04 Aralık 2024 - 21:42
Gündem
Yaşam
Yaşam
Gönüllülerden
Kültür Sanat
Kültür Sanat
Edebiyat hayatından hatırlamalar
Çevre
Sağlık
Spor
Eğitim
Yazarlar
Uğur VARDAN
Uğur VARDAN
Karanlık bir geçmişin izlerinde…
Eşini bir süre önce kaybetmiş, Rottweiler cinsi iki köpeğiyle yaşayan yaşlı bir adam. Sık sık kâbuslar görüyor… Derken bir gece gerçek bir tehlikeyle karşı karşıya kalıyor; susturuculu bir silahla evine giren biri var ve nihayetinde bu sorunu davetsiz konuğunu vurarak hallediyor. Ardından kızını arıyor ve deşifre olduğunu, evi terk ederek kaçması gerektiğini söylüyor… Çok geçmeden kahramanımız kimliğini ve neden böylesi bir olayla karşı karşıy
...
Dün sana bambaşka bir filmden, ‘Yeni Şafak Solarken’den baktım aziz İstanbul…
Festivaller hem sektör, hem eleştirmenler hem de seyirci için aynı zamanda yeni değerleri, farklı tarzları, biçimleri, ses, renk, doku ve sesleri keşfetme alanıdır. Bir zamanlar özellikle rahmetli Hıncal (Uluç) abinin dillendirdiği ama birkaç popüler kalem dışında pek de kendine taraftar bulamadığı bir tartışma başlığı vardı; ‘Niye festivallerde popüler filmler yok, niye bu türden yapımlar yarışmıyor?’ diye… Ama hepimiz de çok iyi biliyorduk ki,
...
Bir diziden fazlası: Wrexham’a Hoş Geldiniz…
Tarihsel kökleri itibariyle futbol, günümüz dünyasında artık yaklaşık 150 yıllık bir mirasın üzerinde yükseliyor. Bu denli uzun bir süre aynı zamanda eskimişliği de beraberinde taşıyor ama yine de ‘Güzel oyun’ lakabına ait bu disiplin bir şarap misali yaş aldıkça popülerliğinden hiçbir şey kaybetmiyor, aksine daha çok insana, daha çok sevdalıya ulaşıyor, büyüdükçe büyüyor, genişledikçe genişliyor. Bu büyüklükle birlikte aslında kendisine ait h
...
Duplantis, Marchand, Dikeç vs… Geride kalan tortular üzerine…
Evet, spor organizasyonların en güzeli, en şahanesi, en kapsayıcısı olanında, yani Olimpiyat Oyunları’nda bir perde daha kapandı. Paris’te 26 Temmuz’da başlayıp 11 Ağustos’ta sona eren etkinlikte sayısız zafer, sevinç, hüzün, hayal kırıklığı hafızalardaki ve tarihteki yerlerini aldı. Modern zamanlarda Fransız spor insanı Baron Pierre de Coubertin’in insanlık savaşla uğraşacağına kendini sportif arenalarda göstermeye, kanıtlamaya, rekabet ortaya k
...
Günümüzün ‘western’i…
Miami’de açık hava bir restoranda verdiği sürenin sonunda yöreyi terk etmesini istediği uyuşturucu taciriyle aynı masada buluşmuş bir Marshal… Adı Raylan Givens… Karşısındaki onun kendisine ilişkin tanıdığı süreyi takmıyor görünüyor ve söylediklerine aldırmaksızın önündekileri atıştırmaya devam ediyor. Derken tansiyon yükseliyor, silahına önce tacir yöneliyor ama Raylan daha hızlı, onu öbür dünyaya gönderiveriyor. Bu giriş aslında ana karakter
...
Euro 2024 başlarken Türkiye’nin takım iskeleti üzerine bir bakış…
Bugün daha doğrusu bu gece itibariyle yazımızı güzelleştirecek bir etkinlik start alıyor. Evet, saat 22.00’de başlayacak Almanya-İskoçya karşılaşmasıyla Euro 2024 başlıyor. Tam 24 takım mücadele edecek ve 14 Temmuz’da oynanacak final müsabakasıyla bu toplamın içinden sadece biri ‘mutlu son’a ulaşacak… Partiye katılanlar arasında biz de varız, Türkiye F Grubu’nda yer alıyor ve rakiplerimiz Portekiz, Çekya ve Gürcistan. Bu üçlü içinden ilk ikisi ta
...
Bakalım, yazımız güzelleşecek mi?
Malum, sonu çift rakamla biten yazlar futbolseverler için özel bir anlam taşır; çünkü bu yıllarda hazirandan başlayıp temmuza sarkan bir süre dilimi içinde ya ‘Dünya Kupası’ ya da ‘Avrupa Şampiyonası’ düzenlenir. Hoş, pandemi dönemi bu ritüel bir süreliğine rafa kalksa da salgın sonrası zaman ve hayat eski ritmini kavuştu ve takvimler geçmişteki gibi akmaya devam etti. Bu yazın şenliğinin ismi ‘2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’ ve adresi de Alma
...
Kütüphanemi bir kez daha toplarken!
Hayat sizi bazen daha önceden geçtiğiniz çizgilerle, yaşadığınız süreçlerle yeniden buluşturuyor… Şöyle açayım: Naçizane Kasım 2020’de bu sayfalarda ‘Kütüphanem benim kaplumbağa kabuğumdur…’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Söz konusu metinde önce kitap sevgimin çocukluğumdaki temellerinde dolaşırken meseleyi Alberto Manguel’in ‘Kütüphanemi Toplarken’ (Yapı Kredi Yayınları) adlı kitabına bağlamış ve yerelden evrensele ulaşmıştım! Buenos Aires’t
...
Bir tek Jonathan Glazer yeter mi?
Bilindiği üzere geçen pazarı pazartesine bağlayan gecede sabaha karşı Amerikan Sinema Akademisi’nin ödülleri sahiplerini buldu. Christopher Nolan imzalı ‘Oppenheimer’ın kimi ana dallar da dahil olmak üzere tam yedi kategoride mutlu sona ulaştığı gecenin bir başka öne çıkan yanı da son dönemde Filistin’de yaşananların törene nasıl bir gölge aksettireceğiydi. Bazı sanatçılar kırmızı halı geçişi sırasında yakalarına taktıklarıyla kalplerinin ve vicd
...
Trafik canavarının aramızdan aldığı sporcular…
Geçen pazarı pazartesine bağlayan gece, saat 01.30-02.00 suları olmalı, twitter’da gezinirken Fransız spor gazetesi L’Equipe’in hesabından bir haber düştü önüme; Kelvin Kiptum hayatını kaybetmişti. Peki kimdi bu kişi? Hemen aktarayım; 24 yaşında aramızdan ayrılan Kiptum, atletizmin en zor dallarından biri olan maraton kategorisinin son dönemdeki yıldızıydı. Bütün zamanların rekoruna imza atmış ve spor tarihinde bir maratonu iki saat bir dakikanın
...
Sinematek bir şenlikti…
Onat abi, ait olduğum sinema yazarları kuşağı için yazıları, denemeleri, şiirleri, öyküleri ve tabii ki yedinci sanata ait tüm uğraşılarıyla uzaktan tanıyıp saygı duyduğumuz özel bir kimlikti. Ben gazeteciliğe 1989 yılında başladım, 1991’de SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyesiydim ve kısa bir zaman dilimi içinde de kendisiyle tanışma fırsatı buldum. Hatta kendisini aramızdan alan o kanlı terör eyleminden yaklaşıp 15 ya da 20 gün öncesinde Atill
...
Futbolumuzda yeni bir utanç vakası…
Bütün takımlar için olmasa da İstanbul’un iki büyüğü için işler iyi gidiyordu. Fenerbahçe ve Galatasaray lig yarışını domine etmiş ve kendilerinden sonra gelen grupla aralarındaki mesafeyi puan açısından bir hayli açmışlardı. Bu iki ekip Avrupa arenasında da uzun bir süre heyecanı ayakta tuttular. ‘Geçen sezonun şampiyonu’ unvanıyla ‘Devler Ligi’nde mücadele eden Okan Buruk’un öğrencileri nihayetinde ‘İlk iki’de yer alıp ‘Son 16’ya kalamasa da se
...
Kadın sporcular 100’üncü yıla başarılarıyla en derin izleri bıraktı…
Evet, veda vakti yaklaşıyor… 2023’ü de tarihin sayfaları arasına katmaya az bir süre kaldı. Peki neydi bu yılın en önemli özelliği? Tabii ki üzerinde yaşadığımız coğrafyanın geleceğine ilişkin en önemli adımların atıldığı, yönetimin bir hanedanın, bir ailenin elinden alınıp halka verildiği bir sisteme, bir rejime geçişin tam 100’üncü yılı olmasıydı. Evet, Cumhuriyetimiz 1923’de ilan edilmiş, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının olağanüstü gayretleriyl
...
‘Euro 2032’yi aldık ama ‘Daha çok var’ dememek lazım!
Evet, Türkiye uzun süredir hedeflediği bir turnuvayı düzenleme hakkını kazandı. Euro 2032’yi, bir başka Akdeniz ülkesi olan İtalya’yla birlikte organize edeceğiz. Daha önce defalarca adaylık başvurusunda bulunan ve geçmişinde iki Şampiyonlar Ligi Finali’yle (2005 ve 2023), bir UEFA Kupası Finali’ne (2009) ve de bir ‘Süper Kupa maçı’na (2019) ev sahipliği yapan Türkiye, böylece dünyanın en büyük üçüncü organizasyonunda da (ilk ikisi ‘Olimpiyat Oyu
...
Festivallerin mevsimsel haritası…
Malum, doğanın klasik ritüellerinden biridir; kış “Benden bu yıllık bu kadar” diyerek ayrılık hazırlıklarını tamamlarken sahne sırası ilkbahara geçer. Bu aşamada hayat yeni bir ritm kazanır, bitkiler, hayvanlar, insanlar, yani bütün varlıklar adeta ‘derin bir uyku’dan uyanır, etraf gözle görülür bir şekilde sanki yeniden canlanır, filizlenir. İşte tam bu esnada İstanbul da baharın bu akışına paralel kendi çapında bir heyecanı yaşatır, yaşatırdı.
...
Yazları sıcak, nemli ve ‘bomba transferli’ bir ülke!
Yazları sıcak ve artık geçmişe nazaran daha boğucu, daha nemli geçen coğrafyamızın bu özelliklerine yepyeni bir madde daha eklendi: ‘Bomba transferli’… Naçizane geçen ayki yazımda Balkan ülkelerinden özellikle Yugoslavya’dan gelen emeklilik aşamasındaki futbolculardan artık modern dünyanın çok iyi bildiği ama yine profesyonel hayatının son demlerine girmiş yıldızların buluştuğu bir lige dönüşme sürecimizi dillendirmiştim. Aradan geçen zaman dilim
...
Futbolseverin en büyük yaz eğlencesi: Transferler…
Futbolseverler yazı sever; çünkü bu zaman diliminde iki yılda bir ya bir ‘Dünya Kupası’ ya da bir ‘Avrupa Şampiyonası’ düzenlenir. Ama onlar olmasa bile her bir yazın, oyunun muhataplarının gönlünü alacak çok önemli bir oyuncağı vardır; transferler. Nedir bu ritüelin açılımı; takımı yenilemek, deriyi değiştirmek, aracın eski kusurlarını gidermek için yeniden elden geçirmek, farklı bir hava vermek, farklı bir tat ve dokuyla yola devam etmek. Tr
...
Derbilerimizin tarifi: Vasat futbol muhteşem ambiyans…
Geçen ayki yazımda da bahsetmiştim, ‘Kısa Dalga Haber Portalı’ kanatları altında sevgili Bağış Erten, genç yetenek Batuhan Herdem ve naçizane bendeniz ‘Rejenerasyon’ adında futbol ağırlıklı bir spor programı yapıyoruz. Programda son olarak bu pazar oynanacak Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşması üzerinden ‘derbiler’den söz ettik, dolayısıyla bu vesileyle ben de genel olarak bu özel randevuların dünya sathındaki muadillerine göz atayım, sonra da İst
...
Biz aslında futbolcunun zeki, oyuna hâkim ve ahlaklısını sever miyiz?
Bu hafta itibariyle ‘Kısa Dalga Haber Portalı’ sınırları dahilinde bir potcast programı yapmaya başladık. Fikir, bir dönem Kadıköy Gazetesi’nde de yazan kadim dostum Bağış Erten’den gelmişti. Malum, kendisi aynı zamanda Eurosport Türkiye Yayın Yönetmeni’dir. Söz konusu kanalda çalıştığı genç yeteneklerden Batuhan Herdem’i de yanımıza aldık, üç ayrı kuşak temsilcisi olarak her hafta seçeceğimiz bir konu etrafında futbol üzerine konuşmaya karar ver
...
‘Değirmenlere karşı’ bile bile birer yitik savaşçı!
Uzun yıllardır ortaya konan hep aynı senaryo; “Bizi şampiyon yapmak istemiyorlar…” Ya da “Önümüzü kesiyorlar…” Veyahut “Bizi ince ince doğruyorlar…” Son olarak da “Operasyon çekiyorlar...” Sezona şampiyonluk parolasıyla giren futbolumuzun en eski aktörleri, ne zaman ki yarıştan kopma noktasına gelse bu gerekçelere sığınarak biten umutlarını sonraki sezonlara taşımak üzere ortalığı yangın yerine çeviriyor. Aslında bütün bu söylemler sanki coğr
...
