Tanıştığımız âna kadar nedense Bartu Küçükçağlayan için ciddi, asık suratlı değil de gülmeyenyüzlü, az konuşan, böyle sigarasından derin bir nefes çekip üflerken sıkıntıyla bakan, seni göz-eleştirisinden geçirerek tedirgin hissettiren bir adam diye düşünüyordum. Yıllar içerisinde herhangi bir mekanda, kuliste, etkinlikte bir araya geldik mi diye zihnimi zorlayıp kafamdaki bu desteksiz imajı tuzla buz edecek bir an hatırlamaya çalıştığım sırada telefonum çaldı. Arayan Bartu’ydu. Bu telefondan yarım saat öncesine döneyim…
Haftalardır menajeriyle (eski grubum üçnoktabir’in de bir süre menajerliğini yapan Şermin ve onun ekibinden Işıl’la) yaptığımız yazışmaların ardından kırk kapının ipini çektiğim aşırı yoğun bir günde Işıl’dan şu mesajı aldım: “Melis, Bartu’nun programı anlık belli oluyor, bugünü boş, 15:30’da olur mu?” Sadece bir saat sonrasından bahsediyordu ama başka bir günü tutturamayacağımızı bildiğimden işi gücü bırakıp jet hızıyla hazırlanmaya başladım. Derken telefon çaldı. Dediğim gibi, arayan Bartu’ydu. Son derece sıcak bir, “N’aber?”le başladı söze, “Hay Allah senin de yoğun bir gününmüş” diye devam etti, röportajı kısa sürede toparlayacağımız konusunda hemfikir olduk ve buluşacağımız yere karar verdik. Kapattıktan sonra, “Hmm pek de öyle ciddi birine benzemiyor” dedim ve yola çıktım. Moda’ya doğru trafik vardı, durumu belirten bir mesaj attım, “Acele etmee. Geç kaldım kafasından çık bence, benim keyfim yerinde” yanıtı geldi. Kendi kendime, “İyi valla, tedirgin de hissettirmiyor” dedim. Moda’da buluşacağımız cafe’ye vardığımda sanki birbirimizi yıllardır tanıyormuş gibi öpüşüp selamlaştık. İçeride mi dışarıda mı oturalım derken, “Sigara içiyor musun?” diye sordum, “Yok” dedi. Böylece kafamdaki dumanlar altında uzaklara bakan Bartu Küçükçağlayan bir anda Charlize Theron’un The Huntsman: Winter’s War’daki tuzla buz oluş sahnesi gibi yok olup gitti. (Daha güzel bir referans vermek isterdim ama şu an aklıma başka film gelmedi.) Kolay iletişim kurulan, kolay gülen, iki dakika sonra süper geyiklere başlayabileceğiniz, yeri gelince ciddi ama bu ciddiyeti kendine has cümleler/espriler yardımıyla kırabilen (ya da bunu zamanla öğrenmiş) birine benziyordu.
Sohbete uzun yıllardır yaşadığı Moda’yla başladık. Eskişehir’de doğup büyüyen, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü için şehre geldiğinde okuluna yakın bir yere yerleşmeyi seçen Bartu’nun tüm yakın çevresi Kadıköy’de oturuyormuş. “Senin için Moda ne ifade ediyor? Son yıllarda ‘yükselen değer’ oldu ya burası. Bir ara Cihangir vazgeçilmezdi” diyorum, “Aslında değeri yükselmiyor, bizim için daha kötü oldu gibi” diyor. “Ben uzun süredir Cihangir’e gitmiyordum, geçenlerde gittim, pazar sabahıydı, sokakta yürürken baktım o kadar boş ki, bir olay mı oldu acaba diye Twitter’ı açtım. Kimse yoktu, hafta sonu orası öyle olmaz yani. Magazinciler bile yoktu, mükemmel bir yer olmuş (gülüyor). Sonra bu tarafa geçtim, Yeni Delhi gibiydi.” Bir ara, stüdyosu da oradayken Cihangir’de yaşamış ve Kadıköy’le bağı biraz kesilmiş. Ama sonra hayatını düzene sokup o taraftan kaçması gerektiğini fark etmiş. “Çünkü oranın ‘yükselen değer’ olduğu zamanlar Cihangir çekilmeyecek duruma geldi.” Kimilerinin onun bir parçası olmaktan hoşlandığını bildiğimden, “Sen hoşlanmayanlardan mısın?” diyorum. “Tam öyle demeyeyim, ben genelde kalabalık severim, hip yerleri falan da severim. Ne bileyim bana, ‘Ormana mı gidersin, Londra’ya mı?’ deseler, Londra’ya giderim” diyor kahkaha atarak. Yani güneyde bir tarla alıp da organik domates yetiştirecek insan değil? “Yook aslaa!”
Üretken bir isim olmasına, hem oyuncu hem müzisyen olarak ilgi gören pek çok işe imza atmasına rağmen uzun zamandır hiç röportaj vermiyordu Bartu. Şimdi karşımda ağzından kerpetenle laf almaya gerek kalmayan, her soruya düşünüp taşınıp içtenlikle cevap veren (bu kulaklar ne ünlü oyunculardan ne baştan savma/küstah/“hadi yine iyisin konuşuyorum” yanıtları duymuştur), kendi dediklerine gülen, kasmayan, sıkmayan biri olduğunu gördükçe, “Gayet eğlenceli, samimi cümlelerin var; bunca zamandır kendini niye sakladığını düşündüm” diyorum, nedenini anlatıyor: “Ben 2010 yılında Çoğunluk’ta oynadım, çok ödül mödül alınca böyle bir röportaj furyası başladı. Çoğunluk da ağır bir film, konuşulacak çok şey var. 26-27 yaşındaydım, birkaç röportaj yaptım, baktım ciddi sorulara o kadar kötü cevaplar veriyorum ki… Üstüne Yalan Dünya başladı, magazinciler çok fazla üstüme gelmeye başladı, basından uzak durdum. Zaten Ablukada ile hiç röportaj vermiyorduk. Menajerime söylemiştim yapmayacağımı. Sonunda bu durum iyice yerleşti, kimse bana röportaj için gelmiyordu.” Şimdi art arda gazetecilere konuşurken sıkılıp sıkılmadığını merak ediyorum. “Hayır hayır sıkılmıyorum. Bazen şeylerde sıkılıyorum, ‘Bu fikir nereden çıktı?’ filan. Karşımdaki insan bir şeyleri merak etmiyorsa, soruları sadece sormak için oradaysa zevkli olmuyor. Bant Mag. için Ezhel’le bir röportaj yaptım, orada çok eğlendim, ondan sonra, ‘Röportaj iyiymiş ya!’ demeye başladım zaten” diyor.
