Yılın başında, Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini anlatmaya soyunduğumda, bu işi kolaylıkla kotarabileceğimi zannediyordum. Olmadı. Yazdım, yazdıklarımdan ziyadesiyle memnunum ama zorlandım. İsim bulmakta değil, isimleri ayırmakta! Kadıköy, bir derya. Barış Manço’yla başlayan, Gaye Su Akyol’la biten bu küçük “dizi”de daha çok isim yer alabilirdi lakin süre doldu. Bayrağımı başka yazarlara devrederken, içimde, birilerinin kaldığım yerden devam edeceği umudunu taşıyorum. Başlıkta “hikâyenin sonu” dedim ama hikâye sürüyor, sürecek.
Gazete Kadıköy’deki yazarlık serüvenim, baştan beri 12 yazıyla sınırlıydı. Yıl bir güzellik yaptı, bir de veda yazısı şansı tanıdı –ki herkesin başına gelmez bu! İsimleri seçerken beni zorlayan, bu sınırlar. Sınırsızlık güzel ama o da korkutucu zira mânâsızca her şeyi yazma tehlikesi var. Kadıköylü müzisyenleri ayırırken, en yaşlısından en gencine herkesin hakkını verdiğimi düşünüyorum. Yine de yazmak isteyip yazamadıklarım var elbette: Gökçen Kaynatan’dan Ceza’ya uzanan isimler silsilesi, muhakkak kendine yeni bir mecrada yer bulacak. Kadıköy’ün “şarkılı” tarihi, yazılmaya devam edecek.
Mahalle gazeteleri, mahallenin birleştirici gücü. Tek değil çok olsalar da fark etmiyor: Burnunun dibinde olan ama duymadığın haberleri önüne getiren, mahallenin güzelliklerini bize tanıtan, mahallede olan biteni takip etmemizi sağlayan mecra, bu gazeteler. Şüphesiz hepsinin arasında Gazete Kadıköy’ün yeri ayrı. Yıllardır var oluşunu her dem genç, hep dinamik kadrosuna ve mahallelinin ona sahip çıkmasına borçluyuz. Mahallede geçirdiğim son yılda onunla buluşmak, okurluktan yazarlığa terfi etmek, kendi adıma en büyük şanslarımdan biri. Klasik cümleyi kurayım: Sürç-i lisan ettiysem, affola.
Yazılarımı hep çok severek yazdım ama her zaman teslimde zorlandım. Kimi zaman onlardan kopamadım, kimi zaman teknik aksilikler oldu ve zamanında ulaştıramadım. Her dem temasta olduğum iki şahane editörüm oldu: Semra Çelebi ve Gökçe Uygun’a, her şeyden önce kahrımı çektikleri için teşekkürü borç bilirim. Onları ve diğer çalışma arkadaşlarını üzdüysem, kendi adıma buradan özür dilerim. Birlikte olmak çok güzeldi.
Kadıköy, İstanbul’da yaşadığım yer. Bu “dizi”nin ilk yazısı, şu cümlelerle başlar: “Bilen bilir, Ankaracıyım. Üniversite okumak için gittiğim şehirde 21 yıl yaşadım. Şimdi İstanbul’dayım ama bir ayağım hâlâ orada ve bu hep böyle olacak. Ankara’da yaşadığım dönemlerde sıklıkla İstanbul’a gelirdim; bu ziyaretlerimde hep Kadıköy’de kalırdım. Bugün tersini yapıyorum: Selimiye’de yaşıyorum ve Ankara’yı ziyaret ediyorum.” Bu yazıyı yazarken, cümlelere uygun bir karar vereceğimi ve Kadıköy’ün “ziyaret ettiğim yer” olacağını bilmiyordum. Artık Ankaralıyım ama mahalleyle bağımı kopartmadım, gelişlerimde Kadıköy’de kalıyorum.
