İstanbul’da kültür sanat dünyası baharın gelişiyle hareket kabiliyetinin sınırlarını zorladığı zamanlar yaşıyor. Bu da önümüzdeki günlerde artarak devam edecek etkinlik dalgasının habercisi niteliğinde diyebiliriz. Doğrusu hiç de az olmadığı gibi nisanda festivallerle, sanat fuarlarıyla hacmi iyice genişledi. Sinemadan dansa, çağdaş sanattan konsere herkesin gönlüne göre bir şeyler bulabileceği zengin bir ajanda. İlk olarak şehrin klasiği olan, İKSV’nin bu yıl 43’üncü kez düzenlediği İstanbul Film Festivali zengin seçkisiyle bizleri 12 gün boyunca yerli ve yabancı filmlerle buluşturdu. Bu sene festivalin filmleri kadar özel konukları da çok ses getirdi. Dünya sinemasının usta yönetmenlerinden Wim Wenders ve son zamanların dillerden düşmeyen, izleyene mutluluk aşılayan filmi “Perfect Days”in yıldızı Koji Yakusho ilk kez İstanbul’u ziyaret etti. İki isim düzenlenen söyleşilerde, ödül törenlerinde sinemaseverlerle ve şanslı olanlarla Beyoğlu sokaklarında bir araya geldiler. Kendilerine denk gelenler için bu festival unutulmazlar arasına girdi bile. Bir yanda filmden filme yetişme telaşı sürerken bir diğer yanda dünya dansları Uluslararası İstanbul Dans Günleri ile İstanbul’u etkisi altına aldı. Flamenko’dan baleye, sirtakiden sokak dansına aklınıza gelebilecek tüm dünyanın dansları İstanbul’un zeminine vurdular topuklarını. Bir diğer yanda sanat galerini, inisiyatiflerini, kurumlarını bir araya getiren çağdaş sanat fuarları CI Bloom ve Artweeks İstanbul yeni edisyonlarıyla çağdaş sanatçıların son dönem işlerini sanatseverlerle buluşturdular. Fuarları önceki yıllarda takip edenler de fark etmişlerdir yeni sanatçılar, yeni çalışmalar yer alıyordu bu edisyonlarda. Son olarak elektronik müziği üç gün boyunca şehre yayan Sónar Istanbul da yıldız isimleri müzikseverlerle bir araya getirdi. Hem müzikal hem görsel açıdan hazırlanan şovlar dikkat çekti bu yıl da. Son akşam sahne alan Sevdaliza bu yılın açık ara en hayran kalınan ismi olduğunu da not düşmek gerek. Size aklımda kalanlardan bir özet sunmak istedim ama emin olun daha fazlası yaşandı bu 30 günde. İşte nisan ayı böyle soluksuz bir şekilde geldi geçti. Önümüzdeki aylar ve yaklaşan yaz mevsimi ile dünyaca ünlü sanatçıların şehrimize geleceği konserler, festivaller, bolca kültür sanat etkinliği de kapıda. Sonuç olarak kemerlerinizi sıkı bağlayınız, vitaminlerinizi alınız, enerjinizi toplayınız. Şimdiden iyi eğlenceler…
Sondan alalım yeniden başlayalım: “Treplev”
Treplev kimdir? Tam adıyla Konstantin Gavriloviç Treplev, Anton Çehov’un “Martı” adlı ölümsüz eserinin genç, yetenekli, trajik sonlu kurgusal karakteri. Peki gerçekten öyle mi? Bu sezon “Martı” bambaşka bir yorumla, tüm parçalarına ayrılıp yeniden dizayn edilerek hatta tabiri caizse modifiye edilerek “Treplev” olarak izleyici karşısına çıkıyor. Bağdat Caddesi üzerinde yer alan farklı disiplinleri bir araya getiren sanat mekânı Decollage Art Space’in üç katına yayılan ve üç parttan oluşan bu yapım izleyicisine dahil olabileceği bir oyun alanı imkânı da sunuyor. Treplev’in öldüğü yerden başlıyoruz, bu bir spoiler değil; çünkü bu sonunu bildiğimiz bir hikâye. Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim’in yeniden uyarladığı ayrıca birlikte hayat verdiği “Treplev” mekâna özgü tasarlanan, “Martı” gibi klasik bir eseri yapıbozuma uğratıp onu günümüz dünyasının aygıtlarıyla, diliyle, dinamikleriyle yeniden yaratan bir “deneyim”. İlk kat her şeyin bittiği ve her şeyin başladığı yer. Bir atölye ortamı. Burada hikâyeye dair bilmemiz gereken her detayla donatılıyoruz. Hikâyenin diğer karakterleri olan Arkadina, Nina, Trigorin, Maşa, Medvedenko, Sorin, Dorn, Polina ve Şamrayev’in karakter özellikleriyle, Treplevce