“Ah tembellik! Merhamet et bizim bu bitmek bilmeyen sefaletimize! Ah tembellik! Sanatın, soylu erdemlerin anası, insanoğlunun sıkıntılarına bir teselli ol!” Fransız düşünür ve eylem adamı (1842-1911) Paul Lafargue böyle ses veriyor komünist manifestosundan sonra dünyada en fazla dile çevrilen sosyalizm kitabı olan “Tembellik Hakkı”nda… Kitabın alt başlığı daha da manidar: “1848 Çalışma Hakkı’nın Çürütülmesi”…
“Kapitalist uygarlığın hüküm sürdüğü ulusların işçi sınıfları tuhaf bir deliliğin esiri olmuşlar. Kederli insanlığa yüzyıllardır işkence eden bireysel ve toplumsal sefaletler de bu deliliğin peşinden geliyor. Bu delilik, çalışma aşkıdır; bireyin ve evlatlarının yaşamsal güçlerini tüketmeye dek varan çalışmanın can çekişen tutkusudur” diyen Lafargue’nin yaşamı da dikkat çekici; Fransa’da tıp akademisinde öğrenciyken, hükümete karşı genişleyen gençlik hareketlerine katılıyor. O dönemde yaptığı okumalardan üzerinde en çok etkiyi Proudhon bırakıyor. Lafargue’nin üzerindeki bu etki, 1865’te, Karl Marx’la tanışmasıyla birlikte kırılıyor. Marx’ın kızı Laura ile evleniyorlar. Peşi sıra üç çocuğu da ölünce, kendini tümüyle sosyalist düşünce ve eyleme adamaya karar veriyor. Fransız Sosyalist Partisi’nin kurucuları arasında yer alan yazar, işçi devinimleri örgütlenmelerine yazılarıyla katkıda bulunuyor. Yaşlanma fikrini bir türlü kabullenmeyen Lafargue, hayatı boyunca 70 yaşını aşmadan öleceğini iddia edenlerdendi. İnsanın zihnen ve bedenen aciz olması fikrinin kendisini ürküttüğü dile getiren yazar 69, karısı ise 66 yaşındayken, birlikte intihar ediyorlar. Böylece yazar kendine vermiş olduğu sözü de tutmuş oluyor. (Öylesine not: Bakalım, bizler zahir ve fani ömrümüzde verdiğimiz hangi sözlerin arkasında durabileceğiz!)
Hemzemin kadrajında ‘Bi Parça Plastik’
Üç kişilik bir aile. Doktor baba Michael, şahsına münhasır bir sanatçının kişisel asistanı anne Ulrike, 12 yaşındaki çocukları Vincent ve aileden biri olmayan fakat yaşam alanlarını arzu ettiği gibi kurcalayıp, karıştıran ‘beyin yakan projeler’in sanatçısı Serge Haulupa. Bir de bu insanların hayatına sonradan dahil olan ‘temizlikçi’, ‘temizleyen’, ‘personel’, ‘aşçı’, ‘çocuk bakıcısı’, ‘manikürcü’ ya da kendi ismiyle Jessica. Hikaye geniş açı ilerledikçe Jessica başta olmak üzere, bu insanların hepsi Haulupa’nın projesine hizmet edecek ve ‘pislik-çöplük yığını projesi’ için çalışacaklar. Tabii Michael sinir krizi geçirip her şeyi mahvetmezse, Ulrike kontrolünü yitirip konuşmaya başlamazsa, Vincent 12 yaşının merakı ile evdekilere ergen sürprizleri yapmazsa…
Bu haftanın seyirliğine ilişen; genç kuşak yazarların ‘en dikkat çekenlerinden biri’ olan (1972- Almanya) Marius Von Mayenburg’un yazdığı “Bi Parça Plastik” bu taksimden veriyor meramını. (Es notu: Metni dilimize çeviren Erce Kardaş’ın ‘bir’ yerine en sevdiğim olan ‘bi’yi kullanmasını ise ayrıca çok şık buldum.) Tabloda resmedilen; ‘anne-baba ve çocuk’ üçlüsü olduğunda insan, hayatın tüm kombinasyolarını üretebiliyor kafadan. Mayenburg’a aşinalığımız nereden derseniz de; 2002’de, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda okuma tiyatrosu kapsamında hemhal olunan “Ateş Yüzlü”den hatırlıyor olabilirsiniz. (Bu oyun, 2010’da Siyah Beyaz ve Renkli Tiyatro tarafından da sahnelenmişti. İlginçtir, oyunun yapım sorumlusu ise bu yeni oyunun oyuncularından A. R. Şungar.) Sonrasında (2012) İstanbul Devlet Tiyatroları’ndan ve (2017) Dasdas Tiyatro’dan dikize yattığımız “Çirkin” veya Tiyatro Tek Ağaç’ın “Taş” adlı oyunlarıyla tiyatroseverlerin dimağına kazınan yazarın bu defa ki “Bi Parça Plastik” oyununu sahnede yorumlayan ise; yeni bir oluşum olan Hemzemin Tiyatro.
Kim olduğunuzu düşünüyorsunuz?
İki perdelik oyunda uyarlamaya başvurulmamış, metnin aslına sadık kalınarak sadece birkaç yerinde -rahatsız etmeyen türden- küçük değişiklikler yapılmış. Hemzemin Tiyatro’yu tebrik ediyorum; ilk merhabasını böylesine bir oyunla verdikleri ve absürt zamanlardan geçtiğimiz şu dönemde, ekip ruhuna, insana ve sanata inanıp, tiyatro kurdukları için. “Bi Parça Plastik”, çok iyi bir metin; hem eleştirel hem de hikaye yönü algıda seçicilik yapıp, akışı sağlayan türden. Yazarın dili bir kez daha izleyenleri dikkat kesen ve bu dikkati de boşa harcamayıp, düşünsel bazda patlangaçlar (balonları) yaratan şiarda. Mesela, pek çok soru ortaya atıyor oyun: “Kim olduğunuzu düşünüyorsunuz?” “Evdeki öteki, ülkenizdeki öteki, dünyadaki öteki kim?” “Kendinize dışarıdan baktığınızda ne görüyorsunuz?” “Empati kurduğunuzu düşündüğünüz zaman, devreye ego ve acıma terazisi ne kadar giriyor?” gibi. Oyunun yazarı Mayenburg, evini taşıdığı gün kitaplığındaki kitaplarını taşıyanlara bakıp, kendi entelektüel birikimini dahi kendi taşıyamadığından yola çıkarak bu oyunu yazmaya karar vermiş.
Damla Sönmez’in proje koordinatörlüğünü üstlendiği ve Hare Sürel ile kostüm tasarımını paylaştığı oyunun dekor tasarımı Başak Özdoğan, ışık tasarımı Ushan Çakır, müzikleri ise Alper Aytekin ve Dorukhan Yaldız imzası taşıyor. Oyunculuklara gelirsek ve tabii öncesinde üşenmez de biraz hatırlatma yaparsak: Ushan Çakır: İkincikat’ın sahnelediği “Açık Saçık Birkaç Polaroid”, “Korku Tüneli” ve Krek Tiyatro’nun “Iska” gibi oyunlardan bildiğimiz ve açıkçası oyunculuğuyla da mest edip, sahneyi doldurmayı başaranlardan biri. (Hoş, yer yer abartarak doz kaçsa da ki bu abartma tekrara düşüyor, enerji fazlalığı bu olsa gerek yahut aynı rollerin yansıması diyelim!) Rıfat Şungar: Tatbikat Sahnesi’nin “An – Blink”inden performans defterimize düşen oyuncunun beyazperdeye yansıyan işleri takdire şayan. Lakin tiyatroda -seyirci olarak- bana yansıyan evet bir enerji var, ama metnin sonuna kadar umutlansam da karakteri parlatamadığı. Şungar’ın beyazperdede ışık saçan oyunculuğunun aksine (üçüncü oyundan çok fena beklentim var diyim), tiyatroda ne yazık ki bu minvalde bir yansıma yaratamadığı. Süreyya Güzel: Tiyatroda sadece Düşün Sahnesi’nin “Sessizlik”inden bileceğimiz bir oyuncu. Cümleye düşmem için oyunculuğuyla daha da hemhal olmam gerekecek! Damla Sönmez: “Savaş” ve “Parçacıklar”da övgüleri alan oyuncu, bu metinde en olması gereken bir karakter yaratması lazımken, ne yazık ki içine çeken hikaye çıkartıyor ve diğer karakterlerin gölgesinde görünmezliğe yelken açan performansıyla beni hayal kırıklığına uğratıyor. Ezcümle: Yaklaşık bir yıla yakındır sahnelenen oyundan beklentim tabii ki de yüksek olacaktı, cümle yutmalarını yahut ezber kaçmalarını, karıştırmalarını söylemiyorum. Sadece sahneden biz izleklere düşen hemhalinin daha nefeslendiren olmasını tercih ederdim. Metinle birlikte yükselmekten bahsediyorum. Sadece belki de hepimiz coğrafya olarak zor dönemlerden geçiyoruz; onun artı-eksisi diyelim ve ikinci oyunu sabırsızlıkla bekleme yapalım, umutluyum. Şimdilik eyvallah!
