İstanbul’da doğmak, büyümek ve yaşamak -her geçen gün ağırlaşan koşullarıyla direnci zorlasa da- bana hep şanslı hissettirir. Ritmi bir an olsun düşmeyen, her köşesinde ayrı bir dünyanın saklı olduğu, sonsuz imkânlar şehri burası. İstanbul’a bir aşk mektubu yazmak isterdim ama sırası değil. Bu eylül ayı İstanbul’u ne kadar parlatabilirse o kadar parlattı. Yeni bir sezonun başlangıcı olan sonbahar coşkusuyla geldi şehrimize. Kültür sanat dünyası her sabah bir dünya sanatçısının sergisi, konseri, buluşmasıyla uyandı güne ve uyanmaya da devam ediyor. Ben de sizinle şu sıralar şehrimizdeki uluslararası sanatçıların sergilerinden bahsedeceğim bir çağdaş sanat rotası paylaşmak istedim öncelikle. Rotamız Avrupa yakasında, hazırsanız çıkalım. İlk durağımız Karaköy. İpliklerle, nesnelerle bir koza gibi ördüğü yerleştirmeleriyle tanıdığımız Japon sanatçı Chiharu Shiota “Dünyalar Arasında” adlı İstanbul Modern’e özgü bir yerleştirmesiyle şehrimizde misafir. Sanatçı İstanbul’u ziyaret ettikten sonra hazırladığı kırmızı iplikle ördüğü odada gelip geçilirken güvenli bir sığınak olan İstanbul’u temsil etmesi için bavulları kullanıyor. İstanbul Modern’den çıktığınızda çok ilerlemeyin hemen karşı kaldırıma geçiyoruz. MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi’nde sizi bir başka dünyaca ünlü fotoğraf sanatçısı Sebastião Salgado’nun “Genesis” adlı fotoğraf sergisi karşılayacak. Ayrıca fotoğraf sanatına ilgiliyseniz bu hafta sonu başlayacak 212 Photography İstanbul festivaline de bir göz atmanızı öneririm. Sahil şeridinden devam ederseniz Rumeli Hisarı’nda durup, Borusan Contemporary’den içeri girmenizi rica ediyorum. İçeride sizi Doug Aitken’in günümüz dünyası içindeki insanlığın durumuna çağdaş bir eleştiri getiren işlerinden oluşan “İçimdeki Şehir” sergisi yer alıyor. Buradan çıkıp birkaç durak daha devam ederseniz Emirgan’da, Sakıp Sabancı Müzesi’nde dünya sanat tarihini etkilemiş bir sanatçının Georg Baselitz’in en güncel tarihlilerden devasa boyutlu eserlerine “Georg Baselitz: Son On Yıl” adlı kapsamlı sergisini görebilirsiniz. İstanbul haritasının her noktasına birkaç işaret bırakabilecek kadar yoğun bir ajanda var şu sıralar. Bu ay sonu başlayacak 34. Akbank Caz Festivali de hem Türkiye’den hem de dünyadan dünyaca ünlü pek çok sanatçıyı ağırlayacak ve kulaklarımız bayram edecek. Bunun yanı sıra sonbaharın festivali Filmekimi ve ardından gelecek İstanbul Tiyatro Festivali bizleri pek çok özel yapım ile buluşturacaklar. Bu saydıklarım İstanbul’daki etkinlik takviminin çok küçük bir kısmı şehri takipte kalın.
İki şehir arasına sıkışmak
İstanbul ile bu kadar vakit geçirirken İstanbul’u da karakterlerinden biri hâline getiren bir oyun ile devam edelim. İstanbul bu oyunda eğer mümkün olursa geride bırakılacak bir yer. Geçtiğimiz günlerde sona eren İstanbul Fringe Festival kapsamında Beyoğlu’ndaki Bova adlı barda izleme fırsatı yakaladığım Zemin Tiyatro’nun “İki Kent Arasında Bir Bar Masasında” oyunu tam olarak yan masanın sohbetine ortak ediyor izleyiciyi. Tiyatro sahnesi dışında oyun izlemek farklı olduğu kadar zor bir deneyim. Oyunun mekâna uygun kurgulanmış olması, izleyicinin dikkatini dağıtmayacak, oyuncunun hareket kapasitesini zorlamayacak şekilde tasarlanması önemli. Bu oyun da bir bar düzeneğine göre tasarlandığı için başarılı bir ortam yaratılmıştı.
