Çoğumuz sinemaya gündelik hayatın rutininden, dertlerinden kaçmak için gideriz... Kaçış bazen gerçekten de güzeldir. Çocukluğumda sinema, başka dünyalara açılan bir kapıydı… Bugün de öyle… Çocuğumuzla gittiğimiz fantastik macera türünde bir aile filmi, eşimizle seyrettiğimiz hafif bir romantik komedi bazen çok dinlendirici olabilir…
Öte yandan, sinema sadece gerçeklerden kaçış değildir. Bazen kendimizle yüzleştiğimiz, kendimizi ve başka insanları daha iyi anladığımız bir yerdir.
Bazı kaçış filmlerinin etkisi çabuk geçer. Seyrederken gözümüz yaşarsa bile çıktıktan sonra unutup gideriz. Buna karşılık, bazı filmlerin bıraktığı etki yıllar boyunca sürer. Öyle filmlerde hiçbir yere kaçamaz, gerçekler tarafından köşeye sıkıştırılırsınız. Çağımızı daha iyi anladığımız, “zamanın ruhunu” yakalayan filmlerde de benzer bir yüzleşme deneyimi yaşarız.
Geçtiğimiz yıl bunu bana en çok hissettiren film “Parazit”ti… Sınıf çatışmalarını, yoksulluğu anlatan çok film seyrettik. “Parazit”in farklı yanı, çağımıza ait yeni bir yoksulluğun keşfine çıkmasıydı… Sınıf atlama hayalleri kurarken daha da yoksullaşan Kim ailesine günümüzde artık her ülkede rastlamak mümkün. Ekonomik durgunluk ya da kriz dönemlerinde dünya üzerindeki birçok orta sınıf aile, benzer deneyimler yaşıyor.
“Parazit”in can alıcı birçok noktası var ve bunlardan biri, Kim’lerin kendilerini kültürel olarak hiç kimseden aşağı görmüyor olmaları... Zengin Park ailesinin merhametine sığınmak değil, onların hayatına “mükemmel profesyoneller” olarak girmek istiyorlar… Sosyal güvenlik değil, sosyal statü arıyorlar.
Sınıf farklarının aşılabilir ve aşılamaz sınırlarında gezinen bir film “Parazit”... Güney Koreli yönetmen Bong Joon Ho, istese filmin ilk yarısındaki komediyi sürdürebilir, “nevrotik ve endişeli zenginlerin parasına karşı yoksulların zekâsı ve pragmatizmi” diye özetlenebilecek şahane fikriyle öyküye nokta koyabilirdi. Ama ikinci yarıda, daha sert bir ton seçerek, üst sınıfların kibriyle alt sınıfların öfkesi arasındaki gerilime odaklanıyor.
Benzer bir “kibir ve öfke çatışması” bu yıl ‘Joker’de de karşımıza çıktı. Filmin ana karakteri Arthur Fleck’i (Joaquin Phoenix) ilgiye değer kılan özelliği, uzun bir süre boyunca dertlerine çözüm aramasıydı... Ezilen biriydi ama çıkış yolu arıyordu. “Kötü adam” olmadan önce topluma uyum sağlamak için elinden geleni her şeyi yapıyordu; ama toplum onu kazanmak için hiçbir şey yapmıyordu.
Neo-liberalizmin yükselişe geçtiği, zenginlerin daha zengin, yoksulların daha da yoksul olduğu bir dönemde geçen, “Parazit” gibi “altta kalanın canı çıksın” mantığının hâkim olduğu bir merhametsizlik çağına ayna tutan bir filmdi ‘Joker’…
Arthur Fleck gibilerinin yaşadığı bu ezilme ve dışlanma, “Parazit”te olduğu gibi bir süre sonra cinnet ve şiddete dönüşüyor. “Joker” ve “Parazit”, bir toplumun en zayıf halkalarını güçlendirmesi gerektiğinin altını çizerek bizi uyaran, dolaylı yoldan politik filmler…
“Parazit” kaçış sinemasıyla uzak yakın ilişkisi olmayan “gerçekçi bir yüzleşme sineması” örneği belki... Ama akıcı hikâyesi, içerdiği komedi ve gerilim özellikleriyle hafif, popüler filmleri seven seyircileri de yakalamasını biliyor. ‘Parazit’ tam da bu nedenle, altyazılı film seyretmeyi hiç sevmeyen ABD’de 28 milyon dolar hasılat yaptı.
Bu arada, “Joker”in gerçeklerden kaçıp rahatlamak isteyen popüler film seyircisini, yaşadığı çağla yüzleştirdiği gerçeğini unutmamak gerek.
Sinema salonlarının kapalı olduğu şu günlerde, dijital platformlar ve çevrimiçi servisler dışında sinemaseverlerin önünde çok fazla seçenek yok. BeinConnect, Prime Video, Film Box ve Netflix, geniş film arşivleriyle dikkat çekiyorlar. Kuşkusuz, içeriklerinde ödüllü iyi yapımlara, festivallerden gelen filmlere yer veriyorlar ama geniş kitleyi ve ort ...