karşılıklarıyla ve yapay zekâ ile üretilmiş suretleriyle tanışıyoruz. Kendini yok eden, sürekli varoluşsal çıkmazlarda seyreden Treplev bir nepo baby mi? Belki. Devam edelim… İkinci katta bir boks müsabakası ortamı ile karşılanıyoruz. Ringin etrafına diziliyoruz. Ortam kıpkırmızı, ateşi yüksek bir atmosfer. Bir hesaplaşma; Treplev’in karşısına tek tek Arkadina, Trigorin ve Nina çıkıyor. Her raund arasında Britney Spears’ın “Gimme More” şarkısı eşliğinde oyuncular senkronize danslarıyla köşe değiştiriyorlar. Bu bölümde hem Ertanoğlu hem Erlim gösterdikleri yüksek performansla yüksek kalp atışı alarmı veriyorlar adeta. Kazanan ya da kaybeden kim bu müsabakada? Kim bilir. Üçüncü katta bir cenaze merasimine katılıyoruz, tabii Treplev’in. Aslında yeniden bir sona geliyoruz. Arkada bir sayaç var geriye doğru sayıyor. Son sözler söyleniyor. Seyirciler göğüslerinde Treplev’in fotoğrafı, oturdukları koltuklarda denk geldikleri karakterleri temsil ediyorlar. Son bir cümle istense ne denir ki? Ama Treplev yüzümüze karşı seslendirdiği güçlü bir monologla donduruyor oturduğumuz yerde bizi. “Yaşa Treplev, yaşa, doya doya, özgürce yaşa.” Karşılıksız bir aşk, sevgisiz ebeveyn, ihanet sarmalı, tatminsiz bir sanatçı, hep eksik kalacak bir benlik, tutsak kalmış bir ruh ve kendini yok ederek yeniden başlamak. “Treplev” klasik anlayışın dışında yeniden kurulan bir kara komedi. Sanata, hayata, toplumun tüm kurumlarına, günümüz dünyasına, ilişkilere, kendimizi adadığımız duygulara dair bir eleştiri getiriyor. Beklentilerinize bir sınır belirlemeden oyunu izlemeye gidin ve akışa dahil olun. Başak Kıvılcım Ertanoğlu ile Ümit Erlim’in bu uyarlama için akıllarından neler geçtiğini, farklı disiplinlerle nasıl harmanladıklarını, metnin satır aralarında nasıl dolaştıklarını, neler arayıp bulduklarını ve sonunda nasıl tüm bunları üç ayrı mekânda ve 90 dakikada performansa dönüştürdüklerini görün. Decollage Art Space yapımı “Treplev”in uygulayıcı yapımcılığı ile dekor tasarım ve uygulaması Melisa Zeynep Şahin’e; müzik, ses, AI tasarım ve uygulaması İdil Acim’e ait. Hareket tasarımını Aslı Melisa Uzun üstlenirken oyunun sahne amiri ve ışık uygulamalar Eray Uygun’a, grafik tasarım Elizabet Değer’e ait. Oyunun reji asistanları ise Aslı Kaplan ile Seval İnan. “Treplev”i 4 ve 7 Mayıs akşamları Decollage Art Space’te izleyebilirsiniz.
Sezonun yeni oyun haberlerine devam
Bu sezon çok farklı ekiplerin çok yeni denemelerine, metinlerine şahit oluyoruz. Geçtiğimiz günlerde prömiyer yapan Ahmet Sami Özbudak’ın yazıp yönettiği yeni oyunu “Tebdil”, Balat’ta bir kafe olan mekânı tiyatro sahnesine dönüştürerek izleyiciyi farklı bir deneyime davet ediyor. 2383yapım’ı oyununun kadrosunda Burak Üzen, Erkan Akbulut, Fehmi Karaarslan, Gülşah Fırıncıoğlu Yaşar ve Özge Borak yer alıyor. Hikâye kendini şöyle tanımlıyor: “Bu hikâye gerçek hayattan alınmıştır, olaylar ve kişiler kurgudur.” Aldığım duyumlara göre ise izleyenleri alt üst eden bir etkisi varmış. “Tebdil”i 6, 14 ve 20 Mayıs’ta Pops Balat’ta izleyebilirsiniz.
Bir diğer yeni oyun haberi ise “İstila!”, “Yuva”, “Yalnızlar Kulübü”, “Kabileler” oyunlarıyla kalbimdeki yeri ayrı olan B Planı’ndan. Sami Berat Marçalı’nın yönettiği ve Derem Çıray ile senaryosunu birlikte yazdığı “Finito. Yallah. Kış Kış. L*ve You.” izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Oyunda Evrim Doğan, Erdi Güçlü, Görkem Kasal, Ali Rıza Kubilay ve Gülce Oral oynuyor. Her şeyi geride bırakıp kendine yeniden hatta sıfırdan bir hayat kuran Ekin’in hikâyesini anlatacak bize “Finito. Yallah. Kış Kış. L*ve You.” İlk oyun 13 Mayıs’ta Baba Sahne’de daha sonra 19 Mayıs’ta Ses Tiyatrosu’nda, 27 Mayıs’ta DasDas’ta izleyebilirsiniz.