Seyirciler/ misafirler masalardaki yerlerini alırken köşedeki masada üç kadın göze çarpıyor. Sonra bir anda gelen sessizlik ve hepimiz o köşedeki masanın muhabbetine ortak oluyoruz. Üçünün kardeş olduğunu, en küçük olanın doğum günü için geldiklerini, birbirleriyle uzun zamandır görüşmediklerini öğreniyoruz. Aynı evde büyüyüp birbirine hiç benzemeyen üç kız kardeş. Kıyafetlerinden yaşam tarzlarına bambaşkalar. Masaya sürekli şişeler, shot bardakları, anılar, kardeş kavgaları, Ankara’ya dönüşler gelip gidiyor. İstanbul’da pek de mutlu olmayan, kardeşlik bağları kopmuş bu kadınlar geri dönüp, doğdukları yerde yeniden bir arada olabilirler mi, bu ihtimali düşünüyorlar. Söylenen en ufak söz fırtına etkisi yaratıyor, şakalaşmaların tadı kaçıyor ama yeniden temas etmek, birbirlerinin omuzlarına başlarını yaslamak için içten bir çaba sürüyor. Kardeşlik dinamikleri, eve dönüşler, varoluşsal çıkmazlar, kentler arasında sıkışmış bir hikâye sunuyor oyun izleyiciye.
Oyunun hikâyesi sürprizlere açık olabilecekken tercih edilmediğini ve genel olarak vaadini yerine getiremediğini hissettirdi bana. Doğal bir diyalog akışı amaçlanmış ancak bunun ucu yer yer kaçıyor. Genç bir oyun, pırıl pırıl üç oyuncu var sahnede, eminim ki hikâye ve performanslar zaman içinde daha da gelişecek. Ufak pürüzlerin gözden geçirilmesiyle klasik sahne dışında izlenebilecek başarılı işlerden biri olacak bu oyun. Zeynep Kıymacı’nın yazdığı Kardelen Ezgi Yıldız’ın yönettiği, Bilge Varol, İdil Özaydın, Mine Nur Şen’in hayat verdiği “İki Kent Arasında Bir Bar Masasında” oyununu 13 Ekim’de kargART’ta izleyebilirsiniz.
Gelecek program;
Bu sezon yeni oyun açısından bereketli olacak. Buyurunuz…
Büke Erkoç ile Ersin Yaşar’ın, Şebnem İşigüzel’in aynı adlı eserindeki üç öyküden sahneye uyarladığı “The Future Looks Bright (Hanene Ay Doğacak)” İstanbul’da izleyiciyle buluşacak. Oyun prömiyerini temmuz ayında Londra’da yapmıştı. Erkoç’un aynı zamanda yönettiği ve oynadığı oyun İngilizce dilinde, Türkçe üst yazı ile sunulacak. 29 Eylül’de Asmalı Sahne’de izleyebilirsiniz.
Başıbozuk Tiyatro’nun ilk oyunu “Aramızdaki Mesafe” geçtiğimiz günlerde prömiyerini gerçekleştirdi. Bülent Gültekin’in yazdığı, oynadığı ve Gülhan Kadim ile yönettiği oyunda iki ayrı dünya arasında sıkışan “Bülent”in hikâyesi çok sesli bir performansla izleyici karşısına çıkıyor. Oyunu 10 Ekim’de Kadıköy Boa Sahne’de, 16 ve 30 Ekim’de Kumbaracı50’de izleyebilirsiniz.
D22 bu sezona yeni bir oyun hazırlıyor: “Herkesin Bildiği Sırlar”. Yavuz Özkan’ın yazdığı, Edip Tepeli’nin yönettiği oyunda Ayşecan Tatari ile Emir Çubukçu’yu izleyeceğiz. Oyun 12 Ekim’de DasDas Sahne’de prömiyer yapacak.