Pandemi dönemi, evimizden hiç çıkmadan çevrimiçi olarak katılabildiğimiz film festivalleriyle sürüyor. İstanbul Film Festivali’yle başlayan çevrimiçi gösterimlerin sinemaseverler arasında gördüğü ilgi, benzer etkinliklerin uzun süre daha devam edeceğinin bir göstergesi… Kuşkusuz, hiçbir şey karanlık sinema salonunda birlikte film seyretmenin yer ...
Bu yıl Oscar ödüllerinin bile çevrimiçi olarak gösterime giren filmlerin katılımıyla gerçekleşeceğini düşünürsek festivallerin işlevi, pandemi döneminde daha da önem kazandı. İstanbul, Ankara ve Adana’daki ulusal yarışmalardan sonra 12 filmin Türkiye prömiyerinin gerçekleştirildiği Antalya’nın da iptal edilmeden düzenlenmesi, özellikle sinemacılar ...
Geçtiğimiz haftalarda ‘Tenet’, ‘Mulan’ ve ‘Antebellum’ filmlerinin sinema salonlarında gerçekleştirilen basın gösterimlerine katıldım. Covid-19 salgını sırasında, insanların sosyal hayatın birçok alanında ne kadar sorumsuz davrandığını gören biri olarak, katıldığım üç gösteride, kendimi toplu taşıma ya da çarşı pazar alışverişine oranla daha güvend ...
Pandemi nedeniyle beş ayı aşkın bir süredir sinemaya gitmiyorum. Hayatımın hiçbir döneminde sinemalardan bu kadar uzak kaldığımı hatırlamıyorum Sinema kendimi bildim bileli hayatımın vazgeçilmez bir parçası... Annem ve babam, ablamla beni 3-4 yaşlarından itibaren yazlık sinemalara götürdüğü için ilk gördüğüm filmi bile hatırlamıyorum. Öte yan ...
Türkiye’de, pandemi nedeniyle kapanan sinema salonları 10 Temmuz Cuma günü açıldı ve 70’i aşkın salonda 15 film gösterime girdi. ‘Kızım Gibi Kokuyorsun’ adlı yerli yapım dışında, filmlerin tümü seyircilerle pandemi öncesinde buluşmuştu. Türkiye’deki sinema işletmecileri adına küçük bir ‘deneme uçuşu’ydu bu… Yaz aylarında sinema seyircisinin düşt ...
Sinema salonlarının pandemiye karşı alınan önlemler ve yeni düzenlemelerle birlikte açılmasına az kaldı ama seyircilerin salonlara dönüp dönmeyeceğini tahmin etmek zor. Bazı sinemaseverlerin uzun süre evde film seyretmeye devam edeceği kesin… Salonlar açılana veya pandemi tehlikesi tümüyle geçene kadar evde film izleyecek sinemaseverler için 6 belg ...
Sinema salonlarının hâlâ açılmadığı, yeni filmlerin gösterime girmediği bir ortamda sinemaseverlerin önündeki en iyi seçeneklerden birininsinema tarihinin unutulmaz klasiklerini keşfetmek olduğunu düşünüyorum. Geçen ayki yazımda da belirttiğim gibi yasa dışı film sitelerine uğramadan ve dijital platformlara abone olmadan evimizi kişisel bir sinemat ...
Pandemi nedeniyle sinema salonları hâlâ kapalı… Hayatın ne zaman olağan akışına döneceğini, sinema salonlarının ne zaman açılacağını kimse bilmiyor… Sinemaseverler bu dönemi televizyonlarda ve internet üzerinden hizmet veren dijital platformlarda film izleyerek geçiriyor. Kuşkusuz, hiçbir şey sinema salonunda film seyretmenin yerini tutamaz ama ...
Covid-19 salgını nedeniyle çoğumuz evden çalışıyoruz. Ofislerine gidenler de mesai bitimi hemen eve dönüyor. Sinema salonları, salgın sona erene kadar kapalı ve yeni filmlerin vizyonu süresiz olarak erteleniyor. Böylesi bir dönemde sinemaseverler için en iyi seçenek, televizyon kanalları ve internet üzerinden hizmet veren dijital platformlar… Göste ...
Bazı filmler boğazda düğüm gibi kalır... Öfke ve umutsuzluk arasında gidip gelirsiniz... Ama öte yandan, o filmin çekilmiş olması güçlü bir tesellidir. Geçen hafta gösterime giren “Annelerimiz” (Nuestras Madres) tam da böyle bir film benim için... Cesar Diaz’ın yazıp yönettiği film, İç Savaş’ın bitmesinden 22 yıl sonra Guatemala’da, toplu mez ...