Bir kadının onu tanımlayan kimliklerden sıyrılıp kendini bulabilmesi pek kolay değil. Toplumun üstüne giydirdiği o daracık ceketten kurtulmak için büyük bir mücadele gerekir ki zaten tamamen sıyrılmak mümkün bile olmaz. Kadından hem kadın hem de “her şey” olması istenir. Sadece kendin olman yetmez, yüklenen görevler, sıfatlar, kalıplar artar yaş il ...
Çağımızın önde gelen filozoflarından Alain Badiou ile Nicolas Truong’un “Aşka Övgü” kitabında Badiou şöyle der: “‘Seni seviyorum’ sözü her zaman için, birçok bakımdan geçerliyse, ‘Seni her zaman seveceğim’ sözünün söylenmesi de aslında rastlantıyı sonsuzlukta sabitler. Bir anlamda, her aşk sonsuz olduğunu ilan eder: İlanın içinde vardır bu… Son ...
İstanbul’da doğmak, büyümek ve yaşamak -her geçen gün ağırlaşan koşullarıyla direnci zorlasa da- bana hep şanslı hissettirir. Ritmi bir an olsun düşmeyen, her köşesinde ayrı bir dünyanın saklı olduğu, sonsuz imkânlar şehri burası. İstanbul’a bir aşk mektubu yazmak isterdim ama sırası değil. Bu eylül ayı İstanbul’u ne kadar parlatabilirse o kadar pa ...
Kendimiz ve sevdiklerimiz için en temelde iki dileğimiz vardır: İyi bir hayat ve güzel bir son. Yaşadığımız zamanda gerçeklerin ağırlığı ve sertliği altında kalırken, gelecek gittikçe bulanıklaşırken bu dilekler anlamını pekiştiriyor doğrusu. Kendimiz için nasıl olacağını bilemesek de bir zamanlar yaşamış güzel insanlar için bir “Güzel Son” mümkün ...
“Hayvan, fazla derin olmayan bir anlaşmazlık uçurumu üzerinden inceler insanı. İnsan bu yüzden hayvanı şaşırtabilir. Ne var ki, hayvan da evcilleştirilmiş bile olsa insanı şaşırtabilir. Tam tamına aynı olmasa bile, insan da benzer bir anlaşmazlık uçurumunun üzerinden bakmaktadır… İnsan her zaman bilmeden ve korkuyla bakar. Bu yüzden, hayvan tarafın ...
Arşiv; kıymetli olanı kaybetmemek, geçmişte bir günde bir daha asla tekrarı olmayacak o anı kayıt altına alıp onu zamanın bir yerinde canlı tutmak, hafıza yaratmak için gerekli. Bunu yapmak belki çok zor ama mümkün. Bunun için her şeye rağmen çabalayanlar var. Duyan gözlere, amacı doğrudan tiyatromuza dair belleğin inşasını tartışmaya açmak olan bi ...
Bize ayrılan zaman içinde bu hayatı yaşarken birçok başlangıç yaparız. Bunların bazıları tamamen sıfırdan başlayan başlangıçlardır. Mevcut hikâye sürmez, tökezler, devam etsin istesen de o istemez. Buradan çıkış ya her şeyi geride bırakıp yeni bir başlangıç yapmakla ya da mevcuttakinin seyrini değiştirecek bir b planını uygulamaya koymak ile mümkün ...
Chuck Palahniuk’in “…en büyük buhranımız; hayatlarımız” dediği yerden başlamak istiyorum. İnsan içinde karanlığı ve aydınlığı, iyi ve kötüyü bir arada tutan sentez varlığıyla yaptığı seçimlerle kendini ve bugününü var, geleceğini inşa ediyor. Bu seçimlerin bazen doğrudan içine düşerken çoğu zaman kendi iradesi söz sahibi oluyor. Bu özgür iradeye er ...
“… Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları Söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum.”* Kendini şiirin kollarında bitiren bir oyundan bahsetmeye ben de bir şairin, Edip Cansever’in dizeleriyle başlamak istedim. Bir kere gelmiş bulunduğumuz, hep bir mücadele içinde old ...
Bir sabah kalkarsınız, camı açarsınız ve yıllardır o camdan dışarı baktığınızda karşınızda gördüğünüz, on yıllardır orada yaşayan ağaçlar artık orada değillerdir. Talan edilmiştir yerleri, artık o camın ardında sizi mevsimine göre giyinmiş, yalancı bahara aldanmış tomurcuklanmış, yapraklarını sarartmış dökmeye hazır ağaçlar değil de inşaat makinele ...
