Peri Kızı Buradan Yak!

18 Temmuz 2019 - 14:05

Her zamanki Kadıköy’de, denizin dibinde-mutlaka bir öyküde anlatacağım ironik mekânlı bir çayhanedeydim. Hem Kadıköy hem de değil duygusuyla birlikte elimdeki kitabın kapağına dalıp gitmiştim ki mekânın sevimli garsonlarından biri başıma dikildi. Serinleyen havadan, mevsimsiz sıcaklardan, değişen ruh hallerimizden bahsederken elimdeki kitabı işaret edip ‘Ne okuyorsun Abla?’ diye sordu. Aşağıdaki yazı onunla yaptığımız sohbetin özetidir. Ne yapayım... Onun bir üniversite öğrencisi olduğunu duyunca çenem düşüverdi!  

***

Polat Özlüoğlu’nın ‘Peri Kızı Af Buyrun’ adlı kitabını böylesi bir mekânda okumaya başladığımda yıllar önce okuduğum başka bir kitap da zihnimde dolaşmaya başladı. 2000’li yılların başlarında yayınlanan bir kitaptı bu: ‘After This’ Yazarı Alice McDermott 1940’lı yıllardan günümüze İrlandalı Katolik kalabalık bir ailenin etrafında yaşanan olayları aktarıyor ve yalın bir soru cümlesinin içerebileceği yanıtları arıyordu: Yaşamın gelgit rüzgarları içersinde nasıl ayakta kalabiliriz? Mekân Long Island, yaşanan toplumsal ve siyasal gerilimler 60’lı ve 70’li yıllara odaklanırken bu sorunun yanıtlarını bulmak o denli kolay değildi elbette. Bir kere meşum Vietnam’la yüzleşmek vardı. Ama McDermott son derece temkinliydi bu konuda: Vietnam sendromunun ve yarattığı hayaletlerin içersinde vicdanların içersine serpilen korku, hayallere sinen cinayet ve hayal kırıklığı fikrinin gündelik hayatta can bulduğu melodramlardan değildi After This. 

Ailenin büyük oğlu Jacop’ın savaşa gitmesi farklı bir alegorik anlatımla veriliyordu kitabın içersinde, farklı bir zamanda ve apayrı bir mekânda. Dahası dönemin temel prensibi olarak karşımıza çıkan özgürlük fikrinin, tabuları yıkmaya çalışırken gelecek yirmi yıla yön verecek yeni tabuları yarattığının da farkındaydı yazar. Bu farkındalığı belli ki kurgusal bir tehdit olarak algılamıştı. Bu açıdan dönemsel olay ve olguların çok da merkezine yaklaşmıyordu. Bununla da kalmıyor,  dönemi kendi içinden ve kendi radikal ruhuyla anlatan yazarların aksine sırtını oldukça klasik bir anlatıya yaslayan olay örgüsünü, karakter, mekânsallık ve tematik vurguyla öne çıkarıyordu. Böylece keşfin, anarşizmin ve yeniliğin esas olduğu bir döneme neredeyse gelenekçi bir çizgiden ama son derece serinkanlı bir bakış açısıyla farklı bir yanıt veriyordu. Yazarın bireyin savruluşuna yaptığı vurguysa dönemin Amerikan ruhunu yansıtması açısından önem taşıyordu. Gündelik yaşamdaki gerçeğin kendisinin her anlamda çarpıtıldığı bir dönemin bugün vardığı toplumsal noktadan bakıyordu McDermott köhne Amerikan rüyasına: Gerçeğin artık hiçbir koşulda gerçek kılınamazlığının çaresizliğiydi bu… Bu yüzden anlatısı gerçekçiliğin içinden konuşuyordu bizimle! 

Polat Özlüoğlu’nun Kadıköy sahiline vuran satırlarında da benzer tınılar hissettim. Kocaman bir ülke, özellikle son yirmi yılda cayır cayır yanan tarihiyle kucağımıza düşmüş ve bu korla yakıp yıkmadığını bırakmamıştı. Bencilliğin, benmerkezciliğin, egoizmin, fırsat ve talanın zaten lime lime haldeki insan ruhunu bir kez daha elekten geçirmesi sonucunda bugün buradaydık. Nerede mi? Garsonla birlikte olduğumuz kıyıda, ne o ana aittik, ne geleceğe. Geçmişi bu kadar zedelenen toplumlardaki doğal sonuçtu bu sanırım. Özlüoğlu’nun ‘üçüncü sayfa’ haberlerindeki kimsesiz kahramanları, bu ateşin bir kez daha korlaştırdığı insanlardı. Ve onlar yoktu. Failleri meçhuldü! Her anlamda... Daha da beteri onlar yoksa aslında hiçbirimiz yoktuk. Kitapta adı sanı olmayan bu insanlar, toplumun en zayıf halkası olarak önümüzden akıp giderken, aslında onlarla birlikte gidenin Kadıköy’ün kadim sularındaki Boğaz suları olmadığını da biliyorduk bal gibi. Hep birlikte bir gidişti bu. Belki de hep birlikte bir kaybediş.

