Huysuzdu. Hep doğru bildiğini söyledi. Yolunda yürürken sürekli kulvar değiştirdi, tarzdan tarza yöneldi ama müziğini hiç bozmadı. Karabatak gibiydi: Bir an ortadan kayboluyor, aniden çıkıyordu. Kayboluşları “yeni” çalışmaların habercisiydi ve hiçbir zaman bizi hayal kırıklığına uğratmadı. Mahallenin “huysuz ihtiyar”ı Fikret Kızılok, bugün hayırla andığımız isimlerden.
Sanatçı, Kadıköy’ün “yıldız”ı Cahit Oben’le tanıştığında henüz çok genç. “Daha ziyade Beatles tarzı müzik yapan” Cahit Oben 4’ün ritim gitarcısı olarak Altın Mikrofon’a katıldığında dikkatleri üzerinde topluyor. Toplulukla yaptığı plaklardan birinde bir bestesi ilk kez yayımlanıyor: “Hereke”. Sonrasında iki solo plak var ama kafası biraz karışık: Hem aranjmanlar seslendiriyor bu plaklarda hem de türküler söylüyor… “Ay Osman”, onu bize tanıtan türkü. “All My Loving”den tornistan “Sevgilim”, ilk dönemde attığı ürkek adımlardan. Sonrasında yolunu toprağından yana çiziyor. Bunda, bir dönem birlikte çalıştığı Barış Manço’nun da katkısı var elbette… Cümleyi şöyle kurmak daha doğru belki: İkisi birbirini etkiledi ve sonrasında memleket müziği şahane bir artere kavuştu.
Kızılok’un hayatında her şeyi değiştiren adım, bir yolculuk: 1969 yılında, Milliyet’te stajyer olarak çalışan “abi” Arda Uskan, elinden tutup onu Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyüne götürüyor. Orada Âşık Veysel’i buluyorlar, elini öpüyorlar. Maksat, Kızılok’un yeni plağında söyleyeceği türküler için izin almak… Yolculukta yaşananı, 29 Kasım 1969 tarihli Milliyet’in provokatif başlığından öğreniyoruz: “Fikret Kızılok, Âşık Veysel’e âşık oldu”. “Usta”dan feyz alan, döner dönmez “Uzun İnce Bir Yoldayım”ı plak yapan Kızılok, dört yıl sonra onun ölümü üzerine sarsılacak ve sazını bir kenara bırakacak. Ama ondan öncesinde, bam teline şiddetle vuracak çünkü bunun gerekli olduğunu düşünüyor. Yıllar sonra yaptığı bu “ilk” plağın kapağında şöyle tarif ediliyor Fikret Kızılok: “Darmadağınık saçları, elinde gitarı, düşlerinde şipşirin köy çocukları ile ince uzun yolların, uçsuz bucaksız ovaların, bembeyaz dağ bulutlarının çocuğu…” Plağı yapma sebebini de açıklıyor: “Piyasa, öylesine Türk benliğinden uzak melodilere kucak açmıştı ki, beni dinlemeyeceklerdi bile. Bugün ise durum büyük bir hızla değişiyor. Bu öz benliğimize dönüşte ben de üzerime düşen görevi yapmaya karar verdim...”
Fikret Kızılok, “Uzun İnce Bir Yoldayım”ı takiben yaptığı “Yumma Gözün Kör Gibi”de ilk kez saz kullanıyor ve yanına iliştirdiği gitar ve tumbayı, “müzik tarihinin ilk ritim aleti” olan taş ve tahtayla destekliyor. Bu, müzik dünyasında yapacağı yeniliklerin ilki. Bir sonraki plakta seslendirdiği “Söyle Sazım”da işi bir adım ileri götürüyor ve “Türk geleneklerine uygun on yedi perdeli Hüseyni düzende üç değişik saz”ı, “Batı anlayışında çok sesli olarak” kullanıyor. Plak kapağında, bu durumu şöyle açıklıyor: “Böylece kendi özüme ve toprağıma daha bir yakınlaştım zannediyorum.”