Lisedeyken punk grubuyla müzik yapmaya başlayan, ilk konserini 15 yaşında veren Bartu, grubu Büyük Ev Ablukada ile sadık ve epey geniş bir dinleyici kitlesi edindi. Birkaç ay önce onları Moda Kayıkhane’de izlediğimde mekan öylesine kalabalıktı ki, en arkada bir köşeye zar zor sığışmıştık. İnsanların son albümleri Fırtınayt’a ezbere eşlik etmeleri ilgimi çekmişti çünkü ilk albümlerinden sonra dümeni başka bir yöne kırıp (ki hazırlık sürecinin çok zor geçtiğinden, albümün iki kere kaydedildiğinden bahsediyor) ana akıma yine hiç pas vermeyip hatta daha da uzaklaşmalarına rağmen adeta daha çok alkış almaya başlamışlardı. Sahnede olmaktan çok memnun. “Aşırı hoşuma gidiyor. Ben zaten bayılırım böyle insanlar benimle ilgilensin, sahnede olayım, bana baksınlar filan. Zaten oyuncuyum, başka bir şey isteyemem ki (gülüyor).” Onun için müzisyenlik ya da oyunculuk kıyaslanacak şeyler değil. “Kalbimde olan şeyi, içimdekini ifade etmekle alakalı her şey. O yollar buluyor. Uzun süre müzikle yol buldu, sonra oyunculuk, sonra senaryo yazmak. Yoksa bana sorsan asla müzisyen filan değilim. Hatta ‘haşa’ diyesim geliyor” diyor. Yakında bir konserleri var, 28 Aralık’ta Moda Sahnesi’ndeler. 29 ve 30 Aralık’ta da devam edecek bir etkinlik bu. Bülent Ortaçgil’den Kaan Tangöze’ye çok güzel isimler sahne alıyor, ‘Herkes Tek’ adı altında.
Sohbetimiz ilerlerken şunu fark ediyorum: Bartu Küçükçağlayan rahat biri. Ama bu, umursamazlık barındıran bir rahatlık değil, bilakis bir tür rahatsızlıkla iç içe geçmiş bir rahatlık. Alper Bahçekapılı’ya verdiği röportajda, “Kendimle barışabildiğimi asla düşünmüyorum, sürekli kavga ediyoruz. Gerçek Bartu kim? Onunla da asla görüşmek istemiyorum” sözlerini kahkaha atarak okumuştum. Normal şartlarda insanların pek yüzleşmek istemeyeceği, hele ki tanınan birinin kolay kolay dile getirmeyeceği şeyleri sıradan meseleler gibi anlatıyordu. Tüm rahatsızlıklarını rahatça ve dürüstçe dile getirmesinden bahsederken, “Bu bence nereden kaynaklanıyor biliyor musun? Ben dört senedir terapiye gidiyorum abi” diyor. “Terapiye gidip kendimi çalıştığım için aşırı faydasını görüyorum. İnsan kendiyle ilgili şeyleri söylemekten korktuğu zaman saçma sınırlar giriyor bir anda aramıza. Benim gördüğüm, başkasının da gördüğü şeyleri dile getirmek korkunç bir şey değil. Bir de benim işim çok insanla, hep insanla. Tanımadığım hatta var olmayan insanlarla. Oynadığım karakterler ya da yazdığım şeyler… Hep insana dair şeyler düşündüğüm için hissettiğim şeyleri söylemeye çalışıyorum.”
Blu TV’de yayınlanan, senaryosunu kendisinin yazdığı 10 bölümlük Bartu Ben’in final yapmasının ardından şu sıralar biraz daha ‘boş’ bir hayatı var. Ama bu sene epey zor geçmiş. Kendi dizisi, Jet Sosyete, konserler derken sağlığını kaybedecek noktaya gelmiş. “Bu yaz üç gün tatil yaptım, sadece üç!” diyor, parmaklarıyla göstererek. “Bir yere gidemedin herhalde?” diyorum, “Yok Çeşme’ye gittim. İlk günü Haziran, ikinci günü Temmuz, üçüncü günü Ağustos gibi yaşadım” diyor. Kafasını nasıl topladığını merak ediyorum. “Aslında kafamın hızına bedenim yetiştiği için bu kadar çalışabiliyorum. Hiperaktifim ve dikkat bozukluğum olduğu için oluyor bunlar. Çalışmazsam makine bozuluyor. Ben zaten kendimi bildim bileli sürekli bir şeylerle uğraşıyorum, boş duramıyorum. Boş durduğum zaman kafam çok çalışıyor ve o da bana iyi gelmiyor.”
Nitekim bu boş gününde de boş durmayacak ve röportajın ardından başka bir program için karşıya geçecek. Kısa ama verimli sohbetimiz sona ererken birkaç selfie çekiyoruz, röportaj duyurusunda kullanırım diye. Klasik “oldu-olmadı-ben hepsinde kötüyüm”ler eşliğinde gülüyoruz. Bir insanı hiç tanımadan onun hakkında edindiğimiz izlenimler ne tuhaf diye düşünüyorum. Karşımda çocuk neşesiyle gülen bir Bartu var.
Tanıdığım en üretken müzisyenlerden biri Sinan Kaynakcı. Kurucusu olduğu Pinhani ile birlikte 2000’lerin ilk yarısından beri müzik sahnesinde. Türkiye’yi karış karış geziyorlar, samimi müzikleri ve tavırlarıyla tanınıyorlar, sadık dinleyicileri var. Birlikte çok seferler sahne aldığımız, yollara düştüğümüz ve hatta Kadıköy mekanlarında çay içip soh ...
Yine kara haberlerin, gündemlerin ortasında yazı yazmaya çabaladığımız bir hafta… Bilgisayarın daha doğrusu telefonun başındayım. Uçaktayım. Telefonumu yan çevirip önümdeki açılır kapanır masaya koydum, mini bir bilgisayarın başındaymışım gibi küçük dijital harflere basıp bu yazıyı tamamlamaya çalışıyorum. Sabiha Gökçen’e giden metrodan havaalanınd ...
