Aşağı yukarı Kadıköy…

26 Ocak 2017 - 13:23

40 yaşındayım, az birkaç ay sonra da umarım 41. O zamana kadar matematik de değişmezse inancım 41 olacağım yönünde…

16 yaşına kadar Heybeliada’da yaşadığım için, “şehir” kavramı kafamda hep karışıklıkla aynı olmuştu. Adada araba yok, gürültü yok, okulun yanından koş denize gir, sıkıntı yok. Kışın kar tuttu mu her yer kar pisti olur adaların yokuşlu sokaklarında, şimdilerde iyi yağdığı zaman burada da birkaç pist biliyorum kaymalık, insan çevresini zamanla tanıyor işte.

Kadıköy’le ilgili en eski anım, lise hazırlık sınavı için Altıyol’un aşağısında gittiğim bir dersanede başlıyor. Bol minibüslü, sağı solu gelinlikçi, kuyumcu ve dershaneyle dolu bir yerdi Altıyol. Cep telefonu henüz insanlıkla buluşmamışken oralarda telefon hastaneleri filan da yoktu.

Liseye girmek için gittiğim kurs işe yaradı mı yoksa yaramadı mı tam bilmiyorum ama bir şekilde yine Kadıköy’de bir okul olan St. Joseph’e girdim. Galiba bizimkilere kolej yılları boyunca büyük yük olmuşum. Neyse ki kendileri iyi ebeveynler oldukları için bunu bana hiçbir zaman yansıtmadılar. Ben de kendimi bildiğimden beri gereksiz para harcamayı sevmezdim. Zaten galiba harcayacak para da kalmamıştı. Baba uzakyol kaptanı, bir gidiyor 3-4 ay yok.

Ufakken “büyük harcama” olarak gördüğünüz gazoz ya da gofret gibi büfe / kantin ürünlerinden hiçbir zaman satın almadım. O paraları biriktirir, “Bir gün kesin bi işime yarar” diye düşünürdüm. (Tuhaftır ki, yıllar sonra davul almaya niyetlendiğimde, ona da hayır diyemeyen babam elini cebine atmış, 750 milyon lira mıdır nedir artık öyle bir şey çıkartmıştı, benden de temiz bir 50 milyon ya da 50 bin lira çıkmıştı.)

Ortaokulla birlikte adadan her gün Kadıköy’e gelmeye başladım böylece. Sahilde inip 4 Numara Bostancı – Kadıköy otobüsüne binmez, o bilet parasını da cebe atar, okula kadar her havada yürürdüm. Zaten yağmurda ufaksanız hem de otobüs içindeyseniz ortam şimdikinden farklı değildi. Bir durak için de o bilete değmezdi. Lahana gibi giyinen için yağmurlu havada o otobüs öyle bir sauna etkisi yapar ki.

Okul harikaydı. Bahçesindeki ağaçları, tiyatro salonu, sınıfları, gizli şarap mahzeni, kullanılmayan gizlice kaçabildiğiniz kilisesi. Bir öğrenci için her türlü imkan vardı. Müdür yardımcımızın odasına o yaşta hırsız gibi girip, tiyatro odasının anahtarını almış, sonra okuldan da gizlice kaçıp bir anahtarcıda anahtarı kopyalatmış, sonrasında ise tekrar kimselere görünmeden müdürün odasına girip orijinalini yerine bırakmıştım. Çünkü okuldaki tiyatro salonu hayatımın büyük kısmına yerleşecek bir şeye sahipti: Davul… Yani bateri… Tabii bizden büyük abilerimizden bir tanesi Cengiz Baysal, diğeri de Sarp Maden’di. Şimdilerde büyük müzisyenler olan bu güzel abiler sayesinde müzikle ilgilenmeye başlamıştım. Tabii davulcular müzisyen sayılıyorsa…

Okulun içinde kalınca akşam belli bir saatten sonra bahçeye salınan köpekler de insana bir korku veriyordu. Okulun bir sürü köpeği vardı ve akşamları bahçede asayiş onlardan soruluyordu. Zaten kısa boylu ve zayıfım, hayatımda ilk kez dobarman cinsi bir köpekle böyle bir ortamda karşılaşmak istemezdim…

Okul çıkışında Moda Burnu’na Bomonti’nin sonuna gider, ağaçların altında boş boş oturup müzikle ilgili bildiğimiz az ama yeni bilgilerle heyecanlı heyecanlı bir şeyler konuşurduk. Gitar almak için para bulmamız gerekiyordu, çünkü arkadaşım klasik gitar eğitimi alıyordu ve babası elektro gitar kavramına acayip ayar oluyordu. Laubali buluyor olmalı…

İlk kez sigara içtiğim yerlerin yerinde şimdi acayip apartmanlar duruyor. Ben de zaten lise günlerimde içtiğim bir iki sigaradan sonra sigara içmedim. Eve dönerken ise Kadıköy çarşısının içi ve paralel sokakları aklımızı alırdı. Akmar Pasajı’nın metalciliğin merkezi olduğu yılları hatırlıyorum. Athena’dan arkadaşlarım Gökhan ve Hakan’la Altıyol’da leş gibi bir stüdyonun eksi 3. katında farklı odalarda çalışıyorduk. Kadıköy’de yürüyen punklar vardı zamanında. Renkli sipsivri saçlı… Yine “Bilader senin neden saçın uzun?” diye dövülen çocuklar da olurdu. O yıllarda saç uzatmak bile nedense dertliydi. Sonra derde de saça da alıştık…

Akmar’ın üst girişinin yanında şimdi Nezih olan, eskinin Gençlik Kitabevi vardı. Nezih ise şimdi cep telefoncusunun olduğu yerdeydi. Bu iki dükkanda da çok klas kalemler ve maketler olurdu. Onlar da bir sonraki yazıya sanırım.   