Yeni yılın ilk sayısından merhaba! Bu yılın ilk gününün pazartesiye denk gelmiş olması her şeyin olmasa da birçok şeyin yolunda gideceğine dair bir umut aşıladı bana, bu iyi niyetli umudu paylaşarak başlamak isterim. Yılın ilk yazısında hem çok güçlü bir kadınla hem de hafızanızda ve kalbinizde yer edinecek hikâyelerle tanıştıran Tut! Bırak! adlı o ...
Şüphesiz yine pek çok açıdan kolay bir yıl geçirmedik. Hafızalarımızda iyi anılardan çok büyük felaketlerle, kayıplarla, savaşlarla, ekonomik sıkıntılarla, daima bir mücadeleyle geçen, çoğu günü “iyi olmayan” bir yıl olarak yer edecek 2023. Oysa her yeni yıla başlarken iyiliği, mutluluğu, bereketi, sağlığı, birlikte olmayı dilediğimiz gibi dilemişt ...
Her ayrıntısı incelikle düşünülerek, farklı disiplinlerden ihtiyacı kadar yararlanılarak yaratılan, özgün evreninin içine çeken sanatsal üretimlerin izleyiciye hissettirdiği doyum bir başkadır. Son zamanlarda bu doyumu hissettiğim bir oyundan bahsedeceğim: Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı. İsmini tam ve doğru ...
İstanbul’da sonbaharla birlikte başlayan kültür sanat etkinliklerindeki yoğunluk hızını kesmeden devam ediyor. Sadece ülkemizdeki üretimlerin değil dünyadan da önemli yapımların ağırlandığı bir sahne İstanbul -her şeye rağmen-. Bu noktada “rağmen”leri aşıp bu sahnenin ışıltısını söndürmeyen tüm kültür sanat çalışanlarına teşekkürlerimi buradan da i ...
Gökyüzünün yer yer kendini bulutlara teslim ettiği, zaman zaman metrekareye kilolarca yağmurun yağdığı, “üstüne bir şey al akşam serin oluyor”, “şemsiyeni unutma” uyarılarının konuşmalarda yer edindiği sonbahar her açıdan yoğun başladı. Günlük koşuşturmalar, şehrin kalabalığı bir yana kültür sanat alanında da müzikten sinemaya, çağdaş sanattan sahn ...
Yeni bir mevsimin başlangıcı, her mecradan yeni haberlerin geldiği, şehrin yeni bir hengameye hazırlandığı, üzerine düzinelerce romantik anlam yüklenen eylül ayından merhaba. Zor günlerin peşimizi bırakmadığı bu yılın sonbaharı yüzümüzü güldüren, bizlere bir arada mutlu olabilmeyi hatırlatan A Milli Kadın Voleybol Takımımızın Avrupa şampiyonluğu il ...
Bir hayat hikâyesini kitlelere anlatılabilir kılan unsurları düşündüğümde en büyük pay anlatıcının maharetine düşüyor. Sıradan bir hayatı ilgi çekici hâle getiren de muazzam bir hayatı sıradan hâle getiren de anlatıcının ta kendisi oluyor. Ne anlattığın değil nasıl anlattığın önemli, durumu yani. Buradan lafı kurgu ile gerçek arasındaki sınıra ve b ...
Yazcıların ve kışçıların hava durumuyla ilgili çatışmalarında iki tarafın mütemadiyen birbirlerine yönelttikleri “Mutlu musunuz bu sıcaktan/soğuktan?” sorusuna kesin bir cevabın verilemediği dengesizlikte geçen bir yaz mevsimi yaşıyoruz. Güneş gözlüğü ile şemsiye yan yana, “üstüne ince bir şey al istersen” diyen bir yaz. Sohbetimize böyle hava duru ...
Günler üzerimizden öyle sert geçiyor ki bir girdabın içinde savrulurcasına yaşıyoruz. Çıkış yolu olacak mı? Bu mümkün mü? Bu yolu bulmak ne kadar sürecek? gibi gibi sorulara çarpıp dururken kaygı en temel duygu durumumuz. E peki yanında ne var? Hayatı kaçırmak var. Kısılıp kaldığımız karanlığın içinden çıkıp aydınlığa erişmeye, ışığı bulmaya ihtiya ...
Hayata gerçekçi bir pencereden bakma taraftarı olmak “Ben çok mu umutsuzum?” sorgulamasını beraberinde getiriyor. Hele bizim gibi gündemi mütemadiyen kaynayan bir ülkede romantik bir pencere bulmak bir hayli zor. Hayallerimizin, umutlarımızın kolu kanadı hep yara bere içinde. Bu tür serzenişlerde, bir klişedir ama haklı çıkandır, Ahmet Hamdi Tanpın ...
