ASKİ

26 Ağustos 2022 - 09:00

Sahil beldelerinde online erişimin bir şekilde tıkandığı, yazlıkçının bizzat merkezdeki bir kurum binasına gitmek zorunda kaldığı durumlara hâlâ rastlanabiliyor. Kışın su saatleri yanlış mı okunmuş, şimdi fahiş bir rakam mı çıkmış, yan komşu gidip itiraz edince düzeltme mi yapmışlar, “bu resmen eşkıyalık” karşısında bizler de gidip itiraz mı edecekmişiz, işte böyle bir şeyler olmuş, ama her ne olmuşsa bizzat gidip bu işi halletmek gerekiyormuş.

Ayaklarımızda terlik, altımızda şort olduğu halde devlet ciddiyetinde belgelerle konuşacakmışız. Ben bu tür bir sıcak buluşmayı geçen hafta yaşadım. Annem, namuslarının korunması için oğluna silah uzatan Aliye Rona kararlığıyla gönderdi beni Kuşadası ASKİ’ye.

Yazlık evin erkeği olarak bu işi halletmem gerekiyordu. İçeri girdiğimde, sabahın erken saatlerinde hazır ettikleri dosyalarını göğüslerine bastırmış, herhangi yeni bir hataya karşı var güçleriyle direnmeye hazır bir sürü emekli yazlıkçıyla karşılaştım. Tamamen konsantre yüz ifadeleriyle, savunma puanı düşük olmasına rağmen sayı fazlalığıyla yıkılması güç bir orduya benziyorlardı. İşlerini halletmek için yaşadıkları devasa heyecan karşısında kendi sorunumu tamamen unuttum. Ellerindeki faturalar sanki tüm Kuşadası’nın ortak gideriymiş ve eğer sorun hallolursa bütün beldenin borcu da silinecekmiş gibi duruyordu. Oturacak yer olmasına rağmen ayakta bekleyen bir emekliyi izlemeye başladım. Sırasının gelmesi dışında hayatın diğer tüm verilerine kendini kapatmış görünüyordu. Minik dili, biraz sonra görevliyle yapacağı konuşmanın sabırsızlığıyla çıkıp çıkıp dudaklarını ıslatıyordu. Ağzının içinde, “efendim”, “su sahatı”, “fatura”, “müteakip” gibi kelimeler büyük bir sabırsızlıkla gün yüzüne çıkmak için sıralarını bekliyor olmalıydılar. Herhangi bir kurumun hatası karşısında elindeki geniş dekont arşiviyle çok canlar yakabilirdi. Emeklilik sonrası, evraklarla olan tek bağlantısı faturalar seviyesine kadar gerileyen bu adama karşı sıcak hisler beslemeye başladım. O an, oturduğum yerden yüksek sesle, “Erken kalkan yol alır!” ya da “Bugünün işini yarına bırakma!” diye bağırsam, gelip yanaklarımdan öpecek gibiydi. Vakit geçtikçe sabırsızlığının büyüdüğünü ve özellikle tek bir yere sabitlenerek mırıldanmaya başladığını fark ettim. Kafasını sallayarak, “Olmaz ki canım!” gibi bir şeyler söylüyordu. Onu öfkelendiren yere baktığımda, kesik kot şortu ve parmak arası terlikleriyle bankoya abanmış 20’li yaşlarda birini gördüm. Diğer sıralar makul ölçülerde ilerlerken onun işi bir türlü bitmiyordu. Bu tip yerlerde işi hiçbir zaman uzun sürmeyen biri olarak, bu insanların bankonun önünde yüklendikleri ayaklarını değiştire değiştire ne tür işler çevirdiğini hep merak etmişimdir. Kotlu arkasını biraz izleyince, onun Kuşadası’nın yerlisi bir genç olduğuna ve muhtemelen başkasının işlerini takip ettiğine kanaat getirdim. Gerçekten ayıptı. Hadi bizler neyse de faturalarını daha ilk günden ödeyen, yaz aylarına rağmen sinek kaydı tıraşı ve Cumhuriyet tarihine doğru uzayan kaşlarıyla itiraza gelen bu emekli büyüğümüzü bekletmek, bana kalırsa bir tür adi suçtu. Kotlunun yanındaki banko boşaldığında, aşırı heyecanlı emekli amcanın yerine benim sıramın gelmesine gerçekten üzüldüm. Bir an ona doğru dönerek, “Buyurun siz geçin” dedim, ama tahmin edilebileceği gibi müthiş bir gurur ve nezaketle reddetti. Bankoya yanaşıp arka cebimden çıkardığım faturayı uzatarak meramımı kısaca anlattım. Görevli art arda klavyenin tuşlarına basmaya başladı. Uzun zamandır bu tür kurumlarda her basışın bir işleme denk geldiğine inanmıyorum. Sürekli klavyeye dokunuyordu, yanına geçip ne yaptığına bakma ihtiyacı duyuyordum. Bu kadar basit bir işlem için sanki Word’de bir şeyler yazıyormuş gibi sürekli klavyeyle oynamanın ne anlama geldiğini merak ediyordum: “Dilek Sahil Sitesi 13 numarada oturduğunu söyleyen gözlüklü bir bey geldi. Arka cebinden buruş buruş olmuş faturayı çıkarınca, onun nazik, ama dağınık bir tip olduğunu anladım. Ben işini yaparken diğerlerinin aksine hiç konuşmadan saf saf bekledi. Vallahi ne diyeyim, bütün gün kafamı şişiren emekli amcaların yanında bu adam bana çok iyi geldi. İşini hallettim, teşekkür edip ayrıldı. Yalnız ondan sonraki emekli amca felaket birine benziyor, yandık…” 

