okunaklı değildi. Çevirmen olarak Gülnur Acar Savran hem feminist düşüncenin tarihini hem de varoluşçuluğun dilini çok iyi bilen bir entelekt ...

Utanmazlık

Benim çocukluğumun geçtiği yetmişli yılların başında çıkmaya başlayan Gırgır Dergisi’nde Oğuz Aral ‘Utanmaz Adam’ diye bir karakter çizerdi. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1934 tarihli romanı Utanmaz Adam’ın verdiği bir ilhamla yaratılmış bir tiplemeydi bu. Romanın konusu çocukluğunda pek de iyi bir ahlaki eğitim alamamış bir gencin yoksulluktan bezip d ...

Hayvan haklarının temeli

4 Ekim Hayvanları Koruma Günü dolayısıyla bu yazıda bu konudan bahsetmek istiyorum. Hayvanların hak öznesi olup olmadığını tartışmaya geçmeden önce hayvanlarla ilişkimizi düşünmeye ihtiyacımız var. Öyle ya onlara haklar atfetmemiz de onların varlığını nasıl algıladığımızla çok ilişkili. Hayvanlarla nasıl ilişki kuruyoruz? Tarihsel veya sosyolojik b ...

Sessiz Kadınlar

Sessiz kadınlar vardır. Sessizlik de bir kadının hayatında maruz kaldığı şiddetin bir sonucu olabilir. Kız çocukları başka kadınların ataerkil düzen tarafından nasıl baskı altına alındığını gördükçe kendilerini ifade etmekten çekinirler. Utanmak gelenekçi toplumda kadının bir erdemiymiş gibi sunulur; oysa onun kendi benliğini başkalarının bakışı al ...

Misafirlik

Suriyeli göçmenler konusu açılır açılmaz, hükümetimizin Suriye’de oynadığı rol, yaptığı yanlışlarla ilgili bir tartışma başlıyor. Söylenmek istenen şey, bir fail olarak Türkiye’nin, bu insani krizden sorumlu olduğu ve doğrudan sebep olduğu insani zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu mu? Pratikte böyle işlemese de, etik açıdan, her doğrudan müsebbip ...

Çift olmak

Güncel siyasetin dışında, fakat hayatın içinde bir konu üstüne yazmak istedim bu sefer. Bildiğiniz gibi güncelde çok şey olup bitiyor, hayat çok hızlı akıyor, hepimiz bir değişim beklentisi içerisindeyiz.Umarım akıl ve vicdan akışa yeni bir yön verebilir. Toplumda her daim bir değerler mücadelesi vardır; kurumların yaşananlara verdiği tepki, şimdi ...

Özgürlüğü savunmak

Özgürlüğün sınırlarını nasıl çizeceğimiz sorusuyla karşılaştığımızda çoğumuzun aklına şu ezber edilmiş cümlegelir: Benim özgürlüğümün sınırları başkasının özgürlüğüdür. Benim özgürlüğüm başkasının özgürlüğüne zarar vermeye başladığı yerde biter. Özgürlüğüm başkasının özgürlüğünü yok eden bir özgürlük olmamalı. Yine de anlaması kolay değil. Başkasın ...

Deleuze, Kapitalizm ve Arzu

Deleuze ve Guattari Kapitalizm ve Şizofreni’nin ilk cildi Anti-Oedipus’ta arzunun toplumsal olduğunu ileri sürerler. Arzuyu Freud’un yaptığı gibi nevrozlu ego’dan yola çıkarak anlamak yerine şizofrenik id’den yola çıkarak yorumlarlar. Freud, arzunun oluşumunu, bir şekil kazanışını Oedipus ve hadım edilme kompleksleriyle ilişkilendirmişti. Erkek çoc ...

Makbul vatandaşlık ve cesaret erdemi

Prof. Dr. Füsun Üstel, Galatasaray Üniversitesi’nin çok değerli hocalarından biriydi. Tarihi binamız yandığında Uluslararası İlişkiler Bölümü bizim binaya taşınmıştı. Hoca’yla birkaç yıl yan yana odalarda oturduk. Hava almaya çıktığımız çatıda bir sigara molası boyunca sohbet ederdik. Çok çalışkandı, odasında sürekli bir şeyler okur veya yazarken g ...

Toplumsal Cinsiyet Adaleti mi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği mi?

Eski Yunan’da eşitlik sadece hanenin reisi ve yurttaş olan erkekler arasındaki bir ilişkiydi. Bütün insanlar arasında eşitlik yoktu: köleler, çocuklar, kadınlar bu erkeklerin sahip olduğu toplumsal ve hukuki statüye sahip değillerdi. Kadınlar hane reisine eş olduklarında statüleri kölelerinkinden farklılaşıyor, ‘saygın’ oluyorlardı, ama hala erkeği ...

Şüphecilik ve nihilizm

Ahlaki belirsizlik, ahlaki kesinliğe ulaşma güçlüğü yaşamamızla ilgilidir. İlkin bu, ahlaki olguların nasıl oldukları hakkında doğrudan, deneyime dayalı bilgiye sahip olamamaktan kaynaklanabilir. Olay bize anlatılmaktadır ve müdahil olan kişiler olayın nasıl olduğu hakkında farklı açıklamalar yapıyor olabilirler. Konu örneğin taciz ise tacize uğray ...

Köpekler 

Kayseri’de köpeklerin on dört yaşındaki bir lise öğrencisini parçaladıklarını okuduk. Çocuğu köpeklerin öldürdüğü otopsi raporuyla kesinleşmiş. Bu haberin doğruluğuna inanmayanlar, köpeklerden kurtulmak için yalan söylendiğini düşünenler de hala var elbette. Genel geçer bilgilere sığınalım: Köpeklerin bazen saldırganlaşabileceğini hepimiz biliri ...