Bazen gecenin bir vakti, ruhum sıkkın olduğunda ve uykuyla sonu gelmeyen bir kovalamaca oynadığımızda aklıma bir cümle gelir: “Hiçbir şey gece kadar rahatsız etmiyor.” Havanın karanlığı içiminkine eşdeğerdir ve bir an önce sabah olsun da aydınlık gökyüzü içimi ferahlatsın diye beklerim. “Hiçbir şey gece kadar rahatsız etmiyor.” Türk rock müzik sahn ...
Son vaka 6 Temmuz akşamı yaşandı. Cem Adrian, Van Atatürk Kültür Parkı’nda binlerce kişinin önünde şarkısını söylerken yüzüne dolu bir su şişesi fırlatıldı. Yanağına isabet eden şişeye rağmen şarkısına devam eden Cem, saldırının ardından “Elimdeki gülü az önce pet şişe atan dostuma armağan ediyorum. Siz iletirsiniz ona, bayağı çalışmış olmalı çünkü ...
Geçen cumartesi Kadıköy Barlar Sokağı’ndaki Bina’da genç bir kadın yanıma yaklaşıp “Melis Hanım merhaba, sizi lise yıllarımda çok dinledim” dedi tatlı bir şekilde. Teşekkür edip “E dinlemeye devam edin, konserlerime gelin” dedim. “Tamam” dedi, “geleceğim.” Bu karşılaşma bana kısa bir süre önce başka bir dinleyiciden gelen bir mesajı hatırlattı: “Ya ...
Bu başlık size tarih kitaplarını hatırlatmış olabilir ama konumuz tarih değil. Beşiktaş’ın 1947’de inşa edilen yuvasından bahsediyorum ama konumuz futbol da olmayacak. Bu yazıda stad konserlerinden ve başlıkta da belirttiğim gibi bir tür geri dönüşten söz edeceğim. Ama neden ikinci? Bunu hatırlamak ya da yaş olarak o dönemlere yetişmediyseniz öğren ...
Bugün 19 Nisan. Ben size bu yazıda 17, 18 ve 20 Nisan’dan bahsedeceğim. Kronolojik olsun, önce 17 Nisan’a gidelim. Görkem Karabudak, şubat ayında yayınladığı ilk EP’si Kontra’nın ilk konserini Babylon’da o akşam verdi. Multi-enstrümanistliğini ve vokalini ayrı, sohbetini muhabbetini ayrı sevdiğim bir isim Görkem. Onu uzun yıllar Çilekeş’in vokali o ...
Bağdat Caddesi’nde, ona paralel devam eden ve dik inen sokaklarda cafe, restoran ve barlar mantar gibi çoğalmadan önce, yani 12 sene evvel, Çiftehavuzlar’da bir pizzacı-bar açıldı. Masal anlatır gibi başladım söze ama düşününce, o günler artık gerçekten bir masal gibi geliyor. Ülke, şehir, ilçe, semt, iklim, bizler… Sadece 12 yılda bile o kadar çok ...
Geçen salı akşamı telefona uzandım, Instagram’ı açtım ve karşıma inanamadığım bir paylaşım çıktı. Şarkılarıyla milyonlarca kişiye ulaşan genç müzisyen Deniz Tekin, müziği daha doğrusu müzik sektörünü bıraktığını açıklıyordu. “Sevgili dinleyici” diye başlıyordu sözlerine, “2015-2024 arası süren yolculuğun jübilesi Dorock XL konserimiz oldu. Bu süreç ...
3000 kişi! Beş yıldır hiç konser vermeyen, yeni bir şarkı yayınlamayan Gevende’yi geçen haftaki Zorlu PSM konserinde izleyen dinleyici sayısı bu. Küsuratı da var. Müthiş bir katılım. Dijital dünyadaki rakamların gerçek hayatla bağının ne kadar yanıltıcı olabileceğini gösteren çok da iyi bir örnek aynı zamanda. Gevende’nin adını ilk kez 2005 yılı ...
Geçen hafta Aleyna Tilki’nin bir videosu müzik sektörünün ortasına bomba gibi düştü. Sözlerime Uçan Kuş magazin ağzıyla başlamak istemezdim ama Tilki’nin sözleri gerçekten benzerine daha önce rastlanmamış derecede açık, isyan dolu ve hatta küfürlüydü. 2000 doğumlu genç şarkıcı Instagram videosunda, sahneye çıkmasını engelleyen, konserlerini ipta ...
Bugün, biraz önce Instagram’da Jennifer Aniston’ın Matthew Perry ile ilgili paylaşımını okudum ve içimde büyük bir heyelan oluştu. Konuya hakim olmayanlar için kısaca açıklamam gerekirse… 1994-2004 yılları arasında yayınlanan, tüm dünyada izlenme rekorları kıran, televizyon tarihine sadece oyuncuları, senaryosu, replikleri, sunduğu New York atmosfe ...
Sonbahar sezonunun kültür-sanat açısından son derece hareketli başladığından söz etmek üzere yazıya başlamıştım ki, Türkiye’de üç günlük ulusal yas ilan edildi. Gazze’de yaşananlar öyle vahim boyutlarda ki, yazılıp çizilen her şey eksik kalıyor. Olan her zamanki gibi masum çocuklara, insanlara oluyor ve yıllara yayılan, maalesef hiçbir zaman da tam ...
Moda’nın müzikle bağlantılı en önemli simgelerinden biri kapılarını sessizce kapadı, diğeri ise gelecek ay -yeni yer bulunduğunda tekrar açılmak üzere- kapanmaya hazırlanıyor. Aslında kurucularının karakterini düşününce bu sessiz gidişler çok da anlaşılır bir zemine oturuyor ve şaşırtmıyor ama ben yine de sessizliği kırıp Kadıköy’ün bu önemli simge ...
Babam, 20’li yaşlarının başında iki senesini İtalya’da geçirirken, ileride doğacak çocuklarının müzik kültürünü temelden etkileyeceğini elbette bilmiyordu. O 1963-1965 yılları arasında izlerini hiçbir zaman unutmayacağı bir kültürle tanışırken, aynı dönemde İtalya’da ve dünyada ileride “duayen müzisyen” olarak anılacak yeni cevherler ortaya çıkıyor ...
Normal şartlarda bugün yani 28 Temmuz Cuma günü, dünyanın en benzersiz gruplarından biri KüçükÇiftlik Park’ta büyülü bir performansa imza atacaktı. “Büyülü” detayından eminim çünkü grubu 2008 yılında Belçika Rock Werchter’de, akşam olmasına rağmen hala kararmaya niyeti olmayan mavi-pembe bir gökyüzünün altında binlerce kişiyle beraber izlemiştim. S ...