Bir kadının onu tanımlayan kimliklerden sıyrılıp kendini bulabilmesi pek kolay değil. Toplumun üstüne giydirdiği o daracık ceketten kurtulmak için büyük bir mücadele gerekir ki zaten tamamen sıyrılmak mümkün bile olmaz. Kadından hem kadın hem de “her şey” olması istenir. Sadece kendin olman yetmez, yüklenen görevler, sıfatlar, kalıplar artar yaş il ...
Çağımızın önde gelen filozoflarından Alain Badiou ile Nicolas Truong’un “Aşka Övgü” kitabında Badiou şöyle der: “‘Seni seviyorum’ sözü her zaman için, birçok bakımdan geçerliyse, ‘Seni her zaman seveceğim’ sözünün söylenmesi de aslında rastlantıyı sonsuzlukta sabitler. Bir anlamda, her aşk sonsuz olduğunu ilan eder: İlanın içinde vardır bu… Son ...
Kendimiz ve sevdiklerimiz için en temelde iki dileğimiz vardır: İyi bir hayat ve güzel bir son. Yaşadığımız zamanda gerçeklerin ağırlığı ve sertliği altında kalırken, gelecek gittikçe bulanıklaşırken bu dilekler anlamını pekiştiriyor doğrusu. Kendimiz için nasıl olacağını bilemesek de bir zamanlar yaşamış güzel insanlar için bir “Güzel Son” mümkün ...
“Hayvan, fazla derin olmayan bir anlaşmazlık uçurumu üzerinden inceler insanı. İnsan bu yüzden hayvanı şaşırtabilir. Ne var ki, hayvan da evcilleştirilmiş bile olsa insanı şaşırtabilir. Tam tamına aynı olmasa bile, insan da benzer bir anlaşmazlık uçurumunun üzerinden bakmaktadır… İnsan her zaman bilmeden ve korkuyla bakar. Bu yüzden, hayvan tarafın ...
Arşiv; kıymetli olanı kaybetmemek, geçmişte bir günde bir daha asla tekrarı olmayacak o anı kayıt altına alıp onu zamanın bir yerinde canlı tutmak, hafıza yaratmak için gerekli. Bunu yapmak belki çok zor ama mümkün. Bunun için her şeye rağmen çabalayanlar var. Duyan gözlere, amacı doğrudan tiyatromuza dair belleğin inşasını tartışmaya açmak olan bi ...
Bize ayrılan zaman içinde bu hayatı yaşarken birçok başlangıç yaparız. Bunların bazıları tamamen sıfırdan başlayan başlangıçlardır. Mevcut hikâye sürmez, tökezler, devam etsin istesen de o istemez. Buradan çıkış ya her şeyi geride bırakıp yeni bir başlangıç yapmakla ya da mevcuttakinin seyrini değiştirecek bir b planını uygulamaya koymak ile mümkün ...
İstanbul’da kültür sanat dünyası baharın gelişiyle hareket kabiliyetinin sınırlarını zorladığı zamanlar yaşıyor. Bu da önümüzdeki günlerde artarak devam edecek etkinlik dalgasının habercisi niteliğinde diyebiliriz. Doğrusu hiç de az olmadığı gibi nisanda festivallerle, sanat fuarlarıyla hacmi iyice genişledi. Sinemadan dansa, çağdaş sanattan konser ...
Chuck Palahniuk’in “…en büyük buhranımız; hayatlarımız” dediği yerden başlamak istiyorum. İnsan içinde karanlığı ve aydınlığı, iyi ve kötüyü bir arada tutan sentez varlığıyla yaptığı seçimlerle kendini ve bugününü var, geleceğini inşa ediyor. Bu seçimlerin bazen doğrudan içine düşerken çoğu zaman kendi iradesi söz sahibi oluyor. Bu özgür iradeye er ...
“… Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları Söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum.”* Kendini şiirin kollarında bitiren bir oyundan bahsetmeye ben de bir şairin, Edip Cansever’in dizeleriyle başlamak istedim. Bir kere gelmiş bulunduğumuz, hep bir mücadele içinde old ...