Bize İrlanda kırsalından sesleniyor…
80’lerin ortası, İrlanda… Ekonomik zorluklarla boğuşan bir ülke ortamında, fiziksel olmasa da ruhen yıpratıcı koşullarda büyümesine rağmen kendi sınırlarında idare edecek ölçüde bir hayat düzeni kuran Bill Furlong, yaklaşan Noel ortamında kimi hesaplaşmalara soyunmak durumunda kalacaktır. Karısı Eileen ve büyümekte olan beş kızıyla New Ross kasabasında yaşayan bu adam, odun-kömür satan büyükçe bir deponun sahibidir. Tırnaklarını göstermeye başlay
...
Deprem yaralarının bir nebze sarılması yolunda naçizane bir öneri…
Malum, coğrafyamızın en büyük belası konumundaki bir felaket kapımızı çalmış durumda. Geçen pazarı pazartesine bağlayan gecenin sabahında tarihimizin en büyük depremlerinden birini yaşadık. Şiddeti yüksekti, etkilediği alan da çok çok genişti. 10 ili içine alan ve iki kez tekrarlanan devasa sarsıntılarla birlikte onca can aramızdan ayrıldı, onca insan yaralandı, onca insan en yakınlarını, sevdiklerini, biricik varlıklarını kaybetti. Yapı kalitesi
...
‘Gerçekler Isırır’…
Sinemasal belleğimizdeki ilk önemli hâtırasını Peter Weir imzalı, 1989 yapımı ‘Ölü Ozanlar Derneği’yle bırakmıştı. Öğrencilerini kalıplaşmış düşünce biçimlerinden uzak tutmaya çalışan, yeni geldiği okulda muhafazakâr öğretileri bir yana bırakıp özgür ve yenilikçi bir hava estirmeye çalışan John Keating’e inanan gençlerden biriydi. Sonrasında, söz konusu öğrenci grubunu canlandıran oyuncular içinde yoluna en güçlü adımlarla devam eden o oldu.
...
‘Katar 2022’ bitiyor…
Ve geldik ‘final’e… ‘O unutulmaz yaz’ takısını da beraberinde taşıyan bir etkinlikti ‘Dünya Kupası’. Kuşkusuz 1970 Brezilyalılar için, 1974 ‘Total Futbol’u literatüre dahil eden Hollandalılar için, 1982 Rossi’li İtalyanlar için, 1986 destan yazan Maradona dolayısıyla Arjantinliler için, 1990 Kamerunlular ve bütün Afrikalılar için, 1994 finalde iki penaltıyı kaçıran İtalyanlar için, 1998 ilk kez şampiyon olan (ve bu başarıyı Le Pen’in hedefe ko
...
‘Katar 2022’ başlıyor…
‘Bazı yazları sıcak ve futbollu’ da tarih olurken… Bir zamanlar ‘Bazı yazları sıcak ve futbollu geçer’ türünden bir espri yapardık. Aslında o ‘bazı’ yazlar hep gerçekten de ‘güzel oyun’ diye tabir edilen bir spor dalının hâkimiyetindeydi. Sonu çift rakamlı yıllarda ya Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası olurdu. Benim için bu güzelim yazların başlangıcı 1974’tü ve Dünya Kupası, o zamanın iki kutuplu siyasal evreni içinde ‘Federal Almanya’ res
...
‘2022 Dünya Kupası’ / Katar
‘Oyna, devam!’ Benim için fantastik yolculuğun ilk adımları 1974 yazında atıldı. Oyuna olan tutkumun henüz başlarıydı. Altı-yedi ay önce sevdalanmıştım gerçek anlamda. Sonrasında bu sevdayı daha ileri noktalara taşıyan buluşma, ‘Dünya Kupası 74’ oldu. Türkiye’de tuttuğum takımı rahmetli babam ve teyze oğullarımdan biri sayesinde belirlemiştim. Ama iş Federal Almanya’da düzenlenen organizasyona gelince seçim hakkı bizatihi bendeydi. Çocuk aklım
...
‘Çizgi’lerimize sadık kalalım lütfen!
Vakti zamanında, uzak bir geçmişte çocukların, kendileri için en sadık gördükleri arkadaşları muhtemelen çizgi roman karakterleriydi. Onlar siyah-beyaz sayfalardan seslenirler ve çok geçmeden sizleri kendi dünyaları içine çekerlerdi. Tabii bahsettiğim dönemler, az-biraz milattan önceye (!) rastlıyor; çünkü televizyon bile hayatımızın bir parçası değildi o zamanlar… İşte bu dinozorların bile yer yer görüldüğü (!) uzak geçmişte karşımıza çıkan sayı
...
Mimarlık, sistem, rant kaygısı ve insani değerler üzerinden peliküle yansıyanlar…
Tarihsel bir süreçte mimarın ve mimarlığın geldiği yer… Zaman zaman tartışma konusu olan bu mesele teorik bir problem olmaktan çok uygulamalar dahilinde insanların gündelik hayatlarına, estetik beğenilerine, ekonomik sisteme etkileri bakımından yakıcı bir hal alıyor. Bütün bu aşamaların sonunda mimarın yarattığı eserin tek başına güzelliği, estetiği ya da işlevselliğinin, genel bir çerçeve içindeki varlığı, uyumu, dengeler üzerindeki etkisi ön pl
...
Sanat sahadan geri çekilince!
Naçizane geçen ay bu sayfalarda yer alan “Tedavülden kalkmakta olan kimi ‘dinozor’lara ilişkin…” başlıklı yazımda bahsi olunan filmlerden ‘Dünyanın En Kötü İnsanı’nın (‘Verdens verste menneske’) ana karakterlerinden Aksel, şimdiki zamana ‘tutunamayanlar’dan biri olarak konuşurken “Benim büyüdüğüm dünya yok oldu gitti” diyordu. Aksel’in yok olan dünyasında çizgi romanlar, kitaplar, plaklar, videolar vardı. Ki ben ve (yazıya gelen tepkilerden anlad
...
Tedavülden kalkmakta olan kimi ‘dinozor’lara ilişkin…
Julie, geçmişte derin bir ilişki yaşadığı ve aralarında kuşak farkı bulunan çizgi romancı eski sevgilisi Aksel’in kanser olduğu öğrenmiştir. Kendisini tedavi olduğu hastanede ziyaret eder. İkili bahçeye çıkar ve bir masada sohbete dalar. Aksel kendinden, geçmişinden, ilgi alanlarından, şimdiki zamandan ve ‘geleceksizliğinden’ bahseder: “Ben hasta olmadan önce hayattan vazgeçmiştim… Tek yaptığım eski filmleri izlemekti. Bazen hiç bilmediğim şarkıl
...
Sahayı boş verin, sizi salona alalım!
Asıl büyüme ve serpilme dönemini 20. yüzyılda yaşanan bir oyun… Kitleler çok seviyor ve büyük bir tutkuyla bağlanıyor. Bizdeki öyküsü ise 1900’lerin başında start alıyor. Beşiktaş 1903, Galatasaray 1905 ve Fenerbahçe 1907’deki kuruluş tarihleriyle İngilizlerin icadı olan futbolun ait olduğumuz coğrafyada tanınmasına, sevenlerinin çoğalmasına ön ayak olan kulüpler. Türkiye’de de tüm dünyadaki benzer bir ilgiyle karşılanıyor. 70’lerde özellikle tel
...
‘Hoş geldiniz efendim, egonuzu nasıl alırdınız?’
Film yönetmeni kimdir, nasıl biridir? Tabii çok çok eski bir soru ve cevabı defalarca, farklı tarifler üzerinden de olsa verilmiştir… Aslında 1895’te yapılan ilk gösteride insanlar ‘Trenin Gara Girişi’ni seyrederken bile bu konuda fikir sahibiydiler. Lakin Lumiere Kardeşler’in sağladığı prestijli konum bir süre sonra yerini başka bir meslek erbabına bıraktı; sinema denilen bu icadın kimi taşıyıcı yüzler sayesinde sevildiği kanaatine varılınca ‘st
...
Oysa spor ayrıştırmaz, birleştirir…
İnsanlığın evrimsel gelişiminde, doğaya, çevreye uyumunda etkin olan faaliyetler, hamleler, rutinler tarihsel süreç içinde adeta dönüşüm geçirdi ve modern zamanlara gelindiğinde form, amaç ve hedefleri farklı bir biçimde yine hayatın içinde kendisine yer buldu. Atalarımız ayağa kalkıp önce yürüdüler, sonra koştular, atladılar, zıpladılar, yüzdüler vs… Toplu halde yaşama kültürünü edinirken ve yavaş yavaş mülkiyet refleskleri ön plana çı
...
‘Yabancı’ olduk şimdi…
Uygarlık tarihinin basamaklarına bırakılan derin izlerden biri de onunkisiydi. İlginçtir, doğup büyüdüğü Cezayir topraklarında top koştururken en büyük hayali başarılı bir futbolcu olmaktı lakin bu hedefini hastalığının ona çıkardığı engeller yüzünden gerçekleştiremedi. Yine de “Hayata ve ahlaka dair ne öğrendiysem futboldan öğrendim” ifadesiyle, ilk göz ağrısına dair notunu düştü ve vefasını gösterdi. 7 Kasım 1913’te Cezayir’de doğan Albert C
...
Etik meselelere devam…
İki ay önce bu sütunlarda, ‘Ahlaki bir mesele olarak futbol’ başlıklı yazımda ligimizdeki yaşanan bir pozisyondan çıkarak oyunun evrensel boyutunda benzer durumda yaşanan farklı örnekleri hatırlatmıştım. Bizdeki vaka şuydu; Beşiktaş-Giresunspor mücadelesinin son bölümünde 3-0 galip durumda olan konuk takımın atağında, ev sahibi ekibin kalesini koruyan Mert Günok zemine ters basmış ve ayağı burkularak yere yığılmıştı. Bu esnada atak geliştiren Yeş
...
2021’in sportif tortuları…
Evet, destanlar yazıldı ama futbol cephesinde değil! Bir önceki yıldan kalan açık hesapları, azar azar olsa da kapamakla geçti 2021’in spor takvimi… Pandemi yüzünden Olimpiyat Oyunları düzenlenememişti örneğin, o meselenin üstesinden gelindi. Tokyo’da, aslında yerel halkın salgın dolayısıyla pek de sıcak bakmadığı bir ortamda, dünyanın en büyük spor şöleni gerçekleştirildi… Türkiye, Uzakdoğu’daki bu etkinlikte kendi tarihi açısından önemli bir
...
Ahlaki bir mesele olarak futbol…
19. yüzyılın sonralarında keşfedilip asıl havasını ve kitlelerin gönlündeki gerçek yerini bir sonraki yüzyılda bulan sinema sanatının en kayda değer yaratıcılarından Jean-Luc Godard’ın “Bir kamera kaydırması ahlaki bir harekettir” şeklinde çok sevdiğim bir saptaması vardır. Bu cümle, izlediğimiz her kadrajda bize, derin ya da yüzeysel, seviyesi ne olursa olsun aynı zamanda bir mesajın (sosyolojik, ideolojik, sınıfsal, felsefi vs vs.) da iletmek i
...
Düşlerin parlayıp söndüğü yerde…
Bir rüyaydı… Ve tüm rüyalar gibi kısa sürdü. Hele hele insanlık tarihine bakıldığında belki de küçücük bir andı ama yine de damgasını basmayı, gelecek kuşaklar için hoş bir hatıra, ütopya, rol modeli olmayı bildi, başardı… Tam 72 gün sürmüştü. Bir eşitlik hayalinin pratikteki karşılığıydı. İşçi sınıfı, halk, ezilenler, sömürülenler, alttakiler; ne derseniz deyin, büyük bir parantezin parçaları olarak kendisini bu ifadelerde bulan kitle, önce dire
...
‘Kısa ve Acısız’la ‘Duvara Karşı’ arasındaki ince çizgide!
Yıl 2002. Aylardan nisan… Uzun süredir formasını giydiğim Aktüel dergisiyle vedalaşmış, Radikal çatısı altında yeni bir serüvene atılmışım. Daha önce spor üzerine yazmışlığım, bu alanda haber, söyleşi yapmışlığım var ama ilk kez bir ‘Spor Servisi’ üyesi oluyorum. Mesleğe başladığımda ilk yazıişleri müdürlerimden olan Yiğiter Uluğ’la yeniden buluşmuşuz, artık yeni şefim o… Spor servisleri basının en yorucu cephelerindendir. Çünkü sürekli maç vardı
...
Orwell’ın ‘çizgisel’ ifadeleri…
Bir sömürge memurunun oğluydu. 1903’te Hindistan’da hayata ‘Merhaba’ dedi. Eton’da öğrenim gördü, Burma’daki İmparatorluk Polis Teşkilatı’nda çalışmaya başladı. Lakin sistemin işleyişine dair gördükleri, yaşadıkları sonucu istifa etmeye karar verdi. Sonrasındaki rotası yazarlıktı. Erken bir dönemde, 1950’de 47 yaşında hayata veda eden George Orwell’ın öyküsü kısaca böyleydi. Geride bıraktıklarına bugünden bakıldığında özellikle iki büyük yapıt
...
Kentler, dertler, insanlar ve mimarlık…
Mimarlar Odası tarafından 2007 yılından başlayarak düzenlenen ‘İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nde Hilmi Etikan (Belgesel Film Yönetmeni, İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali Yöneticisi), Doğuş Demir (İletişimci), Eser Yağcı (Mimar, Dr. Öğretim Görevlisi), İsmail Doğanyılmaz (Y. Mimar, Öğretim Görevlisi), Mustafa Ünlü (Yönetmen), Nihan Belgin (Yönetmen), Veli Kahraman (Yönetmen), Zeynep Talayer (Y. Mimar, Öğreti
...