Bir seçim daha bitti. “Bir sonraki seçime kadar biraz olsun soluklanabiliriz” diye hayal kuranlara yanıt 31 Mart 2024’ten geliyor çünkü o gün de yerel seçimler var. 10 ay sonrasından bahsediyoruz ama zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğine ve hazırlıklar da birkaç ay öncesinden başladığına göre, nasıl olduğunu bile anlamadan bir seçim maratonuna ...
Bu yazıyı hayatlarımızın artık “kader anı” olarak kabul edilen o tarihe yani 14 Mayıs’a bir hafta kala yazıyorum. Sohbetlerimize ve WhatsApp gruplarımıza yarı şaka-yarı karamsar tonlarda sıklıkla düşen, “Olmadı yüzerek Yunanistan’a…” “İlk uçakla Avrupa’ya…” cümlelerine karşı “Her şey çok güzel olacak” ve “Birleşe birleşe kazanacağız” cümlelerinin s ...
Zor bir hafta oldu. Olmaya da devam ediyor. Beklenmedik haberlerin en kötülerinden biriyle, ani bir kayıpla hayatlarımız, sektörümüz alt üst oldu. 1987’den beri dergilerde, gazetelerde yazan, çok çeşitli mecralarda yöneticilik ve danışmanlık yapan, konserler düzenleyen, projeler üreten müzik insanı, gazeteci, yazar, psikolog Tolga Akyıldız’ın pat d ...
6 Şubat depreminin ardından Türkiye’nin her köşesine hakim olan dayanışma ruhu müzik sektöründe de dalga dalga yayılıyor. Felaketin ardından göz yaşartıcı bir azimle seferber olan halkın ve duyarlı kuruluşların yardımları bölgeye ulaşırken müzisyenler, organizatörler, mekanlar ve müzik emekçileri de düzenledikleri konserlerle destek toplamaya devam ...
Çetin Altan’ın 28 Nisan 1960’ta ülke kaynarken kaleme aldığı köşe yazısı şu cümleden ibaretti: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor.” Başka hiçbir şey yoktu köşesinde. Öyle bir yılgınlık, öyle bir tükenmişlik, memlekette olanların ruha kazınmış yarası… 63 yıl sonra aynı duygudayım. Ne yazacağımı bilemeyerek bilgisayarın başına oturdum. Nereye gideceğ ...
Bundan birkaç hafta önce, salondaki kanepede bilgisayarıma gömülmüşken birden komşunun televizyonundan Fatih Altaylı’nın sesinin geldiğini duydum. Bu durum, ya kulaklarımın çok iyi duyduğunun ya da evin duvarlarının ince olduğunun bir göstergesi olabilir bilmiyorum ama o an bilgisayarda her ne yapıyor isem bırakıp hemen BloombergHT’yi açtım. Bu ace ...
“İyiyim. Hayır değilim. Her şey çok güzel olacak. Yok olmayacak. Her inişin bir çıkışı var. Bu inişin sonu yok.” Bunlar Türkiye’de yaşayan sıradan bir vatandaşın bir gün ya da bir hafta içerisinde aklından geçirdiği cümlelerden bazıları. Ve hatta sokağı dinleyen ve izleyen, sosyal medyayı takip eden herhangi biri, yukarıdaki gelgitlerin insanla ...
“Gülmeye çok ihtiyacım var.” Bu cümleyi kuran en az üç kişiyle birlikte aynı mekânda, Kadıköy Barlar Sokağı’ndaki BKM Mutfak’ın üst katında, İstanbul Komedi Festivali kapsamında sahneye çıkan Yaprak Ünver ve Selin Dilmaç’ın gösterisindeyim. Sahneye çıkar çıkmaz yönelttikleri, “Kimlerdensiniz? Buraya niye geldiniz?” sorularına alçak ya da yüksek ses ...
Bundan yaklaşık üç ay önce Babylon’dan 28 Ekim için konser teklifi geldiğinde kısa süre içerisinde bir şey fark ettim. Ekim 2022 sahneye çıkışımın 20. yılıydı. Aslında baştan alayım… Matematiğim ve zamanın ilerleyen bir şey olduğunu kabul etme duygum o kadar kötü ki, ilk hesapladığımda 10 yıl geçtiğini sanıyordum. Bunun müthiş bir kutlama vesilesi ...
Tam güvenebilir miyim bilmiyorum ama ölürken hayatımın gözlerimin önünden geçeceğine dair bir ihtimal var. Gerçekleşecek mi? Henüz bilmiyorum. Ama eğer mümkünse, yani gözümden anlar geçecekse, o karelerden biri kesinlikle benim için 90’ların ortasında Beyoğlu’nda, Sıraselviler Caddesi’nde ilk kez Kemancı’ya girdiğim gece olacak. Reşit olmadan ç ...
Gülşen’in gündemi darmaduman eden tutuklanma haberiyle ilgili bir şeyler yazmak üzere bilgisayarın başına oturdum. Artık ev hapsi olarak devam eden bu cezanın ne kadar hukuk dışı, karanlık ve keyfi olduğunu yazacak, konunun sahnede müzisyen arkadaşına sarf ettiği cümleden daha derin olduğunu söyleyecek, o cümleyi ayıplamak, eleştirmek yahut ciddiye ...
Üç sene aranın ardından vereceği ilk festival konserinin hemen öncesinde, Maslak’ta ormanın tam orta yerine yayılan bir kuliste Aylin Aslım’la sohbet ediyoruz. Onunla en son 2017 yazında Kaş’ta yüz yüze görüşmüştüm. Büyük şehri terk edip güneye yerleşen müzisyenlerle ilgili hazırladığım röportaj serisinin konuklarından biriydi. Kaş’ı yeni evi olara ...
Gerçek anlamıyla yıllar süren kuraklıktan sonra müzik sektöründe tomurcuğun, yeşilin belirebildiği bir yaz başladı. Tüm ekonomik zorluklara ve pandeminin etkisini hala tam olarak yitirmemesine rağmen… 2020 yazında bir akşam sektörün önde gelen bazı isimleriyle sohbet ediyorduk. Bu işin 2022’de biteceğini söylediklerinde “Yok artık!” demiştim. Varmı ...