Beni Kadıköy’e bağlayan çok şey var. Müzik ve (konser mekanlarından plakçılara uzanan) müzikli mekanlar, bunların başında geliyor. Bir diğer güzel şey, meyhaneler. Sevdiklerim tek tek kapanıyor ama olsun, Kadıköy’ün meyhaneleri bitmiyor. Oradaki sohbetler de… Kadıköy, Ankara gibi: Arkadaşlıklarıyla güzel. Ev gezmelerinin yapıldığı, daimi dostlukların kurulduğu tek mahalle belki de. Kadıköy’ün eskileri yenilerini kucaklıyor, yeniler hızla mahalleli oluyor, bayrak elden ele dolaşıyor… Tanıdığım en eski Kadıköylü, kadim dostum Can ve çok sevdiğim Ceyda’nın babası, Cenap Yılmazçetin. Yıllar önce, bir yaz günü tanıştığım Cenap Amca, bu yazıyı yazdığım günlerde aramızdan ayrıldı. Yazıyı son kez geciktiren, onu uğurlamak için İzmir’e gidişim. Gönül isterdi ki bu yazı yayımlandıktan sonraki gidişimde onu göreyim, elini öpeyim. Olmadı. Fenerbahçeli Cenap Amca güzel yaşadı, vadesini erken doldurdu. Bu yazı ve diğerleri, neredeyse yirmi yıldır tanıdığım bu güzel insanın bana anlattıklarıyla şekillendi biraz da: Mahalleyi tanıdıysam o ve ailesi sayesinde. Onun için, bu veda yazısı, Cenap Yılmazçetin anısına…
Kadıköy, mahallem. Gazete Kadıköy, içinde ve yakınında olmasam da her hafta merakla okuyacağım gazetem. 12 ay boyunca sizlere mahallenin “şarkılı” tarihini anlattım, “sürç-i lisan ettiysem affola” diyerek aranızdan ayrılıyorum. Bu “şarkılı” tarihi şarkısız bitireceğimi düşünen okurları, son dakikada şaşırtayım ve yolu Kadıköy’den geçen bir şahane müzisyenin çok sevdiğim şarkısıyla yılı uğurlayayım: Esin Engin, 1973 tarihli bir 45’lik plaktan bize ulaşan şarkısı “Hoş Geldin Yeni Yıl”da, yeni yıla dair umutlarını dile getiriyor. Son sözler, onun olsun: “Kuş gibi uçtu gitti / Koskoca bir yıl yine / Neşeyle mutlulukla / Geçsin yenisi de // Hoş geldin yeni yıl / Mutluluk getir bize / Hoş geldin yeni yıl / Bolluk ver evimize…”
Mahallenin ele avuca sığmaz kızlarından birini anlatacağım bu yazıda. Her an her köşede karşılaşabileceğiniz biri zira mahalleyi, sokakları ve mekânlarıyla seviyor hatta zaman zaman onlara müdahale ediyor. Arada uzaklara kaçsa da meskeni Kadıköy. Uzaklar dediğim, uzay: Bizi alıp götürdüğü yer. Onunla yolculuk yapmaktan duyduğumuz memnuniyet bir yan ...
Dillere dolanan ilk şarkılardan biridir “Vakit Yok Gemi Kalkıyor Artık”. Duyduğunuz anda sizi etkisi altına alır, sarar, sarmalar ve hayatınız boyunca size eşlik eder. Durup dururken kendinizi “O gemide ah ben de olsaydım / Açık denizlere yol alsaydım” derken bulmanız işten bile değil. Yaratıcısı, geçtiğimiz günlerde 83 yaşında hayatını kaybeden Me ...
Kadıköylü şarkıcılardan söz ederken Erol Evgin’i anmamak olmaz: Yürüyüşüne Moda’dan başlamıştır. Moda Deniz Kulübü’nde verdiği “amatör” konserler bir yana, ilk topluluklarından birine Moda 5 adını koymuştur. ‘70’li yılların tartışmasız “yıldız”ıdır; genç kızların evlenmek istediği, benim gibi çocukların büyüyünce olmak istediği isimdir. Büyüdüm, Er ...
2017 başından beri bu köşede Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini yazıyorum. Başlamadan önce yaptığım ilk iş, mahalleden geçen müzisyenleri hatırlamaktı. Aklıma gelen ilk isimlerden biri, Bülent Ortaçgil oldu. Tefrikanın 4. nüshasında onu anlatmaya çalıştım. Bir diğer isim, hâlâ yazmadığım Gaye Su Akyol. Elbet yazacağım çünkü önemli kırılma noktalarından ...
