Kentinin ve kendinin sürgünü: Silahtar Bahçeleri

17 Ocak 2025 - 12:30

İstanbul’u hiçbir zaman insanlığın evrensel serüveninden ayrı düşünmedim. Kentimizi hep o büyük serüvendeki insanlık hâllerine benzetirim. Tıpkı onun gibi yıkık, korkak, cesur, bocalayan, yalpalayan… Diğer yandan mağrur ve görkemli. Bana her zaman yeryüzü oradan adımlanmaya başlanır gibi geldi. Mekân olmanın ötesinde, toplumsal/politik aidiyetlere, farklı yaşamlara, kültürel çoğulculuğa cevap verebilmiş semtleri apayrı severim. Bu semtlerde dolaşırken yol göstericilerim tur rehberleri, gazetelerin hafta sonu “nerede/ne yapılır” tanıtımları değil, her zaman edebiyat olmuştur. Semtleri, daima yazarlarının izinde tanıdım. Bu çeşit bir semt dolaşmasının sonuncusunu Zabel Yesayan’ın “Silahtar Bahçeleri” ile yaparken, Gazete Kadıköy’deki ilk yazı, son “gezi arkadaşım” Zabel Yesayan’ın anısına olsun!

Zabel Yesayan’ın Sovyet Ermenistanı’nda yaşadığı dönemde yazdığı hatıratı “Silahtar Bahçeleri”, Türkçede ilk kez özgün Ermenice metninden yapılmış tam çevirisiyle Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. Böylece daha önceleri farklı türdeki eserleri “Yıkıntılar Arasında”, “Son Kadeh”, “Meliha Nuri Hanım” ve “Sürgün Ruhum” ile tanıdığımız Yesayan yazınına otobiyografik verilerle yeniden bakma olanağı doğdu. Diğer yandan, “Silahtar Bahçeleri” otobiyografik anlatısı olmasaydı bugün Yesayan edebiyatı üstüne ciddi biçimde konuşulabilir miydi? Bu sorunun yanıtı kuşkusuz, evet. Fakat bir taraftan hep yabancı kalacağımız da apaçıktır. Öyle ki, Yesayan’ın yaşadığı çevreyi, dönemin politik ve kültürel atmosferini Silahtar Bahçeleri sayesinde ayrıntılı biçimde görebiliriz. İki bölüme ayrılan Silahtar Bahçeleri’nin birinci kısmında, Yesayan’ın gözünden 19.yüzyıl sonları Osmanlı İstanbulu’na bakarız. Ana mekân Üsküdar olsa da, aile, akraba, eş dost ziyaretleri ile başta Pera olmak üzere, diğer semtlere de uğrarız. Böylece 1800’ler İstanbulu’nun farklı dillerin, farklı kimliklerin, farklı kültürlerin karşılaşma ve diyalog alanı olduğunu görürüz. Üsküdar semti bu anlamda, Yesayan’ın bakış açısının ve varoluşunun entegre edilebileceği bir çerçeve görevi görür. Bu çerçeve onun dünyayı anlama şeklidir. Yesayan doğduğu ev, mahalle hayatı, akraba ve komşularla ilişkisi odağında dönemin siyasi atmosferini, gündelik hayat pratiklerini, kültürel ve ekonomik ilişkileri, toplumsal cinsiyet kodlarını sorgulamaya açar. Üsküdar bu anlamda onun için, kaybettiği bir dünyayı, o dünyanın insanlarını anlama çabasının mekânı olur. İkinci kısmında ise, ilk gençliğin kendini gerçekleştirme yıllarında Zabel Yesayan’ın iç dünyasıyla, akıp giden hayattaki çelişkinin iki ucunu bütün gerçekliğiyle kavrayan, sahte olmamak için kendini sonuna kadar ileri süren oldukça çarpıcı bir anlatıyla karşılaşırız.  

