Kâhin değil, âlim

19 Eylül 2025 - 09:00

Bilindik bir fıkra ile başlayalım. Emekli olduktan sonra eşiyle birlikte Toronto’yu terk ederek Ontario bölgesinde, göl kenarındaki küçük bir eve yerleşen Kanadalı mühendis, kapısının önünde kışlık odun kesiyormuş. Bu esnada sırtında baltasıyla bir Kanada yerlisinin ormana doğru yürüdüğünü görmüş ve seslenmiş: “Hey arkadaş, kış nasıl olacak?” Yerli, ağır adımlarla yoluna devam ederken yanıtlamış: “Soğuk...”

Bu söz üzerine endişelenen mühendis, akşama kadar kan ter içinde odun kesip evin önünde istiflemiş. Ertesi sabah aynı yerli yine evin önünden geçerken, adam tekrar seslenmiş: “Baksana arkadaş, kış gerçekten soğuk mu geçecek?” Yerli, adama bakmış ve “Soğuk, çok soğuk…” diye söylenerek yoluna devam etmiş.

Bunun üzerine adam o kadar telaşlanmış ki, hava kararana kadar başka hiçbir iş yapmadan önceki günün iki misli odun kesmiş. Ertesi sabah yerli evin önünden geçerken odun yığınına gözünün ucuyla bakmış ve mühendis ağzını açamadan, “Bu kış, bütün kışlardan daha soğuk olacak!” demiş.

Sinirlenmiş şehirli adam, “Ne biliyorsun ki?!” diye çıkışmış bastıramadığı öfkesiyle. Yerli, bilgiç bir edayla gözlerini yummuş: “Dedem derdi ki, şehirliler ne zaman çok odun keser, o kış çok soğuk geçer.”

Yukarıdaki fıkra her ne kadar gülümsetse de bir o kadar düşündürücü. Eğitimli ve de şehirli adam, doğa karşısında kendisini aciz hissedince yerli halkın deneyimlerine ihtiyaç duymaktadır. Öte yandan, doğayla iç içe yaşayan Kanada yerlisi, bilime ve ilime saygılıdır. Aslında her ikisinin arayışları aynıdır: Güvenilir bir kaynak! Fakat maalesef bu ortak arayışları istismara çok açıktır. Kâhinler bunun için vardırlar!

Onlar gelecekten felaket haberlerini iletmekte ustadırlar: “Falan yılda büyük bir savaş çıkacak! Bir diktatör gelecek, dünyayı yok edecek! Güneş patlayacak, gökler yarılacak, çok büyük depremler, tsunamiler olacak!” Bazılarıysa bizi ziyadesiyle mutlu kılar: “Tez vakitte kısmetiniz açılacak, beyaz atlı prensiniz sizi alıp götürecek!“

Bu nevi şarlatanları bir tarafa bırakacak olursak, gezegenimizde az sayıda da olsa bilimden beslenen gerçek kâhinler vardır ve içlerinden biri, şansa bakın ki burnumuzun dibinde, Kadıköy’de yaşıyor!

Moda oldum olası ünlü şahsiyetlerin, değerli sanatçıların, yazarların, tarihçilerin, diplomatların yaşam alanı olmuştur. Şimdi size Barış Manço ile başlayan, İdil Biret, Ayşegül Sarıca, Edip Akbayram, Cemal Süreya, Haldun Taner, Suat Derviş, Mina Urgan, Melih Cevdet Anday, Prof. Dr. Semavi Eyice, Cemal Kutay, Fahri Korutürk, Cahit Kayra… diye uzayıp giden öylesine zengin bir liste çıkartırım ki bu sayfaya sığmaz! Ancak son yıllarda sözünü ettiğim kâhin kadar popüler olup sevileni hiç gelmemiştir.

Kendisiyle arada bir Moda Caddesinde yürürken ya da sevgili Nevin ve Necip Azakoğlu’nun Tarihçi Kitabevinde otururken karşılaştığım oldu fakat tanışıklığımız bir merhabadan öteye geçmedi. İmajıyla özdeşleşen geniş siperli kovboy şapkasının altından uzayan gümüşi saçları, güneş yüzü görmekten bronzlaşmış teni, atletik vücut yapısı, ufku süzermiş gibi kıstığı şahin gözleriyle bir Kanada yerlisini andırdığından, onu hep çizgi roman kahramanlarına benzetirim.