“Huysuz”luğu o zamanlardan… “Söyle Sazım”la ortalığı karman çorman ettiği günlerde, şarkılarından birini radyo programında “aranjman” diye anons ettiği için Sezen Cumhur Önal’a dava açıyor. “Türkçe konuşan, Türkçe düşünen bir birey olarak sanatçıların yüzünün kendilerine dönmesini” savunan Kızılok, Batıcılığın ve Batı hayranlığının ülkeye ve müziğine bir şey getirmeyeceğini söylüyor. Yıllar sonra, “Entelektüel” adlı şarkının “Olmuyo Olmuyo” albümündeki “yeni” versiyonunda, Yeni Türkü’ye yaptığı gönderme, fikrinin değişmediğinin ispatı: “Kafamı kumlara sokup / İstemiyorum avunmayı / Türkü diye dinleyerek / Rumca ‘telli turna’yı…”
Fikret Kızılok, herkesin kendince saf tuttuğu ‘70’li yıllarda müzikten uzaklaştı ama sözünü saf tutanların dahi sustuğu ‘80’li yıllardan itibaren söyledi. Çatalçeşme’de açtığı Çekirdek Sanatevi bünyesinde yaptığı “cesur” çalışmalar sonucu ortaya çıkan “Pencere Önü Çiçeği” albümündeki dokundurmalar, lafını esirgemeden dümdüz söylediği şarkılara dönüştü… “Zaman Zaman”la romantik bir mola verdi, uzun bir aradan sonra yaptığı albüm “Yana Yana”da şahane aşk şarkılarının yanına iliştirilmiş eğlenceli taşlaması “Why High One Why” ile “sonrası”nda yapacağı çalışmaları bize tanıttı. Başta söylediğimi tekrarlayayım: Yola çıktığı andan itibaren hep doğru bildiğini yaptı. “Huysuz”luğu giderek şarkılarına sirayet etti ve son döneminde memleket meselelerini diline doladı. Her dönemi güzel ama Ahmed Arif’le yaptığı çalışmalar ve erken dönemde yayımladığı, Nâzım Hikmet şiirlerine farklı bir yorum getirdiği “Not Defterimden” adlı albüm, bambaşka.
Şanslıyım: Son yıllarında onu canlı dinledim, uzun telefon konuşmaları yaptım, iki kere yüz yüze geldim. “Mahalle”yi terk ederek sığındığı ada evine gidecektim, ömrü vefa etmedi. Yokluğunun 16. yılı bu yıl ama sanki bir yerden çıkacak, yepyeni plağıyla bizi selamlayacak gibi…
Fikret Kızılok, 1999 tarihli “Gün Ola Devran Döne” adlı toplama albümünün kapağında, kendini şöyle anlatıyor: “1960-70’li yıllar, bizler için ‘dünyayı değiştirebiliriz’ umutlarıyla geçen gençlik yıllarıydı. Kendimizi ifade etmemizin dışavurumu; şarkılarımız, türkülerimiz, öykülerimizdi. İlericiydik. Haklıydık. Aceleciydik. İklimi uymadı çağımızın; bir başka bahara kaldı işimiz… Aldandık. Anlattık. Doğal ki usanmadık. Ama uslandık. Elleriyle tutmasın ateşi diye, dingin şarkılar yeğledik çocuklarımıza…”
Üzerine ne söylenebilir ki?
Yılın başında, Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini anlatmaya soyunduğumda, bu işi kolaylıkla kotarabileceğimi zannediyordum. Olmadı. Yazdım, yazdıklarımdan ziyadesiyle memnunum ama zorlandım. İsim bulmakta değil, isimleri ayırmakta! Kadıköy, bir derya. Barış Manço’yla başlayan, Gaye Su Akyol’la biten bu küçük “dizi”de daha çok isim yer alabilirdi lakin s ...
Mahallenin ele avuca sığmaz kızlarından birini anlatacağım bu yazıda. Her an her köşede karşılaşabileceğiniz biri zira mahalleyi, sokakları ve mekânlarıyla seviyor hatta zaman zaman onlara müdahale ediyor. Arada uzaklara kaçsa da meskeni Kadıköy. Uzaklar dediğim, uzay: Bizi alıp götürdüğü yer. Onunla yolculuk yapmaktan duyduğumuz memnuniyet bir yan ...
Dillere dolanan ilk şarkılardan biridir “Vakit Yok Gemi Kalkıyor Artık”. Duyduğunuz anda sizi etkisi altına alır, sarar, sarmalar ve hayatınız boyunca size eşlik eder. Durup dururken kendinizi “O gemide ah ben de olsaydım / Açık denizlere yol alsaydım” derken bulmanız işten bile değil. Yaratıcısı, geçtiğimiz günlerde 83 yaşında hayatını kaybeden Me ...