Geçtiğimiz günlerde sona eren 42. İstanbul Film Festivali kapsamında izlediğim, yönetmen Christian Petzold’un son filmi “Kızıl Gökyüzü”nün gösteriminin ardından başrol oyuncuları Thomas Schubert, Langston Uibel’in katılımıyla bir soru cevap etkinliği gerçekleştirildi. Bir izleyicinin “Film metaforlarla doluydu, peki ama sinek vızıldamaları ne anlam ...
“Bakım” kelimesinin anlamını ilişkiler açısından son zamanlarda daha çok düşünüyorum. İhmalin yıkıcılığını, telafi edilemezliğini belki bu kadar acı bir şekilde yaşayıp görmediğim içindir. Bakım; özen göstermeyi, önem vermeyi, umursamayı, iyileştirmeyi hatta tedaviyi anlam katmanları arasında taşır. İyileşmenin, iyileştirmenin, hayatta tutmanın ger ...
Toplumsal hafızamızın ne kadar zayıf olduğundan, yaşanılan hiçbir acıdan ders çıkartılmadığından ve her şeyin zamanla unutulduğundan yakınırız hep. Bu gerçekten böyle midir? Tartışılır. Yıllardır bilim insanlarının endişe duyduğu, uyardığı, olması beklenen, ülkemizin Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerini, 10 ilimizi der ...
“Çocukluk bazı açılardan yavaş yavaş solup gider, bazı açılardan da asla sona ermez. Yetişkinlik küçük, düzensiz taksitler hâlinde gelir, tabii gelecek olursa.” diyor Rebecca Solnit “Yokluğumdan Aklımda Kalanlar”* adlı kitabında. Solnit, geçmişine doğru yaptığı yolculukla dönüşümünün fiili olarak başladığı 19 yaşına, adım adım yazar oluşuna, kadın ...
Yılın sonuna yaklaştığımız bu günlerde âdettendir şöyle bir geriye dönüp “ne yıldı ama” dökümü çıkarılır. Bu bir yıldan elimizde neler kaldı? diye düşünmek bu kez pek içimden gelmedi. Pandemiyle geçen korku ve belirsizliklerle dolu iki dev yılın ardından gelen 2022’de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının, hayal edemeyeceğimiz dehşetteki versiyonu ...
Geleceğe dair planlar yaparken, söylemek, yapmak istediklerimizi ertelerken, hayatımızı gelecek zaman kipiyle çekimlerken her şeyin yarım kalabileceğini çoğu zaman unuturuz. Geç kalmış ya da yarım kalmış ve bir daha tamamlanamayacak bir konuşmanın pişmanlığını ömrümüzde kaç kez yaşarız mesela? Gündelik hayatın yoğun akışında bu meseleler üzerine dü ...
Marc Augé; “Unutmak, toplum için olduğu kadar birey için de bir zorunluluktur. İçinde bulunulan zamanın, şu anın ve bekleyişin tadına varmak için unutmayı bilmek gerekir; ancak unutmak bellek için de bir ihtiyaçtır: Uzak geçmişe ulaşabilmek için yakın geçmişi unutmak gerekir.” diyor Unutma Biçimleri (çev.: Mehmet Sert, YKY, Mart 2022) kitabında. Un ...
Tesadüflere, evrenin sonsuz ihtimâlinde mümkün olan denk gelişlere hayranım. Şehirde birbiri ardına açılan onlarca sergiden, sahnelenen oyundan, düzenlenen festivalden birbirine göz kırpan işleri bulmak bu tesadüflerin en zevklisi. Hikâyeleri birbirine seslenen, Boğaziçi’nin iki yalısından yükselen iki ayrı hikâyeyle önce bir sergide, sonrasında is ...
“Kenarı kırık bir fincan olmakta sorun yok. Bir hikâyesi olanlar o fincanlardır.” Bu söz, yazar Matt Haig’in “Rahatlama Kitabı” (Domingo Yayınevi, çev.: Kıvanç Güney)’nda “Sorun Yok” başlıklı bölümde geçiyor. Gerçek anlamında düşünürsek aslında kenarı kırık bir fincanı daha çok çöpe atmaya meyilliyizdir, çünkü bize zarar verebilir, utanırız misafir ...
Uzatılan bayram tatili vesilesiyle İstanbul’dan ayrılanlarla azalan nüfus, geride kalanlara aynı cümleyi büyük bir zevkle kurdurdu: “İstanbul rahatladı, yollar bomboş”. Gitgide artan nüfus sokaklarda rahatça/özgürce yürümemizi engellediği, huzursuz ettiği için bu cümlenin geçici mutluluğunu tüm İstanbullularla paylaştığımı belirtmek isterim. -Aynıs ...