İnönü Stadı’nda en son 12 yıl önce bir konser izledim. Haziran 2010’du ve sahneye arka arkaya Alice in Chains, Rammstein, Megadeth, Manowar, Slayer, Metallica ve daha fazlası çıkıyordu. Evet bu efsane bir kadroydu ama ben 29 yıl önce, 1993 yazında aynı yerde bir dizi başka efsane ismi çok küçük yaşta izlemiştim. Türk müzik tarihinde stadyum konserl ...
Bodrum + gece hayatı + rock müzik. Bu üçü bir araya geldiğinde “eşittir” kısmı size ilk üçte mutlaka Körfez’i verecektir. Barlar Sokağı’nın en eski ve özel barlarından birini… Bir mekânın değil yıllarca, aylarca yaşayamadığı bir dönemde nesilden nesile devam eden bir aile işletmesinin istikrarını çok etkileyici buluyorum. O yüzden 2022 itibari ...
Çocuk gibi sevinmek… Çocukluğa has, yaş ilerledikçe unutulan ya da kaybedilen bir neşe türü. Zıp zıp zıplamak, ağız dolusu gülmek, gözlerinden yıldızlar çıkması… Tanımlamaya çalışmak manasız olsa da, buna benzer bir şeyler. 28 yıllık rock grubu Foo Fighters’ı izlediğim iki sefer de bu neşe türünü hücrelerime kadar hissettiğim anlardı. 26 Mart C ...
Moda Burnu’nda, her bir köşesinde sanat işlerinin olduğu retro bir apartmanda pazar kahvaltısındayız. Kahvaltı dediğim aslında öğle kahvaltısı yani yabancı arkadaşlarımızın tabiriyle bir tür ‘brunch’. Masada dostlar ve birbirini sevenler var. Ve hiç tükenmeyen bir sohbet. Müzik, konserler, Kadıköy’de akıl durduran kiralar baş konular. Bir konudan d ...
mor ve ötesi’nin sekizinci stüdyo albümü Sirenler’i (Rakun Müzik) yayınlandıktan iki gün sonra yağmurlu bir günde, Datça-Bodrum yolunda dinledim. Datça’dan Marmaris’e inen kıvrımlı yollarda kâh gri denizi, kâh bulutları, kâh geçen yazki yangında maalesef kül olmuş ormanları arşınlarken uzun zamandır hissetmediğim bir şeyi hatırladım: Sevdiğim bir g ...
İnsan mutsuz olmak için çaba harcar mı? Dünden beri bunu düşünüyorum. Düşünmeme sebep olan şeyi düşündüğümde durum komik mi trajik mi emin olamıyorum. Çünkü sebep, Cem Yılmaz. Ve gösterisi Diamond Elite Platinum Plus. Niye olduğuna geleceğim ama önce şunu söyleyeyim… İnsanların klavye aracılığıyla birbirini doğramasına sebep olan bir takım kısa ...
Geçenlerde radyo programım Tematik için çalacağım şarkıların listesini oluştururken -tema, gripten mustaripler için ‘geçmiş olsun’ şarkılarıydı- The Beatles’ın Getting Better adlı şarkısına denk geldim. Önce “Hah!” dedim, “bunu da ekleyeyim. ‘İyileşme’ şarkısı tam da bu listeye göre.” Fakat sözleri baştan sona okumak üzere internete girdiğimde çok ...
Yıllardan 2005, günlerden 3 Eylül’dü. Artık tarih olmuş bir festivalin, Rock’n Coke’un düzenlendiği Hezarfen Havaalanı’nda The Cure konserinin başlama saatini heyecanla bekleyen bir festivalci olarak alanda dolaşıyor ve bir yandan da ismini kesinlikle hatırlayamadığım bir kanal için dinleyicilerle kısa röportajlar yapıp hangi grubu heyecanla bekled ...
Geçen gün, İstanbul’da artık nesli tükenmiş birer canlı olarak nitelendirilebilecek ‘taksi’lerden birinde, Moda’nın neresi olduğunu bilmeyen bir şoförle yolculuk ediyorum. Bağdat Caddesi’ne inen sokaklardan birinin köşesinden binip de “Moda’ya lütfen” dediğimde, Cadde’ye çıkma arifesinde olan genç şoför, “Sağa mı sola mı?” diye soruyor. Şaka mı yap ...
Yazıma reklamlarla başlamış olacağım ama ilk kitabımın son sayfasını geçen pazartesi bitirdim ve Can Yayınları bünyesindeki Mundi Kitap’ın ellerine teslim ettim. Kafamda uzun zamandır kesilmeyi bekleyen en uzun kurdeleyi kesmiş olmanın verdiği hafiflik ve sevinç bana bir tür ‘tatil ruhu’ yaşatırken, yaz başından beri aynı anda birkaç iş yaptığımdan ...
14 Ağustos Cumartesi akşamı, Duman’ı izlemek üzere Bodrum Antik Tiyatro’ya doğru yol alıyorum. Bu, bir yıl aradan sonra gideceğim ilk konser. Ve işin garip tarafı, bu gerçeği fark edişim konser gününe rastlıyor. Birkaç dakika boyunca, “Bir dakika ben en son hangi konsere gitmiştim?” diye düşünüp cevabı bulamayınca artık fotoğraflı günlük görevi gör ...
Artık sezon itibariyle kuru bir tost ve demli çaya bile çılgın fiyatlar ödenen Bodrum’da, deniz kenarında yazı yazıyorum. Karşımda oturan arkadaşım, “Bak şu arkada bir çocuğun elinde gökkuşağı renginde bir oyuncak var” diyerek ileriyi işaret ediyor. Kafamı çeviriyorum, şezlonga yatmış bir kızın elinde ‘baloncuklu renkli oyuncak’ diye tanımlayabilec ...
Hayatımızın çok garip bir dönemindeyiz. Normal şartlar altında olsak, belki çalışmaktan helak olduğumuz bir haftanın yorgunluğunu atacağımız, önceki gece feneri kim bilir kaçta hangi barda ya da konser mekânında söndürdüğümüz için yaralarımızı saracağımız, Garfield gibi koltuktan koltuğa devrilerek geçireceğimiz bir günü, yani pazar gününü, SP vide ...