“Bu dünyada kadın olmanın gereği / Var olmak istiyorsan yanman gerek / Yanarken peşinden gelenlerin yolunu aydınlatman / Kendini feda etmen gerek.” Mevzu “kadın” olunca bu cümlelerin sol yamacı; kırgınlık, yorgunluk ve öfke ile hemhal etmemesi imkânsız! Ki bu sözler 1902-1941 yılları arasında nefeslenmiş ve hayatıyla da bir simge / fener haline ge ...
“Eğer bir halkın bu korkunç çağı sağ salim atlatabilmesi isteniyorsa, alınacak önlemlerden biri, karınca kararınca, ama vazgeçilmez bir tanesi şu: O halkın içinde yeterli sayıda kişinin, tüm o fikirlerin -adlarına öyle diyelim bari- üstünde konuşulan, tartışılan, uğrunda savaşılan ve insan boğazlanan tüm o fikirlerin ipe sapa gelmez ve son derece ...
“İnsan kendisini politik sayar ama doğru olandan medet umarak epeydir apolitikleşmiştir. Yerleşik anlatının olumlanmasını eleştirellik basmakalıbıyla (eleştirel sorgulama veya soruşturma) özdeşleştirir, ama (özeleştiriyi akla getirecek) eleştirinin eleştirisini göz önünde bulundurmayarak kendisini eleştirel düşünce (kısaca düşünce) olanağından mah ...
“Yarın, yarın, ardından yarın, ardından yine yarın… Günden güne sinsice böyle sokulur işte, gelir vakti zaman. Eridi gitti cılız mum. Hayat dediğin nedir ki: Oynayan bir gölge, sahnede çırpınıp duran zavallı bir oyuncu. Oyun bitince duyulmaz artık sesi. Bir ahmağın anlattığı gürültülü patırtılı bir masal bu, hiddetli ve hiçbir anlamı olmayan…” Avon ...
“Hakikat için geçerli olan mutluluk için de geçerlidir: Kişi ona sahip olmaz, onun içinde olur. Aslında sarmalanmış olma duygusundan başka bir şey değildir mutluluk: Annenin içindeki o ilk sığınağın sonraya kalmış imgesi. Ama işte bu yüzden, mutlu kişi hiçbir zaman mutluluğunun farkında olamaz. Mutluluğu görebilmek için dışına çıkması demek yeni do ...
Rotamız: Moda Sahnesi… Seyirliğimiz ise: “Bence tiyatro canlıların katıldığı bir cenaze törenidir. Boşuna ‘canlandırmak’ demiyoruz Sanırım tiyatronun tek bir gerçek işlevi var: Ölüm korkusunu ortaklaşa yaşayan canlılar olduğumuzu hatırlatmak” diyen (1956) Fildişi Sahili menşeili, eğitimini Fransız Tiyatrosu Sanat ve Tekniği Yüksek Okulu’nda, doktor ...
“İnsanlardan önemli hiçbir şey yok, son söz bu. İnsanın açgözlülüğünü dindirmek mümkün değil. Yavaşlatmak bile mümkün değil. Birazcık durmak bile bu türün yapabileceği bir şey değil… Ağaçları gören yok. Meyvelerini, yemişlerini, kerestelerini, verdikleri gölgeyi görüyoruz. Onlara biblo muamelesi yapıyor, sonbaharda döktükleri yaprakları çok güzel b ...
“Rae Langton bu akademik bakışı alaycı bir şekilde şöyle özetler: Söylediğiniz hiçbir şey özgürce söylenmemiştir. Söylemek istediğiniz her ne ise, siz daha ağzınızı açmadan susturulur... Kültür, söylem, hatta dilin kendisi, tehdit ve emirleriyle tepenize dikilir... Görünmez bir kafesin içinde tutsaksınızdır, görünmez bağlarla ağzınız bağlıdır ve te ...
“Mona Eltahawy’nin kaba ve nezaketsiz feminist duruşuna hayranım -oyunbozan feministlik konusunda bize bir sürü ilham veriyor! Bu kitapta Eltahawy, kız çocuklarının ve kadınların ataerkil otoriteye boyun eğmeyi reddetmek için ihtiyaç duydukları şeyin, ayıplanan şeyler olabileceğini gösteriyor. İşte bu kitaptan bir alıntı: “Kız çocuklarına öfkelerin ...
“Kültürün kapsamı oldukça muğlak; kültür hizmetleri, dinlenme, spor ve din hizmetleriyle bir arada değerlendiriliyor. Bu muğlaklıktan arındırıldığında, belediyeler tarafından kültüre ayrılan bütçe oranları, %1’lere zar zor çıkıyor. Merkezi hükümetin 2023 yılı için kabul edilen yaklaşık 4,5 trilyon liralık genel bütçesinden T.C. Kültür ve Turizm Bak ...
Ve yeni hikâyelerde 2024 yılı başlar… Bizim gibi coğrafyalarda başlaması da bitmesi de bazen öylesine uzun ve öylesine kısa (ve öylesine dejavu) oluyor ki; insan, ‘yüzyıl’ ve ‘an’ dedikleri zaman pergelinde akıl tutulması veya hafıza yitimi arasında gidip geliyor… Ortaya çıkan fotoğraf tam da kaygı çağına yakışır türden değil mi! Buradan sonrasının ...
Weltschmerz: Almancada bir olgu ve onu tanımlayan bir kelime. Sözlük anlamıyla “dünya ağrısı / sızısı” ve Türkçede karşılığı olmayan bu kelime “gerçeğin hiçbir zaman zihnin beklentilerini karşılayamaması karşısında duyulan hissi” ve “mevcut dünya sizin olmasını istediğiniz hâli yansıtmadığı için içinde bulunulan depresyonu” tanımlıyormuş. Benimse e ...
“Biz sizin bize bakmadığınız biçimde birbirimize bakıyoruz. Biz sizin birbirinize bakmadığınız biçimde size bakıyoruz.” Bu aralar içimden gelen cümle, Ahmet Salahattin Birsel, bizim bildiğimiz adıyla Salâh Birsel’e ait… Ne güzel demiş 1919’un 14 Kasım’ında dünyaya gelip 1999’un Mart’ında da bu faniliğe veda eden üstat. O vakit, Refik Durbaş’ın “yüz ...
“Yalnız ve güzel ülke” tanımı, içerdiği “tatlı milliyetçilik”e, belki hafif bir melankoliye ve tabii ulusal romantizme rağmen Türkiye gibi her bağlamda küresel rüzgârlara çok açık ve bu rüzgârlarla hızlı dönüşen bir ülkeyi tarif etmek için kullanılabilecek en yanlış ifadelerden biri olabilir…” ‘Yoğun’ istek üzerine (Nuri Bilge Ceylan’ın, Bir Fil ...
Jacques Lacan (2017), Bilinçdışının Oluşumları’nda 15 Ocak 1958 tarihli seminerinde bazı psikanaliz uygulamalarında ortaya çıkan can sıkıntısının diğer meslek uygulamaları için de örnek oluşturabileceğini öne sürmüştür: “İçinde olduğunuz için üstüne düşünmediğinize emin olduğum, aldığınız hava gibi olan bir an var, bunun adı “can sıkıntısı”. Can sı ...
“Türkiye’de çağdaş sanat alanında son yıllarda iki olgu keskin bir şekilde karşımıza çıkıyor. Sanatın zararsızlaştırılması ve ‘artwashing’. İkincisinin Türkçe karşılığı için Beral Madra’nın bir önerisi var: Sanatla aklama. Hem sanatın zararsızlaştırılması hem de sanatla aklamaya dair Türkiye’nin birikimi her geçen gün zenginleşiyor.” Sanat tari ...
İtalyan besteci ve kemancı, barok dönemi müzisyenlerinden Giuseppe Tartini’nin, Violin Sonata in G minör / Devil’s Trill Sonata’sı ile Temmuz ayına vedamızı verelim isterim. Hem güne hem de gündeme selam olur niyetine! Tartini’nin bu eseri hakkında oldukça ilginç bir rivayet var. Şöyle ki, bir gece rüyasında şeytanı gören Tartini ona kemanını veriy ...
“Üzerimdeki tek yorgunluk pes etmekten duyduğum usançtı…” bu ayın cümlesini seçtim ve kapımın önüne astım. Bugünü, içinden geçtiğimiz -ömür mesaisine denk düşen- günümüz T.C. coğrafyasının süreçlerini, beşeri hemhalimizi ve özellikle dünyanın arkaik diyaloğunu anlamamıza olanak veren bir kitapla Mayıs ayını kapatıyorum: ABD’li felsefeci ve kuir kur ...