Geçtiğimiz yılın sonbaharına girerken açılmaların da belirsizliğiyle “Her şey nasıl olacak?” sorusu etrafında dolanıp duruyorduk. Uzun bir süre pandemiyle ilgili endişeler, neler olacaklar, öngörüler, gelecek kaygıları ile başlayan cümleler kurduk, bir de baktık ki olanlar oldu, adına “normal” dediğimiz durumun içinde bulduk yine kendimizi. Bulduğu ...
M.Ö. 5. yüzyıldan beri en tartışmalı, en karanlık ve hep karanlıktaki karakterlerden biri olan Medea’nın son yıllardaki güncel yorumları bu karaktere farklı perspektiflerden, kimi zaman güncel bir olaydan kimi zaman evrensel meselelerden yaklaşmamızı sağlıyor. İlk olarak Simon Stone tarafından gerçek bir olaydan yola çıkılarak güncel bir uyarlamayl ...
Tercih ettiğimiz en kısa ve bizi hedefe ulaştıracak, bildiğimiz yoldan gittiğimizde keşifle, tecrübeyle, deneyimle, yeni ile tanışmayla aramıza mesafe koyarız. Kendimizi konfor alanı içinde tutmaya çalışırken güvende hissettiğimiz bu alanda sıkışıp kalırız. Bu sıkışıklığın kendi döngüsünde yaşarken de mevcut sorunları görmek, başka bir yolun bize d ...
“Keder zalim bir eğitim. Yas tutmanın ne kadar kaba, ne kadar öfke dolu olabileceğini öğreniyorsunuz kederliyken.” diyor Chimamanda Ngozi Adichie, babasının ani kaybının ardından kaleme aldığı Keder Üzerine* adlı kitabında. Çağdaş dünya edebiyatının öne çıkan isimlerinden biri olan Chimamanda Ngozi Adichie, bu kitapta babasına hayran küçük bir kız ...
[email protected] Hayattaki ilk ve en şansa dâhil olduğumuz sosyal grup, içine doğduğumuz ailelerimizdir. O kadar şansadır ki doğal yollarla atandığımız bu grupta mutlu bir aile fotoğrafı için poz verirken de aynı objektife bakamayacak mutsuzluktaki kişilerden biriyken de bulabiliriz kendimizi. Bu yapıyla kurduğumuz kontrolümüz dışı organik b ...
Apartmanın sahne olduğu her hikâye memleketin bir kopyasını çıkartır bizde. Görevlisinden daire sakinlerine, yönetiminden düzen arayışına küçük bir model oluşturur. Her apartman kendi içinde heterojen sosyal bir grup barındırır. Bu grubun uyumluluğunda ciddi sorunlar yaşanabileceği için kimi söylenen kimi söylenmeden bilinen kurallarla uyumda ve sü ...
[email protected] Yılın son günlerinde tatlı tatlı yüklenen yeni yıl heyecanıydı, beklentisiydi, dileğiydi bu yıl rutinden düştü. Her şeyin çok hızlı değiştiği ama değişimin bizim lehimize -ya da büyük bir çoğunluğun lehine diyelim- olmadığı bir anlar birliğiyle vardığımız yıl sonu maalesef yeni yıla dair hiçbir iyi beklentimizin kalmamasıyla ...
[email protected] Yaşamaya, yaşıyorum demeye, yaşamın anlamına dair sayısız metin dökülür önümüze. “Kişinin yaşamının anlamı zayıftır, kırılgandır; dökülüp gitmeye hazırdır: kişi onu, sürekli beslemezse, korumazsa, bütünlüklü tutmazsa, kayıp gidiverir parmaklarının arasından.” der Oruç Aruoba,olmayalı(Metis Yayınları, 6. Basım, 2020) kitabınd ...
[email protected] Kendisinden bir miktar umutlu olduğumuz 2021’i tüketmemize yaklaşık iki ay kaldı. Bitmeyen pandemisiyle, üzerimize çöken ekonomisiyle,yüksek frekanstaki değişiminden ötürü her an yeni bir haber bildirimi düşüren gündemiyleher birimizin çetin birer mücadeleci olduğu şu yılı da bitirsek bir şekilde… Ancak her şeye rağmen üretm ...
“Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?” Bu, kendini en çok bilen insan için bile zor bir sorudur. Bir ve birden çok “Ben” içinden en doğru “Ben’i”, doğru ifadelerle sunmak gerekir. Kimsin, kendini neler üzerinden tanımlarsın, nedir arzuların, nedir bu hayattan beklentilerin, yolculuğunda bu “Ben’e” neler şekil verdi, en sevdiğin renk bile ya ...