Aslında kendisine böyle bakmamı sağlayan başka nedenlerim de var. Örneğin 2012 yılında Kenya’da düzenlenen Trophy adlı bir televizyon programına yarışmacı olarak katıldıktan sonra söyledikleri: “Kenya'da eti çiğ çiğ yedim. Masailer eti bıçakla kesiyordu ben ellerimle koparıyordum. 63 yaşındayım. Kenya'da 300 barfiks çektim…” Yine aynı yarışma programı esnasında yarışmacıların yollarını kesen ve değerli eşyalarını isteyen haydutlara korkusuzca karşılık vermesi! Gerçi sonradan bunun organizatörler tarafından yarışmacılardan habersiz hazırlanmış bir kurgu olduğu açıklanmıştı. Fakat o anda bütün yarışmacılar korku içinde titreşirken, o iki arkadaşıyla birlikte saldırganlara karşı direnmişti.

Korku demişken, sözü bütün İstanbulluları yeniden korkular içinde bırakan 10 Ağustos'taki Balıkesir depremine getireceğim. Herkes bunun yıllardır endişeyle beklenen büyük İstanbul depreminin bir habercisi olduğunu düşünürken, hocamız Türkiye'de deprem korkusu olmadan en rahat uyuyabileceği şehrin İstanbul olduğunu tekrarladı. İnandırıcıydı çünkü Düzce’yi, İzmir’i ve en nihayet Sındırgı depremini yıllar öncesinden tahmin etmişti. Şimdiyse Simav’ı işaret ediyor. Bu tahminlerinin tamamen bilimsel açıklamaları var. Hocamız sadece masa başında değil, arazide de yoğun çalışmalar yapıyor.

Ben yine de yapay zekâya sordum: “Profesör Şener Üşümezsoy kimdir? Ona güvenebilir miyiz?”

Hazretten uzunca bir cevap geldi, son birkaç satırını aktarıyorum:

“Şener Üşümezsoy, sadece bir bilim insanı değil; halkın güvenini kazanan, deprem gerçeğini duyarlı ve doğru biçimde aktarabilen bir uzman. Eğer istersen, açıklamalarını hangi teknik temellere dayandığını, hangi fay hatlarını izlediğini ya da kitaplarının içeriğini birlikte derinlemesine de inceleyebiliriz.

Not: Kaynaklarda yer alan mizahi anekdotlar — örneğin Adalar’dan yüzerek İstanbul’a dönmesi ve reçelle ilgili detaylar — onu sadece bir akademisyen değil, aynı zamanda herkesin sevebileceği bir karakter haline getiriyor.”

Yapay zekânın her söylediğine inanmayın diyorlar. Fakat ben Modalı hocamız Şener Üşümezsoy hakkında yazdıklarına -yüzerken reçel yemesi dışında- inanmamak için bir neden bulamadım. Zaten bildiğim şeylerdi.

Kadıköylü hemşehrilerime tek söyleyebileceğim; evet, korkmayalım ama tedbiri de elden bırakmayalım. Binalarımızı kontrol ettirelim, deprem yönetmeliğine uygun binalarda oturalım. Buna rağmen hâlâ endişe mi var? O halde Passiflora şurubu niyetine bir doz Şener Üşümezsoy Hoca okuması salık veriyorum!

Yazarın Diğer Yazıları

Yaşasın 3F ! Futbol, Falan Feşmekân…

Futbola ilgim ve sevgim küçük yaşlarımda başladı. Hatta o kadar küçüktüm ki, salondaki lambalı koskocaman radyodan yankılanan spikerin heyecanlı sesi, “top kale alanında” diye haykırdıkça, hayalimde Rumeli Hisarı’na benzer bir yapının karşısında konuşlanmış bir top arabasını canlandırırdım. Sıkı bir Fenerbahçe taraftarı olan babama inat, o günlerde ...