Bambaşka bir futbol ruhunun, karakterinin ifadesi: Gordon Milne…
Babası Preston North End’den Bill Shankly’nin takım arkadaşıydı. Dolayısıyla efsane menajer için tanıdık bir karakterdi. Futbolculuk kariyerine Morecambe’de başladı. Lakin ekibin başındaki Ken Waterhouse’un da dediği gibi bu takım için fazla yetenekliydi; çok geçmeden Preston North End forması giydi. Yani bir anlamda ‘baba ocağı’ndaydı. Oynadığı futbolla Arsenal’in dikkatini çekti, Londra ekibi onu transfer edip bir-iki sezon yedek bekletmeyi ve
...
Ve top santrada…
Sonu çift rakamla biten yazların tadı başkadır… Çünkü o yaz ya ‘Dünya Kupası’ ya da ‘Avrupa Şampiyonası’ vardır. ‘Futbolsever’ denen bir profil için, sıcağı unutturacak bir seçenektir adeta ve ister evde, ister yazlıkta farklı bir ritmin seyridir bu. Hele hele Türkiye gibi futbolun son derece sıkıcı ve bildik çekişmelerle biçimlendiği bir coğrafyanın tutkunlarına bambaşka bir tat ve nefaset sunar böylesi turnuvalar. Ama uzun süredir ‘küresel’ anl
...
Sinemanın 'gerilim hattı' üzerinde…
Sinemanın yönetmen sanatı olduğuna dair kanı, başlarda muallâk bir durumdu. Çünkü insanlar için perdenin karşısına geçip hayal âlemine dalmak önemliydi ve bu âlemde, yıldızlar ön plandaydı. Alfred Hitchock ise adeta bir damgaydı ve filmleri, kadrosundaki yıldızlarla değil onun ismiyle anılırdı. Yedinci sanatın gelişme çağında o da benzer şekilde küçük ama etkili adımlarla büyüdü ve sihirli bir evrenin, en unutulmaz virtüözlerinden biri olarak tar
...
Soğuktu ve korkutuyordu…
Sömürgecilerin tarihi, her daim pür-i pak zaferlerle yazılmadı. Geride onca denizcinin, işgalcinin, yöre halklarının, her türden canlının sönen, biten, bazen de katliamlar eşliğinde sonuçlanan hayatları vardı… Britanya İmparatorluğu, geçmişin dünya düzeninde ileri karakollarını denizcilik üzerinden inşa eden ülkelerden biriydi. Zamanına göre gelişmiş teknolojilerle donattıkları gemileri, okyanuslarda yeni hedeflere doğru yelken açar, yeni kazanım
...
Pelé’nin diktatörle imtihanı…
Brezilyalılar için futbol bir ifade biçimi, giderek ulusal karakterin dışavurumuydu. 1950 Dünya Kupası, bu durumu bütün gezegene ilan etmek için önemli bir randevuydu. Lakin Maracana Stadı’nda dolu tribünler (seyirci sayısı 173.850’ydi) önünde oynanan final maçı, Uruguay’a karşı 2-1 kaybedilmiş, beklenen, özlenen ‘mutlu son’ yerini bazı kuşaklardan zihinlerinden ve ruhlarından hiç çıkmayacak bir travmaya bırakmıştı. Edson Arantes do Nascimentoya
...
Gerçekten ‘en iyisi’ydi…
İngilizlerin şöyle bir problemi oldu hep: 20. yüzyıla (ve elbette sonrasına da) damga vuran oyunu keşfettiler, bütün bir gezegeni saran büyünün sahibi oldular ama zaferleri, tarihe düşen damgaları patentleriyle orantılı değildi hiçbir zaman… 1966’da, evlerinde düzenlenen organizasyonun haricinde ‘Dünya Kupası’nı hiç kucaklayamadılar mesela… Hoş, futbol sadece sonuç değildi; yenmek kadar yenilmek de sevdaya dâhildi ve önemli olan temaşanın parçası
...
Kültür ‘fizik’ sevenlere…
Bilim… Özellikle pandemi dolayısıyla kendi varlığını, önemini hatırlatan bir kavram, alan, disiplin, gerçek, hassasiyet vs… Covid-19 belası sevdiklerimizi, en yakınlarımızı, daha sevmeye doyamadıklarımızı aramızdan alıp götürürken, hastalığa yakalanan bazılarımıza zorlu süreçler yaşatırken, çoğumuzu evlerimize kapatıp birçoklarımıza da ekonomik darbeler vurup işsiz bırakırken ya da genel olarak psikolojimizi bozarken, yardımı hep bilim insanların
...
Farklı bir ‘western’ kahramanı: Ken Parker…
Kuşak itibariyle geleneksel çizgi roman kültürüne daha yakınım. Çocukluğum Tommiks, Teksas, Kızılmaske, Zagor, Mandrake, Teks, Kaptan Swing, Mister No, Jeriko; yerli ayakta da Tarkan ve Kara Murat, az biraz da Karaoğlan ve Malkoçoğlu evrenleri arasında geçti. Doğan Kardeş’le Milliyet Çocuk da ayrı bir hattı… ‘Süperman’in bizim toprakları uğraması ise 70’ler ikinci yarısıydı ve beyazperdedeki ilk ve görkemli ziyaret de (Richard Donner’ın filmini k
...
Kütüphanem benim kaplumbağa kabuğumdur…
Çocukken yatılı misafirliğe gittiğimiz akraba ziyaretlerinde en büyük zevkim, o evin bir yerlerinde duran (ve zaman içinde benim bir şekilde keşfedeceğimi düşündüğüm) dergi ve kitaplara ulaşma çabasıydı. Mesela ‘rahmetli’ teyzemin evindeki Hey dergileri zaten her daim açık hedefti ve araya yıllar girse de her yeni ziyarette yine de uğranılan dostlardı onlar… Keza Neriman halamın evindeki Doğan Kardeş cildi de… 1961 ya da 1962 yılının sayılarıydı
...
Yakın tarihin acılı sayfalarına yolculuk…
Pandeminin ilk döneminde, malum sığındığımız başlıca limanlardan biri biriken filmdi, belgeseldi, diziydi derken bazen yeni bazen de eski yapımlarla buluşmaktı. Hoş, bu seçenekler bütünü hâlâ mevcudiyetini koruyor ve işin kötüsü virüs de, gezegen sathında varlığını bütün hızıyla sürdürmeye devam ediyor. Sürecin ilk safhalarında, Nisan ayı içinde bu sayfalarda kaleme aldığım yazımda da Netflix’de rastladığım bir belgeselden bahsetmiştim. ‘Greatest
...
Bir İngiliz trajedisi!
‘Filmlerinde ne anlattığı zor anlaşılır (!) yönetmenler sınıfı’nın daimi üyelerinden Peter Greenaway’in Türkiye’ye yolu ilk kez 1997’de düşmüş, naçizane ben de kendisiyle bir hayli yıpratıcı ve birbirimizi karşılıklı hamlelerle yoklayıcı bir söyleşi yapmıştım. Bu görüşmeden bir gün önce İngiliz yönetmen (ki artık yıllardır Hollanda’da / Amsterdam’da yaşıyor), Taksim’deki The Marmara’da sinemaseverlerle buluşarak karşılıklı bir sohbet toplantısı g
...
Yükseldikçe batmak…
11 yaşından beri denizlerin bir parçası olmuş, ömrü gemilerde geçmiş, karadaki hayatın ve onun kendine özgü gerçeklerin uzağına düşmüş bir genç... İri yapılı, güçlü kuvvetli bir emekçi… Bir burjuvayı uğradığı saldırıdan kurtarıyor ve bu cesur davranışı (hoş o “Kim olsa yapardı?” diyor ama) ait olmadığı bir sınıfın kapılarını açıyor. Kurtardığı kişinin evinde yemek yerken ablasından etkileniyor ve adeta rotasını değiştiriyor. Martin Eden’in art
...
Bir futbol yıldızının hatıratından…
Modern sanatlardan futbolun icracıları da, tıpkı diğer disiplinlerde olduğu gibi bazen yetenekleriyle bazen de farklı kişilikleriyle damgasını vuruyor ait olduğu alana ve meslek hayatları sona erdiğinde de anlatılacak öyküleri ön plana çıkıyor. Yolu Türkiye’den geçen Nicolas Anelka da böylesi bir profile sahip yıldızlardandı. Aksi, mesafeli, duygularını beli etmeyen bir yapı sunuyordu sahada ama yeteneği tartışılmazdı ve birçok üst takımda forma
...
İyi oyuncuydu ama ‘ırkçı’ydı…
Önce westernler, sonra da ‘İkinci Dünya Savaşı filmleri’… Bu iki kategori, onun Amerikan sinemasının ikonlarından biri olmasını sağladı. Hatta öyle bir ikondu ki, James Stewart’la boy ölçüşür hale gelmişti. Zamanla onu geçti, kendi döneminde dünyanın en çok tanınan aktörü oldu. Asıl adı Marion Michael Morrison’dı, bizler ise John Wayne olarak bildik onu… California Üniversitesi’nde futbol bursuyla okurken Fox Stüdyosu’nun malzeme bölümünde iş
...
Geçmişe dönüş…
Uzaktan ziyade yakın gelecek neler vaat ediyor, nasıl bir hayatın içinde yolumuzu arayıp bulacağız bilmiyoruz ve asıl olarak bu durumu merak ediyoruz. ‘Yeni normal’e dönüşün ilk adımlarının yaşandığı şu günler bizi bıraktığımız geçmişin izlerinde mi dolaştıracak, yoksa yaşanacak ‘olası’ bir rehavetle yeni bir tehlike mi kapıda? Bu ikilem bir süre daha gündemde olacak elbet. Kuşkusuz mantıklı olanı, tedbirleri bırakmaksızın yola devam etmek tab
...
İnsanlığımızla bir kez daha yüzleşirken…
Malum, insanlık olarak son derece kötü bir sürecin içinden geçiyoruz. Koca bir gezegende hükmünü süren virüs bazılarımızı ne yazık ki aramızdan aldı, bazılarımızı meşakkatli bir tedavi dönemiyle baş başa bıraktı. Bazılarımız da ‘emekçi’ sıfatıyla bütün bu özel koşullarda işlerini sürdürmek durumunda kaldı. Bir de durup düşünme, geriye bakma, geçen yılları, hatta ömürleri değerlendirenler, bir tür hesaplaşmaya soyunanlar da oldu. Hatta geçmişle yü
...
‘Top’lu sınıf savaşları…
Yeni keşfedilmiş ve kitlelerin ilgisini yavaştan çekmeye başlamış bir oyun… Henüz emekleme döneminde. Seviliyor ama nereye evrileceği, ne tür bir şekil alacağı ve rotasını nereye doğru çevireceği belli değil… Genel çizgilerini ortaya koyan burjuva sınıfı, kendi meşguliyetleri olarak gördükleri bu yeni heyecanın iplerini ellerinden bırakmak istemiyor. Hele hele işçi sınıfının meseleye dâhil olmasına, es kaza düzenledikleri turnuvalarda ipi göğüsle
...
Daha iyisi gelene kadar ‘yılın en iyisi’ bu!
Bu aralar sinema salonlarımızı Avustralya yapımı iki film ziyaret ediyor: İlki ülke tarihinin en tartışmalı figürlerinden biri olan Ned Kelly’nin hayatından kimi kesitleri perdeye taşıyan ‘Kelly Çetesi’nin Gerçek Hikâyesi’ (‘True History of the Kelly Gang’). ‘Macbeth’ ve ‘Assassin’s Creed’ gibi yapıtlarıyla tanıdığımız Justin Kurzel’ın imzasını taşıyan çalışma, Peter Carey’nin ‘Man Booker’ ödüllü, 2001 tarihli aynı adlı romanından Shaun Grant’in
...
Bozmayın şu doğanın dengesini!
Gezegenin binlerce yıla dayanan kendi dengeleri içinde sağlanmış bir harmoni… Roller, işlevler, ürünler; hepsi belli. Herkes kendi üzerine düşeni yapıyor. Bu ritim içinde doğanın en çalışkanları olarak arılar ön plana çıkıyor galiba... Vızır vızırlar ve kendilerini uygun buldukları bir köşede petekleri dolduruyor, üretime katkılarını en üst düzeyde sunuyorlar… Hatice Muratova, bu habitatın kendince küçük bir halkası. Makedonya’nın son kadın arıcı
...
Yıldızın söndüğü anlar…
Futbolla ilgilenenlerin çok iyi bildiği bir konudur: Artık eski günlerinin uzağında seyreden ve üst düzey liglerin rekabet ortamında sergileyecekleri mücadele güçlerini, hırslarını, ışıltılarını kaybeden ve giderek yaşlanmakta olan kimi yıldızlar, rekabetin ve kalitenin daha alt ritmde seyrettiği liglere transfer olur. Bu türden ilk elde örnek verilecek isimleri çoğumuz tanıyoruzdur. Mesela Wesley Sneijder, Didier Drogba, Robin van Persie, Ricard
...
Gerçek bir ‘Skandal’ın perde arkası…
Ekran önünde olmak, tanınmak, şöhretin tadına varmak, standartların çok çok üstünde bir hayat sürdürmek… TV yıldızı olmak böyle bir şey… “Lakin iyi, güzel de bunun bir bedeli var” diyor Fox News’in yöneticisi Roger Ailes. “Sizi bulunduğunuz yerden ön sıralara taşıyabilirim ama bir şartla, bana olan sadakatini sürdüreceksiniz. Olanlar aramızda kalacak!” 2016’ta patlak veren taviz vakasının ve sonrası çorap söküğü gibi gelen kirli bir geçmişin h
...
Mutluluğun resmi!
Kadının birey olarak tek başına kendi ayakları üzerinde durmasının zor olduğu dönemler… Mesela edebiyatta Mary Shelley henüz ortada yok, keza Emily Dickinson da, Bronte Kardeşler de yok. Virginia Woolf’un doğmasına 100 yıldan fazla bir süre var… Böylesi bir ortamda resim gibi bir sanatta da esaminiz henüz okunmuyor… Kadınlara sadece hemcinslerinin suretlerini çizme izni var… Takvimler 1770’i gösteriyor. Genç ressam Marianne, zengin bir kadından (
...