Onca tuşa rağmen yine de işim kısa sürdü. Ben daha bankodayken emekli için hesap vaktini müjdeleyen zil çaldı. Mekândan ayrılırken emeklinin, “Şimdi efendim, bu mayıs ayına ait faturadır, yalnız haziran itibarıynan...” diyen sesini duydum. Cezadan kurtulmuş olmanın gönenciyle belde merkezinden ayrılırken, emeklilerimize yazlıkların -bütün faturalar, tadilatta kullanılacak beyaz fayanslar, 100 litreye kadar plastik su depoları, kapı sineklikleri, çekomastik ve hatta karpuz dahil- tamamen bedava olması gerektiğini düşünüyordum.

Yazarın Diğer Yazıları

Düşüyorum

Düşüyorum. Keyifli bir yürüyüş için ceplerime soktuğum ellerimin yokluğunda düşüyorum. Oysa şimdi ellerim serbest olsa, avuçlarımla zemini karşılar, bu işi bir iki sıyrıkla atlatırdım. Olmuyor. Ellerimi cebimden kurtaramıyorum. Bozuk para çıkarırken bile ellerimi bırakmayan dar kotum, bu en dar zamanımda da salıvermiyor ellerimi. Beni kurtarmak kon ...

Bu çocuğun yarısı benim

Bilim çok açık. Bilim, akvaryum balıklarının ortalama 26 derecede rahat edeceğini, tavukların 27 derecenin üzerinde strese gireceğini söylüyor. Tavuğun stres derecesini dahi ölçen bilim, bir insan yavrusunun kaç derecede uyuması gerektiğini bilmez mi? Bilir. Cihan, çocuğunun kaç derecede uyuması gerektiğiyle ilgili karısı Zeynep’le günlerdir süren ...

Misophonia

Masanın bir tarafında yediği tavuk kanadına övgüler düzen ve övgülerini ağzını şapırdatarak taçlandıran bir erkek var. Diğer taraftaysa, tavuk kanadı övgülerini dev şapırtılar arasında anlamsız sesler olarak algılamaya başlayan öfkeli bir kadın yer alıyor. Tavuk kanatlarına ses veren bu adam, karısının patlamak üzere olduğunun henüz farkında değil. ...

Baba parmağı

“Sen ne yiyorsun?” dedi. İşaret parmağı, soruyu sorduğu kişinin yüzünü gösteriyordu. Belli ki bu parmak cevabı alıncaya kadar gerginliğini koruyacaktı. Parmak sabırsızdı, vakit geçiyordu, cevap bir türlü gelmiyordu. Gergin parmak, “Evet!” diyerek acele etmesini istedi. “İskender” dedi tehdit altındaki çocuk. Parmak, şeklini bozmadan yatay olarak ka ...

