Kadıköy yepyeni bir değer kazandı! Yılın ilk günlerinde Moda’da açılan Turhan Selçuk Kültür Evi’nden söz ediyorum.
Bence Türk karikatür tarihinde üç önemli mihenk taşı vardır: Cemil Cem, Cemal Nadir ve Turhan Selçuk. Cemil Cem (1882 -1950), editoryal denilen modern gazete karikatürünün babasıdır. Cemal Nadir Güler (1902 - 1947) Türk karikatürünü popüler kılmıştır. Turhan Selçuk (1922 - 2010) ise editoryal karikatürde yepyeni bir çığır açmış, Türk karikatürünün dünya çapında tanınmasını sağlamıştır.
Cemil Cem, 1937 yılından hayata veda ettiği 9 Nisan 1950 tarihine kadar Moda’da oturdu. Üstat, kariyeri boyunca iktidarı eleştirmiş, gerek Meşrutiyet döneminde, gerekse Cumhuriyet’in kuruluşunu takip eden tek parti döneminde bu anlayışından ödün vermemiştir. Bu yüzden başı sık sık derde girmiştir. Artık iktidarı eleştiremeyeceğini anladığı gün fırçasını kırdı ve yağlı boya resim yapmaya başladı. Bilinen son karikatürü, büyük boyutta gerçekleştirdiği “Veliefendi Çayırı” tablosudur. Bu tabloda, karikatürlerinde yer almış olan şahsiyetler boy gösterir. Tablonun açıklamalı röprodüksiyonunun Üstat Cemil Cem’e ayrılan odada, bazı diğer orijinal karikatürleriyle birlikte sergilenmiş olması mekana ayrı bir değer katıyor. Bunun için bu kapsamlı sergiyi düzenleyenlerle birlikte, köşkün sahibi ve Cemil Cem’in orijinallerini bağışlayan Osmantan Erkır’a teşekkür borçluyuz.
Japon karikatür sanatçısı Dr. Yoshiaki Yokota, 2013 yılında Türk karikatürü konusunda araştırma yapmak üzere İstanbul’a gelmişti. Hayranı olduğu üstat Cemil Cem’in evini görmek isteyince de birlikte köşkün yolunu tutmuştuk. Bu ziyaretimizle ilgili, Moda Sevgilim Yeniden adlı kitabımda yer alan bir anekdot vardır. Bir bölümünü kısaltarak aktarıyorum:
“O tarihte köşk, “kafe-restoran” olarak hizmet veriyordu. Bahçesi temiz ve bakımlıydı. Kapının hemen sağ kenarında üstat Cem’in portresinin bulunduğu altın rengi plaket asılıydı. Arkadaşım tabelanın fotoğrafını çekerken içeriden bir görevli çıkıp önümüze dikildi. Japon arkadaşım tuhaf Türkçe’siyle kendini tanıttıktan sonra içeriyi görmek istedik. Görevli şaşırdı:
“Ne göreceksiniz ki? Bayağı ev işte, içeride bar, mutfak var...”
“Yani eşyaları, resimleri, çizimleri, çalışma masası falan...”
“Yok öyle şeyler!”
“Cem’in bu evde oturduğuna dair herhangi bir emare yok mu şimdi?”
“Şöyle bir broşür var...”
Adam küçük bir sehpanın üzerinde duran üçe katlanmış kâğıtları gösterdi, bu broşür aslında lokantanın tanıtımını yapıyordu. Yine de Japon arkadaşım, sanki kendisine kutsal bir belge sunuluyormuş gibi, broşürü iki eliyle ve hafifçe öne doğru eğilerek aldı, özenle çantasına yerleştirdi. Ufak adımlarla geri geri çekilerken de, “Çok teşekkül edelim... Çok teşekkül edelim...” demeyi ihmal etmedi. Kendimizi tekrardan tramvaylı sokakta bulduk. Arkadaşımın yüz ifadesi hayal kırıklığını ele veriyordu. Cem, onun gözünde bir efsaneydi! Bu mekânda Cem’in karikatürleriyle donanmış bir Cem Müzesi ile karşılaşacağını ummuştu. Onu buraya hiçbir ön araştırma yapmadan getirdiğim için suçluluk duyuyordum: “Bilirsin Yoshiaki San, bu tür eski köşkleri muhafaza etmek çok masraflıdır. Onun için işletmek şart. Gördün, üstadın oturduğu ev pırıl pırıl tertemiz... Üstelik sokağa da adını vermişler. Taksi durağı bile aynı adı taşıyor! Biz adamı böyle yaşatırız!” Japonlar çok kibardır. Sizinle aynı görüşte olmasalar bile bunu kesinlikle dile getirmezler, susmakla yetinirler. Yoshiaki San da öyle yaptı...”
Yoshiaki Yokota’nın yolu, günün birinde tekrar İstanbul’a düşerse, ilk işim ona Turhan Selçuk Kültür Evi’ni gezdirmek olacak. Zira eminim, iki büyük Türk karikatür ustasını bu mekanda yan yana görmekten mutlu olacaktır.
Kültür evine adını veren Turhan Selçuk’a gelince, fazla söze gerek yok: Dört dörtlük bir iş olmuş! Bütün emeği geçenleri kutlamak gerekiyor. Usta karikatürcü her yönüyle anlatılmış. Evi gezerken Rus yazar Radi Fiş’in 1979 yılında Turhan’ın Söz Çizginin adlı albümünde yer alan satırlarını hatırladım: “Mütevazi yapılı, karanlık yeşillikler içine gizlenmiş iki katlı bir ev. Turhan Bey burada oturuyormuş. Siyah demir korkulukları olan spiral biçimindeki merdiven bizi salona götürdü. Beyaz badanalı duvarlarda birkaç resim var. Uzun tahta bir masa, masif sandalyeler, avize geçmiş yüzyılların gaz lambaları biçiminde yapılmış.” Sanırsınız yazar Moda’daki köşkü gezmiş!
Düşüncesini sorduğum usta karikatürcü Semih Poroy şöyle bir yorumda bulundu: “Bazı insanlar yapının niçin Turhan Selçuk adını taşıdığını, yitirdiğimiz başka önemli karikatürcüler de olmasına karşın niçin onlardan birinin adının verilmediğini sorguluyorlar. Burada ailelerin tutumlarının da önemi ortaya çıkıyor. Anılan öteki karikatürcülerin ailelerinin önerilerde bulunup bulunmadıklarını bilmediğimiz için bu konuda fazla bir şey söylenemez diye düşünüyorum. Tartışmaların ötesinde en önemli şey, söz konusu yapının, amaçlanan işlevine uygun biçimde canlılıkla yaşatılması, bir kültür merkezi hâline getirilmesidir.”
Bence de en önemlisi, Turhan Selçuk Evi’nin, karikatürcülerimizin özlemini duydukları uzun ömürlü bir buluşma mekanı olmasıdır.
Kim derdi ki günün birinde onun yazdığı gazetede, belki de onun köşesine kurulup Kadıköy yazıları yazacağımı? Moda çay bahçesinde buluştuğumuz günü hatırlıyorum. Bana yeni projesinden söz etmişti. Sıradan insanları izliyor, portrelerini hafızasına kazırken zihninde hikâyelerini kurguluyordu. Hatta bazen fotoğraflarını bile çekiyordu. Aslında kal ...