Bir sınıf meselesi…
Babam kasaptı. Ne yazık ki işleri ters gitti, iflas bayrağını çekti ve bir müddet sonra doğup büyüdüğü şehri terk etmek, hem kendisine hem de ailesine yeni bir kader (ya da gelecek) çizmek zorunda kaldı. Zonguldak artık geride kalmıştı. 34 yaşında o artık bir inşaat işçisiydi (ya da mesleki unvanıyla ‘ustası’). Balıkesir’de Seka Kâğıt Fabrikası Tesisleri’nin yapımında başlayan yeni serüveni, ömrünün sonuna kadar devam etti. İnşaat işçiliği yaşlan
...
Sizi piste alalım…
Malum, rekabet sporda sadece heyecanı değil değerleri ve rekorları da çoğaltır, büyütür… Bu durum takımlar kadar bireyler için de geçerlidir… Atletizm, güreş, tenis, araba yarışları; fark etmez… Hangi sporu ele alırsanız alır; mevcudiyeti önemli bir argümandır rekabet. Haftanın yenilerinden ‘Asfaltın Kralları’ (‘Ford v Ferrari’), sınırlarını yarış arabaları ve pistlerde çizse de rekabetin izlerini başka güzergâhlarda sürüyor. James Mangold imzalı
...
Yoldan çıkaran ceket…
Bir arabanın bagajına koydukları ceketlerinin ardından, “Yaşadığım sürece bir daha asla bir ceket giymeyeceğim” cümlesini sarf eden bir grup genç… Bu tuhaf açılış sahnesi sadece bir giriş ve Quentin Dupieux imzalı ‘Deri Ceket’ (‘Le daim’) genel olarak sürrealist bir çaba. Öykü Georges adlı sıra dışı bir karakterin yaşadıkları üzerine kurulu. Eski ceketini attığı klozette bir anlamda geçmişini de yok edeceğini düşünen, peşi sıra elindeki son paray
...
‘Başka’ türlü bir festivalin ardından…
Hava artık hafiften ısırma dönemine girmiş… Güneş yüzünü sıkça gösteriyor lakin gölge yerlerde otururken ince bir kazak ya da hırka gerekiyor. Geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkları da giderek açılma aşamasında… Ama yine de bu sevimli Ege köşesini ziyaret için en uygun zamanlar… İşin içinde bir de sinema olunca… Evet, Ayvalık iki yıldır yeni bir heyecanın içinde salınıp duruyor. Başka Sinema oluşumunun düzenlediği film festivali, merkeze
...
Pop virüsü!
Bir trajediden bir pop kültürü figürü, daha doğrusu yıldızı çıkarmak… ‘Vox Lux’, modern zamanlara ama asıl olarak Amerikan sisteminin toplumsal dönüşüm dinamiklerine ait bir hikâye anlatıyor. Filmin kahramanı 13 yaşındayken okulunda gerçekleşen bir katliamda şans eseri hayatta kalmayı başaran Celeste adlı bir kız. Aynı okulda öğrenci olan ablası Ellie olay anında yanında değil ve bu durumun vicdan azabıyla hareket ediyor. Daha sonra Celeste, katl
...
‘Aydınlanma’ çağı üzerine…
Çok eski meseledir; sinema sonsuz bir kaynak olarak gördüğü edebiyata el atarak hazır metinleri bazen aynen bazen küçük rötuşlarla bazen de serbest uyarlama biçiminde perdeye taşırken okur dediğimiz tipolojinin doğal refleksleriyle oynar, onu ‘seyirci’ye çevirirken kendi kurallarını dayatır. Yani şudur tartışma: Bir kitabı okuduğunuzda yazarın tasvirini siz kendi muhayyelinizde yeniden tasarlar, kendi tasvirinize ulaşırsınız. O kitap size sinema
...
Demode zamanlar, demode erkeklik halleri…
Sharon Tate’in kanlı bir cinayete kurban gitmesi, sinema camiasında dönemin üzerinde gezinen iyimser, umut dolu liberal bulutların dağılmasına da neden olmuştu. 68’in özgürlük ortamında Hollywood’un bohem dünyası belki Vietnam karşıtı sol cepheler kadar radikal ve ısrarcı bir tutum içinde değildi ama kuşkusuz, özellikle hippilere karşı sisteme göre daha hoşgörülü ve ılımlıydı. Roman Polanski’nin sekiz buçuk aylık hamile karısı Tate’le birlikte üç
...
Ekran yüzü eskirse…
Hiçbir şey görüldüğü gibi değildir… ‘Gece Kuşu’ (‘Late Night’), bu klasik görüşü bir anlamda öykülendiriyor. Film, deneyimli bir televizyon sunucusunun kanal yöneticileri tarafından programına son verilme aşamasındayken tutunma, yeniden ayağa kalkma ve kendisine yönelik ‘tekdüze, sıkıcılık’ gibi eleştirilere son verme çabalarını anlatıyor.Yönetmenliğini Nisha Ganatra’nın üstlendiği yapımın kerameti aslında iyi kaleme alınmış senaryosunda. Metni,
...
Aynı suda kaç kere yıkanılır?
İki çocuk annesi, eşinden ayrılmış, hayat rengini giderek yitirme yolunda bir kadın… Orta yaşın sonlarına doğru ilerliyor. Tam bu esnada karşına kendisiyle aynı kader çizgisinde ilerlediğini düşündüğü bir adam çıkıyor: İki kız babası ve eşinden ayrılmış. Bu yepyeni seçenek ona bir anlamda yaşama sevinci aşılıyor. Ama ilişkiyi daha ileri noktalara taşımak istediğinde karşı tarafın kendisi kadar kararlı, cesur, açık ve dürüst olmadığını fark ediyor
...
‘Sefiller’ ondan sorulur…
Napolyon döneminde güvenliği üst düzey olan ve bir ada üzerinde inşa edilmiş hapishaneden kaçmayı başarmış; bu özelliğiyle giderek ünlenmiş bir kişilik: Eugene François Vidocq… Firar sonrası kimlik değiştirir ve pazarlarda eşarp, örtü vs. satarak hayatını kazanır. Fakat geçmişi peşini bırakmayacaktır… Onu tanıyanların ihbarıyla sistem tekrar üzerine gelir… Nihayetinde çeşitli gelişmeler Vidocq’la polisin işbirliğine gitmesini sağlayacaktır… ‘İ
...
‘Dün’ yine yapayalnız, dolaştım şarkılarda…
Hint kökenli İngiliz Jack Malik, bir markette çalışırken hafta sonları şarkı söyleyen genç bir müzisyendir. Günün birinde fark edileceği ve hayatını müziğe adayacağı bir geleceğin hayali içindedir. En büyük destekçisi, lise döneminden beri arkadaşı olan Ellie Appleton’dır ve ona bir tür menajer vasfıyla kol kanat gerer. Lakin görünürde bir umut ışığı yoktur. Elektrik kesintisi sırasında bisikletiyle yollarda olan Jack’e iki katlı otobüslerden
...
Sinemanın değişen ‘çizgi’leri…
Artık bambaşka bir dünyanın parçasıyız kabul, ama hayat denen bu uzun maratondaki bize ait ‘start çizgisi’nin günümüzden bakıldığında ‘arkaik zamanlar’a ait olmasının yarattığı kimi refleksler var ve bunlar, onca yaşanmışlığa rağmen ilk hatırasını, yer yer tazeliğini, yer yer de nostaljik yanını ve de romantizmini koruyor… Mesela biz ‘çizgi roman’ denen büyülü dünyayı önce kendi el yordamımızla keşfettik, sonra da sinemadaki yansımalarına rastlad
...
Neo, artık ‘tetikçi’ olup çıkmışsın!
Sinemanın, kitleler açısından önceliği konusunda çok sayıda alternatiften bahsedilebilir. Bir filmi değerli kılan kimi için gerçekçiliği, kimi için fantastikliği, kimi için hüznü, kimi için güldürme katsayısı, kimi için siyasetle ilişkisi, kimi için belgesel tavrı vs. en önemli kriterdir… Bu önceliklerden ya da taleplerden hangisine yakınsınız bilemem ama yedinci sanatı gündelik hayatın sorunlarından bir nebze uzaklaşma vesilesi olarak görürken,
...
Sert erkeklerin resmi geçidi…
Sistemin içindeyken dışına düşmek ama aynı yöntemlerle yoluna devam etmek… 60’larındaki Brett Ridgeman’la 40’larındaki partneri Anthony Lurasetti, orantısız şiddeti mesleki bir gereklilik olarak sahaya süren iki polis… Lakin bir uyuşturucu operasyonu sırasında yaptıkları kameraya kaydedilip kamuoyuyla paylaşılınca teşkilattan altı haftalık uzaklaştırma cezası alıyorlar. Ekonomik durumları çok da iyi olmayan bu ikili, aradaki zamanı ‘kanunsuzlar’ı
...
Bize ayrılan sürenin sonuna gelirken…
Yaklaşık olarak 11 yıl ve 22 film… Bazen solo, bazen koro süregelen ‘Avengers’ serüvenine ‘Endgame’yle son nokta konuluyor. En azından eldeki kahramanlarla… Marvel’ın önce çizgi roman sayfalarında kendisini hatırlatan, sonra da gelişmiş teknolojinin bir ifade alanı olan sinema perdesine yansıyan onca ‘Süper’i, hatırlanacağı gibi geçen sene huzurlarımıza gelen ‘Infinity War’da evrenin en kötüsüne karşı mücadeleye soyunmuşlardı. Thanos adlı bu zali
...
‘Kapı’ları çalan benim…
Arkalarında büyük bir acıyı bırakarak Berlin’e göçmüş Süryani kökenli bir aile. Günün birinde Türkiye’den gelen bir telefon, onları kapanmayan yaraları ve göçüp gittikleri topraklarla yeniden buluşturur. Bir kuyuda bulunan kemiklerin, yıllar önce kaybolan oğulları Mikhael’e ait olma ihtimali vardır. Yakup, eşi Şemsa’nın yanı sıra torunu Nardin’i de alarak memleketine döner ve araştırmanın sonuçlanmasını bekler. Bu arada eski evlerine göz atmak iç
...
Kelimeler kanatır yarayı…
Malum, dünya çok eski bir gezegen… İnsanlığın tarihi de… Dolayısıyla bugün uygarlığın geldiği noktada o kadar çok ‘özel’ öykü var ki… Ve bu özel öyküleri perdeye taşıyan bir o kadar da çok film… Geçen haftadan itibaren salonlarımıza uğrayan ‘Dâhi ve Deli’ (‘The Professor and the Madman’) işte bu türden bir yapım. Yönetmenliğini Farhad Safinia’nın üstlendiği çalışma ‘Oxford İngilizce Sözlüğü’nün ortaya çıkarılma sürecinde (başlangıç noktası 1857 y
...
Benim oğlum, ‘Güzel Oğlum’…
“Evladım, sen benim gözümde hep o küçük çocuksun”… ‘Güzel Oğlum’ (‘Beautiful Boy’), çatısını aslında ebeveynlerin bu klasik ama bir o kadar gerçekçi yaklaşımları üzerine kuran bir yapım. Hayatını yazarak kazanan David Sheff’le oğlu Nic’in ayrı ayrı kaleme aldıkları ‘Beautiful Boy’ ve ‘Tweak’ adlı kitapların bir harmanı olan senaryodan perdeye aktarılan filmde, uyuşturucu bağımlısı bir çocukla onu girdiği bataktan kurtarmaya çalışan bir babanın
...
‘Ermiş’ Lazzaro destanı…
Rossellini’ler, De Sica’lar, Zavattini’ler, Antonioni’ler, Visconti’ler, Olmi’ler, Fellini’ler, Lattuada’lar, Pasolini’ler, Petri’ler, Germi’ler, Ferreri’ler, Bertolucci’ler, Rosi’ler, Portecorvo’lar, Scola’lar, Leone’ler, Taviani’ler, Maselli’ler, Bellecchio’lar, Argento’lar, Tornatore’ler, Amelio’lar, Moretti’ler, Benigni’ler… Bu gürül gürül akan sinema, bir ara tökezledi… “Yedinci sanatın ölümsüz eserlerine imza atan bu ustaların sonu mu geldi
...
Sen ressamın filmini yapabilir misin yönetmen?
Henri de Toulouse-Lautrec, Paul Gauguin, Pablo Picasso, Andrei Rublev, Frida Kahlo, Gustav Klimt, Michelangelo Merisi da Caravaggio, Amedeo Modigliani, Francisco Goya, Jackson Pollack, Joseph Mallord William Turner, Margaret Keane, Pierre August Renoir… Saymakla bitmeyecek bu onca isim, görsel sanatların en popüleri sinema tarafından hayatları perdeye aksettirilen ressamlardan bazıları. Yedinci sanat, insanlık tarihindeki bu derin izdüşümlere sah
...
Asla bu filmi kaçırma!
Bu hafta bir değişiklik yapıp önce kısa öneriden girelim yazıya: Bir yandan akıp giden hayatın içindeki siyasal dönüşümler, öte yandan önce Nazilere sonra da komünist sisteme tanıklık eden bir sanatçının kendi ruhunu ve stilini bulma çabası… ‘Başkaların Hayatı’ adlı etkileyici dramasıyla hatırladığımız Florian Henckel von Donnersmarck imzalı ‘Asla Gözlerini Kaçırma’ (‘Werk ohne Autor’), Kurt Barnert adlı kurgusal bir karakter odağında sanat ve
...
En halkçı kahraman...