Bir sabah kalkarsınız, camı açarsınız ve yıllardır o camdan dışarı baktığınızda karşınızda gördüğünüz, on yıllardır orada yaşayan ağaçlar artık orada değillerdir. Talan edilmiştir yerleri, artık o camın ardında sizi mevsimine göre giyinmiş, yalancı bahara aldanmış tomurcuklanmış, yapraklarını sarartmış dökmeye hazır ağaçlar değil de inşaat makinele ...
Yeni yılın ilk sayısından merhaba! Bu yılın ilk gününün pazartesiye denk gelmiş olması her şeyin olmasa da birçok şeyin yolunda gideceğine dair bir umut aşıladı bana, bu iyi niyetli umudu paylaşarak başlamak isterim. Yılın ilk yazısında hem çok güçlü bir kadınla hem de hafızanızda ve kalbinizde yer edinecek hikâyelerle tanıştıran Tut! Bırak! adlı o ...
Şüphesiz yine pek çok açıdan kolay bir yıl geçirmedik. Hafızalarımızda iyi anılardan çok büyük felaketlerle, kayıplarla, savaşlarla, ekonomik sıkıntılarla, daima bir mücadeleyle geçen, çoğu günü “iyi olmayan” bir yıl olarak yer edecek 2023. Oysa her yeni yıla başlarken iyiliği, mutluluğu, bereketi, sağlığı, birlikte olmayı dilediğimiz gibi dilemişt ...
Her ayrıntısı incelikle düşünülerek, farklı disiplinlerden ihtiyacı kadar yararlanılarak yaratılan, özgün evreninin içine çeken sanatsal üretimlerin izleyiciye hissettirdiği doyum bir başkadır. Son zamanlarda bu doyumu hissettiğim bir oyundan bahsedeceğim: Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı. İsmini tam ve doğru ...
İstanbul’da sonbaharla birlikte başlayan kültür sanat etkinliklerindeki yoğunluk hızını kesmeden devam ediyor. Sadece ülkemizdeki üretimlerin değil dünyadan da önemli yapımların ağırlandığı bir sahne İstanbul -her şeye rağmen-. Bu noktada “rağmen”leri aşıp bu sahnenin ışıltısını söndürmeyen tüm kültür sanat çalışanlarına teşekkürlerimi buradan da i ...
Gökyüzünün yer yer kendini bulutlara teslim ettiği, zaman zaman metrekareye kilolarca yağmurun yağdığı, “üstüne bir şey al akşam serin oluyor”, “şemsiyeni unutma” uyarılarının konuşmalarda yer edindiği sonbahar her açıdan yoğun başladı. Günlük koşuşturmalar, şehrin kalabalığı bir yana kültür sanat alanında da müzikten sinemaya, çağdaş sanattan sahn ...
Yeni bir mevsimin başlangıcı, her mecradan yeni haberlerin geldiği, şehrin yeni bir hengameye hazırlandığı, üzerine düzinelerce romantik anlam yüklenen eylül ayından merhaba. Zor günlerin peşimizi bırakmadığı bu yılın sonbaharı yüzümüzü güldüren, bizlere bir arada mutlu olabilmeyi hatırlatan A Milli Kadın Voleybol Takımımızın Avrupa şampiyonluğu il ...
Bir hayat hikâyesini kitlelere anlatılabilir kılan unsurları düşündüğümde en büyük pay anlatıcının maharetine düşüyor. Sıradan bir hayatı ilgi çekici hâle getiren de muazzam bir hayatı sıradan hâle getiren de anlatıcının ta kendisi oluyor. Ne anlattığın değil nasıl anlattığın önemli, durumu yani. Buradan lafı kurgu ile gerçek arasındaki sınıra ve b ...
Yazcıların ve kışçıların hava durumuyla ilgili çatışmalarında iki tarafın mütemadiyen birbirlerine yönelttikleri “Mutlu musunuz bu sıcaktan/soğuktan?” sorusuna kesin bir cevabın verilemediği dengesizlikte geçen bir yaz mevsimi yaşıyoruz. Güneş gözlüğü ile şemsiye yan yana, “üstüne ince bir şey al istersen” diyen bir yaz. Sohbetimize böyle hava duru ...
