Geçtiğimiz ay Kadıköy’den söz eden, yolu Kadıköy’den geçen şarkıları yazdım ancak adında mahalleye gönderme yapan o güzel albümden söz etmedim. Unuttuğumdan değil, bu ayki yazıya konu edeceğim için. Mevzubahis, 2016 tarihli son Pinhâni albümü “Kediköy”. Adıyla değil kapağıyla da kalbimizi kazanan, son zamanlarda yayımlanmış en güzel “iş”lerden biri bu.
Pinhâni, mahalleli. Sinan Kaynakçı ve arkadaşları tarafından kuruldu. Onları, 2006’da yayımlanan ilk albümleri “İnandığın Masallar”la tanıdık, bağrımıza bastık. Albümün “hit” şarkısı “Hele Bir Gel” henüz bir televizyon dizisinde kullanılmamış, Pinhâni adı bu kadar yayılmamıştı. İnsan sevdiğini paylaşmak istemez ama bu, Pinhâni mevzubahis olduğunda işlemiyor. Sevilmelerine sevindik. Üç yıl sonra gelen ikinci albüm “Zaman Beklemez” ve kısa süre sonra yayımlanan “Başka Şeyler”, onları daha da sevmemize sebep hamleler. İlk albümde onlar için attığımız zarın boşa gitmediğini de gösteriyor. Giderek sertleşen, sertleştikçe dallanan, budaklanan müzikleri her seferinde bizi bizden alıyor. Bilhassa adı gibi “başka” olan üçüncü albümün, içinde barındırdığı “Beni Unutur musun?” gibi rock’n’roll’larla bizi şahane ortamlara salmışlığı var. Sadece bu değil, Karadeniz’den Balkanlar’a uzanan skala, her konserlerinde yeni sürprizlere gebe. Bunun için Pinhâni konseri dinlemek, bambaşka bir heyecan.
Sürprizler sadece konserlerde değil: Ekip, resmî siteleri pinhani.com üzerinden yeni şarkıları dinleyenleriyle paylaşıyor. “Resmî site” dediğime bakmayın, aslında mütevazı bir günlük bu. Topluluğa yakışır şekilde, sade. Sinan ve arkadaşlarının adımlarını, fikirlerini, önerilerini takip edebileceğiniz, onlardan haber alabileceğiniz bir buluşma mecrası. Çay bahçesi tadında, tam kıvamında.
Sinan Kaynakçı, Florya ve Bakırköy üzerinden Cağaloğlu’na, oradan Kadıköy’e geçmiş. Doğma büyüme mahalleli değil ama hepimizden daha çok Kadıköylü. Gitarın dışında saksofon, kaba zurna, tulum ve kemençe çalıyor. Aklı davulda. Van Basten adlı topluluğuyla başladığı macerası zaman zaman solo projelerle sürse de asıl “iş”i Pinhâni. Şarkıların neredeyse tamamı ona ait. Kuzeni ve topluluğun klavyecisi Zeynep Eylül Üçer, ilk destekçisi. “Arkadaşları”, birbirinden değerli: Bas gitarda Van Basten’den beri yanından ayrılmadığı Selim Aydın, davulda 2006’dan bu yana birlikte yürüdüğü Hami Ünlü, gitarda topluluktan desteğini hiç esirgemeyen ve albümlerin prodüktörlüğünü üstlenen Akın Eldes ve gitarda topluluğun en “genç” elemanı Eray Polat. Bunlara, her dem yanlarında olan Cem Aksel’i de eklersek, efsane kadroya ulaşıyoruz. Konserleri takip etmek için bir sebep daha!
Konserler demişken, Pinhâni’nin “Kediköy” öncesinde bizi heyecanlandıran 2013 sürprizini es geçmeyeyim: ‘80’li yıllarda efsane olan Çekirdek resitalleri tadında, dinlemelere doyamadığım bir albüm bu: “Canlı Yayın”. Kariyerin ara durağı belki ama diskografideki tek albüm olsaydı, bu bile topluluğun şahaneliğini ispata muktedir olurdu. O kadar temiz, o kadar rafine.