Normal bir dünyada yaşıyor olsaydık, bu mevsimde WhatsApp gruplarında, “Şu festival açıklanmış!”, “Ya buna kesin gidelim!” “Şunu kaçırmayalım!” mesajları, muhtelif afiş görselleri yahut konserlerle ilgili sosyal medya iletileri yağıyor olacaktı. Gel gör ki, uzun süredir normal bir dünyada yaşamıyoruz. Aşısı olan lanet bir virüs kol gezmeye devam ed ...
Bundan birkaç sene önce bir röportaj için Dalaman’dan Kaş’a doğru yol alırken, transferimizi gerçekleştiren araçta cızırtılı bir radyo frekansından duyduğum şarkılar beni hayrete düşürmüştü. Arka arkaya çalan Alice in Chains ve Pearl Jam’den sonra bir de Temple of the Dog’dan Hunger Strike başlayınca, yanımdaki fotoğrafçı arkadaşımla sohbeti bırakı ...
Müzik sektöründe çalışan çoğunluk -sayılı sanatçı ve mekânın minimumda ve zarar ederek iş yapmasını bir kenara koyarsak- tam bir yıldır işsiz. Lafın gelişi değil, gerçek anlamıyla işsiz. Evet, tüm dünya darda, bunun tartışılacak yanı yok. Fakat çoğu ülkede darda olanlara devlet yardım elini istikrarlı ve cömert şekilde uzatırken, bir yandan da gidi ...
İstanbul’da lapa lapa kar yağarken, ben termometrenin 19 dereceyi gösterdiği Bodrum’da yüzümü gökyüzüne dönmüş -ayıptır söylemesi- güneşleniyorum. Birkaç sene önce D vitamininin en çok bileklerden nüfuz ettiğini öğrendiğimden beri güneş altında bileklerimi Örümcek Adam stiliyle tutmayı adet edindim. Bir ara çaprazımdaki pet shop’un önünden dumanlar ...
Kökleri 20 yıl öncesine dayanan Duman’ın solo albüm çıkarmamış tek üyesiydi Batuhan Mutlugil. Ta ki, takvimler 15 Ocak 2021’i gösterene kadar. 90’lardan beri kendine has bir yol izleyen grubun ünlü gitaristinin bir albüm hazırlığı içinde olduğunu duyuyorduk. Geçen yaz hız kazanan bu sürecin ilk meyvesi Aralık 2020’de yayınlanan single Bambaşka oldu ...
Yıl sonuna geldik ve galiba her şey üç ay içerisinde oldu. 2020’nin bende bıraktığı his bu. Ne aralık ayında olduğumuzun farkındayım, ne bugüne nasıl geldiğimizin… Üç ay içerisinde her şey paketlenmiş gibi. Ne olduğunu anlayamadan geçip giden bir sene. ‘Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu’ senesi. Saat 21.00 olmadan kendimi eve atm ...
17 Kasım 2020, saat 18.16. Yaklaşık bir saat sonra yeni bazı kararlar açıklanacak. Mekânların ve tüm hayatın kapanması, bazı şeylerin eskisi gibi yapılamayacak olması söz konusu. Ve hatta sokağa çıkma kısıtlamalarının gündeme gelmesi. Aylar sonra, daha önce bu yılın bahar aylarında tecrübe ettiğimiz bir süreci tekrar yaşayacağız gibi görünüyor. Ve ...
Şarkı keşfetmenin bir hikâyesi olduğunda yani o şarkıyı keşfetmek için emek harcadığında, hayatında kapladığı yer de daha derin oluyor. Hakan Kurşun’un Boğazın Üstünde şarkısına bayılıp Kaos kasetini (evet kaset) haftalarca aradığım ve sonunda Beyoğlu’nda bir müzik dükkânında kalan son bir taneyi satın aldığım gün gibi. Aradığımızı saniyesinde buld ...
Uyumaya çalışıyorum ve ileride deniz kıyısındaki bir bardan çok uzun zamandır duymadığım tanıdık bir şarkı yükseliyor: “A little bit of Monica in my life / A little bit of Erica by my side / A little bit of Rita is all I need / A little bit of Tina is what I see / A little bit of Sandra in the sun / A little bit of Mary all night long / A little bi ...
Yorgun musunuz? Bedenen mi ruhen mi? Kim ya da ne buna sebep? “Kafamı yastığa koysam üç gün uyurum” diye düşündüğünüz oluyor mu? Ayaklarınızın iş yolunda geri geri gittiği? Belki ev yolunda? Aşk yolunda? Bir türlü iyi haber vermeyen bir dünya ve ülkede hayat yolları giderek daha da daralıyormuş gibi görünüyor mu? Ya da o yolların bunca yürümenin so ...
İçim sıkışıyor. Kara haberler arka arkaya geldikçe günlerden hangi gün olduğunu anlamanın mümkün olmadığını fark ediyorum. Bugün pazartesi mi, cuma mı, pazar mı? Sabah uyandığımız gün aydın olacak mı? Ülkenin haberleri acıyı iliklerine kadar hissedenler için yine ekstra mesai yapıyor. Sosyal medyada karşıma çıkan cinayet haberleri. Vahşice öldürüle ...
Müzisyenlerin yer yer emekli, yer yer işsiz gibi hissettiği bir dönemden geçiyoruz. Evde ya da kimi zaman stüdyolarda üretim hala devam etse de yoğunluk az, sahneler ise hepten kapalı. Birkaç ‘arabalı konser’ denemesi yakın gelecek için planlansa da bir mekan ya da festivalde rahatlıkla sahne alabileceğimiz günler şu dağın arkasında. Ve belki de di ...
Hayatım artık bir kanepe. Enim çarpı boyumdan hallice bir yuva. Onunla yaşıyor, onun üzerinde yiyip içiyor, kimi zaman uyuyor, şu an yazı yazıyor, okuyor, onu seviyor, ondan sıkılıyor ve sonra yine ona sığınıyorum. Yaşayabileceğim tüm duyguları tek minderde eriten, artık neredeyse uzvum sayacağım bir eşya. İçine gömüldüğüm bu güvenli yuvadan göz ...
Karantinada bir ayı geride bırakmışken, cevabını fazlasıyla merak ettiğim sorulardan biriydi bu. Haftalar içerisinde önce kendime, birkaç kez de arkadaşlarıma sordum. Yapı olarak biraz zor özleyen biriyim. Birilerine, bir şeylere, yurtdışındayken “Ah bir İskender olsa”ya falan gelene kadar sadakatle özlediğim tek şey (tamamen işlevsiz bir eylem ola ...