“Tüm zamanların en coşkulu piyanisti” olarak tarif edilen Amerikalı caz piyanist sanatçısı (9 kez Grammy Ödül’üne ve Amerikan Jazz Onur Listesi’ne aday gösterilen, 2009’da da Amerikan Sanat ve Bilimler Akademisi Ödülü’nü kazanan, 1943 doğumlu) Kenny Barron’u bir kez daha canlı dinleyebilmenin mesutluğuyla Nisan ayını kapattım! 80 yıllık ömrünün 66 ...
“Uyku çalışmaları on dokuzuncu yüzyılın sonlarında başladı, Birinci Dünya Savaşı’yla sekteye uğradı ve daha sonra yirminci yüzyılda, özellikle 1960’lardan itibaren hızlanarak yayıldı. Elektroensefalografi, yani beyindeki elektriksel potansiyellerin ölçümü uyku sırasında nöral aktivitenin farklı aşamalarını ayırt etmeyi sağladı ancak hiçbir kuram bu ...
‘Yaşıyoruz’ diyorlar, uzun zamandır dillerdeki kelam böyle; nefeslenmeyi yaşamak saydığımız günlerdeyiz diyelim! İzninizle bu ay, us’umdan ve masamdan bana kalıp da size dökülenleri paylaşacağım. Sonrası sessiz sesliliğimizde “öteki” ve “azınlık” ahvalimizle dağılabiliriz… “Bazı insanların vicdanı vardır, içleri acır; sessiz kal(a)mazlar, görmezden ...
“Eşitsizliğin olduğu yerde hepimiz yalancıyız. Yalnızca gücün demokratik olarak dağıldığı bir yerde bilginin de demokratik olarak paylaşımından söz edebiliriz. İkiyüzlülüğümüzün her iki yüzünü de yalnızca emir kulları görüyor. Ayrıcalıklı olanlarsa yüzlerimizden yalnızca birini görebiliyor sanki, ya da diğer yüzü görmezden geliyor. Canları ne ister ...
Dediklerine göre, ölüm sonsuza dektir, ama eğer aynı şey yaşam için de doğru olsaydı -eğer kişi sonsuz bir yaşam yaşayabilseydi- bu daha mı az korkunç olurdu? Bu yüzyıllık bir soru(n)! Sorun diyorum zira insan varoluş sıkıntısından öte, bugün hâlâ uzun yaşamanın sırlarını arıyor. Hem de yaşadığı her alanı iğdiş etmeyi marifet sayarcasına. Gelinen n ...
“Eve dönüyorum denilebilir ama döndüğüm yer evim değil. Bunun nedeni belki de bir evimin olmaması. Ya da daha doğrusu, evimde olmadığım zaman kendimi daha fazla evimde, evim gibi bir yerde hissediyor olmam. Öyleyse insan ne zaman evindedir?” diyor Fransız filolog ve felsefeci Barbara Cassin ve ekliyor: “Şehrin tüm vatandaşlarının sanıyorum iki vata ...
“Bana göre feminist oyun yazarlığı, insanı merkezine almayan bir yazarlık, feminist bir oyun yazarlığı kadınlar hakkında eserler ortaya koymaz, kadınları konulaştırmaz, kadınları sahneye çıkarıp istismar hikâyelerini de anlattırmaz. Bu çeşit oyun yazarlığı biraz daha uzun ve karmaşık bir yol izler. Avcının hikâyesini anlatmayı nasıl bırakabiliriz? ...
Versus alarmı, (bi vakitler öğrenip de her şey gibi dilimize pelesenk ettiğimiz) tükenmişlik sendromu, flâneur, ‘Oblomovluk yapmak’ ve niksen… Tanışmayanlara takdimimdir, son yılların hayat stili ‘hiçbir şey yapmamak’, kısaca (Hollandaca bir fiil ve stres ve tükenmişlik gibi işle ilgili sağlık sorunları ile mücadele için bir yöntem olarak tanımlana ...
“Ben böyle bir şey yaptım, demekten başka yapabileceğim bir şey yok. Yalnızca okuyucuya bir not bırakmak istiyorum. Bu eser, kesinlikle ne Shakespeare’in ‘Hamlet’inin bir açıklaması ne de yeniden yorumlanmasıdır. Bu, yazarın takdirine kalmış yaratma oyunundan başka bir şey değildir. Sadece karakterlerin isimlerini ve genel olarak olayların geçtiği ...
“İçerisinde herhangi bir hakikati barındırmayan bir dönemde yaşıyoruz. Hakikatini, gerçeğini kavrayabildiğimiz hiçbir şey yok. Ya da şöyle demeli; bugün hakikat, bir başka hakikat ile örtülü. Üstelik asıl hakikat bizim gözlerimiz tarafından fark edilebilir nitelikte de değil. Var olmayan, hayali bir hakikat o. Gerçeğin olmadığı bir dönemde hayatın ...
Filantropi… Türkçeye Fransızca’dan geçmiş: “İnsanseverlik”. Antik Yunan'daki Platon Akademisi gibi oluşumlar filantropik faaliyetlere örnek gösterilebiliyor. Bugün Türkçedeki karşılığı “hayırseverlik”. Hatta günümüz, modern dünyasına düşen suretinde ise: “Birinin, zamanını, uzmanlığını veya varlıklarını sosyal fayda yaratmak için gönüllü olarak ver ...
TÜİK’in sinema ve gösteri sanatları istatistiklerine göre, sinema salon sayısı 2021’de, pandemi yılına göre yüzde 11,1, sinema izleyicisi yüzde 27,9 azalmış. En büyük yıkımı ise tiyatro ile opera ve bale alıyor. Opera ve bale seyirci sayısı yüzde 94,5 azalırken, tiyatro salon sayısı yüzde 44,4, izleyici sayısı yüzde 84,1 düşerek 714 bin 864 olmuş. ...
Bu aralar ‘kültür endüstrisi’ mevzularında (Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi / İletişim Yayınları) Theodor W. Adorno’ya bulanmış durumdayım; ‘kültür’ ve ‘kültürsüzlük’ arasında gidip geldiğimizi düşündüğüm son yıllarda, şimdilik merak salmayınız hiç detaylarına girip de gündemin yorgunluğunda sizleri daha da hırpalamayacağım, fakat ABD’li eleştirm ...
“Şu da var bütün acılara karşın / hayat / içimize bir nota bırakır ya / en bitik günümüzde / direnme notasını / bir zarfa mı koyar / bir deniz çırpıntısıyla mı / savurur / yüzümüze/ neşe üşüşür hayatımıza / birden / güç aşılar / iyi güçtür / baş eğdirmeyen / umut / altın kafesinden / çıkıverir / dolaşır tepemizde...” (1931-2013) Leyla Erbil’in (İş ...
“Madem zamanı durdurmanın çaresi yok, madem zaman akacak, bari geçişini iyice hissetsek” diyordu Türkiye edebiyatının ve tiyatrosunun üstadı (1915 - 1986) Haldun Taner, 1954’te yayımladığı iki öykü kitabından biri olan (YKY) “On İkiye Bir Var”da… Kadıköy’ü ve vapurları da fon yapan hikâyede en sevdiğim cümleler ise bugünlere manidar bir gönderme ni ...
Edmund Burke 1700’lerde, “Savaş, bulduğu ülkeyi bir daha bırakmaz” derken; Emma Goldman ise 1800’lerde, “Bütün savaşları dövüşemeyecek kadar korkak olan bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençlerini cepheye süren hırsızlar çıkarır” diyor. “21. yüzyıl…” diyerek çok şey bekliyoruz belki de bu dünyanın insanından / iki ayağının üstüne ...
“Sırtımıza yüklenen yaşam bizim için fazla ağırdır; pek çok acı, hayal kırıklığı ve üstesinden gelinemeyecek görevler içerir. Yaşamı çekilir hale getirmek için müsekkinlerden, yatıştırıcılardan, vazgeçemeyiz. Böylesi üç tür müsekkin vardır: Zavallılığımızı küçümsememizi sağlayacak muazzam oyalanmalar, bu zavallılığı azaltacak dolaylı tatminler, biz ...
[email protected] 2022 nasıl bir yıl olacağını daha sabahında belli etti; ki o sebepten olsa gerek (üç boyutlu kendi oluşturduğumuz kimliğimizle gezdiğimiz ve ilk kez 1994’te Neil Stephenson’un romanında bahsettiği) Metaverse evreninde satışlar daha da hızlanmış. İstatistikler, Türkiye’de satılan 20 bin civarı parselin, 11 binden fazlasının İ ...
[email protected] “İnsan soyunun bazı endişeleri vardı, hepsi karşılığını buldu / Artık hiç kimse şüpheyle kıvranmayacak / Peki, bu dram bittiğinde hangi dram vuku bulacak? / Çocuklarımı ve rakibimi öldürdüğümde ne olacak? / Ben görevimi yerine getirdiğimde, suç tamamlandığında hangi dram başlayacak? / Kadınım, mülteciyim, anneyim ve çocuk ka ...
“Kültürel bir çöl yaratılmışsa, orada her şey satılabilir. Çünkü çölde her şey mucize etkisi yapar.” 1975’in Kasım’ında suikasta uğrayarak bu dünyaya veda eden İtalyan film yönetmeni, senarist, şair Pier Paolo Pasolini böyle der ve ekler: “İnsanların özgür olduğu bir toplumun olacağını düşünmüyorum. Hiçbir şey için umut beslememeliyiz. Umut, siyasi ...