Halkı vergileriyle sıktıkça sıkan bir yönetici… Yanına din adamlarını almış, sistemini kurmuş, kendinden olmayanı hedef tahtasına koyuyor. Lakin bu gidişata ‘Dur’ diyecek biri çıkıyor; o da katıldığı Üçüncü Haçlı Seferi’nden dönen ve yokluğunda evi, serveti tarûmar edilen, yanlış bilgisiyle eşine öldüğü duyurulan Loxley’li Robin… Evet, sinema bir kez daha İngiliz halk kahramanı Robin Hood’a göz kırpıyor. ‘Zenginden alıp fakire veren’ yapısıyla
...
Yanan yanana…
Bir işte ve şehirde süreklilik arz edemeyen ve doğal olarak, her yeni macerada ailesini de peşinden sürükleyen bir baba… Nihayetinde son olarak çalıştığı golf kulübündeki görevinden de ayrılıyor (daha doğrusu işten çıkarıyorlar). Bu onun için tuhaf günlerin başlangıcı oluyor; zihnen bir bulanıklık yaşıyor. Eşi ise eve gelir getirmek amacıyla çalışmayı deniyor ve de ‘yüzme öğretmenliği’ yapmaya başlıyor. Lakin bu ortam, aile içi düzende yavaş yava
...
2018’de en çok onları sevdik…
Bir yıla daha veda aşamasındayız, 2018 acılarıyla, sevinçleriyle, aramızdan çekip aldıklarıyla “Benden bu kadar” demeye hazırlanıyor. Geride kalan tortuların arasında gezinip meselenin sinema kısmına odaklandığımızda hafızamızda (ya da benimkinde diyeyim) şu yapımlar ön plana çıktı: Naçizane kanaatime göre yılın ‘Yerli’ kanadının en iyisi Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Ahlat Ağacı’ydı. İlk kez seyirci önüne çıktığı Cannes Film Festivali’ndeki gösterimi
...
At koşar, melodram kazanır…
Sivas’ın bir köyünden kalkıp İstanbul’a gelmiş bir jokey… İlk gördüğü andan itibaren aralarında özel bir bağ kurulan bir yarış atı… Ve bu atın sahibi olmanın yanı sıra ülkedeki binicilik sektörünün önemli figürlerinden biri olan nüfuslu bir aile… Bu araların en çok ilgi gören yerli yapımı niteliğindeki ‘Bizim İçin Şampiyon’, temel ayaklarını girişte çizdiğimiz üçgen üzerinde oluşturan ve yakın tarih içinden yaşanmışlıklar barındıran bir öyküyü si
...
Unutulmaz bir ‘Yaz’…
80’lerde, Sovyetler Birliği’nde, rock müzikle uğraşan bir grup yetenekli genç… Daha çok ‘Öğrenci’ adlı bir önceki filmiyle tanınan Kirill Serebrennikov imzalı ‘Yaz’ (‘Leto’), Mayk Naumenko ve Viktor Tsoy’un hayatları odağında enfes bir dönem panoraması, yitip giden bir çağa ağıt, hüzünlü bir sesleniş niteliğinde. Film, öyküsünün Leningrad’da (şimdiki adı Saint Petersburg) geçmesi ve sanatçı dertleri bakımından aynı meselelerde dolaşması bakımında
...
Naziler, ‘zombi’ olmak isterse…
Takvimler 6 Haziran 1944’ü gösterirken Müttefik Kuvvetleri, tüm dünyayı ateşe veren Nazi ideolojisini yıkmak ve Hitler’in ordularına dur demek amacıyla büyük bir harekâta girişiyor. Tarihe ‘Normandiya Çıkarması’ adıyla geçen bu hamle, kuşkusuz geçmişte birçok filme ilham kaynağı oldu. Bu aralar salonlarımıza uğrayan ‘Overlord Operasyonu’, söz konusu olaydan yola çıkarak ilginç bir bileşime ulaşıyor… Filmin konusu şöyle: Çıkarma öncesi Amerikal
...
Hangimiz sevmedik…
Bazı hayatların bizatihi kendisi adeta bir film senaryosudur. Gözümüzün önünde yaşansa ve kamuya alabildiğine açık olsa da… Arabeskin unutulmaz seslerinden ‘Rahmetli’ Müslüm Gürses’in öyküsü işte bu türden bir yapıya sahipti. Dolayısıyla bir şekilde sinemaya uğrayacaktı, ilk buluşma ‘Müslüm Baba’ adlı kurgusal filme nasipmiş (‘kurgusal’ diyorum, çünkü Gürses’in hayatı daha önce kimi belgesellerde karşımıza çıkmıştı). Yönetmenliğini iki ismin,
...
Bu ‘Krallar’ın kafası karışık sanki…
Deniz Gamze Ergüven’in ilk uzun metrajlı çalışması ‘Mustang’, hatırlanacağı gibi mahalle baskısına maruz kalan beş kız kardeşin öyküsünü anlatıyordu. Fransa’nın ‘Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı dalındaki adayı da olan yapım, buradan bakınca farklı, dışarıdan bakında farklı okunan türden bir yapıya sahipti. Bence durumu şöyle özetlemek de yeterliydi: Doğru hikâye, yanlış karakterler... Ergüven’in tanınmasını sağlayan ve kuşkusuz sonraki ad
...
Irkçılığa karşı omuz omuza…
Spike Lee, sinemaya adım attığından bu yana farklı bir ruhun temsilcisi oldu. Perdeye siyahların dertlerini taşırken özellikle kendisini kitlelere tanıtan ‘Do the Right Thing’te tutturduğu eğlenceli dille dikkat çekiyordu. Bugünden bakıldığında ‘Jungle Fever’, ‘Malcolm X’, ’25th Hours’, ‘Inside Man’ kariyerindeki belirleyici yapımlar olarak zihinlerde yer etti. Los Angeles Lakers’ın sıkı bir taraftarı olan ve Jack Nicholson’la birlikte Staples Ce
...
Gurbet içimde bir ok…
Bulgaristan’da küçük bir köy yakınında altyapı işleriyle uğraşan bir grup Alman… Topluluk çok geçmeden yörenin ahalisiyle tanışıp sosyal anlamda kendilerine yeni bir alan yaratırlar… Bu süreçte kültürel farklar, tarihsel miraslar masaya sürülür hep. Meinhard ise Alman kanadının, yerli halkla ilk ve en derin ilişkiyi kuran ferdidir. Hikâye ilerledikçe orta yaşlı emekçinin aslında ait olduğu toplumla dertleri, hesaplaşması olduğunu ve giderek Bulga
...
Yapay zekâ ‘HAL’den anlar mı?
Nedeni belirsiz bir saldırı… Geride kalan faturanın acısı ise çok büyük: Eşiniz öldürülmüş, siz de felç olmuşsunuz… İntikam almak isteseniz bile buna fiziki durumunuz elvermiyor… İşte tam bu noktada bir ‘yardım eli’ uzatılıyor: İçine kapanık bir dahi, vücudunuza yerleştirilecek küçük bir aparatla (bir mikroçip) tekrar hayata kaldığınız yerden devam edebileceğinizi söylüyor. Kabul ediyorsunuz lakin devam meselesinin sadece fiziksel anlamda mümkün
...
Neyse ki yalnız değilsin…
Ağır bir sis bulutu… Gökyüzünde umuttan eser yok… Yazmak çizmek serbest ama sisteme uygun bir biçimde… Gerçek fikirlerini, içinden geçenleri ifade etmenin de bir bedeli var: Bir kenara atılmak, değersizleştirilmek, yalnızlığa itilmek… Neyse ki yalnızlık zorlayıcı bir mesele değil; çünkü senin gibiler çok, bir başka söylenişle ‘yalnız değilsin’… ‘Dovlatov’, 1971 Kasım’ında hem kendi ülke edebiyatında hem de dünya ölçeğinde çok sonraları değerini
...
Buyrun ‘Birinci sınıf’ aksiyona…
Vakti zamanında bir televizyon dizisi olarak sahaya sürüldüğünde bambaşka bir dünyanın çocuklarıydı dünya… İki kutuplu, ‘Soğuk Savaş’ argümanlarının hâkim olduğu bir resim vardı herkesin önünde. Denklemin bir yanında yer alan Amerika, komünizmin yayılmasını engelleme görüntüsü altında özellikle ‘Arka bahçesi’ olarak tanımlanan Latin komşularındaki tüm demokratik hamleleri, ‘Merkezi İstihbarat Teşkilatı’ ya da bilinen ismiyle CIA vasıtasıyla sürek
...
Bir ‘canavar’ yaratmak…
Malum, robotlar formları insan suretinde olsun ya da olmasın, uzun zamandır hayatımızda… Yıl 2018 ve meselenin nereye doğru evrileceği konusunda bilimin dışında hem edebiyat hem de sinema o kadar çok eser üretti ki, konuya nerdeyse tamamen hâkim gibiyiz… Ortada sadece iş hayatına dahil olmaları halinde kimlerin sistem dışı kalacağı, hangi mesleklerin tarih olacağı gibi meseleler yok. Yârenlikten öte aşka kadar uzanan bir upuzun koridor bile var.
...
Fakir ama gönlü ve ufku zengin...
Kapağı, adı, belki bir yerden duydun ya da okudun; konusu ilgini çekti, beğendin, “Alıp okuyayım” dedin. Buraya kadar her şey konvansiyonel ama sonrası, az-biraz durdun, başka şeylerle ilgilendin, bir kenara attığın o kitabı eline almaya vaktin olmadı; unut gitsin… Sen bu hızla sinemaya yetişemezsin… O kitap var ya o kitap, artık bir filme dönüştü bile… Ben de iki yıl önceydi sanırım, ‘Bir Ikea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakirinin Olağanüstü
...
Kötülüğün ‘kitabi’ tarifi…
Steven Soderbergh’in suçlular dünyasına ilk derin dalışı niteliğindeki ‘Out of Sight’, aynı zamanda romantik bir başyapıttı. ‘Kanundışılar koridoru’ndaki yürüyüşte daha sonra ‘The Limey’ geldi ve peşi sıra sahneyi ‘Ocean’s Eleven’ aldı. Çekildiği dönem (1960) sevilen ama sinematografik açıdan çok da önemli olmayan bir geçmiş zaman hatırasının yeniden kurgulanmış ve bir anlamda kartların tekrar dağıtılmış haliydi ‘Ocean’s Eleven’. Beğenildi, ilgi
...
‘Han’cıları piste alalım…
Steven Spielberg-George Lucas ikilisi, 70’lerde çektikleri filmlerle karanlık salonlarını yeniden cazibe merkezi haline getirirken sesi giderek gürleşen bir tepkiyle karşılaşmışlardı: “Sinemanın yaşını küçültüyorlar…” Bu görüş uzun süre mevcudiyetini korudu, hatta Spielberg’ün sanat hayatında önemli bir engel teşkil etti. Öyle ki bu suçlamaya cevap verircesine ‘yetişkin’ konularına yöneldi ve en nihayetinde ilk Oscar’ını da ‘büyükler’e hitap eden
...
Göz görmese de olur, yeter ki gönül açık olsun…
Eşcinsel ve mülteci… Bu iki kimlik aynı bedende buluşunca sanki iki kere ‘öteki’lik gibi bir yankı yapıyor zihinlerde… Ayşe Toprak ilk uzun metrajlı belgeseli ‘Mr. Gay Syria’da İstanbul’da ikâmet eden Suriyeli göçmenlerin hikâyesine odaklanıyor. Film kamerasını Hüseyin, Ömer, Nadir, Ayman ve Wissam adlarındaki karakterlerin arasında dolaştırırken grubun çıkış yolu bulma ve tutunma çabalarını perdeye taşıyor. Ama en çok da Hüseyin’i ön plana taşıy
...
27 karakterle galaksiyi korumak…
Hayranları elbette bu durumdan memnun ama bana Marvel’le DC Comics’in önce çizgi roman sayfalarında başlayan ve daha sonra sinema perdesine taşınan rekabetinde, meselenin özü aynı suda defalarca yıkanırken kasayı doldurmak geliyor. Malum, her iki kanat da sahaya önce kahramanlarını ‘solo’, sonra da ‘koro’ şeklinde sürerek yollarına devam ediyor. Bunu niye anlatıyorum, çünkü Marvel cephesinin yeni hamlesi ‘Avengers: Sonsuzluk Savaşı’ (‘Avengers: I
...
Susturulmuş hayatlar…
Sesinizi çıkardığınızda hemen yanıbaşınızda bitiveren ve faturayı hayatınızla ödeten birtakım yaratıklar... Neden, nasıl, niçin gelmişler; dertleri ne bilinmiyor? Bilinen yanları ise sese duyarlı oldukları, acımasızlıkları ve dünyayı sessizliğe mahkûm etmeleri… Böylesi bir ortamda ayakta kalmaya çalışan ve hayatlarını sürdürmeye çabalayan bir aile: Abbott’lar… Baba Lee, eşi Evelyn, kızı Regan ve oğlu Marcus’la birlikte kendilerine ait bir düzen k
...
Geçmişe dönüş…
Steven Spielberg, sinemanın yatağını değiştiren yönetmenlerden. 70’lerde ‘Duel’le başlayıp kısa sürede ‘Jaws’la taçlandırdığı ve ‘Üçüncü Türden Yakınlaşmalar’, ‘Kutsal Hazine Avcıları’, ‘E.T.’ gibi filmlerle doruğa ulaştırdığı yönetmenliği, sinematografik tercihleri ve ilgi alanlarıyla hem aksiyon (ya da o zamanlarki deyişiyle ‘serüven’) sinemasına canlılık getirmiş hem de televizyonla evlerine çekilmeye başlayan kitleleri yeniden salona davet et
...