Değişen mevsimin önümüze düşen yapraklarla kendini belli etmeye başladığı, görüntüye ince bir kahverengi ton çekilerek romantik sözler sarf edildiği, omuzlara ince bir ceket attırarak yazın uçarılığını artık geride bırakmamız gerektiğini sezdiren, “yeni” ya da “yeniden” bir şeylere başlandığı hissini veren, övmelere doyamadığımız güzide ayımız eylü ...
Yayın akışımız yine tek bir an bile iyi hissetmeye imkân vermiyor. Ülkemizin her noktasından takibi ve idraki güç felaket haberleri birbiri üstüne biniyor. Yaşananlar karşısında yapılan açıklamalar ve reva görülen uygulamalarla da her günü ayrı güçlükte bir sabır testiyle geçiyoruz. Açık, berrak bir zihinle düşünmek mümkün değil, anlam vermek mümkü ...
Yazın gelişiyle bünyeye yüklenen, mevsimsel ve dürtüsel açıdan hafifleyip rahatlama hâli; kısıtlamalardaki çözülmelerle birlikte, açık hava imkânlarımızı arttırdı. Bu imkânlar dâhilinde sosyal hayatımızı da bir nebze olsun doyurmaya başlayacağımız günlerin yakınlığını hissettiren gelişmeler yaşanıyor. Geçtiğimiz pazartesi akşamı Kadıköy Emek Tiyatr ...
Yazın gelişiyle beraber yayınlarda İstanbul’un eski plajlarının nostaljisi yapılır. Hepimiz İstanbul’un eski yaz günlerine, artık olmayan bu yerlere hüzünle bakarız. Bizden birkaç on yıl önce doğmuş kişilerin, yaşadığımız bu semtin plajlarında denize girdiği günlere dair anıları vardır, ah’lar eşliğinde anlatırlar. O günlerden bugünlere, içinde ter ...
Sıkıştık! Her yanı sorunlu bir çarkın içinde sıkıştık! Çıkamıyoruz, çıkabilecek miyiz bilmiyoruz. Her gün birbirinin aynı, sabit kaygılara ansızın bir yenisi ekleniyor, “yaşa göre tahminen aşı sırası bize ne zaman gelir?” hesaplamaları tutmuyor, sıkça güncellenen kapa-aç uygulamalarına akıl sır erdirilemiyor, her an bir yakınımız daha virüs tarafın ...
Geçtiğimiz hafta umudun yüzünün karardığı, oldukça buruk bir 27 Mart Dünya Tiyatro Günü kutlandı bu ülkede. Tiyatrolar, tam bir yıldır kapalı. Tiyatro emekçileri işsiz. Tiyatrolar, salonlarını tıklım tıklım dolduramıyor, kapıları tamamen kapanmasın diye direniyor; dişe dokunmayan desteklerle değil türlü çareler arayarak devam etmeye çalışıyor, zor ...
Haberlerini korku dolu gözlerle takip ederek başladığımız ve bu uzun misafirliğiyle bizleri fazlasıyla usandıran pandemimiz ülkemizde görülüp, manen ve maddeten bir buhrana sürükleyişinin birinci yılını tamamlamak üzere. Yaşanmış günlerin kıymetini iyice bildiğimiz şu süreç, tüm yaşanmamışlığına rağmen bir zahmet geçip gitse, yenisiyle, revizesiyle ...
Wilhelm Schmid, “mutluluk diktatörlüğü” altındaki insanın, mutsuzluğu da kucaklamasından yana tavır alır “Mutsuz Olmak”* kitabında. Sistem tarafından bize zorunlu kılınan ve hatta pazarlanan mutluluğa fazlaca anlam yüklendiğini söyler. Mutluluk önemlidir ama insan hayatında başarısızlık ve mutsuzluk da vardır. Mesela aynı günün şartlarında hayata t ...
Kış ortasında bitmeyen bir bahar havası eşliğinde bize kapısını açan 2021 ile ilgili umutlarımız hâlâ mevcutken, “gelenin gideni aratmadığı” bir yıl dileklerinin üzerinde dumanı tüterken, olayın yıllarla değil bizlerle alakalı olduğu gerçeği güpegündüz ortadayken, kaldığımız yerden herkese merhaba! Geçen yılın muhasebesini yaptık; yeni yıl dilek ...
Yılın kapsamlı raporlarının çıkarıldığı, “bu yılın en”lerinin konuşulduğu, doya doya yaşayamadığımız günlerin hatrının kaldığı, “ay koca sene nasıl da geçti” “bit artık 2020” seslerinin yükseldiği yılın son günleri de geldi nihayet. Ama ne seneydi değil mi? Oldukça zorluydu. “Bize göre normal”in çoğu parçasını kaybettik, geri dönsünler istedik, onl ...