Günler üzerimizden öyle sert geçiyor ki bir girdabın içinde savrulurcasına yaşıyoruz. Çıkış yolu olacak mı? Bu mümkün mü? Bu yolu bulmak ne kadar sürecek? gibi gibi sorulara çarpıp dururken kaygı en temel duygu durumumuz. E peki yanında ne var? Hayatı kaçırmak var. Kısılıp kaldığımız karanlığın içinden çıkıp aydınlığa erişmeye, ışığı bulmaya ihtiya ...
Hayata gerçekçi bir pencereden bakma taraftarı olmak “Ben çok mu umutsuzum?” sorgulamasını beraberinde getiriyor. Hele bizim gibi gündemi mütemadiyen kaynayan bir ülkede romantik bir pencere bulmak bir hayli zor. Hayallerimizin, umutlarımızın kolu kanadı hep yara bere içinde. Bu tür serzenişlerde, bir klişedir ama haklı çıkandır, Ahmet Hamdi Tanpın ...
Geçtiğimiz günlerde sona eren 42. İstanbul Film Festivali kapsamında izlediğim, yönetmen Christian Petzold’un son filmi “Kızıl Gökyüzü”nün gösteriminin ardından başrol oyuncuları Thomas Schubert, Langston Uibel’in katılımıyla bir soru cevap etkinliği gerçekleştirildi. Bir izleyicinin “Film metaforlarla doluydu, peki ama sinek vızıldamaları ne anlam ...
“Bakım” kelimesinin anlamını ilişkiler açısından son zamanlarda daha çok düşünüyorum. İhmalin yıkıcılığını, telafi edilemezliğini belki bu kadar acı bir şekilde yaşayıp görmediğim içindir. Bakım; özen göstermeyi, önem vermeyi, umursamayı, iyileştirmeyi hatta tedaviyi anlam katmanları arasında taşır. İyileşmenin, iyileştirmenin, hayatta tutmanın ger ...
Toplumsal hafızamızın ne kadar zayıf olduğundan, yaşanılan hiçbir acıdan ders çıkartılmadığından ve her şeyin zamanla unutulduğundan yakınırız hep. Bu gerçekten böyle midir? Tartışılır. Yıllardır bilim insanlarının endişe duyduğu, uyardığı, olması beklenen, ülkemizin Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerini, 10 ilimizi der ...
“Çocukluk bazı açılardan yavaş yavaş solup gider, bazı açılardan da asla sona ermez. Yetişkinlik küçük, düzensiz taksitler hâlinde gelir, tabii gelecek olursa.” diyor Rebecca Solnit “Yokluğumdan Aklımda Kalanlar”* adlı kitabında. Solnit, geçmişine doğru yaptığı yolculukla dönüşümünün fiili olarak başladığı 19 yaşına, adım adım yazar oluşuna, kadın ...
Yılın sonuna yaklaştığımız bu günlerde âdettendir şöyle bir geriye dönüp “ne yıldı ama” dökümü çıkarılır. Bu bir yıldan elimizde neler kaldı? diye düşünmek bu kez pek içimden gelmedi. Pandemiyle geçen korku ve belirsizliklerle dolu iki dev yılın ardından gelen 2022’de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının, hayal edemeyeceğimiz dehşetteki versiyonu ...
Geleceğe dair planlar yaparken, söylemek, yapmak istediklerimizi ertelerken, hayatımızı gelecek zaman kipiyle çekimlerken her şeyin yarım kalabileceğini çoğu zaman unuturuz. Geç kalmış ya da yarım kalmış ve bir daha tamamlanamayacak bir konuşmanın pişmanlığını ömrümüzde kaç kez yaşarız mesela? Gündelik hayatın yoğun akışında bu meseleler üzerine dü ...
Marc Augé; “Unutmak, toplum için olduğu kadar birey için de bir zorunluluktur. İçinde bulunulan zamanın, şu anın ve bekleyişin tadına varmak için unutmayı bilmek gerekir; ancak unutmak bellek için de bir ihtiyaçtır: Uzak geçmişe ulaşabilmek için yakın geçmişi unutmak gerekir.” diyor Unutma Biçimleri (çev.: Mehmet Sert, YKY, Mart 2022) kitabında. Un ...
