Bir önceki yazıda davul çalma sevdası uğruna lisenin müdür yardımcısının odasına o yaşta hırsız gibi girip, davulların bulunduğu tiyatro odasının anahtarını almış, sonra okuldan da gizlice kaçıp bir anahtarcıda anahtarı kopyalatmış, sonrasında ise tekrar kimselere görünmeden müdürün odasına girip orijinalini yerine bıraktığımı söylemiştim, çünkü kopyaladım ve yapıştırdım. Sonra neler oldu neler...
O yıllarda Üsküdar Amerikan Lisesi daha kız lisesi... Müzikallerinde, tiyatro oyunlarında bile erkek karakterleri kızlar oynuyor. Bizim okulda da paso erkek var. Erkek lisesiyiz. Etrafımızda sadece erkekler ve bi takım kendini eğitime adamış öğretmenler var. Okul içinde hareketlerimiz bile tuhaf ama sakin bir disipline girmiş durumda... Koridorlarda belli karolardan yürüyebiliyoruz, belli karolardan dönebiliyoruz. Neredeyse her yerde sessizlik, düzen ve disiplin hakim. Tabii her yer genç dolu disiplin ne kadar hakim olabilir? Herkesin tuhaf tuhaf huyları var, daha genciz hem de en genciz. Kimimiz bilardo oynuyor, kimimiz okul kırıyor. Ben nedense hiç okul kırmadım. Çünkü davullar okuldaydı.
Okul bitti mi elimde anahtar, çıkıyorum büyük bahçeye, at kestanesi ağacı dolu her yer. Tiyatro salonunun arka kapısını elimdeki kopya anahtarla açıyorum, giriyorum içeri. İçerisi zifiri karanlık... O yıllarda cep telefonu filan yok, e cepte fener de yok. Sigara da içmiyorum, çakmak ya da kibrit de yok. El yordamı, yarasa misali, ışıklar açıkken aklımda tuttuğum yere doğru gidip sahnenin ışıklarından birinin sigortasını açıyorum. Arada yanlış sigorta açtığım da oluyordu, hemen kapatıyordum. Gizli gizli davul çalacağım ya, bendeki de mega zeka...
Doğru ışık açıldı mı sahnenin ortasında ışıl ışıl davulla göz göze gelirdim. Işıl ışıl da değildi. Bilenler için Yıldırım – Beyaz Kardeşler marka bir davuldu. O yıllarda Yıldırım diye bir markamız vardı, yıllar içinde onu da kaybettik gitti.
Askerde filan da karşılaşabilirsiniz o eski Yıldırım davullarla. Tuhaf bir histir onları çalmak. Emeği geçen Yıldırım ve Şeref ustalara selam olsun. Dükkanları Şişhane’deydi, hanın içinde... Nereden nereye...
Bir gün yine bahçedeyim, okul bitmiş mi bitmemiş mi bilmiyorum ama benim derslerimin bittiği kesin. Yine gittim tiyatro odasının arka kapısına. Kapıya anahtarı soktum, aaa kapı kendiliğinden açıldı. Karşıma bir kapı daha çıktı sandım, adammış. Kapı gibi adam dedikleri bir adam. Arkada bir tane daha var aynı model devasa. Onların da arkalarında ufak tefek, beyaz saçlı Yoda’ya benzeyen bir adam var. Aaa, Aziz Nesin!
Kapı gibi abiler de onun korumalarıymış. Meğer o gün bizim okulda konuşması varmış Aziz Nesin’in. Ben de Allah’tan o zamana kadar bir iki kitabını babamdan görüp okumuşum. Namus Gazı muhabbeti yaptım çok az, ‘Severek okuyorum Aziz Bey’ filan dedim. Sonra da zilleri koyduğum zulama doğru ilerledim. Hop yine geldi korumalar ‘Naapıyorsun genç?’ filan diyorlar. ‘Abi şurada ziller var benim, zil çantamı alacam’ diye elimle gösterdim. Uzanıp aldılar. İçine baktılar, gerçekten de zil. Tabak gibi. O sırada aklıma bi şey geldi. Ufak zillerden birini aldım, Aziz Nesin’e gösterip ‘Aziz Bey, yanımda kitabınız yok maalesef ama bu zil var, benim için değerlidir, bunu imzalar mısınız?’ diye sordum. Aziz Nesin, zili aldı ‘İstanbul ziller iyi değil mi?’ dedi, ben de ‘En iyisi’ diyebildim. Benim için kocaman bir imza attı zilin altına. Sonra da zili bana uzatıp ‘Al güzel müzikler yap bununla’ dedi. Kaç yıl oldu, hala o zil bende ve sağlam. Eski İstanbul marka bir ‘Splash’... Aziz Nesin imzalı...
Bu sefer de Akmar’a giremeden okulun içinde anılara tıkıldım kaldım. Artık önümüzdeki sefere As Sineması’nı, Kadıköy’ün yeraltı bilardo salonlarını ve karanlık arka sokaklarını anlatırım.