[email protected] “Bu akşam birimizin aklına esse de, başına bir miğfer oturtup, sırtına bir zırh geçirip, elinde mızrakla kentte dolaşmaya çıksa, büyük bir olasılıkla geceyi geçireceği yer tımarhane ya da karakol olur. Neden? Geleneğimiz, göreneğimiz öyle değildir de ondan. Buna karşılık, aynı şeyi bir karnaval günü yaparsa en güzel kıyafet ...
"Hayat sandığınız şey değil…” Şu ömür törpüsü, insan yığını olan Dünya’da, ‘hayata’ dair kurulan cümlelere aşırı ayar kesildiğim doğrudur, lakin bu cümleyi, bu defa sarf edenin yaşam mesaisindeki zaman aralığı sadece 6 yıl olunca; o dakika, arkadaşlarla muhabbete düştüğümüz fonda derin, hatta kesik bir sessizlik oluştu. İstedim ki (dilerim) şimdi, ...
Antik Çağ’da yaşamış İyonyalı ozan Homeros, İlyada Destanı’nda bir zeytin ağacının altına oturur ve zeytin ağacının fısıltısı şöyle olur: “Ben herkese aidim ve kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım.” Türkiye’de (Muğla - Milas’ta) 3 bin yaşında bir zeytin ağacı olduğunu düşünürsek; kadim ağaçlar ...
[email protected] “Önemli olduğunu sanan bir dünyaya önem vermeyi reddedersek ve bu dünyada gülmemize hiçbir karşılık bulamazsak, tek bir çözüm kalır elimizde: dünyayı bir bütün olarak almak ve oyunumuz için bir nesne yapmak: onu bir oyuncak yapmak.” Yaşayan son varoluşçu yazarlardan biri olarak nitelendirilen Milan Kundera (Can Yayınları ...
“Terör artınca vatandaşın korkusu da artacak. Demokratik taleplerini askıya alıp ‘güçlü devlet’ diye dövünmeye başlayacak. İşte İtalya üzerine yazılan senaryo buydu… Boğazımıza kadar bok içindeyiz, bu doğru ve işte bu nedenle başımız dimdik yürüyoruz!” İtalyan oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve oyuncu Dario Fo’nun 70’lerde kaleme aldığı ve 1997’de N ...
“Ve an geliyor, yaşamanın sıkıcılığının yerini var olmanın ıstırabı alıyor” diyor 20. yüzyıl deneysel edebiyatının önde gelen yazarlarından (1906 -1989) Samuel Beckett… Memleketim coğrafyasının absürtlük deryasında, 7 gün, 24 saatlik fanilik mesaisinde artık şerbetlendik gerçi ama Mayıs ayının bendeki selamı Beckett ile verildi. Şu hayatta bizi var ...
“... Bir de ne var biliyor musun bende, böyle bir yeri terk edeceğim zaman, başka bir yere gidiyorum ya, sanki terk ettiğim yer evimmiş gibi geliyor, o yüzden sonra kıçıma tekmeyi yiyince, yine gideceğim ya bir yerden bir yere, yine yabancı olacağım orada biliyorum, kaçarı yok, böyle sürüp gidiyor: Gittikçe daha yabancısın anlayacağın, gittikçe dah ...
“Eğer intihar edersem, bu kendimi yok etmek değil, kendimi yeniden geri getirmek olacaktır. İntihar benim için, kendimi şiddetle yeniden ele geçirmek, varlığımı hayvanca yağmalamak, tanrının çizdiği yazgıyı boşa çıkartmak olacaktır. İntiharla kendimi yeniden sunarım doğaya, ilk kez, istediğim gibi biçimlendirebilirim ‘şey’leri. Kendimi benliğimle ç ...
“Sanat, başa çıkması güç fikirlerle dolu bir konu. Gerçekçi olmak gerekirse, ilgilendiği tek şey fikirler… Bir şey yaratmak için Picasso ya da Rembrandt olmanıza gerek yok. Yaratmanın eğlencesi ve verdiği keyif, sanat disiplinleriyle yapabileceğiniz her şeyin üstünde.” Bu cümlelerin sahibi 20. yüzyıl caz dünyasına yön veren besteci, müzisyen Armand ...
“2020 yılı belki de 25 Kasım 2019’da başlamıştır; Las Tesis kolektifinden Şilili feministler ‘Tecavüzcü sensin! Polis, yargıçlar, devlet, cumhurbaşkanı, baskıcı devlet eril tecavüzcüdür’ diye haykırarak hukuk sisteminin, polisin ve devletin kadın cinayetleri ve cinsel saldırılardaki suç ortaklığını ifşa ettiklerinde. Bu sözler bütün dünyaya yayıldı ...
“Bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir.” Rus roman ve oyun yazarı Nikolay V. Gogol 1842’de yazdığı “Bir Delinin Hatıra Defteri”nde böyle ses verir.(Es notu: Yaşadıklarıyla baş etmeye çalışan bir adamın hatıra defterinde yazanları konu alan eseri, bugüne kadar pek çok tiyatro topluluğundan dikize yattık, ki en aşina olduğumuz da 1965’ten günümüze s ...
Yazının daha başında ayarımızı verelim istiyorum; malum bu coğrafyada fanilik mesaisi bazen temrin etmekten öteye gidemiyor! Ölümden öncesi neydik ki ölümden sonrasının efsununa bu denli kapılıyoruz? Alın size temizinden bir dilemma daha diyerek fonumuzu paslayıp yavaştan meramıma geçmek istiyorum. Berlin’e yerleşik Avustralyalı Carla dal Forno ...
Filozof ve kültür teorisyeni Byung-Chul Han, kavramsallaştırdığı, aynı isimli kitabında; her birimiz için “yorgunluk toplumunun fertleriyiz” der. Postmodern dünyaya ışık tutacak tespitler barındıran “Yorgunluk Toplumu” adlı kitabında; “Aşırı üretim, aşırı performans ve aşırı iletişimden doğan pozitifliğin gücü, artık ‘viral’ değildir, bağışıklık on ...
Eskiden, epifiz bezinin, büyük bir organın işlevini kaybetmiş kalıntısı olduğu düşünülürmüş. Şu 20’lik yaş dişi efsanemiz gibi… 1917’de inek epifiz ekstrelerinin kurbağa derisinin rengini açtığı bulunmuş. 1958’de Yale Üniversitesi’nden araştırmacılar deri hastalıklarında kullanmak üzere epifiz ekstreleri elde edip, melatonin hormonunu izole etmişle ...
İngiliz fizikçi (1642-1727) Issac Newton, İngiliz doğa filozofu, mimar ve birden fazla branşta ihtisas sahibi (1635-1703) Robert Hooke’a yazdığı mektupta şöyle der; “Eğer daha uzağı görebiliyorsam bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.” İngiliz bilim tarihçisi Allan Chapman’ın “İngiltere’nin Leonardo’su” olarak nitelediği (ve hücr ...
[email protected] “İnsanoğlu kendini öldürmeden yaşayabilmek için icat etti Tanrı’yı ve günümüze dek tüm insanlık tarihi bundan ibarettir… Yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında özgürlüğüne kavuşur insan…” Dünya edebiyatının önemli kalemlerinden Dostoyevski, 1872’de yayınladığı “Ecinniler”de böyle diyor. 2020’de ‘fark’(lar)ın a ...
[email protected] “Kurumsal ırkçılık” mevzularına dair yaşananların tezahüründe paylaşım ve yorumlara eminim çoğunuz dikkat kesiliyordur. Görünen o ki; bu dünyanın fanisi olmak zor! Açıkçası, beynimde fosforun bittiği zamanlardayım ben. Halet-i ruhiyem ise; herhangi bir subliminal reklamının içinde ve ‘trend topic’lerin arasında (Lewis Carrol ...
“Geçmişte sabahın bir köşesinde / Oturup ilk ve son kez efendiyi suçlardım… Hızlı yaşlandığım dedikodusu çıkmıştı / Sonra ağacın yanında uyuyan bir canavarla karşılaştım / Baktım ve kaşlarımı çattım, canavar bendim…” Bugünün fonunu (1947 - 2016) David Bowie’nin1970 çıkışlı “The Man Who Sold The World” albümünden “Width Of a Circle” şarkısıyla verel ...
Birazdan okuyacaklarınız ‘kesinlikle’ sizi daha iyi hissettirmeyecek, o sebeple dileyenler sakince dağılabilir! Zira bu yazı biraz sayıklamalar biraz da ‘bu da var’ kategorisinden ortaya karışık ahvalimdir! Ve hazırsanız, yavaştan başlayabiliriz. “Nijeryalı romancı Chinua Achebe, 1958’de yayınladığı ilk romanı Parçalanma’da şöyle diyor: ‘Bir ins ...