Tesadüflere, evrenin sonsuz ihtimâlinde mümkün olan denk gelişlere hayranım. Şehirde birbiri ardına açılan onlarca sergiden, sahnelenen oyundan, düzenlenen festivalden birbirine göz kırpan işleri bulmak bu tesadüflerin en zevklisi. Hikâyeleri birbirine seslenen, Boğaziçi’nin iki yalısından yükselen iki ayrı hikâyeyle önce bir sergide, sonrasında is ...
“Kenarı kırık bir fincan olmakta sorun yok. Bir hikâyesi olanlar o fincanlardır.” Bu söz, yazar Matt Haig’in “Rahatlama Kitabı” (Domingo Yayınevi, çev.: Kıvanç Güney)’nda “Sorun Yok” başlıklı bölümde geçiyor. Gerçek anlamında düşünürsek aslında kenarı kırık bir fincanı daha çok çöpe atmaya meyilliyizdir, çünkü bize zarar verebilir, utanırız misafir ...
Uzatılan bayram tatili vesilesiyle İstanbul’dan ayrılanlarla azalan nüfus, geride kalanlara aynı cümleyi büyük bir zevkle kurdurdu: “İstanbul rahatladı, yollar bomboş”. Gitgide artan nüfus sokaklarda rahatça/özgürce yürümemizi engellediği, huzursuz ettiği için bu cümlenin geçici mutluluğunu tüm İstanbullularla paylaştığımı belirtmek isterim. -Aynıs ...
Geçtiğimiz yılın sonbaharına girerken açılmaların da belirsizliğiyle “Her şey nasıl olacak?” sorusu etrafında dolanıp duruyorduk. Uzun bir süre pandemiyle ilgili endişeler, neler olacaklar, öngörüler, gelecek kaygıları ile başlayan cümleler kurduk, bir de baktık ki olanlar oldu, adına “normal” dediğimiz durumun içinde bulduk yine kendimizi. Bulduğu ...
M.Ö. 5. yüzyıldan beri en tartışmalı, en karanlık ve hep karanlıktaki karakterlerden biri olan Medea’nın son yıllardaki güncel yorumları bu karaktere farklı perspektiflerden, kimi zaman güncel bir olaydan kimi zaman evrensel meselelerden yaklaşmamızı sağlıyor. İlk olarak Simon Stone tarafından gerçek bir olaydan yola çıkılarak güncel bir uyarlamayl ...
Tercih ettiğimiz en kısa ve bizi hedefe ulaştıracak, bildiğimiz yoldan gittiğimizde keşifle, tecrübeyle, deneyimle, yeni ile tanışmayla aramıza mesafe koyarız. Kendimizi konfor alanı içinde tutmaya çalışırken güvende hissettiğimiz bu alanda sıkışıp kalırız. Bu sıkışıklığın kendi döngüsünde yaşarken de mevcut sorunları görmek, başka bir yolun bize d ...
“Keder zalim bir eğitim. Yas tutmanın ne kadar kaba, ne kadar öfke dolu olabileceğini öğreniyorsunuz kederliyken.” diyor Chimamanda Ngozi Adichie, babasının ani kaybının ardından kaleme aldığı Keder Üzerine* adlı kitabında. Çağdaş dünya edebiyatının öne çıkan isimlerinden biri olan Chimamanda Ngozi Adichie, bu kitapta babasına hayran küçük bir kız ...
[email protected] Hayattaki ilk ve en şansa dâhil olduğumuz sosyal grup, içine doğduğumuz ailelerimizdir. O kadar şansadır ki doğal yollarla atandığımız bu grupta mutlu bir aile fotoğrafı için poz verirken de aynı objektife bakamayacak mutsuzluktaki kişilerden biriyken de bulabiliriz kendimizi. Bu yapıyla kurduğumuz kontrolümüz dışı organik b ...
Apartmanın sahne olduğu her hikâye memleketin bir kopyasını çıkartır bizde. Görevlisinden daire sakinlerine, yönetiminden düzen arayışına küçük bir model oluşturur. Her apartman kendi içinde heterojen sosyal bir grup barındırır. Bu grubun uyumluluğunda ciddi sorunlar yaşanabileceği için kimi söylenen kimi söylenmeden bilinen kurallarla uyumda ve sü ...