Yüzümüzü kara çıkartmayan topluluklardan, Pinhâni. Mahallenin şahaneleri. Sinan’ı ara sokaklarda, Kadıköy’ün esnaf lokantalarında, kitapçılarında ve çay bahçelerinde görmek şaşırtıcı değil. Yaşayışı şarkılara sirayet ettiği için bu kadar içten. Arkadaşlarıyla olan bağı, topluluğun nasıl bu denli güçlü olduğunu açıklıyor. Mahallesiyle kurduğu ilişki, samimiyetinin ürünü. Bir yandan haylaz, uçarı, ele avuca sığmaz bir insan Sinan ama diğer taraftan görebileceğiniz en munis adam. Onca sertliklerine rağmen Pinhâni’nin “uslu” oluşunun açıklaması da bu. Ortaya çıkışlarına şahit olduğum için mutlu olduğum topluluk. Sinan derseniz, sevdiğim ve tanıdığım için gurur duyduğum insanlardan. Bu satırlar aracılığıyla, ona şu ana kadar itiraf edemediğim bir şeyi söyleyeyim: Ankara mekanı Nefes’ten mahallenin buluşma yeri KadıköySahne’ye uzanan yoldaşlığımız süresince [ekseriyetle uzak kalsak da] varlığıyla bana güç oldu hep. Pinhâni, bütün albümleriyle hep yol arkadaşım zaten.
Günler kötü. Memleket de öyle. Tuhaf bir zamanda, önümüzü görmeden yol alıyoruz. Bu yolda, birilerinin yoldaşlığına ihtiyacımız var. Bize güç veren şey bu çünkü. Yalnızlığımızı hissettirmeyen, ağır “iş”lerde yükümüzü hafifleten insanlar çevremizde çok değil. Onun için, yol arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza iyi davranmak durumundayız. Onları üzmek, kimi zaman hayatın sonu gibi: Kahrediyor. Onlar sizi üzmüyor çünkü. Tıpkı Pinhâni gibi.
Yılın başında, Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini anlatmaya soyunduğumda, bu işi kolaylıkla kotarabileceğimi zannediyordum. Olmadı. Yazdım, yazdıklarımdan ziyadesiyle memnunum ama zorlandım. İsim bulmakta değil, isimleri ayırmakta! Kadıköy, bir derya. Barış Manço’yla başlayan, Gaye Su Akyol’la biten bu küçük “dizi”de daha çok isim yer alabilirdi lakin s ...
Mahallenin ele avuca sığmaz kızlarından birini anlatacağım bu yazıda. Her an her köşede karşılaşabileceğiniz biri zira mahalleyi, sokakları ve mekânlarıyla seviyor hatta zaman zaman onlara müdahale ediyor. Arada uzaklara kaçsa da meskeni Kadıköy. Uzaklar dediğim, uzay: Bizi alıp götürdüğü yer. Onunla yolculuk yapmaktan duyduğumuz memnuniyet bir yan ...
Dillere dolanan ilk şarkılardan biridir “Vakit Yok Gemi Kalkıyor Artık”. Duyduğunuz anda sizi etkisi altına alır, sarar, sarmalar ve hayatınız boyunca size eşlik eder. Durup dururken kendinizi “O gemide ah ben de olsaydım / Açık denizlere yol alsaydım” derken bulmanız işten bile değil. Yaratıcısı, geçtiğimiz günlerde 83 yaşında hayatını kaybeden Me ...
Kadıköylü şarkıcılardan söz ederken Erol Evgin’i anmamak olmaz: Yürüyüşüne Moda’dan başlamıştır. Moda Deniz Kulübü’nde verdiği “amatör” konserler bir yana, ilk topluluklarından birine Moda 5 adını koymuştur. ‘70’li yılların tartışmasız “yıldız”ıdır; genç kızların evlenmek istediği, benim gibi çocukların büyüyünce olmak istediği isimdir. Büyüdüm, Er ...