Hamsi otorite ister

Granyöz, kısa bir süre önce huzur içinde ölmüş gibi parlak parlak bakıyor. Palamut,kendi mevsimi olduğunu ispat etmek istercesine yay gibi geriniyor. Çipuralar, çiftlik işine giren ilk tür olmanın gönenciyle sayı üstünlüklerini koruyor. Jumbo karidesler, mutfaklara kalite getirme iddiasıyla vizyon sahibi insanları bekliyor. Çiftlik olmadığını iddia ...

İnsan lekesi

       Akşamüstü Philip Roth’un “İnsan Lekesi” isimli romanını okuduğum terasımda, gece yarısından sonra “Hap Koydum” şarkısıyla kalça tokuşturacağımı tahmin etmiyordum. “Tüm apartmanın sahibi” mertebesinden, yıllar içinde daireleri sata sata “apartman yöneticiliği” sıfatına kadar düşmüş İsmail Tapan tarafından “yüksek ses” ve “münasebetsizlik” suç ...

Susadın mı Emre?

       “Suluğun nerde? Suluğunu kayıp mı ettin? Nerde suluk?” Çocuktan cevap gelmiyor ama anne hızla sormaya devam ediyor: “Okulda mı unuttun suluğu? Oğlum cevap versene, okulda mı unuttun yeni aldığımız kırmızı suluğu?” Hayatımda hiç bu kadar art arda “suluk” dendiğini duymadım. Çocuk bu hastalıklı sorguyla ilgilenmeyince, anne bu defa yanındaki y ...

İçime ata ata

Terk ettiğim zamanı yeniden kazanmak ve kişisel evrenime büyülü nağmeler katmak için kulaklık kullanmaya karar verdim. Kırk yaşımı çoktan devirmeme rağmen, hayata yeniden başlamanın kendim için yeni bir şeyler satın almaktan geçtiğini sanabiliyorum. Hayatım, kendi dizaynımı yaratmak yerine başkalarınınkini taklit etmekle geçtiğinden orijinal bir ka ...

Yazınımızda konak edebiyatı

Ürgüp-Göreme-Safranbolu gibi yerler için henüz yaşımızın erken olduğunu, fazla yöreselliğin ve aşırı doz bakraçta ayranın bize ağır geleceğini anlatmaya çalıştıysam da dinletemedim. Yapacağı geziler öncesi yörenin ümüğünü internetten sıkan bir arkadaş, “Abi Safranbolu Unesco tarafından ‘Dünya Miras Listesi’ne alındı,” diyerek planlanan otantik gezi ...

Neyim var benim?

Nice insan, ağrılar ve öleceğine dair kaygılar içinde acile gitmiş, gerekli tetkiklerin ardından o gün ölmeyeceği ima edilerek eve geri gönderilmiştir. Gerçekten de eve gönderilen insanların büyük bir çoğunluğunun ölmediği ve üstelik ertesi sabah işe gittiği görülmüştür. Tıp bazen bir ima bilimidir, insana olan saygısı dolayısıyla, kalkıp gece yarı ...

Biri bize gülüyor

Loş ışıkta yüzü asla görünmeyen, fakat dev bir cüsseye sahip olduğu anlaşılan adam sürekli kahkahalar atıyor. Sol elinde yalnızca kadim sırları bilenlerin tanıyacağı armalı bir yüzük var. Yüzüklü elinde tuttuğu purodan dış mihraklara özgü yoğun dumanlar yükseliyor. Sağ elinin altındaysa sürekli okşadığı bir kedi yatıyor. Kedinin adı Opus. Yıllardır ...

Bütün dünya ayılmamı bekliyor

“Tünel’deyim kahvemi içip ayılmayı bekliyorum,” dedi telefondakine. Artık duymaya alıştığımız standart bir başlangıç bu. Son yıllarda kahvesini içmeden kendine gelemeyen insan popülasyonuna her gün yenileri ekleniyor. Sanki kahvelerini içmezlerse o gün ayılamayarak ertesi güne devredeceklermiş gibi davranıyorlar. Çağdaş dünya için kahvenin tılsımı ...

ARŞİV