Ancak güleç yüzlü genç garsona söylediğimi burada da yinelemek isterim. Özlüoğlu’nun satırları, tıpkı yıllarca önce okuduğum Alice McDermott satırlarında rastladığım cinsten bir sakinliğe de gebeydi. Ne anlattığının farkında ve bu yüzden de son derece makul bir nesnellikle karşımızda akan öykülerin kurgularıydı bunlar. Buradan başka bir iklime geçmenin mümkün olduğunu da içten içe fısıldıyorlardı. Gerçekten, bundan böyle kendimiz olma şansımız var mıydı? Şu sürekli ezberletilen ‘ben olmanın’ dışındaki kendimiz...

Polat Özlüoğlu’na bunu bizzat sordum. Cevabı, ‘bu kırılmaları görürsek mümkün olabilir’ oldu. 

Belki de hemen her şeyi yeniden düşünmemiz gerekiyor-du...

Yeniden düşünmek… Umut ettiğimiz ışık için, mümkün müydü bu? After This, bir umut varsa bu ‘o andır’ diyen bir kitaptı ve hiç kuşku yok ki McDermott bu güvenceyi veren bir yazar. ‘Peri Kızı Af Buyur’da da o umudu gördüm ben. 

Yazarın Diğer Yazıları

Yıl Sonu

Son iki haftamı masallara ayırdım. İlki Judith Liberman’ın okul öncesi çocuklar için yazdığı kitabı ‘Önce Hayal’ sonrasında ise Gülsevin Kıral’ın ‘Sarımsaklanır mı Kedi’si. Her iki yazarın da masallara ve yaşama dair söylediklerini burada anmak isterim. Dünyanın her neresinde olursak olalım, cinsimiz, rengimiz ne olursa olsun, bizi bize yakınlaş ...

Z Kuşağı

‘Anlamak gideni ve gelmekte olanı’ Nazım Hikmet Kadıköy Çarşısı benim malum yol güzergâhım, bir nevi toprağım, kalbimin hemhal olduğu durağım. Oradan ne zaman geçsem, Türkiye’nin gelecekteki halini ‘işte böyle olsun’ diye kurgulamaya çalışıyorum zihnimde. Geçmiş, şimdi ve geleceğin, kısacası epey yaşlı, yaşlı, orta yaşlı, genç ve en genç ekib ...

Kadınlar vardır!

25 Kasım’ı (Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü) geride bırakırken, son iki yılda yitirdiğimiz kadınların sayısı karşısındaki çaresizliğimiz, çaresizlik olarak kalmaya devam ediyor. Karşımıza çıkan ve duvarlardan bize seslenmeye devam eden 6284 ‘daveti’ ise yaşadığımız cendereye geç kalmış bir farkındalık misali, hayata geçmeyi ...

Kasımpatları

Sonra dedi. Sonrası gelmedi. Kaç yıldır tanışıyorduk? Yirmi yılın içinde geniş tembelliklerdeki bir kedi gibi kıvrılan samimiyetin kenarında dolanırdı merhabalarımız. Ne zaman birbirimizi görsek onun kocaman, gevrek, ev sıcaklığındaki elleri arasında kalıverirdi kansız, soğuk ellerim. Nasılsın Abla? Daha çok kasımpatları için giderdim o ...

Masalda her şey olur

Kadıköy’le ilgili genç arkadaşlarıma sordum… Boya yapıyorlar, yaptıkları boyalı dünyanın masalını da benden dinliyorlardı. Önlerinde bir ev ve evin dayandığı bir mahallenin eşliğindeydi masal ve vardığı yer de Kadıköy’dü… Başlarını bir anlığına kaldırıp, meraklı ve coşkulu biçimde yüzüme baktılar; kimi balıkçılar dedi, kimi kalabalık… Sıcak ve dar ...

Majuro’ya selam söyle!

Motorumuz Eminönü’nün en çilekeş rıhtımlarından biri ve aynı zamanda da tarihin göz kamaştırdığı o yerden demir aldı. Az önce çocukları için çöpten ekmek toplayıp, o ekmeklerin içlerini temizleyerek akşama öğün çıkarma derdindeki kadının yüzündeki çizgileri geride bırakırken ikindi çayları esiverdi motorun güvertesinde. Bir ara karşı kıyıya, Karakö ...