[email protected] “Bilinmeyen bir virüs tüm dünyada yayılmaya başlamıştır. Virüsü kapanların çoğu bu durumdan etkilenmezken, şanssız beş milyon insanda ‘Sendrom’ ortaya çıkar. Ve 25 yıl sonra, ‘Haden sendromu’ adı verilen hastalığın şekillendirdiği dünyada…” bu minvalde devam eden pek çok filmi, kitabı belleğe aldık. Bu alıntı da Hugo ödüllü, ...
[email protected] 1953’te, Arizona’daki Diablo Kanyonu’na düşmüş olan göktaşından kalanları inceleyen jeologlar, dünyanın yaşını daha kesin olarak belirlemeyi başarmışlar. California Institute of Technology’den Jeokimyager (1922 doğumlu) Clair Cameron Patterson, meteordan alınan kurşun izotoplarını incelemiş ve dünyanın yaşının 4.53 milyar il ...
[email protected] “Feragat kipinden istek kipine, ‘İstemem namertten bir yudum çare’den ‘Ben de isterem’e geçildiği an: O geçişi, başlangıçtaki o istek anını çözümleyerek başladım…” “Kötü Çocuk Türk” kitabının doğuşunu bu cümleden veriyor, edebiyat eleştirmeni, editör, yazar Nurdan Gürbilek. 2001’de Metis Yayınları’ndan çıkan kitabını, bugünl ...
Her yıl olduğu gibi, bu yeni yıl da fotoğrafların bulunduğu çekmeyi, düzenden nasibini alamamış kitaplardan oluşan kütüphaneyi ve cd-plakların yer aldığı müzik dolabını ‘temizleyerek’ başlıyorum geri sayıma! Felsefeci, akademisyen Ahmet İnam’ın “zaman bizim acizliğimizden doğar” dediği zaman mefhumuyla organik bağınız nedir bilmiyorum ama bir belle ...
Bağımsız filmleriyle tanınan ve hayatımıza 1984 yapımı (hani her sahnenin tek bir açıdan çekilmiş plan sekanslardan oluştuğu, siyah beyaz) “Cennetten de Garip” filmiyle giren ABD’li yönetmen Jim Jarmusch ve grubu SQÜRL (Carter Logan J. Jarmusch) sinematograf Hollandalı görüntü yönetmeni (doğal ışığı ve minimalist görüntüleri kullanmasıyla tanınan) ...
[email protected] “Arayan bulamayacaktır, aramayanlar bulunacaktır” demiş Franz Kafka. Bu cümlenin takibinde us’umu parlatan bir diğer cümle ise Ahmet Hamdi Tanpınar’dan geliyor: “Oyuna girdiğiniz anda onu kaybettiniz demektir.” Aralık ayını üstatların sözleriyle şerbetleyelim istedim. Gerisi sizde! Taciz ve tecavüz… Bu iki kelimenin sizde ...
Ara ara yüzüme bakıp tebessüm ediyor fakat yaşadığımız çağın tüm donelerini kuşanmış telefonuyla daha bir “meşgul” ve daha bir “mutlu” gibi… Ya da ekranındaki ‘gösterişli’ alemler daha bir ilgisini çekiyor. Belki de ekranına düşenler, 11 yıllık dünya yaşının enerjisine veya algıda seçiciliğine izin vermiyordur kimbilir! Annesinin sessizliğini fırsa ...
[email protected] “Eğer geçmişte bireyin dramı sermaye tarafından sömürülmek idiyse, bugün çokluk için trajedi artık sömürülemez bile olmak, sermayenin artık hiç ihtiyaç duymadığı, bir kenara terk edilmiş ‘fuzuli insanlık’ içinde sürgün nesnesi olmaktır. (…) Kapitalizmin ilk zamanlarında yalnızca zenci kölelerin maruz kaldığı sistemik tehlike ...
[email protected] “Çin’de, eğer birinden gerçekten nefret ediyorsanız, ona ‘İnşallah ilginç zamanlarda yaşarsın.’ diye beddua edilirmiş. Tarihi olarak ilginç zamanlar, kargaşa, savaş ve iktidar mücadelelerinin yaşandığı, milyonlarca masumun ağır bedeller ödediği dönemlerdir. Bugün, apaçık ki, bir ilginç zamanlar çağına yaklaşmaktayız.” Marksi ...
Bob Dylan “sanatın amacı zamanı durdurmak” diyor… Yaşadığımız coğrafyada ne kadar sanatla hemhal olabiliyoruz, sistem buna ne kadar izin veriyor veya sanatsever kitle ne kadar Can Baba’nın (Yücel) dediği üzere ‘sanatsevici’ veyahut sanatı üretenler bu ‘sistemi’ ve ‘varoluşu’ sorgulamaya ne kadar teşne, işte bunlar hep dilemma! Lakin zaman üzerine G ...
[email protected] “Gülebilmek, mutluluk, zenginlik ancak herkese adil bir oranda üleştirilebiliyorsa bir anlamı olan şeyler… Dolayısıyla başta doğaya sonra da birbirimize çok şey borçluyuz… Borcu hatırlamak, alacaklı olanları unutmamakla işe başlayabiliriz. Bu bazen bir film olur, bazen bir ekmeğin yarısıdır…” Bu cümleler, Altyazı Sinema Derg ...
[email protected] Astronomlara göre her gün 275 milyon yeni yıldız doğuyor. Bulunduğumuz yaşam eşiğinden arada bir de olsa kafamızı kaldırıp gökyüzüne bakabiliyor muyuz, bilmiyorum… Gökyüzüne (gelene kadar veyahut) bakmadan evvel, sanırım kendimizi görmeyi öğrenmemiz yahut anlamamız gerekiyor şiarından yola çıkarak sizlere, geçtiğimiz yıl ...
“Vahşiler birbirini yer, uslular birbirini kandırır, buna da dünyanın gidişatı denir” demiş ‘en’ üstatlarımdan, şahsına münhasır filozof Arthur Schopenhauer. Biz faniler dünyanın gidişatına ‘vahşilik’ ve ‘usluluk’ kategorisinden etki etmeye devam ederken, güzel haberlerden bir tanesi düşüyor mesaj kutusuna; “Miles Davis’in ‘Rubberband’ albümü 6 Eyl ...
Nick Cave üçüncü Grinderman albümünün sinyalini verdi. Tabii ki bu haber karşısında her ‘Cavesever’ olarak hararetli bir heyecan yaptık! Uzun yıllar kendisinin desturunu verdiği Bad Seeds grubunu yöneten Cave, grubun alanı dışında kalan sound’lara yönelmek amacıyla yine Bad Seeds’in ana üyelerinden oluşan Grinderman’ı kurmaya karar vermişti. Projen ...
Lou Reed “Small Town” şarkısında şöyle der; “Küçük şehrin tek güzel tarafı vardır, oradan kaçıp gitmen gerektiğini sana öğretir…” Bu haftanın açılışını 1942 ve 2013 tarihleri arasında, yaşadığımız evreni şereflendiren Lou Reed ile yapalım istedim. Reed ve John Cale’in, yani 1965 menşeili ABD’li rock grubu The Velvet Underground’ın “Songs for Drella ...
“Gerçek şu ki, zaten yaşamanın insanları doğru anlamakla bir alakası yoktur. Onları yanlış anlamak, yaşamak budur. Onları yanlış ve yanlış ve yanlış anlamak ve sonra dikkatli bir gözden geçirmeyle tekrar yanlış anlamak.” Amerikan edebiyatının önemli isimlerinden, Pulitzer Ödüllü yazar Philip Roth’un cümleleriyle haftaya merhabamızı sarkıtıyorum. 19 ...
[email protected] Bu haftanın girişini direkt müzikle vermek istiyorum, hem de en sevdiğimden; ‘çok manidar’ gelebilir ama üzerine alınmak isteyenlere hiç mani olmayacağım, buyurunuz (ama rica ediyorum, sesi açıp dinleyelim, sonra kaldığımız paralel evrenden hayata akmaya devam edebileceğiz, söz!)… 2009’da kurulan Amerikan rock grubu, solisti ...
“Hayvanları düşünmek ve okumak, kendimize dair düşünmek ve okumaktır da. Hayvanlar olarak düşünmek ve okumak, diğer hayvanlarla vücut bulmuş ve duygusal ilişkimize bizi mesafelendirmekten ziyade, birçokları -üstünde değil- arasında bir tür olarak yaşıyor olmanın daha hassas, alicenap ve mütevazı bir üslubu olarak vazife görür…” Bunu söyleyen İletiş ...
İnsan; okuduğunun % 10’unu, işittiğinin % 20’sini, gördüğünün % 30’unu, görüp, duyduklarının % 50’sini, görüp, duyup ve söylediklerinin % 80’ini, görüp, duyup, söyleyip ve dokunduklarının % 90’ını hatırlamaktaymış… Başına sıfır veya bir rakamını koyarak girdiğimiz vikipedi’nin ‘insan’ tanımı ise şu sözlerden oluşuyor: “Taksonomik adıyla Homo sapien ...
