Sinema salonlarının kapalı olduğu şu günlerde, dijital platformlar ve çevrimiçi servisler dışında sinemaseverlerin önünde çok fazla seçenek yok. BeinConnect, Prime Video, Film Box ve Netflix, geniş film arşivleriyle dikkat çekiyorlar. Kuşkusuz, içeriklerinde ödüllü iyi yapımlara, festivallerden gelen filmlere yer veriyorlar ama geniş kitleyi ve ortalama beğeniyi hedeflemeleri nedeniyle sinemaseverlerin bütün gereksinimlerine yanıt verebilmeleri mümkün değil.
Sözgelimi, ‘İngilizce konuşan dünya’ dışından gelen filmleri takip eden seyircileri tatmin eden zengin bir içeriğe sahip değiller. Yeni, popüler filmlerden ziyade her koşulda ‘iyi sinema’nın peşinde koşan seyircileri sürekli mutlu etmeleri zor. Festival ve sinematek kültürüne sahip sinemaseverler için yeterli oldukları söylenemez.
İşte tam da burada, abonelerine çevrimiçi hizmet veren Mubi’nin adını anmak gerekiyor. Mubi, yeni ve popüler olandan ziyade nitelikli içeriğe önem veriyor; çevrimiçi sinematek işlevini taşıyor. Film arşivini genişletmenin yanı sıra sinematek mantığıyla toplu gösterilerle çıkıyor karşımıza. Sözgelimi, geçtiğimiz haftalarda Fransız Yeni Dalga’sının iki büyük yönetmeni, Eric Rohmer ve Agnes Varda’nın klasikleşmiş filmleri eklendi Mubi arşivine… Rohmer toplu gösterisinde benim daha önce fırsat bulup seyredemediğim ‘Kız Arkadaşımın Erkek Arkadaşı’ (1987), ‘Pauline Plajda’ (1983) ve ‘Pilotun Karısı’ (1981) gibi filmler var. 1980’li yıllarda seyrettiğim ‘Dolunay Geceleri’ (1984) ve ‘Yeşil Işın’ (1986) ise bende güzel izlenimler bırakmış filmler… Eric Rohmer, kadın erkek ilişkilerine samimi, iddiasız tavırla yaklaşan; anlatımda sadelikten, oyunculukta doğallıktan vazgeçmeyen bir yönetmen… Rohmer, tezler ya da hazır yanıtlarla karşımıza çıkmayı değil; sorgulamayı ve seyircilerle birlikte yanıtlar aramayı sever. Modern dünyanın karşımıza çıkardığı sorunları, babadan kalma ahlaki yaklaşımlarla çözüp çözemeyeceğimizi anlamaya çalışır.
Agnes Varda toplu gösterisindeki filmlerin tümünü gönül rahatlığıyla öneririm. ‘Yersiz Yurtsuz’ (1985) sahip olmadan, toplumla uyum sağlamadan yaşamanın nasıl ve nereye kadar sürdürülebileceğini sorgulayan; hafızamda sert, buruk izlenimler bırakan bir filmdir. Agnes Varda deyince herkesin aklına ilk gelen filmlerden ‘Beşten Yediye Cleo’ (1962) ise sinema tarihi açısından önem taşıyan bir klasiktir. Varda, filmde karın ağrısı sorunlarıyla girdiği testin sonuçlarını kaygı içinde bekleyen Cleo’nun yaşadığı duyguları onu hiç yargılamadan gözlemler. Duyarlı ve yalın bir tarzda Cleo'nun ruh haline odaklanır, melodramdan ziyade komediye meyleder. Kadın karakterleri eril bakışla görmeye alışmış seyircilere farklı bir deneyim yaşatır.
Hazır Fransız sinemasının klasiklerinden söz açılmışken Mubi arşivindeki ‘Hiroşima Sevgilim’ (1959) ve ‘Hayatını Yaşamak’ (1962) filmlerini hatırlatmak isterim. İlki, Alain Resnais’nin sinemasal anlatıda zaman kavramına ve hikâye kurgusuna getirdiği cesaretli yaklaşımla hâlâ ilham verici bir başyapıttır. Diğeri ise kültleşmiş dans sahnesiyle Godard’ın sevilen filmlerinden biri…
Son olarak, Mubi içeriğine yeni eklenen Yorgos Lanthimos’un kısa filmi ‘Nimic’ten söz etmek istiyorum. Başrolünde Matt Dillon’un oynadığı 12 dakikalık film, Lanthimos’un ‘Sarayın Gözdesi’nden önceki işleri gibi çok tuhaf bir öykü anlatıyor. Lanthimos’un filmleri korkularımızı yansıtan rüyalar gibi gelir bana… ‘Nimic’in de ana karakterinin bilinç dışını yansıttığını düşünüyorum. Çoğumuz yaptığımız işlerde vazgeçilmez olmadığımızı biliriz. Sonuçta, birileri gelir ve yerimizi alır. Klasik müzik orkestrasında çalışan müzisyen için de durum farksız. Sonuçta, birisi orkestra içindeki yerini hemen doldurabilir. Peki, ya daha da ileri gitmek isteyen birileri varsa? ‘Nimic’ her gün aynı hayatı yaşayan, gündelik rutinin tedirginleştirdiği birinin kâbusu gibi geldi bana… Karanlık, tuhaf ve komik…
Pandemi dönemi, evimizden hiç çıkmadan çevrimiçi olarak katılabildiğimiz film festivalleriyle sürüyor. İstanbul Film Festivali’yle başlayan çevrimiçi gösterimlerin sinemaseverler arasında gördüğü ilgi, benzer etkinliklerin uzun süre daha devam edeceğinin bir göstergesi… Kuşkusuz, hiçbir şey karanlık sinema salonunda birlikte film seyretmenin yer ...