Aklımda, “Kim derdi ki seninle bir gün ayrılacağız” şarkısı dönüyor. “Böyle ayrılık olmaz, böyle yalnız kalınmaz…” Salonda dönüp dururken ve “Neden bu şarkı benimle birlikte dönüp duruyor?” diye düşünürken, televizyonda sürekli kırmızı bantların ve ünlemli altyazıların geçtiği haber kanalı açık. Haber izlemekten içim dışıma çıkmış. Üç yıldır hiç te ...
21 Şubat’ı 22’sine bağlayan gece, yatağa girip ışığı kapatacağıma son bir kez Instagram tarama bataklığına düştüğümde, son yıllarda beni en çok heyecanlandıran sürprizlerden biriyle karşılaşacağımdan habersizdim. Ekranımın en tepesinde Amerikalı oyuncu Jennifer Aniston’ın bir gönderisi vardı. 10 yıl boyunca parçası olduğu, izlenme rekorları kıran F ...
İnsanların büyük çoğunluğu bir ölüm/felaket haberi aldığında nerede ne yapmakta olduklarını çok berrak şekilde hatırlıyor. Nedenini tam bilmiyorum. Elbette şoke edici bir haberin kuvvetiyle o ânı hafızalarına kazımaları söz konusu ama belki bir yandan bu hatıralar mevcudiyetlerinin, hayatla bağlarının, o an hala yaşamakta olduklarına şükretmenin al ...
İnanılmaz ama gerçek, yıl 2020. Bakalım kaçımız hazırladığımız, hazırlamaya üşendiğimiz için kafamıza listelediğimiz ya da hedefe ulaşma kısmını hayal etme fazından bir türlü koparamadığımız ‘yeni yıl kararları’na harfiyen uyacak? 2020’nin sonunda görüşürüz. Doğası gereği yılın başında, ortasında ya da sonunda havlu atanlarla dolu olan bu müsabakay ...
Müdavimleri hatırlar, 90’lı yılların sonunda Sıraselviler’de, kapısının önünde hafta sonları metrelerce kuyruk olan Roxy’de, sabah 4’teki kapanış esnasında hep aynı şarkı çalardı. Mo’ Better Blues adlı bu harika şarkı çalarken, herkes trompet melodisi üzerine bağıra çağıra “kapatıyoruuuz kapatıyoruuuz” diye şarkı söyler, sonra da ışıkları yanan mek ...
Bu satırları İstanbul-Ankara uçağında yazıyorum. Açılır kapanır masanın üzerinde klavyenin tuşlarını iki büklüm halde tıklatırken, aklıma laptopumun olmadığı bir uçuşta yetiştirmem gereken bir yazıyı cep telefonuma yazdığım gün geldi. Telefonu masaya yatay şekilde koyup klavyesine iki parmak yazarak uçarken, üç saatin sonunda yanımdaki kadın bana d ...
Kendiliğinden fon müziği olan günler geldi. Sanki pencereden dışarıda, sokakların ve ağaçların arasında görünmez megafonlardan yayın yapan bir radyo var. Ve havalar böyle griyken (bugün çok yağmurlu ve gri) o radyoda sıklıkla ‘sad indie’ çalıyor. Böyle bir liste var Spotify’da, denk gelmişsinizdir. İlk gördüğümde, “İnsan kendine bile isteye niye iş ...
Memleketten uzaktayım. 20 gün oldu. Saat farkı da sekiz olunca, Türkiye’yle sabah-akşam senkronu hepten şaştı. Orada olan birçok şeyi sonradan öğreniyor, bazı şeyleri ise hiç yakalayamıyorum. Dinamikleri bizimkinden tamamen farklı, başka kuralların ve önceliklerin olduğu bir hayatın içinde her şeyi olabildiğince gözlemlemekle meşgulüm. İnsanların s ...
Hava sıcak. İnsanoğlumuz ne acayip. Sıcak olur, “Soğuk nerede kaldı!” diye ağlaşır; soğuk olur, “Sıcak nerde!” diye vahlaşır. Hava sıcak ve yazın ortasını geçtik. Artık zamanın geçiş hızını anlama kapasitem lisede sinüs, kosinüsleri anlama seviyeme kadar geriledi (anlamamıştım). Bir bakıyorsun yaz geldi diye seviniyor, kafanı çevirdiğin an yaz b ...
90’lı yıllarda Kent FM’de yayınlanan Kaybedenler Kulübü’nü takip eden dinleyicilerin bildiği bir soru kalıbıydı “Kim lan bu Erol Egemen?” Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk’un hazırladığı bu kült programda sorulan soru, haftalar, aylar ve yıllar içerisinde bir fenomene dönüşmüş, sorunun öznesi hakkında hiçbir malumat edinilememişti. Bu adam gerçek miydi ...
Bir mekân bazen sadece adıyla bile ondan hoşlanmanıza neden oluyor. Eskiden Beyoğlu’nun bir ara sokağında ağırbaşlı bir çiçek gibi duran Madrid vardı. Sonra Ağa Cami’nin sokağında bir kartal gibi tepeden size bakan Arsen Lüpen, Tünel’de bir zaman makinesine binmişim de 1900’lerin başına gitmişim gibi hissettiren Gramofon, masaldan fırlamış gibi dur ...
Babam gazetedeki vefat ilanlarını her gün tek tek okuyor. İnsanların ölüm haberlerini Facebook’tan duyurduğu, o duyuruların ‘like’landığı, baş sağlığı mesajlarının yorumlar kısmından iletildiği bir çağda babamın her gün haber, ekonomi sayfalarına ayırdığı süre kadar vefat ilanlarına vakit ayırması, kimi zaman hüzünle “A canım benim” diyerek bir tan ...
Bir cumartesi akşamı, Kadıköy Karga’da oturduğum masadaki sohbetten sıkça uzaklaşıp (hayır Instagram dünyasına değil) Shazam’ın mavi dalgalar yayan düğmesine dalıyorum. “Bu neymiş ya?” diye diye merakla Shazamladığım şarkıların tamamı yeni dönem Türkçe gruplara, müzisyenlere ait. Brek, Hedonutopia, Elz and the Cult… Bazılarının sadece ismi, bazılar ...
Hep merak etmişimdir, seçim dönemi sokaktan cayır cayır carlayarak geçen bir seçim arabasını duyan hangi insan, “Evet işte bu! Hayatım boyunca oy vermek istediğim parti!” diyerek sandığa koşar? O arabaları hep insanlara benzetirim. Hırçın, agresif, söylemek istediğini ve niyetini sakince değil, cazgırlık yaparak ortaya koyan, elde etmek istedikleri ...