[email protected] The Smiths zamanından (grubu birlikte kurdukları, en iyi gitaristlerden biri olan Johnny Marr ile) hastası olduğumuz, özerkliğini ilan edip tek başına nida verince de uzaktan seyir ve dinlemede kaldığımız Morissey, geçtiğimiz ay, yeni bir cover albüm hazırladığını söylemişti; tabii ki sevenleri arasında alkış kıyamet... Ardı ...
[email protected] “Klee’nin Angelus Novus isminde bir tablosu vardır. Bu tabloda, gözlerini ayırmadan üzerine düşünmekte olduğu bir şeyden uzaklaşmak üzereymiş gibi duran bir melek resmedilmiştir. Gözleri dimdik bakmaktadır, ağzı aralıktır, kanatları da açılmıştır. İşte tarihin meleği de böyle görünmelidir. Yüzü geçmişe dönüktür. Bizim bir ol ...
[email protected] “Modern çağın en büyük bestecilerinden, virtüözlerinden biri” olarak lanse edilen, klasik ve deneysel müziğin yaşayan en önemli temsilcilerinden, İtalyan piyanist ve bestekâr (1955) Ludovico Einaudi’nin, içerisinde 11 parçanın yer aldığı yeni albümü “Days Walking” Mart ayında çıktı. Dinleme fırsatınız oldu mu bilmiyorum ama ...
Hafta sonu pedagog bir arkadaşla dünyadaki mesaimiz üzerine derin bir muhabbete düştük ve şu meşhur Marşmelov Testi’nin yeni bir araştırmayla geçerliliğini yitirdiğini söyledi. Bir vakitler, hangi çocuklar bu testle sistem güzergâhına sürülmedi ki! İlk defa 1970’te, Colombia Üniv.’nde, psikolog Walter Mischel’in uyguladığı “Marshmallow Testi” yani ...
“İçimden sürekli çığlık atıyorum. Neden bizim ölmemize izin veriyorlar? Neden kimse yardım etmiyor?” Aynı gökyüzü altını şereflendirdiğiniz bir insan yavrusunun karşınıza geçip, bu cümleleri söylediğini düşünün! Ve üşenmeyin, üstüne yüzyılın absürtlüğü ‘empati’yi de ekleyin! (Erken İçimden geldi notu: Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünür Blaise ...
Kullanıcıların çevrimiçi veya çevrimdışı olarak çeşitli cihazlarda müzik dinlemelerini sağlayan, Fransa’da oluşturulan, web tabanlı bir müzik yayını servisi Deezer, İngiltere’de bin kişiye müzik seçimlerini ve dinleme alışkanlıklarını sormuş. Yüzde 60 aynı şarkıları dinlediklerini, yüzde 25 yeni müzik denemediğini söylemiş. Yeni müzikleri keşfetmen ...
[email protected] İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) tarafından açıklanan verilere göre Ocak ayı içerisinde en az 155 iş cinayeti yaşanmış. Hayatını kaybeden kişilerin 10’u çocuk, 11’i kadın ve 19’u göçmen… İSİG’in yayınladığı rapora göre iş cinayetlerinin hiçbiri ‘meslek hastalığı’ sebebi ile değil. En önde gelen sebepler; yüzde 21 ...
[email protected] 2018’de ay 3,8 cm uzaklaşmış, güneş 174 trilyon ton kütle kaybetmiş, dünya yörüngesi 1,5 cm genişlemiş, 150 milyar yeni yıldız doğmuş, Andromeda, 3,5 milyar km yaklaşmış ve evren 60 trilyon km. genişlemiş. Böylesi bilgiler sizin için ne ifade ediyor bilmiyorum (ki aranızda, benim gibi heyecanlananlar da muhakkak vardır, ...
[email protected] Bilim insanları Ribonükleik asit (RNA) adı verilen genetik bilgiyi bir salyangozdan diğerine aktararak anı naklini gerçekleştirmeyi başardı. Sonuçları, kulağa bir yanıyla heyecanlı bir yanıyla da korkunç gelse de ‘bu daha başlangıç’ demek yanlış olmaz! eNeuro isimli bilim dergisinde yayımlanan ve hafızanın fiziksel temelleri ...
“1970’li yıllarda ideolojik olarak koşullanmış bir kısım iktisatçı, siyasetçilerin zihinlerini ele geçirdi. Bu iktisatçıların inandığı neoliberal modelin temelinde, büyüme ve kalkınmanın rekabet gücüne dayandığı, her şeyin rekabeti ve rekabet potansiyelini artırmak için yapılması ve piyasa kurallarının hayatın her alanına nüfuz etmesi gerektiği düş ...
[email protected] Geçen yıl, ünlü fizikçiAlbert Einstein’ın “mutluluk formülleri”ni içeren iki notu Kudüs’teki açık artırmada 1 milyon 560 bin dolara satılmıştı. Haberi hatırlarsınız. (Es notu:1922’de, Tokyo’daki Imperial Oteli’nde yaşanan olayda, Einstein’ın kuryeye; ‘notların ileride çok değerlenebileceğini’ söylediği belirtilmişti.) O vaki ...
“İki gündür karşı apartmandaki kadının intihar etmesini bekliyorum / Belki de etmez; Ne düşündüğünü bilmiyorum onun / Gizli kapaklı bir amacı olabilir / İki gün oldu tam / Bir pencere bitince öbürküne geçiyorum / Pencere önlerinde durmaktan bir vazgeçsem kurtulacağım…” 1931-1983 yılları arasında bu coğrafyayı şereflendirmiş olan Sevim Burak’ın (Afr ...
[email protected] “Orsinya… Ortaçağ kalelerinin, surlarla çevrili şehirlerin ve kadim tanrıların mesken tuttuğu dağlara uzanan tren raylarının diyarı. Hayatın sert, düşlerin kırılgan ve bilinmedik güçlerin parçalamaya çalıştığı halkın akıl bütünlüğünü yitirmeme uğraşı verdikleri bir ülke burası…” Ricamdır; bu ülkenin koordinatları nereye d ...
[email protected] “Arkeolojik veriler kadının yaklaşık 35 bin yıl öncesinden betimlendiğini gösteriyor” diyor yamacıma ilişen bir arkeolog arkadaş. “Tüm çağların ötekisi, kadın sloganı boşuna değil”, diye de eklemeyi ihmal etmiyor. Muhabbetimize eşlik eden fon ise; İstanbul Kadın Müzesi ve Avusturya Kültür Ofisi ortak çalışmasıyla hazırlanan ...
Uzakdoğu mutfağıyla aranız nasıl bilmiyorum ama geçenlerde rotama takılan Ororo’yu bilahare güzergâhınıza düşürmenizi salık veririm. Fotoğrafçı İlkcan Diker, mimar Cenk Saraçoğlu ve reklamcı Ceyhun Saraçoğlu’nun Moda’da hayata geçirdiği Ororo Sushi, müşterilerinin gözleri önünde, şefin sushi hazırladığı küçük bir dükkân. Yeşil rengin ve ahşabın hâk ...
[email protected] “Beni, Beyaz Zenciler ve Son Tilki Avı’nı yazmaya iten ‘70’li yıllarda yayımlanan kitaplar oldu. Bu kitaplar blöf doluydu. Uyuşturucu cehennemlerini anlatan uyduruk anı defterleri, filan. Her şeyin bombok çevreler olarak anlatıldığı bu kitaplar beni çok öfkelendiriyordu. İnsan her yerde insandır. İnsan bilmediği şeyleri yazm ...
“Varoluşu varoluşsuzluğundan gelen varlıklarız…” Bulunduğum mekanın kapı girişinde kendini ortaya savuran bu cümlenin sahibi Simone de Beauvoir. İnsan, bulunduğumuz coğrafyada “varoluş” ve “varlık” sorunları üzerine pek düşünemiyor; bilakis her gün değişik formlarda “varoluşsuzluk” yaşadığımızdan olsa gerek! Bir haber sitesinde; ‘dünyanın en büyük ...
[email protected] “Sanat ne fildişi bir kulededir, ne de televizyon ekranındaki seyirliktir. Sanatlar, herkesin çaba ile dilini öğrenebileceği, kendini geliştirebileceği ve katılabileceği insani faaliyet alanlarıdır.” Metis Yayınları’ndan çıkan Sanatlar ve İnsan Dizisi’nde böyle tanımlanıyor sanat… Yaşadığımız coğrafyadan öte, günümüz dünyası ...
“Çocuklarınız sadece sizin oldukları için sevilmekteler, arkadaşlarınız da öyle; vatanınıza da ancak sizinle bağlantı oranında bağlanırsınız. Ben fikri kaldırılsa sizi hiçbir şey etkileyemezdi…” Düşüncenin insanlık tarihinde en önemli şey olduğunu söyleyen İskoç filozof, ekonomist ve tarihçi David Hume böyle diyor Tefrika Yayınları’ndan çıkan “İnti ...