Huysuzdu. Hep doğru bildiğini söyledi. Yolunda yürürken sürekli kulvar değiştirdi, tarzdan tarza yöneldi ama müziğini hiç bozmadı. Karabatak gibiydi: Bir an ortadan kayboluyor, aniden çıkıyordu. Kayboluşları “yeni” çalışmaların habercisiydi ve hiçbir zaman bizi hayal kırıklığına uğratmadı. Mahallenin “huysuz ihtiyar”ı Fikret Kızılok, bugün hayırla ...
Geçtiğimiz ay Kadıköy’den söz eden, yolu Kadıköy’den geçen şarkıları yazdım ancak adında mahalleye gönderme yapan o güzel albümden söz etmedim. Unuttuğumdan değil, bu ayki yazıya konu edeceğim için. Mevzubahis, 2016 tarihli son Pinhâni albümü “Kediköy”. Adıyla değil kapağıyla da kalbimizi kazanan, son zamanlarda yayımlanmış en güzel “iş”lerden biri ...
Şarkılı Kadıköy Tarihi’ne başlarkan Kadıköylü müzisyenleri ya da yolu Kadıköy’den geçmiş insanları yazma niyetindeydim. Şu ana kadar kişisel tarihimde iz bırakmış Kadıköylüleri yazdım: Barış Manço, Mavi Işıklar, Bülent Ortaçgil ve Kesmeşeker’in “kaptan”ı Cenk Taner… Böyle de devam edeceğim ama bu ay, dizinin ortasına yaklaşmışken portrelere küçük b ...
Ankara’da yaşadığım yıllarda İstanbul bana hep korkutucu gelirdi. O dönem garaj Topkapı’daydı ve ben orada iner, bildiğim iki yere giderdim: Taksim ve Beşiktaş. Arkadaşlarım ve sevdiğim mekanlar oradaydı çünkü. “Karşı” kıyı bana hep uzak gelirdi: Sanki başka bir coğrafya gibi, geçtiğimde kaybolacakmışım gibi, bir daha geri dönemeyecekmişim gibi… Na ...
Kadıköy denince akla gelenlerden biri Kadıköy Anadolu Lisesi yani Maarif Koleji. Ünlüsü bol: Nilgün Marmara’dan Seyhan Erözçelik’e şairler, Altan Erkekli gibi “artist”ler, Ufuk Uras gibi politikacılar, Hasret Gültekin’den Önder Focan’a, müziğin her alanından pek çok isim, oradan geçmiş. Kimi okumuş, mezun olmuş, kimi genç yaşta orayı terk ederek ha ...
Mahallenin eğlenceli ayağı Mavi Işıklar Şarkılı Kadıköy Tarihi’nin en eğlenceli hikâyelerinden birini anlatacağım şimdi… Mavi Işıklar’ın hikâyesi! Eğlence, grubun bizzat içinde. Şöyle bir konser düşünün: İzlemek için sahnenin karşısında yerinizi alıyorsunuz, sahnede beş tane yatak ve sessizlik… Konser vakti geliyor, beş yatağın başında bulun ...
Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini anlatmaya, şüphesiz mahallenin en iyi hikâyecisiyle başlamak gerek. Barış Manço, bugün müze olarak kullanılan evinde yaşarken sadece semtinin değil bütün dünyanın hikâyelerini bize taşıdı. Şarkılarında anlattıklarıyla yetinmedi, televizyondan seslendi. Geçmişten beslendi ama anlattıkları bugüne dairdi. Dahası, onları d ...
Bilen bilir, Ankaracıyım. Üniversite okumak için gittiğim şehirde 21 yıl yaşadım. Şimdi İstanbul’dayım ama bir ayağım hâlâ orada ve bu hep böyle olacak. Ankara’da yaşadığım dönemlerde sıklıkla İstanbul’a gelirdim; bu ziyaretlerimde hep Kadıköy’de kalırdım. Bugün tersini yapıyorum: Selimiye’de yaşıyorum ve Ankara’yı ziyaret ediyorum. Gelişlerimde ...