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa 2018

Hep kendimize baktık, peki yeni yılda Avrupa’da neler olacak? …ülkemizdeki çevre ve şehircilik politikalarından özellikle de artan ileri demokrasisinden hasetlerinden çatlayan Avrupalılar, o hırsla 2018 yılında Türkiye’yi taklit etmeye başlarlar. Okuyacağınız satırlar 2018 yılında Avrupa’nın ibretlik hikayesidir. İspanya’nın “Çılgın Proje ...

İnsan ne ister?

Moda’dan çıktım yola. Önce Moda sahilinde dolaştım, sonra Kurbağalıdere taraflarından Kalamış’a geçtim. Oradan Fenerbahçe Parkı, Orduevi yokuşu filan derken sahil yoluna geldim. Caddebostan’dan, Bostancı’ya kadar sokakta gördüğüm gençlere neler istediklerini sordum. Gençler rahat olmak istiyor. Gençler sorumluluk sahibi olmak istemiyor. Gençler ...

Çekirdek çevre

Çekirdek çevre Eskişehir’de Prosuk kenarına konulan “Çekirdek çitleyen eşek” eseri birçok insandan farklı tepkiler aldı. Kimileri bu heykeli onaylamadı, kimileri ise çok beğendi, bazıları ise “Hayvanlara ayıp olmuş, hayvanlar çevreyi böyle kirletmiyor” gibi bir yaklaşımda bulundu. Eskişehir de parkları, bahçeleri ve genç nüfusu bol bir şehir. ...

Kadıköy’ün en güzel yeri

Herkesin Kadıköy’ü farklı. Herkesin semtte sevdiği yerler farklı. Kadıköy de zaten yıllar içinde herkese farklı bir tarafını göstere göstere bugünlere geldi. Kimi sakinliğini seviyor, kimi gençliğini, kimi rahatlığını, kimi ise sadece sokaklarını. Bir semti güzel bir semt yapan, yaşatan şeyler birbirinden ne kadar farklılaşırsa o semt o derec ...

Kediler, köpekler ve uzaktan nokta gibi görünenler

Kedi filmini belki izlemişsinizdir. İstanbul’daki binlerce kedinin hayatından ufak bir kesitte şehirli halimizle, hayata yakınlığımızın bir sentezi olan sokak hayvanlarını anlatır. Türkiye’de yaşayan hiç kimse sokakta kedi ya da köpek gördüğü zaman şaşırmaz. Gece bazen eve giderken bir arabanın üzerinde, bir apartmanın girişinde uyuyan tüylü ark ...

Sahilde buluşanlar

Kadıköy’de yaşam diğer semtlere göre biraz daha sakin ve yaşanabilir gibi nedense. Son yıllar içinde, özellikle büyük İstanbul depreminden sonra, Kadıköy her yıl kendini daha da topladı. Son yıllarda Taksim’in ve İstiklal Caddesi’nin betona ve kimsesizliğe gömülmesinden sonra, gece hayatı ve genç nüfusun da Taksim’den göçmesiyle birlikte, herkes iç ...

Komşular komşularımız

Aynı adreste 10 yıldan fazla süredir oturmaktayım. Kadıköy’deki evimize ilk geldiğimizde yıllar 2006 ya da 2007 idi. Deprem sonrası fiyatlar ve kiralar rahatlamıştı, şimdiki gibi füzeleşen anlamsız kiralar yoktu. Neyse derdim kirası filan değil zaten. Kadıköy’de oturmanın güzel yanı hala bir şekilde hayatta kalabilmiş olan mahalle hissiydi. Kadıköy ...

Saygıya saygı duymak

Bu satırları alt katta 3 haftadır bitmeyen tadilatın tam üzerinde yazıyorum. Şu anda balkonu plastik doğrama ile kapatıyorlar. Moda’da 10 yıldır aynı binada oturunca ister istemez apartmandaki komşularımız da aramızdan ayrılıyor. Moda’da yaşayanlar genelde eskiden beri burada oturduğu için, şu binada kaldığım 10 yıl boyunca 3 tane çok sevdiğim komş ...

Sahillerde buluşalım

İşsizlikten midir yoksa iş sahibi olmak istememekten midir bilmiyorum, yıllardır aylak aylak dolaşıyorum sokaklarda. Reklam ajanslarında çalıştığım senelerde paramı biriktirmiş, kendime güzel iki tane bisiklet almıştım. Güzel dediysem şimdi caddelerde gördüklerimizin yanında ikisi de külüstür sayılır ama olsun. Biri bana, birisi hanıma. Ailecek mob ...

Aşağı yukarı Kadıköy 3 - Sokaklardan evlere

Bir yeri, o yer, bir semt, bir bölge haline getiren şeyler neler olabilir? Sevdiğimiz yerlerin neyini seviyoruz? Anılar nasıl oluşuyor, gibi şeyler düşünüyorum. Benim aidiyetle ilgili anladığım şey şu. Aslında basit kuralları var. Bir yeri özel yapan şey ya da şeyler esasında çok basit. Bunu yapabilmek zor kısmı. Çünkü hayatta aklınıza gelem ...

Aşağı yukarı Kadıköy 2

Bir önceki yazıda davul çalma sevdası uğruna lisenin müdür yardımcısının odasına o yaşta hırsız gibi girip, davulların bulunduğu tiyatro odasının anahtarını almış, sonra okuldan da gizlice kaçıp bir anahtarcıda anahtarı kopyalatmış, sonrasında ise tekrar kimselere görünmeden müdürün odasına girip orijinalini yerine bıraktığımı söylemiştim, çünkü ko ...

ARŞİV