Sonbaharda Ada’ya gitmek

Kadıköy İskelesi’nden biniyorsun motora. Sonrası kendiliğinden geliyor. Ada’dasın, tamam. ‘Soğuk, gerçekten soğuk,’ diye sulara bıraktı kendini kadın. Soğuğun nadir yakıştığı zinde bedenlerdendi bedeni. Soğuğa sakince terk etti kendini. Su ve o; bir süre sonra birlikte bir dalga oldu, hatta ansızın bastıran ve kıyıyı önce usulca derken haylazca ...

Serap

Müdür Bey o gün, okulların açıldığı zaman bir konuşma yapmıştı. Beklenilenin ve umulanın tersine ‘herkesten bir şey öğreniriz’ diye yapılan bir konuşmaydı bu.‘Bugün’ demişti Müdür Bey, arabamdan içeri atılan bir sigara izmaritiyle ne kadar büyük bir yanlış yaptığımı anladım. Zira o izmarit bana aitti ve benim tarafımdan dışarı atılmıştı! Bazı şeyle ...

Meydanlar

Kurban Bayramı’ndan birkaç gün önce Kadıköy’ün sıcak meydanlı bir gününde oğlumla birlikte bir sokak pastanesinin sandalyelerine tüneyip limonata içtik. Onunla, son yıllarda, parça parça ama bir o kadar da nitelikli anılardan oluşmak durumunda kalan hayatımıza bir yenisini daha ekledim. Şöyle ki oturduğumuz yer, biz oraya tüner tünemez canlanıverdi ...

Karşı kıyı

Adalardan karşıya bakıyorum. Uzun uzun, belki saatlerce, belki günlerce. Zaman ayarım nicedir bozuk. Karşı, kara dediğimiz o yer, karasevdayı olur olmaz yerde yerin dibine batıran o duygunun adı oluyor bir kez daha: Utanç. Bu kadar güzel bir diyarı bu kadar çirkinleştirebilmek için özel bir yetenek gerekiyor. O sırada demirleyip zamana meydan ok ...

Sayılar

Çiğdem Aldatmaz’ın Sem adlı kitabında sayılarla ilgili güzel bir öyküsü var. Öykünün adı da ilginç: Karşıdan Karşıya Geçerken Önce Sola Sonra İçinize Bakınız... Harbiye’de şehrin en uzun ışığının önünde tam altmış saniye boyunca bir insanın neler düşünebileceğini anlatan bu öyküyü okur okumaz ömrümüzün ne kadarının bu trafik ışıklarının önünde, kır ...

Havuz

Geçen hafta Acıbadem ile Koşuyolu’nu birleştiren o geniş caddede, yani halamın bahçeli evinin tam karşısındaki arsayı ziyaret ettim! Arsa biraz değişmişti elbette. Bizim mahalle çocuklarının esamesi okunmuyordu. Anlaşılan sıcak bir ikindinin göz kapaklarına meydan okuduğu derin bir çocukluk uykusuna saklanmışlardı. Tüh! Arsa biraz değişmişti ...

Kadınlar ve bayramları

Afganlı gazeteci Mena Mangal’ın sokak ortasında öldürülmesinden bir gün önce onunla lafladık. Gündüz Hanım (adı buna yakın), Kadıköy’ün tarihi yarımdanın olduğu gibi gönlümüze dolmasına izin verdiği kıyısında, hemen yanıbaşımdaydı. Bir bankın üzerinde tesadüfen oturmuş ve sanki bunu anlatan işli bir bayramlık mendilin içinde ansızın bastıran yaz me ...

Bayram küsleri barıştırır

Bayram yazılarını oldum olası hep severim. Bu yüzden erken bir yazı olarak görünse de bu keyfi çıkarmaya niyetliyim... Şeker bayramlarının kıymeti, paha biçilmezlerimden ve esaslarımdandır. Neden derseniz, bu ‘manevi’ tınılı bayram yüzünden hiçbir hayvan, nebat şu bu ölmez, kan dökülmez. Ve daha da önemlisi küsler barışır. Şeker bayramı, hikmeti ...

Biraz bozulmak ya da Vita Activa!

Bu hafta Irmak Zileli ile yeni kitabı Bozuk Saat’i (ON8 Yayınları) konuşurken önemli bir hususa parmak bastı Irmak. Kitabında, kalabalık bir meydanda duran bozuk saatin ahvalini işaret ederek ‘birbirimizle iletişime girebilmemiz için biraz bozulmamız gerekiyor’ dedi. Öyle ya, herkesin ben haklıyım dediği bir toplumda, herkesin kendi haklılarıyla ya ...