[email protected] “İsa birilerinin günahları için öldü ama benim değil” diye başlıyor “Gloria” şarkısı… Hatırlarsınız; Patti Smith, The Doors, Jimi Hendrix, Shadows of Knight’ın da bulunduğu pek çok ismin yorumladığı şarkının yaratıcısı, “olağanüstü müzik adamı” olarak tanımlanan ve kariyeri boyunca pek çok sanatçıya ilham olan (1945 doğu ...
[email protected] “İşte deliler. Uyumsuzlar. İsyancılar. Sorun çıkaranlar. Kare yuvalardaki yuvarlak vidalar. Her şeyi farklı görenler… İnsan ırkını ileriye doğru itenler. Bazıları onları deli olarak görebilirken biz onları dahi olarak görürüz. Zira dünyayı değiştirebileceklerini düşünecek kadar deli olan insanlar, bunu gerçekleştirenlerd ...
“Korku olmadan din hayatta kalamaz.” Tolkien sonrası fantastik edebiyatın öncülerinden olan Michael Moorcock böyle ses veriyor “İşte İnsan” kitabının alt başlığında. Yalnızca efsanevi karakteri Elric’le değil, Yeni Dalga akımının yükselmesine sebep olan editörlüğüyle de türün kaderini doğrudan etkilemiş nadir yazarlardan kendisi… Moorcock’ın kendi ...
“Bizler ne hayal âleminde yaşıyoruz, ne de insanları olduklarından daha iyi hayal ediyoruz, onları oldukları gibi görüyoruz. Bu nedenle insanların en iyisinin bile otoritenin uygulamalarıyla özde kötü kılındığını ileri sürüyoruz. İnsanın insanı yönetmesinden bu nedenle nefret ediyoruz…” diye başlayıp, uzun bir kelam eder 19. yüzyıl anarşizm kuramcı ...
[email protected] “Üzülme evlat, kaybettiğini sandıkların, belki kurtulduklarındır” demişCharles Bukowski. Son yıllarda sosyal medya popülerliğinde, üstüne özçekimlerle sıva çekilen cümlelerden biridir kendisi. Şimdi ise kelamımıza girizgâh olan kafenin duvarına not düşülmüş cümlelerinden biri olmuş. Ne kadar çok “okur insan- okuyan insan” ol ...
“Bir gün atomun enerjisini serbest bırakacağız, gezegenler arası yolculuklar yapacağız, ömrü uzatıp kanseri tedavi edeceğiz ama en düşük seviyeli kişiler tarafından yönetilmiş olmanın sırrını asla çözemeyeceğiz…” diyor Fransız biyolog, filozof, bilim yazarı (1894 - 1977) Jean Rostand. İnsan denilen canlının ‘biyolojik’ ve ‘kültürel’ evrimi ne aşama ...
[email protected] 2015’te çıkardığı ilk albümü “Sometimes I Sit and Think, and Sometimes I Just Sit” ile kalplere taht kuran (gitar müziğinin başarılı örneklerini sunan Avusturalyalı müzisyen)Courtney Barnett, ikinci albümü “Tell Me How You Really Feel”i 18 Mayıs’ta yayımlayacağını duyurdu. Ve üstüne de tavus kuşları, vantilatörler ve gündeli ...
“Müzik yalan söylemez. Eğer dünyada bir şeyler değişirse, bu sadece müzik sayesinde olabilir.” Kendine özgü gitar çalışı ve kişiliğiyle, birçok müzisyen için ikon olan, tüm zamanların en iyi gitar virtüözü (1942-1970) Jimi Hendrix böyle nidalanıyor. (Yahut müziğin kurtaracağı limiti çoktan aştık da diyebilirsiniz ama sakin!) Tabii, üstadın bu kelam ...
“… Amerikan bilimkurgusunun altın çağı denilen dönemde, sıra dışı bir editör olan müteveffa John W. Campbell etrafına birkaç ay içinde o zamana kadarki en büyük bilimkurgu yeteneklerini topladığında, yazarlarına şöyle meydan okurdu: Şu soruya cevap veremezse, 24 saat içinde ölecek bir adamla ilgili hikâye yazın bana: ‘Aklı başında olduğunuzu nerede ...
“… Ve her insan, içinde temel yedi erdemi ve karşıtı, yedi erdemsizliği taşır; kendini beğenmiştir ve alçakgönüllüdür, obur ve kanaatkârdır, kösnül ve edeplidir, kıskanç ve iyilikseverdir, cimri ve eli açıktır, tembel ve çalışkandır, öfkeli ve acı çekendir. Ve kendisinden diktatör de köle de, katil de aziz de, Kabil ve Habil de yaratır.” (1864-1936 ...
Çin’in Sezuan eyaletinde geçen ve üç tanrının iyi bir insan aramak üzere dünyaya inmesiyle başlayan “Sezuan’ın İyi İnsanı”, epik tiyatronun öncüsü Bertolt Brecht’in 27. Denemesi... “Ben Bertolt Brecht, kara ormanlardan geliyorum / Anamın karnındaydım daha / Kentlere taşıdığında beni / Ölünceye dek kalacak bende ormanların soğuğu…” diyen Brecht, bu ...
“Yaşadığımız dönemde evrensel olarak politik, sosyal ve kültürel görünüm dönüşüme uğramış bulunuyor. Türdeşleşen tiyatro, 20. yüzyılın büyük ekollerinin etkisinden ve kendisine özgü özelliklerinden mahrum bırakıldı. Tiyatronun giderek artan oranda ticarileşmesi fikri ile birlikte farklı ekollerin bireyselliği ve oyun yazarlarının ayırt edilebilirli ...
“Barışın tek bir olanağı var: Mücadeleyi barışın enstrümanları ile sürdürmek… Var olan tüm gücümüzle ölümlere karşı durmak. Düşünecek zaman yok. Vahşi kapitalizmin lokomotifi yeryüzünü dağıtmak üzere hızlanmış, savaşa doğru gidiyor. Biz de her zamanki gibi yineliyoruz: Barışa fırsat ver. Hemen. Başkasını bekleme, sen başlat. Dünya efendilerine her ...
“Nasıl düşünmek gerektiğini öğrenmek aslında neyi, nasıl düşünmemiz gerektiğini kontrol etmeyi öğrenmektir; ancak klişeleşmiş olsa da şunu unutmayalım; düşünce iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir. Yetişkinlerin çoğunun kendilerini başlarından vurarak intihar etmesi tesadüf değildir. Böylelikle kötü efendileri vurmuş oluyorlar. Bu intiharların çoğu ...
[email protected] Ünanimizm’in öncüsü Fransız yazar, şair (1885-1972) Jules Romains; “Dünyamızda olup bitenleri gören bir insan nasıl dili varır da ‘ben mutluyum’ der?” diye sormuş ve Fransız yazar, filozof (1694-1778) Voltaire ise 250 yıl öncesinden bize; “Ne kadar çok bilgim ve yüreğimde ne kadar çok duyarlılık olursa, o kadar mutsuz olacağ ...
“-Stirkoff, anladığım kadarı ile adalet ve eşitlik gibi konuları irdeleyen yazılar yazıyorsun; coşku ve kurtuluş hakkı üzerine de. Doğru mu bu, Stirkoff? -Evet, efendim. -Dünyada geniş anlamda adalet sağlanabilir mi sence? -Hiç sanmam, efendim. -Öyleyse bu b.ktan yazıları neden yazıyorsun? Kendini kötü mü hissediyorsun? -Son zamanlar ...
Betül Memiş / [email protected] “Hepimiz acıklı bir şarkıyı severiz. Herkes yenilgiyi tadar. Kimsenin tam istediği gibi bir hayatı olmaz. Hepimiz sahnenin ortasında kendi kahramanımız olarak yeni role başlarız ve zamanla kenara itilir kalırız. Zaman geçer; kahramanımız yenilir, hikâye değişir, tepetaklak olur ve biz bir kenarda artık neden bi ...
Hazırsanız başlıyorum; öncesinde bir peşrev veresim geldi. Zira girizgâh bu defa az buçuk tuzlu olabilir, o yüzden -aman dikkat reca edeceğim- ense serinde, beyin lobları da şimdi rotasını vereceğim müzikal notada olursa; âlâ! “Modern zamanların Bach’ı” olarak tanımlanan (1966 doğumlu Alman besteci, ilk albümü 2001’de ‘Memoryhouse’), özellikle Viva ...
Betül Memiş / [email protected] 1 litre su, 160 gram yağ, 110 gram protein, 15 gram şeker, 10 gram tuz… Yemek tarifi gibi ama değil, her ne kadar ‘ekşisözlük’te ‘kafatasının bir ilçesi’ yazsa da, insanda ortalama 1.5 kilo ağırlığında olan ve beden ağırlığının yüzde 2-3’lük kısmını oluşturan ‘beyin’den bahsediyoruz. Su, yağ, protein, şeker, tu ...
“Hayır, insan istediği gibi yaşayamaz, doğrudur. Yoksa insan en derin zekânın bile içinden çıkamayacağı bir çelişmeler karanlığına düşer. Bir gün bir şeyi istersin, ertesi gün tutkuyla, ölesiye ona bağlanırsın, daha ertesi gün onu istediğinden utanırsın, arzun yerine geldiği için hayata lanet edersin. İşte insan hayatta kendi istediğinin peşinden s ...