Biz pek gülemedik ama…
Bazı filmler, sinematografik yanlarından çok uğradığı limanlar ve bu limanlara bakış açılarıyla değerlendirilir kuşkusuz. Bu yaklaşımı somuta dökmek için son derece uygun bir örnek var önümüzde: Geçen haftadan itibaren salonlarımıza buyur eden ‘Stalin’in Ölümü’ (‘The Death of Stalin’), İskoç kökenli Armando Iannucci imzalı yapım, Josef Stalin’in 1953’te ölümünün ardından politbüro üyelerinin yeni düzende pozisyon alma mücadelesine odaklanıyor. Fi
...
Mississippi yine yanıyor…
Mississippi deltasında yolları kesişen iki aile… McAllan’lar ve Jackson’lar… Biri beyaz, diğeri siyahî. 30’ların sonu, 40’ların başı… Yani ırkçılığın hâlâ kol gezdiği zamanlar… McAllan’lar, Jackson’lara hükmediyor ve köleliğin uzantılarını, modern zamanlara taşımakta gecikmiyorlar. Araya savaş giriyor. Bir sabah Pearl Harbor’a yapılan Japon saldırısı, Amerika’yı bütün dünyayı saran cehennemin içine çekince, iki aileden birer temsilci, Avrupa’n
...
O hep kulübedeydi…
Kulübün kapısından 1981’de girip halihazırda aynı görevi sürdürmek… Dile kolay, tam 37 yıl olmuş… Evet. Süreyya Soner tam 37 yıldır Beşiktaş’ın malzemecisi… Bu çok özel emekçinin öyküsü, mesela Batı’da yaşansaydı serüveni, tanık oldukları çoktan bir kitaba dönüşmüştü. Neyse, o kadar da sızlanmaya gerek yok, en azından bu hayat hikâyesini kulak kabartmaya değer bulan, geride kalan tarihi, şahitleriyle birlikte perdeye taşımak isteyen biri çıkmış v
...
Çaldırıp kapatılan hayatlar…
‘Ne onunla ne onsuz’… Yıllar yıllar önce, Aktüel dergisinde çalışırken Mustafa Altıoklar’ın ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ filminin Topkapı Sarayı’ndaki çekimleri için sete gitmiştim. Türkiye sinemasının yavaş yavaş ayağa kalktığı zamanlardı ve böylesi bir dönem filmi büyük ilgi görüyordu. Çekim serüveni de elbette… Üstelik yaşananları basında ilk kez ben sayfalarımıza taşıyacaktım. Söyleşi, izlenim derken en çarpıcı yanlardan biri de tarihi kos
...
‘Sevgisiz’ döner başım…
“Bu dünyada sizi hatırlayan son kişi de öldüğünde, sizin öte dünyadaki varlığınız da sona erer”… Pixar animasyonları elbette öncelikle olarak miniklere seslenir ama yetişkinleri de kucaklayan en kapsayıcı yapıtlardır aynı zamanda… Nitekim bir Pixar ürünü olan ‘Coco’ da benzer reflekslere sahip. Girişte kullandığımız ‘motto’ filmin temel meselelerinden biri. Lee Ulkrich, ‘Oyuncak Hikâyesi 2’, ‘Sevimli Canavarlar’, ‘Kayıp Balık Nemo’, ‘Oyuncak Hikâ
...
O eski haline bakarım şimdi…
Gözünüz televizyon ekranına takılır ve defalarca seyrettiğiniz bir filmin içinde bir kez daha bulursunuz kendinizi… Çok geçmeden sizi tekrar aynı öyküye bağlayan şeyin sinematografik özelliklerden ziyade duygusal olduğunu fark edersiniz. Sanki uzak bir geçmişte kalmış bir cennetin tasviri vardır karşınızda ve siz, bir zamanlar bunun bir parçası olduğunuzu hatırlarsınız ya da öyle bir hisse kapılırsınız… Genellikle Arzu Film’e ait yapımları izlerk
...
2017’ye veda ederken…
Bir yılı daha tarihin tozlu sayfalarına yollamanın hazırlığı içindeyiz… 2017’yle birlikte onca anı zihinlerdeki yerini alacak. Tabii ki sevinçleri, hüzünleri, mutlulukları. acıları ve aramızdan yitip giden nice değeriyle… Peki koca bir 365 gün, ‘Yedinci sanat’ dahilinde nasıl bir tortu bıraktı? Onca film vizyona girdi, hangileri öne çıktı, hangisi gişeye hükmetti? Sinema kuşkusuz en subjektif sanatlardan biri… Herkesin beğenisi farklı farklı.
...
Ya bizim facialar?
Malum, ‘Felaket filmleri’ perdeye sadece trajedileri değil kahramanları da taşır. Ve bu kategorinin üyelerinin tipik özelliklerinden biri de ‘hamaset’e dayalı dil, tavır ve vurgulardır… Geçen haftadan beridir salonlarımızı ziyaret eden ‘Korkusuzlar’ın (‘Only the Brave’) ilk eldeki özelliği, bu tür sularda fazla gezinmemesi. Ama öte yandan Arizona’ya bağlı küçük bir itfaiye birliğinin gerçek öyküsünü anlatan yapım, türün klişelerine göz kırpmaktan
...
O hâlâ güzel, hâlâ çekici, hâlâ zarif…
Bugün göçmenler konusu genel olarak dünyanın ama asıl olarak Avrupa’nın öncelikli sorunu. Çünkü o sıcak yuvalarını, bütün eksikliklerine, yoksulluklarına rağmen belli bir düzen içinde akıp giden hayatları terk eden onca insan umuda yolculuklarını ilk olarak genellikle yaşlı kıtanın çeşitli bölgelerine doğru yapıyor. Bu yolculukların çoğunun çok ince bir çizginin üzerinde gerçekleştirildiği malum. Ve ölümle sonuçlanan onca vakanın olduğu da… Si
...
Kötülük bu ablasından geliyor…
Thor, bizim kuşağın (Türkiye’ye çok sonraları uğraması nedeniyle), geç tanıdığı Marvel kahramanlardan. Sapsarı saçları ve ‘çok çok özel’ çekiciyle dikkat çekse de, çizgi romanla 70’lerde tanışanlar için elinde ‘alet edavat’ bulunduran tek bir kahraman vardır; o da ‘Baltalı İlah’ Zagor Tenay’dır… Geçmişin koridorlarında kısa bir gezintiden sonra Odin’in küçük oğlunun sinemadaki serüvenlerine gelelim. Thor, beyazperdedeki ilk adımını 2011’de atmışt
...
Acılara alışılmaz…
Sinemada yönetmenin maharetini, kurduğu atmosfer, seyirciye sunduğu dünya belirler… ‘Taş’ da yönetmeni Orhan Eskiköy adına bize yetenekli bir yönetmenin varlığını hatırlatıyor. Hoş, Eskiköy son dönem Türkiye sinemasını takip edenler açısından bilinmedik bir isim değil, genç yönetmeni kendi çapında bir klasik olan kurmaca belgesel ‘İki Dil Bir Bavul’dan hatırlıyoruz. Söz konusu yapımı Özgür Doğan’la birlikte çekmişlerdi. Artık ikili birlikte yürüm
...
‘Filmekimi’nden birkaç isim, birkaç film…
‘Soğuk savaş dönemi’… Amerika’da gizli bir laboratuvarda temizlikçi olarak çalışan Elisa, tuhaf bir yaratığın varlığından haberdar olur. Çok geçmeden bu keşif, farklı bir sevdanın ve tutkunun kapısını aralar… Guillermo del Toro’nun son Venedik Film Festivali’nde ‘Altın Aslan’a uzanan yapıtı ‘The Shape of Water’ın konusu kısaca böyle. Film aslında tipik bir ‘Güzel ve Çirkin’ hikâyesi. Lakin Del Toro sineması adına yeni bir şey yok, daha doğrusu Me
...
Ayrılık da sevdaya dahil…
New York’ta huysuz görünümlü ama aradaki mesafeyi kaldırdığınızda şen, şakrak ve bir o kadar da hüzün yüklü yaşlı bir adam... Leo, bir zamanlar Polonya topraklarında doğmuş, büyümüş ve üç çocukluk arkadaşıyla birlikte aynı kadına, Alma’ya âşık olmuştur. Naziler, ülkelerini işgal edip soykırıma başlayınca işler karışmıştır… Kader, onu Amerika’ya sürüklemiş, yeni bir hayatın içine atmıştır… Şimdi, eski üçlüden Bruno’yla birlikte sürekli didiştikler
...
Yedi kardeşe bir distopya
Hatırlanacağı gibi yakın bir zaman önce gösterime giren ve sanat üzerine derinlikli ve eğlenceli bir kolaj olan ‘Manifesto’da Cate Blanchet tam 13 ayrı karaktere hayat veriyordu. Halen vizyon turunu sürdüren ‘Yedinci Hayat’ta (‘What Happened to Monday’) ise Noomi Rapace benzer bir performans sergiliyor ve yedi karakteri canlandırıyor. İsveçli oyuncunun, Avustralyalı ‘Diva’dan bir başka farkı da şu; perdeye taşıdığı kişiler yedi kardeş, daha doğru
...
Salonlarda ‘sanat’ var…
Sanat uzun, meşakkatli, bazen düz bazen kıvrımlı, bazen hüzünlü bazen coşkulu, bazen yaşama sevinci dolu bazen küskün ve depresif, bazen alabildiğine çocuksu bazen bilge; ama üzerinde her daim yürümeye değer bir yolculuktur... Bu yolculuğu kimi ilkelerle, kimi başkaldırılarla süslemek ister ve hislerine tercüman olacak metinler arar. Tabii asıl kökler, sınıf mücadelesinin en upuzun ve en güzel yürüyüşünün sahibi ‘Friedrich Engels-Karl Marx ikilis
...
‘Dunkirk’ cephesinde yeni bir şeyler olmalıydı oysa…
“Chris bir tarih dersi vermek istemiyordu. Bu yüzden ‘Dunkirk’ün hikâyesini hayatta kalma filmi olarak tasarladı. Sonradan geçmişe dönüşen şeylerin ortasındayken bunun tarih olduğunu bilmiyorsun, fark edemiyorsun…” Ne kadar güzel cümleler bunlar ve sahibi de, ‘Inception’, ‘The Dark Knight’, ‘The Dark Knight Rises’ ve ‘Interstellar’da olduğu gibi ‘Dunkirk’de de ‘Yönetmen yardımcısı’ olarak çalışan Nilo Otero. Evet, Christopher Nolan’ın iki haft
...
‘Cehennem’de geçen iki film!
Sinema eski ağır toplarını ya başa sararak ya da ‘yeniden çevrim’ adı altında aynı sulara bir kez daha uğrayarak sahaya sürmeye devam ediyor. ‘Maymunlar Cehennemi: Savaş’ da, ilki 1968’de çekilmiş bir klasiğin öncesine uzanmak isteyerek yola çıkan bir serinin son halkası. Malum o ünlü klasikte, bir grup astronot indikleri gezegende maymunların hâkim olduğu bir uygarlığa rastlıyorlar, sonrasında da aslında ayak bastıkları bu yerin dünya olduğunu f
...
Şarkıları, filmden daha güzel…
Suç dünyasının karanlık suları… Ve bu sulardan, aşk sayesinde kurtulmak isteyen genç bir delikanlı. ‘Tam Gaz’ın (‘Baby Driver’) konusu kısaca böyle ama zaten filmin konu gibi bir derdi yok; korku-gerilim sinemasının kimi trükleriyle dalga geçen ‘Shaun of the Dead’ ve ‘Hot Fuzz’ gibi yapıtlarıyla tanıdığımız İngiliz yazar-yönetmen Edgar Wright’ın imzasını taşıyan yapım, bu kez ‘suç filmi’ denen türün klişeleriyle dalga geçiyor; yer yer güldürüyor
...
Yedi ‘pati’li şehrimde…
Bakmayın bazılarının ‘konformist’ hayatlarına… Evlerde, rahat içinde günlerini gün etseler de özgürlüklerinden, başına buyrukluklarından taviz vermezler. Lakin bazıları da ekmeğini adeta taştan çıkarırlar. Özgürlük alanları sokaklardır, kimseyi kendilerine sahip bellemezler, ihtiyaçları olduğunda kapı çalarlar, bir nevi rızkını çıkarıp çekip giderler… Kedilerden bahsediyoruz; o şirinlik, sevimlilik, aykırılık abideleri minik dostlarımızdan. İs
...
Asıl hayat bilinmeyen bir denklemdir…
Dâhi derecesindeki çocukların ebeveynleri de dahi midir? Woody Allen. 1996 tarihli filmi ‘Mighty Aphrodite’de bu görüşe pek itibar etmiyor ve meseleyi kendi üslubunda en uç noktalara taşıyordu. Söz konusu filmde çocukları olmayan çift evlat ediniyorlar, zamanla miniğin deha olduğu anlaşılıyor, bunun üzerine baba “Velet böyleyse, biyolojik annesi kim bilir nasıldır?” sorusunun peşine düşüyor ve nihayetinde izlerini sürdüğü bu meselede büyük bir ha
...
Nerden geldik, nereye gidiyoruz?
Lise son zamanlarıydı sanırım… Bugün artık yerinde yeller esen Bursa’daki Dilek Sineması’nda izlemiştim. Gezegene inip gemiye tekrar dönen John Hurt’ün, kahvaltı masasında yaşadıkları, yaratığın küçük bir ‘bebek’ olarak ilk kez arz-ı endam etmesi ve zihnimizde (zihnimde) yarattığı şok… ‘Yaratık’ (‘Alien’) öylesine muhteşem bir filmdi ki… Bir zamanlar Aktüel dergisinde şefliğimi de yapan sinema yazarı Serhat Öztürk’ün ‘Paris’te Son Tango’ eleştiri
...