Erdoğan Tahmiscioğlu için

Dünya, uzay ve maddenin çok kısa ömürlü kaynaşmalarından, uzay ve temel parçacıkların devasa bir yapbozundan ibaretse... biz neyiz? Fizik Üzerine Yedi Kısa Ders, Carlo Rovelli, *** Bugün yazacaklarım ‘biz neyiz?’ sorusuna aradığım bir cevapla ilgili. Bu soruyu bana sorduransa Erdoğan Hoca. Dünyanın koca bir kainatın bilinmezliği içerisinde ...

Uzaklardan Kadıköy’e bakmak

Hatice Meryem’in son kitabı Yetim, bizlere bir kimsesizlikten bahsediyor. Anne ve babası sağken bile kendisini öksüz ve yetim gibi hisseden bir kız çocuğunun öyküsü şeklinde okuduğumuz hikâye, bir yerden sonra hepimizin yetimliği oluveriyor. Yetimlik mi kimsesizlik mi sorusu, bu noktada çok eskilerde okuduğum bambaşka bir kitabı çağrıştırıyor: Jale ...

Kadıköy, Büyükşehir’le buluştuğunda

Yıllardırbaşımızda olan bir şey. Defalarca Kadıköy Belediyesi ya da CHP’li diğer ilçe belediyelerinin kültür etkinliklerine davet edilirken, sanki bu kentin ve ülkenin insanı değilmişiz gibi başta Büyükşehir olmak üzere İstanbul’un diğer belediyelerince sakıncalı bulunduk. Kültür ve sanatın nasıl bir buluşma dili olduğunu bilmemek mümkün olabilir m ...

Kadıköylü Kadın

Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde yaşanan olay, sayısız insanın katledilmesiyle sonuçlandı. Elli Müslümanın hayatını kaybettiği kanlı bir eylemdi bu. Başbakan Jacinda Ardern’in olay karşısında sergilediği ise dünyanın aradığı barış dilinin ta kendisiydi! Saldırının hemen ardından kurban yakınlarını ziyaret etti Ardern ve onlara tek tek sarıldı ...

8 Mart’ın gözleri ve sözcükler

‘Sözcüklerse, özellikle kitaplarda bulunan sözcükler ketumdur.’ Eskiden, yani epeyce eskiden, karşı yakanın (Avrupa) duvarlarını süsleyen bir kadın vardı. O kadını otobüsle önünden geçerken tanımıştım. Kadının tek yaptığı asıldığı duvarın önünde külotlu çorabını son derece seksi bir biçimde çekmesiydi. Hayatı boyunca kaç kadın külotlu çorabını ...

Yaşamın özgürlüğü

“Özgür Yaşa Ey Sislerin Çocuğu!” Henry David Thoreau Yaklaşık bir haftadır sise uyanıyoruz. Sis, büründüğümüz tutsaklığı hatırlatıyor. Hangi tutsaklık derseniz, daha bir geniş perspektiften bakarak söylemek gerekirse, yaşam tutsaklığı! Oysa biliyorum ki şu da var: Türkiye gerçeği. Türkiye, yaşamlarımızın bütün gerçeğini belirliyor. Coğrafy ...

Boynunun Etrafındaki Şey

O yaz, kendini gerçekleştirdiğin ilk yazdı. Müthiş bir kitabın sarsıcı bir öyküsünün arasında kaybolmuştum. Öykü, Nijeryalı bir yazar olan Chimamanda Ngozi Adichie’ye aitti. Zeki ve duyarlı bir kız çocuğunun erkek kardeşine tanınan imtiyazlarına bir noktadan sonra isyan etmesinin öyküsüydü bu. Nasıl diye soracak olursanız, sanırım cevabım ‘çok s ...

Tatil

Ocak ayının sonu. Yarıyıl karne zamanı... Karne nedir? İçindeki notlar, hal ve gidiş bölümünün yayılıp gittiği o dikdörtgen karton, çok değil bir yıl sonra pek bir şey ifade etmeyecek şuncacık bir kağıt parçası! Sonuçta diplomaların bile insan hayatındaki karşılığı budur. Bir süre sonra o diplomalar, gittiğiniz turistik bir yerin önünde çektirdi ...

Şimdi ne yazacağım?

Sevgili Kadıköy, İlk yazıma böyle başlamak istedim. Köşe yazılarına yabancı biri değilim. Yine de her okur kitlesi ayrı bir heyecan. O heyecana teyellenerek söylenecek cümle ise galiba net: Gazete Kadıköy’de yazmak ayrı bir bayramlık fistan... Geçerken uğradığım her hangi bir kahvehanede, çaycıda, orada burada tebessüm ederek sayfalarını k ...

ARŞİV