Silahtar Bahçeleri’nin dünyası 19.yüzyıl sonu-20. yüzyıl başı Ermeni dünyasıdır. Yesayan’ın geçmişe dönüp baktığı yer, Üsküdar’dır.   Yesayan, -daha o yıllarda- Osmanlı Ermeniliğinin en acı dolu, en zor döneminin başladığının bilincindedir. Anadolu’dan gelen haberlerin Üsküdar’daki yankısını bütün trajikliği ile yazar. İlk gençliğindeki Zabel’in, deniz kıyısına yaptıkları bir gezintide Türk arkadaşına beklenmedik sorusu, aslında -hayatın doğal akışı içinde- Ermeni toplumunun geniş toplumdan örtük beklentisinin ne olduğunu sorgulamamızı sağlar.  Önemsiz gibi görünen bir gezintide konuşulan bu trajik konu, içinde bulunulan toplumun ilişki biçimlerini ve eğilimlerini de açığa çıkarır. Silahtar Bahçeleri, Üsküdarlı bir Osmanlı Ermenisinin dünyasını, nostaljik bir yaklaşıma sapmadan yansıtır.  Silahtar Bahçeleri’nde, İstanbul Ermenilerinin yazmacılık sayesinde mekân üstünde kurduğu hakimiyet, içinde bulundukları yaşamsal çevre aracılığıyla bireylerin kimliklerini de oluşturur. Yazmacılık üstünden mekâna bağlılık durumu, anlatıdaki bireyleri ait olunan yerin bir parçası haline getirir. Bu anlamda Üsküdar, Yesayan’ın yalnızca dünyası değil, aynı zamanda mahfazasıdır. Düşünsel, kültürel, ekonomik, psikolojik, dinsel yani tüm yönleriyle bir yaşam alanıdır.  Tıpkı, yazmacılık anlatısı gibi, Ermeni gündelik hayatına yönelik bütün betimlemeler, yaşanmışlığın, üzerine düşünülmüş zamanların, iyice yalınlaşmış bir zihnin dengeli tanısını taşır.  Cömert olduğu kadar, edebi amaca yönelik bir dekor yaratır çoğu zaman. Yesayan, çocukluğunun geçtiği sokağı anlatırken, Üsküdar’ın kültürel konumunu belirginleştirir, niteliğini belirler. İçinde yaşadığı mahallenin sosyo-kültürel özelliklerini çok iyi bilse de, bu “kargaşa”yı, otobiyografik anlatısına boca etmez. Neyin tanığı olacağını çok iyi seçmiştir: “Bizim sokak bir taraftan Selamsız’ın bir köşesine uzanır, diğer taraftan da Rum ve Ermeni mahallelerine doğru inerdi. Evimiz tam merkezdeydi ve komşularımız varlıklı eski zanaatkar ailelerdi. Artık kendi olmaktan çıkmış sakinleri harabeye dönmüş geniş ahşap konaklarına çekilmiş pintilikleriyle yaşıyor, mazideki zenginliklerinin kalıntılarını kemiriyorlardı” (s. 41).   Silahtar Bahçeleri’nde ev içleri de betimlenir. Yesayan’ın çocukluk evi, içinde barındırdığı eşyalar, mekânın düzenlenişi, sesler ve kokular aracılığıyla geçmişini hatırlamasına ve anlamlandırılmasına olanak sağlar.  Çocukluk evi betimlemesi, sadece Yesayan’ın hafızasını korumakla kalmamakta, orta halli bir Ermeni aile yaşantısına dair ipuçlarının gelecek kuşaklara aktarılmasında da önemli rol oynamaktadır. Bu anlamda evin kimliği ve Zabel Yesayan’ın ev üzerinden kurduğu kimlik arasında diyalektik bir ilişki vardır. Mahremiyetin temsil edildiği bir mekân olarak ev, toplumsal yapıyı oluşturan kültürel değerleri taşıyan, Ermeni toplumunun gelenek, adet, inanç ve kültürünü somutlaştıran bir alan olarak öne çıkar. Yesayan’ın anlatısında evin, sokağın ardından kentin geçirdiği değişim, bizi bu karmaşık kentin insanlarının umut ve beklentilerine yakınlaştırır. Yesayan umudu tam buraya koyar. 

Eğer Yesayan bugün Ermeni edebiyatının en büyük yazarlarından olarak kabul ediliyor, Türkiye toplumu tarafından da sevgi ve saygı ile karşılanıyorsa, bunun nedeni, Ermeni halkının bu topraklardaki uzun serüveninin, umutlarının, emeğinin, yitik bir kuşağın mücadelesinin onun yazınında yansımasındandır. Silahtar Bahçeleri’nin yitik ışığını, Yesayan edebiyatının kaynağı olarak görüyorum. “Hepimiz” Yesayan’ın “zembereği kurulmuş benliği”yle yola çıkmaya hazırız.

 

Künye 

Zabel Yesayan

Silahtar Bahçeleri

Ermenice’den çeviren: Sarin Akbaş

Aras Yayıncılık, 2023


 

    


 

ARŞİV