“Sokağın köşesini dönüyordun, seni o zaman gördüm, yağmur yağıyor, üst baş sırılsıklam, saç baş perişan, olacağı bu tabii yersen o kadar yağmuru, ama olsun dedim içimden...” Noktasız ve soluksuz sıralanan bu ve benzeri cümlelerin sahibi 20. yüzyıl tiyatrosunun önemli isimlerinden (1948-1989 / Fransa) Bernard-Marie Koltes… Mevzu derin, mevzu yalnızl ...
[email protected] “Bir insan 40’ına gelip de insanlardan soğumamışsa, insanları hiçbir zaman sevmemiş demektir” diyor Fransız yazar (1869-1951) André Gide ‘Kadınlar Okulu’ kitabında… 1947’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen romanı dilimize kazandıran (muazzam çevirisiyle) Tahsin Yücel. Haftanın şiarında bu (derin) cümle salınsın istedim, ...
“Herkes ötekilerin karşısında kendi aidiyetlerini haykırıyor, başkalarını kendince dışlıyor, yandaşlarını seferber ediyor, düşmanlarını şeytanlaştırıyor, söyleyecek daha ne var?” 2009’da yayınlanan ‘Çivisi Çıkmış Dünya / Uygarlıklarımız Tükendiğinde’ adlı kitabında Amin Maalouf böyle ses veriyor. Ve devam ediyor: “Bu kitabı yazmamdaki amaç, (...) g ...
[email protected] “Ne ölmek nefessiz kalmaktır, ne de yaşamak nefes almaktır” diyor Lou Reed… (Üşenmez de hatırlarsak: 2 Mart 1942’de, New York, Brooklyn’de Yahudi orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak doğan, adı kayıtlara Lewis Allan Reed olarak geçen, 60’ta Syracuse Üniversitesi’nde gazetecilik, film yönetmenliği üzerine eğitim alan, The Vel ...
(Baştan söyleyeyim de ne olur ne olmaz notu: Tekrar sanılmasın, şimdi yazacaklarım dejavu’dur!) Madem iyi olamıyoruz; madem sesimiz içimize kaçıyor ve içimize de zilyon tane efkâr oturuyor; madem -sadece- sosyal medyadan ahkam kesmelerin bir parçası olmaya devam ediyoruz; madem ‘yok yere mi delirdik’ diyen duvar yazılarının altında kadraja düşüyoru ...
“Her şey herkesleşiyordu / Herkes her şeyleşiyordu / Tarih durmadan yazılıyordu…” diyor (2006’da kurulan) Bandista. Bu sabah böyle uyandım. Şarkı güne fon olurken, biz de yavaştan Kadıköy sokaklarında ‘herkes’leşmeye akalım istiyorum. Zor olmasa gerek, zira; “Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin” demiş ( ...
“Keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar âleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı… Yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkun ...
“Kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi...” deyip, üstüne de “Anlaşılmak kendini satmaktır’ diyen Portekiz edebiyatının ‘en üstatlarından’ Fernando Pessoa böyle nidalanıyor, 600 küsur sayfalık ‘Huzursuzluğun Kitabı’nda ve 70 sayfalık ‘Hiçbir Şey İstememenin Mutluluğu’nda. İtalyan besteci Vivaldi’nin (keman için bestelenmiş, dört konçertodan oluşan ...
“Gezegenin yüzeyindeki insanların şu anda tam olarak ne yaptıklarını söylemek zordu, çünkü kendileri de ne yaptıklarını gerçekten bilmiyorlardı. Olup bitenlerin hiçbiri mantıklı değildi. Evlerine koşuyor, evlerinden dışarı koşuyor ve gürültü karşısında sessizce çığlıklar atıyorlardı.” Bilimkurgu yazının usta ismi (1952-2001, İngiltere) Douglas Noel ...
“Kimim ben senin için, kimim bunca yıldan sonra?” diye sorar ‘20. yüzyılın en büyük romanlarından biri’ olan “Malina”nın yazarı Ingeborg Bachmann hiç gönderilmemiş veda mektubunda Rumen şair Paul Celan’a. Mektuplaşmaları 1948’den 1967’ye kadar aralıklarla ama yoğun sürer. Bu kısacık birliktelik, bitmeyen bir aşka dönüşmesinin ardından, Seiné Nehri’ ...
“Kaburganın içinde kaç kırık kalp saklıyorsun, acaba?” diye, sordu kadın… Diğer kadının ne cevap verdiğini duymadım ama aklıma; ‘Birbirimizin hayatlarının içindeyiz. İstesek de istemesek de’ diyen Ercan Kesal’ın “Cin Aynası” kitabı geldi. Fani olarak bazen ‘kader’, ‘keder’ ve ‘kadar’ın ayarını kaçırıyoruz sanki! (Üşenmeyip, hatırlarsak da: Mevlevil ...
“Oynar gibi yaşamalı, oyunlar oynamalı” demiş (Sokrates dönemi) Platon... Hayatı ve yaşamak denen çoğu zaman külfetli olan serüveni hangi yakadan kucaklıyoruz, işte orası biraz karışık ama (Sokrates öncesi) Heraklitos’a göre de evren bir oyuncaktan ibaretti. İkisi de Yunan M.Ö. insanları, bugüne düşen ‘ayna’da kelamları ‘altın’ değerinde, lakin çağ ...
“Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir?” diyor yamacımı şereflendiren… ‘Biz hangi savaşın ve kimin savaşının çocuklarıydık acaba’ diye, aklımın sesli sessiz köşesinden geçirirken: ‘Hangi kitaptan yahut hangi film repliğinden’ diye soruyorum. ‘Senin yazar Chuck Palahniuk’ın ‘Dövüş Kulübü’nde, Tyler Durden’in kelamı…’ deyip, müziğin sesini açıyo ...
[email protected] “Usul usul erimeye koyuldu direncin, insanlara beslediğin eski sevecenliğinin yerini bir süre evde yapma ‘kalp şarabı’ aldı, bulantını bastırmak için. Kalp şarabı: 10 tane taze maydanoz sapı temizce yıkanır, yapraklarıyla birlikte. Bir litre doğal şaraba eklenir. O eklendikten sonra iki yemek kaşığı doğal üzüm sirkesi ekleni ...
“... O günden beri sanırım sevmenin ne olduğunu da öğrendim: Atılganca kendi duyguları üstüne ‘abartmalı’ iddialara girmek değil, karşıdakine özenle davranmak, onun arzularına ve ritmine saygı göstermek; hiçbir şey istememek, verileni kabul etmeyi öğrenmek; her armağanı yaşamın bir sürprizi olarak kabul etmek; aynı armağanı ve aynı sürprizi iddiası ...
“Chuang Tzu düşünde bir kelebek olduğunu gördü, ama uyandığında, düşünde kendini bir kelebek olarak gören bir insan mı, yoksa düşünde kendini insan olarak gören bir kelebek mi, olduğunu bilemedi.” 1899-1986 yılları arasında yaşamış, Arjantinli öykü, deneme yazarı, şair ve çevirmen Jorge Luis Borges’in aktardığı meşhur masal “Chuang Tzu’nun Düşü” bö ...
Caz tarihi ikiye ayrılır derler: (cazın büyücüsü) Miles’dan önce ve sonra… 1987’de Beyaz Saray’daki bir akşam yemeği davetinde, bir siyasetçinin eşi, caz trompetçisi Miles Davis’e cazın Amerika’da aslında neden öldüğünü sorma gafletinde bulunur. Davis, şahsına münhasır ve acımasız tarzıyla cevap verir: “Caza burada itibar edilmiyor çünkü beyaz adam ...
“R'leri söyleyemeyen Özdemir Asaf, bir gün taksiye biner. Takisici; “Buyyun, neyeye?” der. Taksici de ‘r’leri söyleyemeyen birisidir. Asaf, ‘Kayaköy’ derse, taksicinin kendisiyle alay ettiğini sanacağı için, “Eminönü” der. Karaköy’de inmesi gereken Asaf, Eminönü’nde iner ve Karaköy’e yürür.” Anekdot bu… Mevzunun ince damarı ortada, üstüne kelam etm ...
Sonra kelimeler ağırlaştı kafamda, bazılarını bıraktım; onlarda gidip kalp kırmışlar... Kızamadım; çünkü onlar benim havadar çocuklarım, kelimeler benim kalp kırıklıklarım. Onları ölmeye yatkın bir insan gibi sevdim; çünkü tartmadım; çünkü elleyemedim... Kelimeler benim içimden geçip de bir ‘la’ notası olmak isteyen şeyler; ama o şeyler ki bir ‘la’ ...
“Kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı? ‘Kurtuluş’ dedim. 'Ankara'da bir mahalle', fazlası değil. Belki bir de Bob Marley'in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok… Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce. Mısırlılar uğraşmış efendileri kurtulsun diye. Ama nafile. Çaresi yok. Kurtuluşu bekle ...