Buyrun nostaljik yolculuklara…
Galiba ‘Kaldırım Serçesi’ (‘La Môme’) kapıyı aralayan ilk filmdi. Fransızlar, ‘Kaldırım Serçesi’ lakaplı Edith Piaf’ın hayatını perdeye taşırken sanki “Sinema yoluyla anlatılmaya değer çok sayıda şahsiyetimiz var”ı da düşünmeye başladılar ve peşi sıra biyografik yapımlar sökün eder oldu. İki adet Coco Chanel’in öyküsünü salonlara taşıyan film izledik. Keza Yves Saint Laurent’in de iki farklı hayat hikâyesi perdeye gölgesini aksettirdi. Derken geç
...
Yaşlı ‘Robin Hood’lar…
Bu sayfalardaki bir önceki buluşmamızda da bahsetmiştim; bizim kuşak için İstanbul Film Festivali’nin yeri bambaşkaydı. Çünkü yılın bu kendine özgü 16 günlük koşuşturmacası, bizim için ‘Dünya sineması’nın farklı renkleri ve sesleriyle buluşmak adına yegâne fırsattı. Bu yıl 36.’sı düzenlenen etkinlik, artık farklı bir evrenin ifadesi sanki. Çünkü söz konusu seçeneklere ulaşmak teknik açıdan geçmişe göre daha kolay ama yine de festivalin belli bir
...
Bir başkadır benim festivalim…
Ortam vahayı andırırdı. ‘Dünya sineması’ denen o koca ağacın ana gövdesi bu yakaya erişmekte zorlanır, birkaç küçük dalla idare etmek zorunda kalırdık. Daha önce bu işi ‘Sinematek’ denen kurum üstlenir, yedinci sanatla daha derin bağlar kurmak isteyen izleyiciyi kendi ölçülerinde tatmin eder, belli başlı yönetmenlerin öne çıkmış kimi yapıtları meraklısıyla buluşturulurdu. Lakin 12 Eylül faşizmi, onca kurumun arasında ‘Sinematek’e de kıymış, yeni
...
Sürat felakettir…
Büyük oyuncuları bir filmin çatısı altında buluşturmak büyük bir marifet ama asıl marifet onlara doğru dürüst bir hikâye sunabilmek. Haftanın yenilerinden ‘Otoban’ (‘Collide’), dereyi geçerken batan yapımlardan olmuş. Amerikalı bir oto hırsızının karıştığı soygunun ardından yaşadıklarına odaklanan yapım, sürat yapayım derken ortalığı kırıp döküyor ama bize kulak vermeye değer bir öykü anlatamıyor. Efsanelerden Ben Kingsley’in bir Türk mafya lider
...
Yaşlılık, hüzün ve keder…
Çizgi romanlar, özellikle içinden geçtiğimiz ‘Post-modernist’ zamanlarda sinema için bir tür edebiyat işlevi görüyor. Evet, yedinci sanat çok uzak geçmişten beri dergi sayfalarına ya da gazetelerin bant çizimlerine gözünü dikmiş ve dahi, çok sayıda uyarlama gerçekleştirmişti ama işin içine teknolojinin daha sık ve kullanışlı bir şekilde girmesi meselenin seyrini, nitelik ve nicelik olarak da değiştirdi. Artık her sezon çok sayıda ‘süper kahraman’
...
Buyrun sezonun en iyi filmine…
Bir hayat ve üç ayrı evresi… ‘Ay Işığı’ (‘Moonlight’), Miami’nin ‘arka yakası’nda ayakta kalmaya çalışan bir siyahın tutunma çabasını, dönüşümünü, kişiliğini ve cinsel kimliğini bulma mücadelesini perdeye taşıyor. Barry Jenkins imzalı film, aynı zamanda sinema tarihinin en etkileyici eşcinsel aşk hikâyelerinden birini anlatıyor. Yönetmenin, Tarell Alvin McCraney’nin tiyatro oyunu ‘In Moonlight Black Boys Look Blue’dan (‘Ay Işığı Siyah Çocukları M
...
Geçmişin izlerini sürerken…
Bazı filmler gücünü, derdini bağırmadan çağırmadan ifade etmesinden alır. Bazı filmler de hayattan öyle öyküler önümüze koyar ki, yakıcılığı ve etkisi sinemanın kurgusal olarak anlattıklarının çok çok önüne geçer. Geçen haftadan beri salonlarımızda boy gösteren ‘Lion’, bu önemli iki vasfın karışımından oluşuyor. Yani son derece çarpıcı, gerçekten yaşanmış bir olayı sakin ve sade anlatımıyla huzurlarımıza getiriyor. Peki filmin konusu ne? Kısac
...
Bir dönemin perde arkası…
Kuşkusuz onunki büyük bir trajediydi. Kocası son nefesini, bir limuzinin arkasında, elleri arasında vermişti. Ve sonrası daha büyük bir karanlıktı. Lincoln’den beri konuk olan başkan ve eşlerinin dokunmadığı bir yapıya, kendi üslubuyla çeki düzen vermeye çalışmış, eşinin bir Hollywood yıldızıyla ilişkisine ses çıkaramamış, evinin kadını görüntüsü çizmiş ama sonuçta hayat ona iki çocuğuyla birlikte acılı bir dul rolünü layık görmüştü. ‘Jackie’,
...
Fena halde gözetleniyoruz…
‘Büyük birader’in bizi izlediğini biliyorduk ama hikâyenin bu kadar ‘büyük’ bir alana yayıldığını tahayyül edemiyorduk. Edward Snowden adlı bir eski CIA çalışanı ortaya çıktı ve “Arkadaşlar, maalesef hepiniz gözetleniyorsunuz, işte belgeleri de burada” dedi. Snowden’ın bu kamuoyunu allak bullak eden çıkışı, aslında sinema perdesine ilk olarak 2014 tarihli ‘Citizenfour’ (Yönetmen: Laura Poitras) adlı ‘belgesel’le aksettirilmişti. Hollywood’un kend
...
‘Emek ve vicdan yoğun’ filmler…
Avrupa sinemasının adeta vicdanı olmaya soyunmuş, farklı öyküler ve stillerle temelde aynı sularda yüzen yaratıcıların filmleri salonlarımıza uğramayı sürdürüyor. Geçen hafta Belçikalı Dardenne Kardeşler’in son çalışmaları ‘Meçhul Kız’ı (‘La fille ınnonnue’) izlemiştik, bu hafta sahne sırası Ken Loach’un ‘Ben, Daniel Blake’inde (‘I, Daniel Blake’). Dardenne’lerin filmi, idealist bir doktorun kendisinin neden olduğunu düşündüğü bir vakanın hesapla
...
O ses ‘vicdan’…
Eğlence sektörünün kaygan zemininde ayakta durmakta zorlanan bir menajer… İsmi Buster Moon olan bu ‘koala’, iş hayatında yeni ufuklara yönelmek için eski bir reçeteye başvurur ve bir ses yarışması düzenler. Lakin yaşlı sekreteri Mr. Crawly, Buster’ın 1000 dolar ödüllü olması düşündüğü bu yarışmanın ilanını basarken yanlışlıkla iki sıfır daha ekler ve ‘100 bin’ rakamını gören çok sayıda aday, etkinliğe müracaat eder. Ön elemede eleğin üstünde kala
...
Ancak bir benzeri…
Başkasının kimliğini zerine geirip yeni bir hayata yelken amak Michelangelo Antonioninin Yolcusunun ya da yakın bir zaman nce salonlarımıza uğrayan ağan Irmakın Benim Adım Feridunun ykleri gibi Bu iki filmin ana karakterleri de başkalarının hayatlarını yaşarlarken onların kaderlerini de stlenir bir bakıma. Byk usta Zoltan Fabri, Ağıtta benzer bir denkleme sahip bir yk anlatır ama belli bir zaman sonra film farklı bir rotada akar. Ernst Lubitsch,
...
Durun, siz kardeşsiniz…
Malum, Gkyz hepimizindir Lakin birden dnyanın 12 ayrı noktasında beliren tuhaf tasarımlı uzay araları, hepimizin parantezini geliştirmek iin mi gelmiştir yoksa başka dertleri mi vardır? Sahi, niin birden skn etmişlerdir, ne istiyorlardır? İnsanlık bu tr soruların cevabını ararken Amerika cephesinin payına dşen aracın iindekilerle iletişim kurma grevi dilbilimci Dr. Louise Banks ve fiziki Ian Donnellyye verilmiştir. Hkmet tarafından bu iş iin grev
...
‘Keder' ki en çok yakışandır bize…
Melodramların unutulmaz ynetmeni Pedro Almodvar, kariyerindeki 20. film olan Julietayla huzurlarımızda. İspanyol ynetmen, Kanadalı yazar Alice Munronun kısa yksnden harmanladığı bu son alışmasında kızıyla problemler yaşayan annenin trajedisine odaklanıyor. Ana karakterin iki ayrı dnemini iki ayrı oyuncunun (genliğinde Adriana Ugarteyi, orta yaşlılığında ise Emma Surezi izliyoruz) canlandırdığı filmde Almodvar kendine zg stiliyle son derece raha
...
Serinin en zayıf halkası…
Eğer iyi bir klasik izgi roman okuruysanız, Martin Mystereın tarihsel verilerle ykl maceralarıyla farklı bir profil izdiğini teslim edeceksiniz. Rivayet odur ki bu zamane kahramanın maceraları iin rahmetli Umberto Eco konu nerir, metin yazarları ve izerleri stadın dikkat ektiği meseleleri ete kemiğe brndrerek okurun beğenisine sunarlarmış. Batılı eleştirmenler Dan Brownın kahramanı Prof. Robert Langdonta hafiften Indiana Jones tadı bulsalar da be
...
Bir felaketin anatomisi…
2010 yılında Meksika Krfezi dahilinde Lousiana aıklarındaki inşa edilen petrol sondaj kulesi Deepwater Horizonda bir evre felaketi yaşanır. 11 kişinin hayatını kaybettiği olay sonrası yaklaşık 87 gn boyunca denize 50 bin varilden fazla petrol sızar. Halen gsterimde olan Deepwater Horizon: Byk Felaket, Amerikan tarihinin en byk kazalarından biri olarak kabul edilen bu vakanın nasıl geliştiğini ve yaşandığını anlatıyor. Petrol ıkaran şirket temsilc
...
‘Su'lu filmler geçidi!
ocuklar kadar bykler iin de son derece kıymetli animasyonların yaratıcısı Pixar şirketinin medar-ı iftiharlarından biriydi Kayıp Balık Nemo (Finding Nemo). Malum, kahramanının ismini Jules Vernein o nl eseri Denizler Altında 20 Bin Fersahtaki denizaltının kaptanından alan film, kk bir palyao balığının yaşadığı servenleri anlatıyordu. Ynetmenliğini Andrew Stantonın stlendiği bu son derece sevimli ve gndermelerle (ki selam yolladığı klasikler arası
...
Adaletin bu mu dünya?
Malum, her şeyde olduğu gibi adalette de yzeyde grdklerimizle suyun altındakiler farklıdır. Courtney Hunt imzalı Yce Adalet (The Whole Truth), işte bu denklem zerinde ykselen bir ykye sahip. Film, orta yaşlı bir avukatın faili, suunu itiraf etmiş bir davanın seyrini değiştirme abası zerine kurulu. Sz konusu meselede oğul, avukat babasını ldrmştr Sinema tarihi, kamerasını mahkeme salonlarına kuran filmlerden geilmez. Bu tr yapımlar tıpkı polisiy
...
Dipten gelen tehlike…
Bu gezegenin gerek canavarının insan olduğu ok uzun bir sredir bildiğimiz bir gerek Trmz sağ olsun, sadece kendi cinsine ilişkin saldırganlığı bir tarafa diğer canlılara, doğaya karşı yaptıkları, bitmez tkenmez agzllğyle nne geleni yok etmeye, anı yaşamaya ve kendi zamanı iin gelecekten yemeye her daim hazırdır. Lakin sinema bambaşka bir evren ve zaman zaman filmler bu gereklerden ok, konvansiyonel bakışların rn olmayı srdryor. Geen haftadan beri
...
Unutmamalı, o lânet günleri…
Bir tarafta onca yıllık eşi Ruthu kaybetmenin acısı te yandan artık eski işlevini kaybetmeye başlayan hafızası 90lı yaşlarındaki Zev, eski bir Auschwitz mahkmu yahudidir. Kaldığı bakımevindeki dostu Max de tıpkı onun gibi bir dnem o lm kampında zaman geirmiş ve tesadf eseri yıllar sonra onunla karşılaşmıştır. Tekerlekli sandalyeye mahkm olan Max, Zevden eski bir hesabı kapatmasını, Auschwitzde ailelerini katleden ve hl yaşadıklarını dşndkleri Ott
...
İnsanlık bir kez daha ölürken…
Artı sarsıntıları bu topraklarda srekli yinelenen byk bir insanlık dramı: Mlteciler sorunu Yanı başımızdaki Suriye kaosuyla birlikte Ortadoğu merkezli koca bir bilinmezlik Hayatlarını, eski gzel gnlerini, gelecekleri kaybeden insanlar Tek kurtuluşu da Batıya kapak atıp yeni bir dzen kurabilir miyim? fikrinde grenler Aslında bu fikir, Suriye merkezli muammadan nce de geerliydi. Bu fikriyatın ilk adımı da kk bir İtalyan adasında atılıyordu. 21 kilo
...