Hep kendimize baktık, peki yeni yılda Avrupa’da neler olacak? …ülkemizdeki çevre ve şehircilik politikalarından özellikle de artan ileri demokrasisinden hasetlerinden çatlayan Avrupalılar, o hırsla 2018 yılında Türkiye’yi taklit etmeye başlarlar. Okuyacağınız satırlar 2018 yılında Avrupa’nın ibretlik hikayesidir. İspanya’nın “Çılgın Proje ...
Moda’dan çıktım yola. Önce Moda sahilinde dolaştım, sonra Kurbağalıdere taraflarından Kalamış’a geçtim. Oradan Fenerbahçe Parkı, Orduevi yokuşu filan derken sahil yoluna geldim. Caddebostan’dan, Bostancı’ya kadar sokakta gördüğüm gençlere neler istediklerini sordum. Gençler rahat olmak istiyor. Gençler sorumluluk sahibi olmak istemiyor. Gençler ...
Çekirdek çevre Eskişehir’de Prosuk kenarına konulan “Çekirdek çitleyen eşek” eseri birçok insandan farklı tepkiler aldı. Kimileri bu heykeli onaylamadı, kimileri ise çok beğendi, bazıları ise “Hayvanlara ayıp olmuş, hayvanlar çevreyi böyle kirletmiyor” gibi bir yaklaşımda bulundu. Eskişehir de parkları, bahçeleri ve genç nüfusu bol bir şehir. ...
Herkesin Kadıköy’ü farklı. Herkesin semtte sevdiği yerler farklı. Kadıköy de zaten yıllar içinde herkese farklı bir tarafını göstere göstere bugünlere geldi. Kimi sakinliğini seviyor, kimi gençliğini, kimi rahatlığını, kimi ise sadece sokaklarını. Bir semti güzel bir semt yapan, yaşatan şeyler birbirinden ne kadar farklılaşırsa o semt o derec ...
Kedi filmini belki izlemişsinizdir. İstanbul’daki binlerce kedinin hayatından ufak bir kesitte şehirli halimizle, hayata yakınlığımızın bir sentezi olan sokak hayvanlarını anlatır. Türkiye’de yaşayan hiç kimse sokakta kedi ya da köpek gördüğü zaman şaşırmaz. Gece bazen eve giderken bir arabanın üzerinde, bir apartmanın girişinde uyuyan tüylü ark ...
Kadıköy’de yaşam diğer semtlere göre biraz daha sakin ve yaşanabilir gibi nedense. Son yıllar içinde, özellikle büyük İstanbul depreminden sonra, Kadıköy her yıl kendini daha da topladı. Son yıllarda Taksim’in ve İstiklal Caddesi’nin betona ve kimsesizliğe gömülmesinden sonra, gece hayatı ve genç nüfusun da Taksim’den göçmesiyle birlikte, herkes iç ...
Aynı adreste 10 yıldan fazla süredir oturmaktayım. Kadıköy’deki evimize ilk geldiğimizde yıllar 2006 ya da 2007 idi. Deprem sonrası fiyatlar ve kiralar rahatlamıştı, şimdiki gibi füzeleşen anlamsız kiralar yoktu. Neyse derdim kirası filan değil zaten. Kadıköy’de oturmanın güzel yanı hala bir şekilde hayatta kalabilmiş olan mahalle hissiydi. Kadıköy ...
Bu satırları alt katta 3 haftadır bitmeyen tadilatın tam üzerinde yazıyorum. Şu anda balkonu plastik doğrama ile kapatıyorlar. Moda’da 10 yıldır aynı binada oturunca ister istemez apartmandaki komşularımız da aramızdan ayrılıyor. Moda’da yaşayanlar genelde eskiden beri burada oturduğu için, şu binada kaldığım 10 yıl boyunca 3 tane çok sevdiğim komş ...
İşsizlikten midir yoksa iş sahibi olmak istememekten midir bilmiyorum, yıllardır aylak aylak dolaşıyorum sokaklarda. Reklam ajanslarında çalıştığım senelerde paramı biriktirmiş, kendime güzel iki tane bisiklet almıştım. Güzel dediysem şimdi caddelerde gördüklerimizin yanında ikisi de külüstür sayılır ama olsun. Biri bana, birisi hanıma. Ailecek mob ...
Bir yeri, o yer, bir semt, bir bölge haline getiren şeyler neler olabilir? Sevdiğimiz yerlerin neyini seviyoruz? Anılar nasıl oluşuyor, gibi şeyler düşünüyorum. Benim aidiyetle ilgili anladığım şey şu. Aslında basit kuralları var. Bir yeri özel yapan şey ya da şeyler esasında çok basit. Bunu yapabilmek zor kısmı. Çünkü hayatta aklınıza gelem ...
40 yaşındayım, az birkaç ay sonra da umarım 41. O zamana kadar matematik de değişmezse inancım 41 olacağım yönünde… 16 yaşına kadar Heybeliada’da yaşadığım için, “şehir” kavramı kafamda hep karışıklıkla aynı olmuştu. Adada araba yok, gürültü yok, okulun yanından koş denize gir, sıkıntı yok. Kışın kar tuttu mu her yer kar pisti olur adaların yoku ...