Kerim Çaplı’yı ilk kez 2002 yılında gördüm. Beyoğlu’nda, Batu Abi’nin (Mutlugil) ortağı olduğu Mojo’da Spitney Beers adıyla çalan genç bir gruptuk. İlk dönemler perşembe geceleri (sonradan pazartesiye geçmiştik), Batu Abi’nin grubu Karpuz’dan hemen önce sahneye çıkardık. Kerim Çaplı, Karpuz’un harika performansının müsebbiplerinden biri olarak müth ...
3 Ocak Perşembe akşamı Can Güngör, Deniz Tekin, Kalben, Nilipek, Özge Fışkın ve Pinhani ile birlikte KadıköySahne’deydim. Bizler sahnede, büyük bir kalabalık mekânın dört bir köşesinde, tek bir amaç için oradaydık: Kadınlar yaşasın diye. O gece bilet alan herkes, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kadın ve çocuk istismarı davalarındaki ...
2 Kasım 2018, Moda Sahnesi… Bundan tam 30 yıl önce, “koltukların kırıldığı konser” olarak kayıtlara geçen, yıllardır yaptığım röportajlarda dönemi yaşamış kişilerden çokça dinlediğim tarihi bir müzik etkinliği “aynı gün/aynı yer/aynı kadro” sloganıyla tekrarlanıyor. Pentagram, Metalium ve Metafor’un sahne aldığı efsane Moda konseri. Yaşları 18’den ...
İlk gençlik yıllarımda hayal ettiğim şeylerden biri, ileride bir gün bir çocuk kitabı yazmaktı. Tahmin edilmesi zor olmayacak şekilde, son derece romantik, havalı ve sanki insanın hayal dünyasını, üzerine ‘büyüme iksiri’ dökülmeden korumasının yolu gibi geliyordu çocuk kitabı yazarı olmak. Hayalimi hiç gerçekleştiremedim. Ama sevdiğim arkadaşlarımd ...
Hiç böyle düşünmemiştim ama bu yazıyı yazmak için masa başına (artık masa başı da yok, diz üstü bilgisayarla koltuğa) oturduğum vakit düşündüm de, Türkiye’de rock müzik çalan radyo istasyonları arasında yıllardır kesintisiz program yapan tek kadın radyocu Gülşah Güray. Aslında meseleyi kadın-erkek olarak kategorize etmek istemezdim çünkü mesele ‘me ...
Söylersem zaman daha da hızlanacak diye korkuyorum ama ağustosu yarıladık. Hatta siz bu yazıyı okurken geçmiş olacağız. Eylül ayına varınca durum daha da vahim. Çünkü sonbaharın sınır çizgileri -iklim olarak değilse de psikolojik olarak- 1 Eylül’ün üzerinden geçiyor. Küçükken bir yaz gününü hatırlıyorum. Yazlıktaydık ve günler birbirinin aynı ol ...
Nilipek ve Can Güngör... Müziklerini ayrı, kendilerini ayrı sevdiğim iki isim. Bir kere dinleyip kenara koyulan değil, tekrar tekrar dinlenecek albümler yapıyorlar (hoş, dijital çağda artık kenara koymak değil de, search’te bir daha aratmamak oluyor sanırım), tevazu sahibiler, ilerledikleri yoldan son derece emin görünüyorlar, oldukları gibiler ve ...
Bir araya geleceğimizi hiç tahmin etmeyeceğim bir yerde, Kapadokya’daki bir otelin peri bacalarını gören terasında Ari Barokas’la sohbet ediyoruz. O akşam Cappadox Festivali kapsamında Duman’la konseri olacak, ben de festivalle ilgili bir video çekimi için bölgedeyim. Bunu fırsat bilip hem birkaç ay önce yayınladığı solo albümü Lafıma Gücenme’yi he ...
Uzun yıllardır Caddebostan Kültür Merkezi’nin alt katındaki spor salonuna gidiyorum. Grup derslerinin yapıldığı bir stüdyo var, en zorlu Pilates hareketlerini yaparken ansızın içeri gümbür gümbür bir Türk sanat müziği doluveriyor. Bir köşedeki acil çıkış kapısının hemen dış tarafında bulunan bir odada çalışan korolardan geliyor bu şarkılar. Bu duru ...
“Suitcase Buddha’dan ayrılmış.” Geçen hafta bu haberi duyduğumda, ağzımdan ister istemez, “Dünyanın sonu geldi herhalde!” cümlesi çıktı. Kadıköy gece hayatına hâkim olanların çok iyi bildiği bir ikiliydi Suitcase ve Buddha Bar. Rekor bir süre boyunca, tam 21 yıl, haftada iki kez Barlar Sokağı’ndaki bu mekânda sahne almışlar ve Britpop ağırlıklı rep ...
Pinhani ile birlikte enstrümanlarla dolu bir minibüste, bol virajlı yollardan geçerek Karadeniz’e doğru yol alıyoruz. Hava pırıl pırıl. Camdan dışarıyı izliyorum. Yemyeşil bayırlar, otlayan koyunlar, çiçek açmış ağaçlar ve renkli evler, kentsel dönüşümden gına gelmiş ruhumda antidepresan etkisi yaratıyor. Grubun kurucusu Sinan Kaynakcı yan koltukta ...
Erce Kaşlıoğlu’nun hikayesini ilk duyduğumda hem şaşırmış hem de etkilenmiştim. Sıfırdan bir şeyler yaratan ve bunu da belirli bir prensip içerisinde yapan insanlar her zaman ilgimi çeker. Fakat onunla Kadıköy’de, kurucusu olduğu müzik stüdyosu Pür’de buluştuğumuzda ve hikayesinin tamamını dinlediğimde şaşırma ve etkilenme oranım katlandı. Kaşlıoğl ...
Kadıköy Kadife Sokak’ın Barlar Sokağı olarak anılmadığı, kendi ismiyle bilindiği zamanlar… Birkaç cafe-bar dışında son derece sakin bir atmosferi olan sokağın Dr. Esat Işık Caddesi’ne yakın tarafında, enstrüman çalmayan birinin bile hemen dikkatini çeken bir müzik mağazası açılıyor. Yıl 2000. Henüz 20’lerinin başındaki ÖzlemAtav’ın ünlü blues gitar ...