Kuzeyde bir yerde…
Hayat, futbola fena halde benzer Bence sinema tarihinin en gzel futbol filmlerinden biri olan Dar Alanda Kısa Paslasmaların en temel cmlesiydi bu Hali hazırda devam eden Euro 2016ı izliyorsanız, performansı takdir edilecek takımlarından başında İzlandanın geldiği konusundaki naizane grşme hak vereceğinizi umuyorum. Bunun nedeni, Kuzeyin kk lkesinin turnuvadaki serveninde mcadelesini yreğiyle srdrmesi ve takım olarak İnatı bir karakteri neredeyse
...
Adalardan film gelir bizlere…
Sinema, bir sredir bilgisayar başına oturmayı seviyor! Bugne kadar beyazperdeye glgesini aksettiren ok sayıda bilgisayar oyunu seyrettik. Ve oğu, ne yazık ki vasat rneklerdi. Bu durumun nedeni belki de sinemanın temelde bir ykye dayanmak zorunda olması, oyunların ise bir mantığın zerine inşa edilen ve daha zor aşamalarda hedefe varılan yapıda kendi ifadesini bulması yatıyor olabilir. Bu durumda nasıl bir analitik zme varabiliriz? Sanırım şuna: An
...
Nazizme ve ırkçılığa karşı kırılan rekorlar…
Gemiş zaman sperlerini bu ağda ayakta tutmak iin yklerine psikolojik boyut katmanın ve ktlğe daha derinden bakmanın elzem olduğu aşikrdı. Nitekim Christopher Nolan, yaptığı post-modernist dokunuşlarla Batmani adeta yeniden yorumladı. Benzer bir kader, Batman kadar olmasa da Supermanin de kapısını aldı. Bu iki karakter DC Comics retimiydi. Cephenin te tarafında duran Marvelcılar ise ellerinde ok sayıda karakter bulundurmanın avantajıyla sahaya baz
...
Teoride ve pratikte sonsuzluk…
Kimi filmlerin ana işlevi sanki tarihin satır araları sıkışmış ykleri ne ıkarmak ve insanlığın genel vicdanına bir tr hatırlatmada bulunmaktır. Yakın dnem iinde izlediğimiz The Imitation Game ve The Theory of Everythingi hatırlayalım; bu iki yapımın ana karakterleri Alan Turing ve Stephen Hawkingi, sz konusu filmlerden nce de tanıyorduk, beyazperdedeki yklerinde ise ayrıntılara daha bir vkıf olduk. Lakin geen hafta gsterime giren Sonsuzluk Teori
...
Ekolojik uyanış!
Kltr Devrimi dnemi Moğolistana, halkı bilinlendirmek iin giden, karşılığında da yaşam pratiği kazanmak iin abalayan inli gen niversite ğrencisi, ok gemeden doğanın kendi iindeki o ok zel ahengine tanıklık eder. Bu ahenkte Moğol steplerinin bir tr hkimi olan kurtların rol ne ıkar. Lakin devreye bu gezegenin en tehlikeli yesi, insan girer ve denklem bozulur Sinemasal gemişinde Ayı ve Two Brothers gibi daha nce de doğaya aılan filmler bulunan Jean J
...
Perdede artan kadın dokunuşları…
Kurban Bayramı vesilesiyle toplanan byk aile meclisi Gemişin ve şimdiki zamanın muhasebesi Baba, anne, oğul, kızlar, hala derken uzayıp giden bir liste. Yemekteydik ve Karar Verdim, oyuncu ve yazar tanıdığımız Grkem Yeltanın imzasını taşıyor Taksi şofr Ahmet, felekten bir gece almak zere gittiği meyhanede grdğ ve sonrasında mşterisi olan Leylaya tutulur. Oysa annesi onun Hlya adlı gen bir kızla bir an nce nişanlanmasını istiyordur. Eski Yeşilam y
...
Spor, sinemayla buluşurken…
Naizane, Dşnen Spor Dergisi Socratesin Nisan sayısında Serdar Akarla bir syleşi gerekleştirdim. Dar Alanda Kısa Paslaşmalar gibi son derece nemli bir yapıtın ynetmenine ilk olarak şu soruyu ynelttim: Futbol filmi ekmek neden zor? Akarın cevabı ise şyleydi: Futbolda skoru belirleyecek unsur olan goln ya da gollerin sayıları az olduğu iin heyecan yaratacak bir şey yapmak da zor oluyor. Bu aıdan ma anını gstermek seyirci nezdinde sıkıcı hale geliyor
...
'O gözler bana eskisinden yabancı…'
Oscar sonrası salonlara uğrayan filmlerin niteliği konusunda sıkıntı yaşanıyor. Aslında bu doğal bir refleks; bir nevi En ok tutulan rnlerimizi sattık, şimdi de depodakileri piyasaya sryoruz deniyor. Lakin bilindiği zere depodakiler arasında da daima iyiler bulunur. Nitekim geen hafta gsterime giren Hasret (Sehnsucht) byle bir yapım. Ben Hopkinsin nce geen İstanbul Film Festivalinde gsterilen, sonra da SİYAD En İyi Belgesel dalında ipi gğsleyen f
...
‘Oscar'ların ardından…
Ve Amerikan Sinema Akademisi bu yıla ait kararlarını verdi, diğer bir deyişle Oscarlar sahiplerini buldu. Bir sinemasever olarak sonulardan memnun muyuz? Bir-iki dal dışında genel olarak memnun olduğumuzu syleyebiliriz. Organizasyonun kalbi niteliğindeki En İyi Film ve En İyi Ynetmen dalları bu memnuniyetimizin ve de Keşke o olmasaydı da bu olsaydımızın ifadesiydi. Malum, En İyi Filmde favori Dirilişti (The Revenant). Geen yıl Birdmanla En İyi F
...
‘Akademik' öngörüler!
Oscar mevsimi yine geldi attı Amerikan Sinema Akademisince 88. kez dzenlenen organizasyonda dller, 28 Şubatta sahiplerini bulacak. Bu yılki genel dağılımına bakıldığında zellikle En İyi Film dalındaki sekiz aday zerinden şylesi bir okumayı rahatlıkla yapabiliriz: Hepsinin bir derdi var. Kimi uzak, kimi yakın gemişin gnahlarında ya da problemlerinde dolaşıyor, kimi de olası dertlerin muhasebesine soyunuyor. Sekizlik listenin en aykırı grnen yapımı
...
Hepimizi geren adam…
Sinema baştan beri bylyd. İnsanlar salonda bambaşka ykler iinde kayboluyor, bazen ait olduğu zamanlarda, bazen da bambaşka dnemlerde gezinip duruyordu. Bu, ıktığı dnem iin fantastik grnen sanat (ki hl ok sevilmesinin ve ilgi grmesinin nedeni aynı zelliğini belli llerde korumasıdır), bysn ve rotasını, biraz da kimi zel ynetmenlerin zel dokunuşlarıyla belirledi. Alfred Hitchcock işte bu isimlerden biriydi. İngiliz ynetmen, nce lkesinde dehasını kan
...
Sırlar ve yalanlar…
Şili sinemasının son dnemdeki yz aklarından Pablo Larrain, eski gnahlarla hesaplaşmayı srdryor. Tony Manero, Post Mortem ve Nodan oluşan Pinochet lemesinin ardından gelen son alışması El Clubın hedefinde Katolik Kilisesi var. Film son derece hızlı tazılarına idman yaptıran ve peşi sıra onu bir yarışmaya sokarak yklce para kazanan bir grup yaşı gekin adamla orta yaşlı bir kadının yks gibi başlıyor. Sonradan fark ediyoruz ki bu topluluk gemişte işl
...
Sistem ve sinema…
Amerikan sinemasının bir tr gnah ıkarma, arınma yeri olduğu iddia edilir, ok eski zamanlardan beri. zellikle Vietnam sonrası perdeye yansıyan filmler zerinden geliştirilmiş bir teoridir bu. Sistem gerek hayatta acımasız yzn gsterir; Ortadoğu, Uzakdoğu, Gney Amerika, fark etmez; neredeyse btn dnya sathı karıştırılır, kaosa srklenir, onca masumun, onca mazlumun kanı dklr; aradan yıllar geer, muhasebe beyazperdede yapılır... Belli oranda gerekliği
...
2015'in öne çıkanları…
Bir kez daha Bakakalırım giden yılın ardından dnemindeyiz. 2015, anılardaki yerini almaya hazırlanıyor. Ne yazık ki yerini alırken de geride daha ok acılar bırakıp gidiyor. Onca canı aramızdan ekip aldı 2015. Onca gen, yaşlı, ocuk, sivil ya da resmi grevli; kr bir kurşunun ya da patlayan bir bombanın hedefi oldu. Diyarbakır, Suru, Ankara; Paris; fark etmez Gezegen kr bir terrn hedefindeydi. İnsanlık sevinlerden, coşkudan, mutluluktan ziyade acıy
...
O fotoğraflar nasıl çekildi?
Dşnn ki, Keşke ben de orada olsam dediğiniz trden bir davet var. Lakin şyle bir sorun var; sizin oraya girmeniz ok zor... Bazı filmler işte bylesi bir grevi stlenir adeta; sizi kapıdan kolayca geirir ve bylesi bir davette topluluğun iine atar. Şu aralar vizyonda olan filmlerden Life, seyircisini 1955 yılına gtryor ve biz sinemaseverleri, ok yakından tanıdığımız Nicolas Ray, Elia Kazan, Natalie Wood, Eartha Kidd, Lee Strasberg gibi simalarla buluş
...
‘Annem' hakkında çok şey…
İstanbul Film Festivalinin bir tr Sinematek grevini stlendiği dnemlerde tanıdık onun sinemasını. Bugn kimi sektrde ynetmen, senarist, teknik eleman vs, kimi eleştirmen, kimi de sadece sinefil olarak yoluna devam eden bir kitle yedinci sanata dair sevdasını ve de bilgisini festival sayesinde edinirken karşımıza ıkan onca yaratıcıdan biriydi Nanni Moretti. Aykırı, farklı, yeri geldiğinde sert ama daha ziyade yumuşak, esprili, zekice bir bakışa sahi
...
Meşin yuvarlağın perdedeki yansıması
İki 20. yzyıl eğlencesi sinema ve futbol, nadir de olsa bir araya gelir. Ve bu bir araya gelişlerde de nadiren ortaya st dzeyde karışımlar ıkar. nk mesele sadece grsellik değildir. Sinema nasıl iyi hikyelere ihtiya duyarsa, futbolun da grnenin ardındaki derinliklere, farklı kapıları alan hikyelere, karakterlere ihtiyacı vardır. Bylesi buluşmalar iinde benim favori filmim 1962 tarihli Cehennemde İki Devredir. nl Macar ynetmen Zoltan Fabrini
...
Meşin yuvarlağın perdedeki yansıması
İki 20. yzyıl eğlencesi sinema ve futbol, nadir de olsa bir araya gelir. Ve bu bir araya gelişlerde de nadiren ortaya st dzeyde karışımlar ıkar. nk mesele sadece grsellik değildir. Sinema nasıl iyi hikyelere ihtiya duyarsa, futbolun da grnenin ardındaki derinliklere, farklı kapıları alan hikyelere, karakterlere ihtiyacı vardır. Bylesi buluşmalar iinde benim favori filmim 1962 tarihli Cehennemde İki Devredir. nl Macar ynetmen Zoltan Fabr
...
Meşin yuvarlağın perdedeki yansıması
İki 20. yzyıl eğlencesi sinema ve futbol, nadir de olsa bir araya gelir. Ve bu bir araya gelişlerde de nadiren ortaya st dzeyde karışımlar ıkar. nk mesele sadece grsellik değildir. Sinema nasıl iyi hikyelere ihtiya duyarsa, futbolun da grnenin ardındaki derinliklere, farklı kapıları alan hikyelere, karakterlere ihtiyacı vardır. Bylesi buluşmalar iinde benim favori filmim 1962 tarihli Cehennemde İki Devredir. nl Macar ynetmen Zoltan Fabrinin imzas
...
Meşin yuvarlağın perdedeki yansıması
İki 20. yzyıl eğlencesi sinema ve futbol, nadir de olsa bir araya gelir. Ve bu bir araya gelişlerde de nadiren ortaya st dzeyde karışımlar ıkar. nk mesele sadece grsellik değildir. Sinema nasıl iyi hikyelere ihtiya duyarsa, futbolun da grnenin ardındaki derinliklere, farklı kapıları alan hikyelere, karakterlere ihtiyacı vardır. Bylesi buluşmalar iinde benim favori filmim 1962 tarihli Cehennemde İki Devredir. nl Macar ynetmen Zoltan Fabrini
...
Meşin yuvarlağın perdedeki yansıması
İki 20. yzyıl eğlencesi sinema ve futbol, nadir de olsa bir araya gelir. Ve bu bir araya gelişlerde de nadiren ortaya st dzeyde karışımlar ıkar. nk mesele sadece grsellik değildir. Sinema nasıl iyi hikyelere ihtiya duyarsa, futbolun da grnenin ardındaki derinliklere, farklı kapıları alan hikyelere, karakterlere ihtiyacı vardır. Bylesi buluşmalar iinde benim favori filmim 1962 tarihli Cehennemde İki Devredir. nl Macar ynetmen Zoltan Fabrinin imza
...
‘Buğday’ın ardından…
Zaman belirsiz; muhtemelen yakın gelecek. Büyük bir felaketin ardından insanlığın genel çizgileri netleşmiş; manyetik kalkanların tanımladığı alanda hükmünü süren sistemin şemsiyesi altında yaşayanlarla ve düzeni reddedip ‘Ölü Topraklar’ adı verilen bölümde hayatlarını idame edenlerle… Yaşanan en büyük dertlerden biri de genetiğiyle oynanmış tohumlardır. Meseleye vâkıf olan bilim insanlarından Cemil Akman, sistemi reddederek ‘Ölü Topraklar’da yaş
...
ARŞİV
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
2024
2023
2022
2021
2020
2019
2018
2017
2016
2015
2014
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
Ara