Bu yıl Oscar ödüllerinin bile çevrimiçi olarak gösterime giren filmlerin katılımıyla gerçekleşeceğini düşünürsek festivallerin işlevi, pandemi döneminde daha da önem kazandı. İstanbul, Ankara ve Adana’daki ulusal yarışmalardan sonra 12 filmin Türkiye prömiyerinin gerçekleştirildiği Antalya’nın da iptal edilmeden düzenlenmesi, özellikle sinemacılar ...
Geçtiğimiz haftalarda ‘Tenet’, ‘Mulan’ ve ‘Antebellum’ filmlerinin sinema salonlarında gerçekleştirilen basın gösterimlerine katıldım. Covid-19 salgını sırasında, insanların sosyal hayatın birçok alanında ne kadar sorumsuz davrandığını gören biri olarak, katıldığım üç gösteride, kendimi toplu taşıma ya da çarşı pazar alışverişine oranla daha güvend ...
Pandemi nedeniyle beş ayı aşkın bir süredir sinemaya gitmiyorum. Hayatımın hiçbir döneminde sinemalardan bu kadar uzak kaldığımı hatırlamıyorum Sinema kendimi bildim bileli hayatımın vazgeçilmez bir parçası... Annem ve babam, ablamla beni 3-4 yaşlarından itibaren yazlık sinemalara götürdüğü için ilk gördüğüm filmi bile hatırlamıyorum. Öte yan ...
Türkiye’de, pandemi nedeniyle kapanan sinema salonları 10 Temmuz Cuma günü açıldı ve 70’i aşkın salonda 15 film gösterime girdi. ‘Kızım Gibi Kokuyorsun’ adlı yerli yapım dışında, filmlerin tümü seyircilerle pandemi öncesinde buluşmuştu. Türkiye’deki sinema işletmecileri adına küçük bir ‘deneme uçuşu’ydu bu… Yaz aylarında sinema seyircisinin düşt ...
Sinema salonlarının pandemiye karşı alınan önlemler ve yeni düzenlemelerle birlikte açılmasına az kaldı ama seyircilerin salonlara dönüp dönmeyeceğini tahmin etmek zor. Bazı sinemaseverlerin uzun süre evde film seyretmeye devam edeceği kesin… Salonlar açılana veya pandemi tehlikesi tümüyle geçene kadar evde film izleyecek sinemaseverler için 6 belg ...
Sinema salonlarının hâlâ açılmadığı, yeni filmlerin gösterime girmediği bir ortamda sinemaseverlerin önündeki en iyi seçeneklerden birininsinema tarihinin unutulmaz klasiklerini keşfetmek olduğunu düşünüyorum. Geçen ayki yazımda da belirttiğim gibi yasa dışı film sitelerine uğramadan ve dijital platformlara abone olmadan evimizi kişisel bir sinemat ...
Pandemi nedeniyle sinema salonları hâlâ kapalı… Hayatın ne zaman olağan akışına döneceğini, sinema salonlarının ne zaman açılacağını kimse bilmiyor… Sinemaseverler bu dönemi televizyonlarda ve internet üzerinden hizmet veren dijital platformlarda film izleyerek geçiriyor. Kuşkusuz, hiçbir şey sinema salonunda film seyretmenin yerini tutamaz ama ...
Covid-19 salgını nedeniyle çoğumuz evden çalışıyoruz. Ofislerine gidenler de mesai bitimi hemen eve dönüyor. Sinema salonları, salgın sona erene kadar kapalı ve yeni filmlerin vizyonu süresiz olarak erteleniyor. Böylesi bir dönemde sinemaseverler için en iyi seçenek, televizyon kanalları ve internet üzerinden hizmet veren dijital platformlar… Göste ...
Bazı filmler boğazda düğüm gibi kalır... Öfke ve umutsuzluk arasında gidip gelirsiniz... Ama öte yandan, o filmin çekilmiş olması güçlü bir tesellidir. Geçen hafta gösterime giren “Annelerimiz” (Nuestras Madres) tam da böyle bir film benim için... Cesar Diaz’ın yazıp yönettiği film, İç Savaş’ın bitmesinden 22 yıl sonra Guatemala’da, toplu mez ...
Çoğumuz sinemaya gündelik hayatın rutininden, dertlerinden kaçmak için gideriz... Kaçış bazen gerçekten de güzeldir. Çocukluğumda sinema, başka dünyalara açılan bir kapıydı… Bugün de öyle… Çocuğumuzla gittiğimiz fantastik macera türünde bir aile filmi, eşimizle seyrettiğimiz hafif bir romantik komedi bazen çok dinlendirici olabilir… Öte yandan, ...