[email protected] Yılın son günlerinde tatlı tatlı yüklenen yeni yıl heyecanıydı, beklentisiydi, dileğiydi bu yıl rutinden düştü. Her şeyin çok hızlı değiştiği ama değişimin bizim lehimize -ya da büyük bir çoğunluğun lehine diyelim- olmadığı bir anlar birliğiyle vardığımız yıl sonu maalesef yeni yıla dair hiçbir iyi beklentimizin kalmamasıyla ...
[email protected] Yaşamaya, yaşıyorum demeye, yaşamın anlamına dair sayısız metin dökülür önümüze. “Kişinin yaşamının anlamı zayıftır, kırılgandır; dökülüp gitmeye hazırdır: kişi onu, sürekli beslemezse, korumazsa, bütünlüklü tutmazsa, kayıp gidiverir parmaklarının arasından.” der Oruç Aruoba,olmayalı(Metis Yayınları, 6. Basım, 2020) kitabınd ...
[email protected] Kendisinden bir miktar umutlu olduğumuz 2021’i tüketmemize yaklaşık iki ay kaldı. Bitmeyen pandemisiyle, üzerimize çöken ekonomisiyle,yüksek frekanstaki değişiminden ötürü her an yeni bir haber bildirimi düşüren gündemiyleher birimizin çetin birer mücadeleci olduğu şu yılı da bitirsek bir şekilde… Ancak her şeye rağmen üretm ...
“Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?” Bu, kendini en çok bilen insan için bile zor bir sorudur. Bir ve birden çok “Ben” içinden en doğru “Ben’i”, doğru ifadelerle sunmak gerekir. Kimsin, kendini neler üzerinden tanımlarsın, nedir arzuların, nedir bu hayattan beklentilerin, yolculuğunda bu “Ben’e” neler şekil verdi, en sevdiğin renk bile ya ...
Değişen mevsimin önümüze düşen yapraklarla kendini belli etmeye başladığı, görüntüye ince bir kahverengi ton çekilerek romantik sözler sarf edildiği, omuzlara ince bir ceket attırarak yazın uçarılığını artık geride bırakmamız gerektiğini sezdiren, “yeni” ya da “yeniden” bir şeylere başlandığı hissini veren, övmelere doyamadığımız güzide ayımız eylü ...
Yayın akışımız yine tek bir an bile iyi hissetmeye imkân vermiyor. Ülkemizin her noktasından takibi ve idraki güç felaket haberleri birbiri üstüne biniyor. Yaşananlar karşısında yapılan açıklamalar ve reva görülen uygulamalarla da her günü ayrı güçlükte bir sabır testiyle geçiyoruz. Açık, berrak bir zihinle düşünmek mümkün değil, anlam vermek mümkü ...
Yazın gelişiyle bünyeye yüklenen, mevsimsel ve dürtüsel açıdan hafifleyip rahatlama hâli; kısıtlamalardaki çözülmelerle birlikte, açık hava imkânlarımızı arttırdı. Bu imkânlar dâhilinde sosyal hayatımızı da bir nebze olsun doyurmaya başlayacağımız günlerin yakınlığını hissettiren gelişmeler yaşanıyor. Geçtiğimiz pazartesi akşamı Kadıköy Emek Tiyatr ...
Yazın gelişiyle beraber yayınlarda İstanbul’un eski plajlarının nostaljisi yapılır. Hepimiz İstanbul’un eski yaz günlerine, artık olmayan bu yerlere hüzünle bakarız. Bizden birkaç on yıl önce doğmuş kişilerin, yaşadığımız bu semtin plajlarında denize girdiği günlere dair anıları vardır, ah’lar eşliğinde anlatırlar. O günlerden bugünlere, içinde ter ...
Sıkıştık! Her yanı sorunlu bir çarkın içinde sıkıştık! Çıkamıyoruz, çıkabilecek miyiz bilmiyoruz. Her gün birbirinin aynı, sabit kaygılara ansızın bir yenisi ekleniyor, “yaşa göre tahminen aşı sırası bize ne zaman gelir?” hesaplamaları tutmuyor, sıkça güncellenen kapa-aç uygulamalarına akıl sır erdirilemiyor, her an bir yakınımız daha virüs tarafın ...