2017 başından beri bu köşede Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini yazıyorum. Başlamadan önce yaptığım ilk iş, mahalleden geçen müzisyenleri hatırlamaktı. Aklıma gelen ilk isimlerden biri, Bülent Ortaçgil oldu. Tefrikanın 4. nüshasında onu anlatmaya çalıştım. Bir diğer isim, hâlâ yazmadığım Gaye Su Akyol. Elbet yazacağım çünkü önemli kırılma noktalarından ...
Huysuzdu. Hep doğru bildiğini söyledi. Yolunda yürürken sürekli kulvar değiştirdi, tarzdan tarza yöneldi ama müziğini hiç bozmadı. Karabatak gibiydi: Bir an ortadan kayboluyor, aniden çıkıyordu. Kayboluşları “yeni” çalışmaların habercisiydi ve hiçbir zaman bizi hayal kırıklığına uğratmadı. Mahallenin “huysuz ihtiyar”ı Fikret Kızılok, bugün hayırla ...
Şarkılı Kadıköy Tarihi’ne başlarkan Kadıköylü müzisyenleri ya da yolu Kadıköy’den geçmiş insanları yazma niyetindeydim. Şu ana kadar kişisel tarihimde iz bırakmış Kadıköylüleri yazdım: Barış Manço, Mavi Işıklar, Bülent Ortaçgil ve Kesmeşeker’in “kaptan”ı Cenk Taner… Böyle de devam edeceğim ama bu ay, dizinin ortasına yaklaşmışken portrelere küçük b ...
Ankara’da yaşadığım yıllarda İstanbul bana hep korkutucu gelirdi. O dönem garaj Topkapı’daydı ve ben orada iner, bildiğim iki yere giderdim: Taksim ve Beşiktaş. Arkadaşlarım ve sevdiğim mekanlar oradaydı çünkü. “Karşı” kıyı bana hep uzak gelirdi: Sanki başka bir coğrafya gibi, geçtiğimde kaybolacakmışım gibi, bir daha geri dönemeyecekmişim gibi… Na ...
Kadıköy denince akla gelenlerden biri Kadıköy Anadolu Lisesi yani Maarif Koleji. Ünlüsü bol: Nilgün Marmara’dan Seyhan Erözçelik’e şairler, Altan Erkekli gibi “artist”ler, Ufuk Uras gibi politikacılar, Hasret Gültekin’den Önder Focan’a, müziğin her alanından pek çok isim, oradan geçmiş. Kimi okumuş, mezun olmuş, kimi genç yaşta orayı terk ederek ha ...
Mahallenin eğlenceli ayağı Mavi Işıklar Şarkılı Kadıköy Tarihi’nin en eğlenceli hikâyelerinden birini anlatacağım şimdi… Mavi Işıklar’ın hikâyesi! Eğlence, grubun bizzat içinde. Şöyle bir konser düşünün: İzlemek için sahnenin karşısında yerinizi alıyorsunuz, sahnede beş tane yatak ve sessizlik… Konser vakti geliyor, beş yatağın başında bulun ...
Kadıköy’ün “şarkılı” tarihini anlatmaya, şüphesiz mahallenin en iyi hikâyecisiyle başlamak gerek. Barış Manço, bugün müze olarak kullanılan evinde yaşarken sadece semtinin değil bütün dünyanın hikâyelerini bize taşıdı. Şarkılarında anlattıklarıyla yetinmedi, televizyondan seslendi. Geçmişten beslendi ama anlattıkları bugüne dairdi. Dahası, onları d ...
Bilen bilir, Ankaracıyım. Üniversite okumak için gittiğim şehirde 21 yıl yaşadım. Şimdi İstanbul’dayım ama bir ayağım hâlâ orada ve bu hep böyle olacak. Ankara’da yaşadığım dönemlerde sıklıkla İstanbul’a gelirdim; bu ziyaretlerimde hep Kadıköy’de kalırdım. Bugün tersini yapıyorum: Selimiye’de yaşıyorum ve Ankara’yı ziyaret ediyorum. Gelişlerimde ...