Gergedanlar

Birilerinin en büyük arzusunun diğerleri için büyük bir derde dönüştüğü bir ülkede yaşamak ciddi bir entelektüel çaba gerektiriyor. Sonuçta nasıl yaşayacağımız felsefi bir sorun. Çocukların, kendilerine güvenini yok etmemek, onları kendi kararlarını özgürce alabilen ve seçimlerinin sorumluluğunu taşıyan özerk bireyler olarak yetiştirmek benim amacı ...

Müslüm: Çocukluk Travması Üstüne

Müslüm’ü pek fazla bir şey beklemeyerek izlemeye gittiğimi itiraf edeyim. Filmin sanatsal değeri—özellikle oyunculuk, kurgu, ses, müzik çok çok iyiydi. Şaşırtıcı derecede iyi olan başka bir şey de filmin malzemesine yaklaşım tarzı, yani senaryosu. Öyle ya, bir hayat hikayesi çeşitli biçimlerde, çeşitli açılardan anlatılabilir. Müslüm Gürses çok ilg ...

Cezalandırmak

“Cezalandırma itkisiyle hareket edenlere güvenmeyin” demiş Nietzsche. Yasaya uygun olan davranışlardan gayrı, dünyamızda bir adalet arasaydık eğer, insan ilişkilerinin karşılıklılığına bakabilirdik. Kişilerarası ilişkide olduğumuz insanlar bize karşı yanlış davrandıklarında bu karşılıklılık ilkesi bozulmuş olur. Karşılıklılığın yeniden tesis edileb ...

Krizden ne çıkarabiliriz?

Saint Exupery Küçük Prens’te der ki: ‟En zoru budur: Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan çok daha zordur. Kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen, gerçek bir bilgesin demektir.” Bilgelik bir aleme yapayalnız inmekle, orada başkalarının da kendisi gibi olduğunu görmekle başlar. Dillerin pekala doğruyu söylemek için dönebileceği bu yerd ...

Çöken toplumların yağmalanan çocukları

Neredeyse her gün, toplumumuzdaki erkek şiddetinin çocuklara yansımasıyla ilgili yeni haberlere rastlıyoruz. Hastanelerin kabul ettiği fakat Sağlık Bakanlığı’na bildirilmeyen hamile çocukların sayısı çok yüksek. Yılda yüz yirmi bin çocuğun doğum yaptığı söyleniyor. Bu bilgilere ulaşmak kolay değil, çünkü veriler hakim siyasete ters düşen bir biçimd ...

Gelecek

Gelecek henüz yok. Geçmiş de artık yok. Şimdiki zaman iki yokluğun arasına gerilmiş bir salıncak gibi. Varlığın bilinci yoklukların yatağından akıyor gibi. Şimdi dediğim şey de var mı yok mu belli değil, çünkü sürekli bir biçimde elden kaçıp gidiyor. Onu bir türlü yakalayamıyoruz. Şimdiki zamanı tutamayız, dönme dolaba binmiş gibiyizdir sanki, yaşa ...

Demokrasi Kültürü

Bakmayın yazılanlara, konuşulanlara: Demokrasi, seçimlerde oy kullanarak bizi kimin yöneteceğine karar vermekten ibaret değil. Değil, çünkü demokrasi çoğunluk hakimiyeti değil, çoğunlukla hemfikir olmayanların haklarının korunmasını içeriyor. Ülkede siyasi anlamda bir demokrasi olabilmesi için demokrasi kültürüne sahip olunması gerektiği söylenir v ...

Çocuk ve Allah

Çocuklar korkunç Allah’ım Elleri, yüzleri, saçları Uyurlar bütün gece Yok sana ihtiyaçları Çocuklar korkunç Allah'ım, Bebek yaparlar haçları. Aşina değiller hatıramıza Severken aynı ağaçları. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bu iki dörtlüğünde çocuğun henüz yeni geldiği dünyaya teklifsizce girmesi, kutsal olanı olmayandan ay ...

Özgürlüğün değeri

Aslında hepimiz özgürüz, dünyada özgür olmayan bir insan yoktur, olamaz da. İşte varoluşçuluğun başlıca iddialarından biri. Fakat dünyada özgür olduğunu söyleyemeyeceğimiz o kadar çok insan vardır ki... Toplumsal veya kişisel şartlar bakarsınız insanları sıkıştırır, hareket edemez hale getirir. Varoluşçular bunu inkar etmezler elbette. Onların anla ...

Keskin Sirke Küpüne Zarar!

Duygularını ifade etmek insana iyi gelen bir şey. Sadece duygularını ifade eden kişi için değil, etrafındakiler ve hayatını onunla paylaşarak ve karşılaşarak geçiren herkes için de iyi. Duygularını ifade eden birisi daha iyi anlaşılır, kendisini daha gerçek, dürüst, sahici, olduğu gibi hisseder. Kendini ortaya koymak da bir özgür olma biçimidir. Fa ...

Yeryüzünden Yıldızlara Kolay Yol Yoktur (Non est ad astra mollis e terris via)

Stoacı filozoflar zor zamanların düşünürleridir: Yaşadıkları dünya hızlı bir değişim içerisindedir; uygarlıklar çökmekte, yeni dinler doğmakta, isyanlar, savaşlar, göçler meydana gelmektedir. Ayakta kalma mücadelesi veren, kendi içinde parçalanmaya her zaman müsait iktidarların çevriminde yaşamaya, düşünmeye çalışırlar. Seneca M.Ö 1 yılında doğmuş, ...

ARŞİV