“Nasılsın?” sorusuna uzunca bir zamandır gerçeği yansıtmayan “iyiyim” cevabını vermek yerine “iyi diyelim, iyi olsun” ya da “iyi değilim ama iyi olma gayretindeyim” cevabını vermeyi tercih ediyorum ki karşımdakinden de aynı minvalde cevaplar alıyorum. Çünkü ağzımızın tadı bozulalı sahiden çok zaman oldu ve yerine de getirecek pek bir şey başımıza g ...
Hayatı çok bölümlü bir oyun gibi düşünürsek şu an geçmekte epey bizi zorlayan bir bölüme denk geldik. Bu bölüm bizim tratejilerimizden ve deneyimlerimizden daha kuvvetli. Nihayetinde oyunun kurallarına da boyun eğdik. Öyle ki rutinlerimizden mahrum kalmayı kanıksadık, normalimize yeni şekiller verdik. Özgürce yollarda yürümeyi, seyahat etmeyi, en s ...
Bir araya gelmek artık içinde birtakım tedirginlikler barındırıyor. Oysa ki yalnızlıklarımız bile ne kadar kalabalıkmış düşünsenize. Sistemin yok saydığı, işgal ettiği özel alanlarımız bize kalınca onunla ne yapacağımızı şaşırdık. Birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu bundan mahrum kalınca gördük. Kalabalığın bir parçası olmanın normal zamanlarda d ...
[email protected] Hayata kaldığı yerden, endişe, şüphe, ekstra hijyen ve maske ekleyerek devam etmeye çalışıyoruz. Her şeye rağmen 2020’yi geri kalan birkaç ayının paçasından tutarak da hayata döndürme gayretimiz var, bu yılı eksik ve kırık göndermeyeceğimize inancımız tam görünüyor. Şöyle ki karantina günlerinin sona ermesiyle “kademeli kade ...
[email protected] Bir düşünelim! Kültür sanat kurumlarının birbirine komşu olduğu caddeleri, bir tiyatronun açıldığı mahalleye kattığı değeri, insanları bir araya getirme gücünü... Bugün İstanbul’da kaç tane alışveriş merkezleri içine hapsolmayan, kapısı sokağa açılan bağımsız sinemamız kaldı, kaç tane tiyatro sahnemiz var böyle, peki ya kons ...
[email protected] Geçirdiğimiz günleri, hangi duygularla ifade edersiniz? Endişe, çaresizlik, can sıkıntısı, bekleyiş, belirsizlik benim ilk aklıma gelenler. Hele ki belirsizlik bugün “yeni normal” adı verilen hayata hızlı dönüş harekâtı ile daha da perçinlenmiş vaziyette. Vaka sayılarının ilk günlerden daha çok olduğu bugün, hayat –zaman zam ...
[email protected] Kaybedilen zaman algısı, sıkışılan mekân içindeki sancılar, normale dönme isteği, belirsiz bir gelecek… Kaygılar, başladığı ve bittiği yer belli olmayan günler geçerken, baharı yavaştan uğurlayıp yaza tedirgin bir giriş yaptığımız bu süreçte varoluşsal kıvranmaların sebebi. İki ay önceye kadar belli amaçlarla parçalara bölün ...
Günlük yaşamımıza övgüler düzdüğümüz günlerden geçiyoruz. Dünya tarihinde defalarca karşı karşıya kalınan salgınlardan sonra, 2020 yılında böylesi bir salgının da bize denk geleceğini tahmin edemezdik - her ne kadar sayısız badireye şahit olmuş olsak da-. Şimdilerimiz endişeli bir bekleyiş içinde akıp giderken, evde kalmak ve virüsten korunmaya ...
Hayatınızda çok önemli bir yere sahip olan, çok sevdiğiniz biri, özellikle de hayatı paylaştığınız kişi artık yaşamak istemediğini söylese ne hissederdiniz, nasıl karşılardınız bunu? Eminim sağduyuyu, metaneti bir kenara bırakır çılgına dönerdiniz. Çünkü bu karar her ne kadar kişisel bir karar olsa da etkileyeceği başka hayatlar da vardır. Sevdiğin ...
Begüm Kakı [email protected] İstanbul; imparatorlukların gelip geçerken zenginlikleriyle süslediği, büyüsüne sayfalarca metinlerin yazıldığı, yolu geçenlerin aklını ve gönlünü bıraktığı, her sokağında farklı bir hikâye saklayan efsunlu şehrimiz. Tabii ki şöyle de diyebiliriz: İstanbul; üzerinde yaşayanların kıymetini bilmediği, her gün dah ...
[email protected] Anda kalmak, anı yaşamak günümüz dünyasında artık ne kadar emek isteyen bir eylem değil mi? Zaman hızla akıp geçiyor, durup biraz dinlenmeye bile fırsat kalmıyor. Günler, haftalar, aylar göz açıp kapayana kadar geçmiş oluyor. 2010’ları geride bıraktığımız 2020’lerin içine doğru adımladığımız günlerdeyiz; geriye dönüp baktığı ...