Baba parmağı

21 Ekim 2022 - 09:00

“Sen ne yiyorsun?” dedi. İşaret parmağı, soruyu sorduğu kişinin yüzünü gösteriyordu. Belli ki bu parmak cevabı alıncaya kadar gerginliğini koruyacaktı. Parmak sabırsızdı, vakit geçiyordu, cevap bir türlü gelmiyordu. Gergin parmak, “Evet!” diyerek acele etmesini istedi. “İskender” dedi tehdit altındaki çocuk. Parmak, şeklini bozmadan yatay olarak kaydı ve diğer çocuğun suratında durdu. “Sen ne yiyorsun?” Diğer çocuk, tecrübeli olduğundan parmak saldırısını hemen savuşturdu. “Ben de İskender.” Beklediği cevabı alan parmak, yan tarafa ilerledi ve hafif yukarı kalkarak annenin suratını buldu. “Sen ne yiyorsun?” “Ben de İskender alayım, ama tereyağsız!” dedi anne. Bütün bu totaliter yönetim biçimi içinde kilo problemini araya sıkıştırmayı başarmıştı anne. Aslında Parmak Baba sinirli falan değildi, sadece bir erkek olarak aileyi yönetme alışkanlığını icra ediyordu. Restoranlar, babaların güçlerini görünür hale getirebildikleri mekânlardan biridir. Bu yüzden parmak “Sen!” efektiyle ateş eden bir namlu gibiydi. Yan masada olmama rağmen bana bile yönelecek kadar kuvvetliydi. Bana, “peki ya sen” diye ateş etse, bu güce boyun eğer hemen, “İskender!” derdim. Parmak, kişilere özel saldırısından kazandığı üç adet İskender’den sonra, genel bir taarruza geçti. Bir silecek gibi aile bireylerinin suratlarında dolaşarak içli köfte taraması yaptı. Anne hariç olumlu cevap alınca, saha araştırmasının sonucunu garsona rapor etti: “Şimdi bize önden üç tane de içli köfte veriyorsun.” Sonra parmak içecek siparişleri için tekrar suratlara doğru kalktı. Garsona biri zero (anne), 4 kola yazdırıldı. Baba, bir maestro gibi yönettiği parmağıyla ailesini besliyordu. Gerçekten etkileyici bir gösteriydi. Bu yüzden kendi siparişlerimin aynı gıdaları içermesi normal sayılmalı. Bana kalırsa, kim bu gösteriyi izlese önden içli köfte, arkadan İskender yer, aralarda da kola içerdi. 

       

      İskenderler geldi. Diyet Anne ilk lokmayı alır almaz çatalı elinden bıraktı. Eğilip kokladı. Burnunu buruşturdu. Ben de kendi İskender’imi kokladım. Ölmesine rağmen kokusunu koruyan bir hayvan çeşidi olan koyun tüm haşmetiyle tabakta yatıyordu. Bu tür durumlarda sorun çıkarma ihtimali yüksek olan Parmak Baba’ya baktım. Dili, dışarı çıkıp dudaklarını yalayarak lezzeti çoğaltmaya çalıştığına göre onun için bir sorun yok gibiydi. Parmak çocuklarsa, yemeğin lezzetinden bağımsız, beslenme eyleminin bir an önce sonlanması için çatalla koyunu dürterek vakit geçiriyorlardı. Diyet Anne, koyunlarla olan sorununu masanın yöneticine şikâyet etti.

Parmak Baba, eşine tabağındaki sorunun koyundan değil, istememesine rağmen dökülen tereyağından kaynaklanabileceğini söyledi. “Neyse ne” dedi, Diyet Anne, “ben bunu yemem.” Parmak Baba gözleriyle garsonu aradı. Parmak kalkıyor, dedim içimden. Kalktı. Garson derhal olay yerine intikal etti. Parmak Baba, “Yalnız bu İskender’de tereyağı olmayacaktı” dedi. Suratı, eğer bu büyük hata düzeltilmezse patlayan bir öfkeyi sahneye koymak üzere hazırda bekliyordu.