Doksanıncı yaş kutlanır!

Boynumda eğreti duran bir kravat, üzerimde yazlık ceket, elimde renk renk kravatlarla dolu bir karton kutu, vestiyerin önünde dikilmiş, nişan davetimize icabet eden arkadaşlarımızı karşılıyordum. Yıllardan 1974, günlerden 28 Temmuz’du. Hava öylesine sıcaktı ki, astarsız olmasına rağmen “yüz kilo” çeken ceketimin içinde buram buram terliyordum. Arka ...

Azınlık olmak mı daha zor, farklı olmak mı?

Tuhaf bir soru değil mi? Yanıtlamadan önce neden böyle bir başlığa gerek duyduğumu anlatayım. Takip edenler bilir, 2025 yılının başından beri bu köşedeki yazılarımın konuları Kadıköy semti ve tanış olduğum kimi Kadıköylüler hakkındaydı. Bu ay istisna yapmamın nedeniyse bir okur mektubu. Okurlardan gelen e-postaları genellikle özelden yanıtlarım, ...

Herkesin bir öyküsü vardır

“Semtin ikonik isimleri varmış. Peki, şimdi var mı öyle kişiler? Misal bundan 50 yıl sonra biri Moda’yı yazsa, bahsedecek isim bulabilir mi? Güzel bir soru! “Yok, azalıyor, kalmayacak” desem -ki muhtemelen beklenti o yönde- geçmişe özlem duyan, değişim karşıtı “dinozorlar” sınıfına hoşgeldiniz! “Var, Moda’nın semt kimliği köklüdür, sağlamdır, he ...

Gökyüzünü mora boyamak

Siz hiç gökyüzünü mora boyadınız mı? Ya da denizleri papaya turuncusuna? Ağaçların yapraklarını burgonya bordosuna, insanların suratlarını çağla yeşiline? Küçükken öyle yapardım. Nedense ergenliğe ulaştığımda anlaşıldı renkleri ayırt edemediğim. Ama o zamana kadar resimlerimi kasten, sırf muzırlık olsun diye bozduğumu zanneden ilkokul öğretmenimden ...

Müziğin kimyageri

Hani tv’deki durum komedilerinde (sitcom), aile içinde mutlaka muzip bir kardeş, enişte, kayınço ya da bacanak ön plana çıkar ya, her daim pozitif enerjiyle yüklü, bulunduğu ortamı neşelendirip hareketlendiren, herkes tarafından sevilen, müstesna bir kişilik… rahmetli bacanağım tam da böyleydi işte, çocuk tarafını canlı tutmayı başaranlardan! An ...

İyi ki doğdu günlerimiz

Bundan yıllar önce, ikinci ile üçüncü cemre arasındaki günlerden bir sabah, Yaren leyleğin atalarından biri, koordinatları iyi ayarlayamamış olmalı ki, su ile toprak sınırındaki bir yere bırakıvermiş beni! Balık burcunda doğanlar biraz böyledir işte, kâh suda, kâh karada. Bugünlerde herkes güzel umutlarla baharın gelişini gözlerken, ben heyecanl ...

Moda’mıza hoş geldin Usta!

Kadıköy yepyeni bir değer kazandı! Yılın ilk günlerinde Moda’da açılan Turhan Selçuk Kültür Evi’nden söz ediyorum.  Bence Türk karikatür tarihinde üç önemli mihenk taşı vardır: Cemil Cem, Cemal Nadir ve Turhan Selçuk. Cemil Cem (1882 -1950), editoryal denilen modern gazete karikatürünün babasıdır. Cemal Nadir Güler (1902 - 1947) Türk karikatürün ...

Bakarken görmenin ötesi

Kim derdi ki günün birinde onun yazdığı gazetede, belki de onun köşesine kurulup Kadıköy yazıları yazacağımı? Moda çay bahçesinde buluştuğumuz günü hatırlıyorum. Bana yeni projesinden söz etmişti. Sıradan insanları izliyor, portrelerini hafızasına kazırken zihninde hikâyelerini kurguluyordu. Hatta bazen fotoğraflarını bile çekiyordu. Aslında kal ...

ARŞİV