Kadıköylü şarkıcılardan söz ederken Erol Evgin’i anmamak olmaz: Yürüyüşüne Moda’dan başlamıştır. Moda Deniz Kulübü’nde verdiği “amatör” konserler bir yana, ilk topluluklarından birine Moda 5 adını koymuştur. ‘70’li yılların tartışmasız “yıldız”ıdır; genç kızların evlenmek istediği, benim gibi çocukların büyüyünce olmak istediği isimdir. Büyüdüm, Er ...
2017 başından beri bu köşede Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini yazıyorum. Başlamadan önce yaptığım ilk iş, mahalleden geçen müzisyenleri hatırlamaktı. Aklıma gelen ilk isimlerden biri, Bülent Ortaçgil oldu. Tefrikanın 4. nüshasında onu anlatmaya çalıştım. Bir diğer isim, hâlâ yazmadığım Gaye Su Akyol. Elbet yazacağım çünkü önemli kırılma noktalarından ...
Geçtiğimiz ay Kadıköy’den söz eden, yolu Kadıköy’den geçen şarkıları yazdım ancak adında mahalleye gönderme yapan o güzel albümden söz etmedim. Unuttuğumdan değil, bu ayki yazıya konu edeceğim için. Mevzubahis, 2016 tarihli son Pinhâni albümü “Kediköy”. Adıyla değil kapağıyla da kalbimizi kazanan, son zamanlarda yayımlanmış en güzel “iş”lerden biri ...
Şarkılı Kadıköy Tarihi’ne başlarkan Kadıköylü müzisyenleri ya da yolu Kadıköy’den geçmiş insanları yazma niyetindeydim. Şu ana kadar kişisel tarihimde iz bırakmış Kadıköylüleri yazdım: Barış Manço, Mavi Işıklar, Bülent Ortaçgil ve Kesmeşeker’in “kaptan”ı Cenk Taner… Böyle de devam edeceğim ama bu ay, dizinin ortasına yaklaşmışken portrelere küçük b ...
Ankara’da yaşadığım yıllarda İstanbul bana hep korkutucu gelirdi. O dönem garaj Topkapı’daydı ve ben orada iner, bildiğim iki yere giderdim: Taksim ve Beşiktaş. Arkadaşlarım ve sevdiğim mekanlar oradaydı çünkü. “Karşı” kıyı bana hep uzak gelirdi: Sanki başka bir coğrafya gibi, geçtiğimde kaybolacakmışım gibi, bir daha geri dönemeyecekmişim gibi… Na ...
Kadıköy denince akla gelenlerden biri Kadıköy Anadolu Lisesi yani Maarif Koleji. Ünlüsü bol: Nilgün Marmara’dan Seyhan Erözçelik’e şairler, Altan Erkekli gibi “artist”ler, Ufuk Uras gibi politikacılar, Hasret Gültekin’den Önder Focan’a, müziğin her alanından pek çok isim, oradan geçmiş. Kimi okumuş, mezun olmuş, kimi genç yaşta orayı terk ederek ha ...
Mahallenin eğlenceli ayağı Mavi Işıklar Şarkılı Kadıköy Tarihi’nin en eğlenceli hikâyelerinden birini anlatacağım şimdi… Mavi Işıklar’ın hikâyesi! Eğlence, grubun bizzat içinde. Şöyle bir konser düşünün: İzlemek için sahnenin karşısında yerinizi alıyorsunuz, sahnede beş tane yatak ve sessizlik… Konser vakti geliyor, beş yatağın başında bulun ...
Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini anlatmaya, şüphesiz mahallenin en iyi hikâyecisiyle başlamak gerek. Barış Manço, bugün müze olarak kullanılan evinde yaşarken sadece semtinin değil bütün dünyanın hikâyelerini bize taşıdı. Şarkılarında anlattıklarıyla yetinmedi, televizyondan seslendi. Geçmişten beslendi ama anlattıkları bugüne dairdi. Dahası, onları d ...
Bilen bilir, Ankaracıyım. Üniversite okumak için gittiğim şehirde 21 yıl yaşadım. Şimdi İstanbul’dayım ama bir ayağım hâlâ orada ve bu hep böyle olacak. Ankara’da yaşadığım dönemlerde sıklıkla İstanbul’a gelirdim; bu ziyaretlerimde hep Kadıköy’de kalırdım. Bugün tersini yapıyorum: Selimiye’de yaşıyorum ve Ankara’yı ziyaret ediyorum. Gelişlerimde ...