Garson, “Derhal değiştirelim efendim” deyince, babanın patlamaya hazır yüzü, ‘ha şöyle’ anlamında rahatladı. İşler yolundaydı. Tabağımda yatan koyun için ben de parmağımı kaldırmak isterdim, ama üst üste kalkan parmaklarla işletmeyi zor durumda bırakmak biraz gereksiz, daha doğrusu yorucu geldi. Garson, kısa bir süre sonra yeni İskender’i getirdi. Yeni tabak, eski tabaktaki koyunun iki-üç döner bıçağı darbesi uzaklığındaki parçalardan oluştuğu için sorunun çözülmeyeceğinden emindim. Merakla finali bekliyordum. Tam o sırada, ilk defa göz göze geldik Parmak Baba’yla. Derhal başımı eğerek önümdeki koyuna bakmaya başladım. Bir İskender’e uzun uzun bakmak kabul edilebilir bir davranış olmadığından, yemek istemediğim halde bir parçayı ağzıma attım. Gerçekten kötüydü, ağzımdaki parça büyüyerek çayır günlerini hatırlatan kokusuyla bir koyuna dönüşüyordu. Bütün halinde yutarak üzerine asitli kola gönderdim. Sonucu görmem gerekiyordu, göz ucuyla Parmak Ailesi’ne baktım. Diyet Anne, tahmin ettiğim gibi yeni İskender’i de yemiyordu, yüzü buruşuktu. Galiba onun durumu, koyundan kaçmaktan çok, en ufak bir mazereti diyetinin istikbali için kullanmakla ilgiliydi.

Sonra birden yüzünü buruşturmayı bıraktı. Kaşları, alnının ortasına doğru yükselirken, gözleri en büyük hacmine ulaştı. Parmağı yeryüzüne dimdik, göz hizasına kadar kalktı. (Babanın parmağı bu denli başarılı ve yeterliyken, onun parmağını görmeyi beklemiyordum.) Sonra ağzından bütün bu hazırlıkları açıklayan kelimeler fırladı: “Hayır Kerem! O yemeği bitirmeden kalkamazsın.” Kerem’e baktım. Kerem, sandalyenin en kenarına kadar kaymış, koşma arzusuyla dopdoluydu. Anne, “Sana hayır dedim!” diyerek tekrar uyarınca, götünün sol yarısı sandalyede, sağ yarısı boşlukta, donakaldı. Sol yarıyı da kurtarmak için bir umutla babasına baktı. Baba, “Sen bilirsin, istiyorsan kalk!” dedi. Kerem boşluktaki yarıyı sandalyeye geri aldı. Çünkü kelimelerin dizilişine bakıldığında olumlu bir anlamı olan bu cümle, yüzüne doğru tutulan parmak yüzünden, ‘sıkıyorsa kalk’ anlamı kazanmıştı. O an Parmak Baba’yla ikinci defa göz göze geldik. Yine yakalanmıştım. Restorandaki oturma planımıza göre, Parmak Baba, Kerem ve ben aynı doğru üzerinde yer alıyorduk. Babanın parmağından “sen” efektiyle çıkan tehdit Kerem’in kafasını sıyırarak bana ulaşıyordu. Derhal önüme döndüm. Mecburen koyundan bir çatal daha aldım. olayı ilk koyunu eritmek için harcadığımdan içimdeki kokuyla baş başa kaldım.

Sürekli yakalanarak İskender’i bitirmek zorunda kalabilirdim. Hesabı istedim. Kalktım. Parmaklı Aile’ye bakmadan kapıya doğru yürüdüm. Arkamdam, “Bir dakika bakar mısın?” diye bir ses gelince alnım karıncalanmaya başladı. Parmak Baba, galiba en sonunda direkt bana ateş ediyordu. Döndüğümde muhatabımın garson parmağı olduğunu anlayınca rahatladım. Parmak, havadan aşağı inip yatay bir konuma geçerek kalktığım masaya yöneldi. “Telefonunuzu unuttunuz.” Gülümseyip ‘haa sağ olun ya’ anlamında elimi kaldırarak masaya dönerken, gerçek parmağı tatlı seçimi için tüm aileyi tararken gördüm.

Yazarın Diğer Yazıları

Düşüyorum

Düşüyorum. Keyifli bir yürüyüş için ceplerime soktuğum ellerimin yokluğunda düşüyorum. Oysa şimdi ellerim serbest olsa, avuçlarımla zemini karşılar, bu işi bir iki sıyrıkla atlatırdım. Olmuyor. Ellerimi cebimden kurtaramıyorum. Bozuk para çıkarırken bile ellerimi bırakmayan dar kotum, bu en dar zamanımda da salıvermiyor ellerimi. Beni kurtarmak kon ...

Bu çocuğun yarısı benim

Bilim çok açık. Bilim, akvaryum balıklarının ortalama 26 derecede rahat edeceğini, tavukların 27 derecenin üzerinde strese gireceğini söylüyor. Tavuğun stres derecesini dahi ölçen bilim, bir insan yavrusunun kaç derecede uyuması gerektiğini bilmez mi? Bilir. Cihan, çocuğunun kaç derecede uyuması gerektiğiyle ilgili karısı Zeynep’le günlerdir süren ...

Misophonia

Masanın bir tarafında yediği tavuk kanadına övgüler düzen ve övgülerini ağzını şapırdatarak taçlandıran bir erkek var. Diğer taraftaysa, tavuk kanadı övgülerini dev şapırtılar arasında anlamsız sesler olarak algılamaya başlayan öfkeli bir kadın yer alıyor. Tavuk kanatlarına ses veren bu adam, karısının patlamak üzere olduğunun henüz farkında değil. ...

Hamsi otorite ister

Granyöz, kısa bir süre önce huzur içinde ölmüş gibi parlak parlak bakıyor. Palamut,kendi mevsimi olduğunu ispat etmek istercesine yay gibi geriniyor. Çipuralar, çiftlik işine giren ilk tür olmanın gönenciyle sayı üstünlüklerini koruyor. Jumbo karidesler, mutfaklara kalite getirme iddiasıyla vizyon sahibi insanları bekliyor. Çiftlik olmadığını iddia ...

ASKİ

Sahil beldelerinde online erişimin bir şekilde tıkandığı, yazlıkçının bizzat merkezdeki bir kurum binasına gitmek zorunda kaldığı durumlara hâlâ rastlanabiliyor. Kışın su saatleri yanlış mı okunmuş, şimdi fahiş bir rakam mı çıkmış, yan komşu gidip itiraz edince düzeltme mi yapmışlar, “bu resmen eşkıyalık” karşısında bizler de gidip itiraz mı edecek ...

İnsan lekesi

       Akşamüstü Philip Roth’un “İnsan Lekesi” isimli romanını okuduğum terasımda, gece yarısından sonra “Hap Koydum” şarkısıyla kalça tokuşturacağımı tahmin etmiyordum. “Tüm apartmanın sahibi” mertebesinden, yıllar içinde daireleri sata sata “apartman yöneticiliği” sıfatına kadar düşmüş İsmail Tapan tarafından “yüksek ses” ve “münasebetsizlik” suç ...

Susadın mı Emre?

       “Suluğun nerde? Suluğunu kayıp mı ettin? Nerde suluk?” Çocuktan cevap gelmiyor ama anne hızla sormaya devam ediyor: “Okulda mı unuttun suluğu? Oğlum cevap versene, okulda mı unuttun yeni aldığımız kırmızı suluğu?” Hayatımda hiç bu kadar art arda “suluk” dendiğini duymadım. Çocuk bu hastalıklı sorguyla ilgilenmeyince, anne bu defa yanındaki y ...

İçime ata ata

Terk ettiğim zamanı yeniden kazanmak ve kişisel evrenime büyülü nağmeler katmak için kulaklık kullanmaya karar verdim. Kırk yaşımı çoktan devirmeme rağmen, hayata yeniden başlamanın kendim için yeni bir şeyler satın almaktan geçtiğini sanabiliyorum. Hayatım, kendi dizaynımı yaratmak yerine başkalarınınkini taklit etmekle geçtiğinden orijinal bir ka ...

Yazınımızda konak edebiyatı

Ürgüp-Göreme-Safranbolu gibi yerler için henüz yaşımızın erken olduğunu, fazla yöreselliğin ve aşırı doz bakraçta ayranın bize ağır geleceğini anlatmaya çalıştıysam da dinletemedim. Yapacağı geziler öncesi yörenin ümüğünü internetten sıkan bir arkadaş, “Abi Safranbolu Unesco tarafından ‘Dünya Miras Listesi’ne alındı,” diyerek planlanan otantik gezi ...

Neyim var benim?

Nice insan, ağrılar ve öleceğine dair kaygılar içinde acile gitmiş, gerekli tetkiklerin ardından o gün ölmeyeceği ima edilerek eve geri gönderilmiştir. Gerçekten de eve gönderilen insanların büyük bir çoğunluğunun ölmediği ve üstelik ertesi sabah işe gittiği görülmüştür. Tıp bazen bir ima bilimidir, insana olan saygısı dolayısıyla, kalkıp gece yarı ...

Biri bize gülüyor

Loş ışıkta yüzü asla görünmeyen, fakat dev bir cüsseye sahip olduğu anlaşılan adam sürekli kahkahalar atıyor. Sol elinde yalnızca kadim sırları bilenlerin tanıyacağı armalı bir yüzük var. Yüzüklü elinde tuttuğu purodan dış mihraklara özgü yoğun dumanlar yükseliyor. Sağ elinin altındaysa sürekli okşadığı bir kedi yatıyor. Kedinin adı Opus. Yıllardır ...

Bütün dünya ayılmamı bekliyor

“Tünel’deyim kahvemi içip ayılmayı bekliyorum,” dedi telefondakine. Artık duymaya alıştığımız standart bir başlangıç bu. Son yıllarda kahvesini içmeden kendine gelemeyen insan popülasyonuna her gün yenileri ekleniyor. Sanki kahvelerini içmezlerse o gün ayılamayarak ertesi güne devredeceklermiş gibi davranıyorlar. Çağdaş dünya için kahvenin tılsımı ...

ARŞİV