Geçtiğimiz hafta umudun yüzünün karardığı, oldukça buruk bir 27 Mart Dünya Tiyatro Günü kutlandı bu ülkede. Tiyatrolar, tam bir yıldır kapalı. Tiyatro emekçileri işsiz. Tiyatrolar, salonlarını tıklım tıklım dolduramıyor, kapıları tamamen kapanmasın diye direniyor; dişe dokunmayan desteklerle değil türlü çareler arayarak devam etmeye çalışıyor, zor ...
Haberlerini korku dolu gözlerle takip ederek başladığımız ve bu uzun misafirliğiyle bizleri fazlasıyla usandıran pandemimiz ülkemizde görülüp, manen ve maddeten bir buhrana sürükleyişinin birinci yılını tamamlamak üzere. Yaşanmış günlerin kıymetini iyice bildiğimiz şu süreç, tüm yaşanmamışlığına rağmen bir zahmet geçip gitse, yenisiyle, revizesiyle ...
Wilhelm Schmid, “mutluluk diktatörlüğü” altındaki insanın, mutsuzluğu da kucaklamasından yana tavır alır “Mutsuz Olmak”* kitabında. Sistem tarafından bize zorunlu kılınan ve hatta pazarlanan mutluluğa fazlaca anlam yüklendiğini söyler. Mutluluk önemlidir ama insan hayatında başarısızlık ve mutsuzluk da vardır. Mesela aynı günün şartlarında hayata t ...
Kış ortasında bitmeyen bir bahar havası eşliğinde bize kapısını açan 2021 ile ilgili umutlarımız hâlâ mevcutken, “gelenin gideni aratmadığı” bir yıl dileklerinin üzerinde dumanı tüterken, olayın yıllarla değil bizlerle alakalı olduğu gerçeği güpegündüz ortadayken, kaldığımız yerden herkese merhaba! Geçen yılın muhasebesini yaptık; yeni yıl dilek ...
Yılın kapsamlı raporlarının çıkarıldığı, “bu yılın en”lerinin konuşulduğu, doya doya yaşayamadığımız günlerin hatrının kaldığı, “ay koca sene nasıl da geçti” “bit artık 2020” seslerinin yükseldiği yılın son günleri de geldi nihayet. Ama ne seneydi değil mi? Oldukça zorluydu. “Bize göre normal”in çoğu parçasını kaybettik, geri dönsünler istedik, onl ...
“Nasılsın?” sorusuna uzunca bir zamandır gerçeği yansıtmayan “iyiyim” cevabını vermek yerine “iyi diyelim, iyi olsun” ya da “iyi değilim ama iyi olma gayretindeyim” cevabını vermeyi tercih ediyorum ki karşımdakinden de aynı minvalde cevaplar alıyorum. Çünkü ağzımızın tadı bozulalı sahiden çok zaman oldu ve yerine de getirecek pek bir şey başımıza g ...
Hayatı çok bölümlü bir oyun gibi düşünürsek şu an geçmekte epey bizi zorlayan bir bölüme denk geldik. Bu bölüm bizim tratejilerimizden ve deneyimlerimizden daha kuvvetli. Nihayetinde oyunun kurallarına da boyun eğdik. Öyle ki rutinlerimizden mahrum kalmayı kanıksadık, normalimize yeni şekiller verdik. Özgürce yollarda yürümeyi, seyahat etmeyi, en s ...
Bir araya gelmek artık içinde birtakım tedirginlikler barındırıyor. Oysa ki yalnızlıklarımız bile ne kadar kalabalıkmış düşünsenize. Sistemin yok saydığı, işgal ettiği özel alanlarımız bize kalınca onunla ne yapacağımızı şaşırdık. Birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu bundan mahrum kalınca gördük. Kalabalığın bir parçası olmanın normal zamanlarda d ...
[email protected] Hayata kaldığı yerden, endişe, şüphe, ekstra hijyen ve maske ekleyerek devam etmeye çalışıyoruz. Her şeye rağmen 2020’yi geri kalan birkaç ayının paçasından tutarak da hayata döndürme gayretimiz var, bu yılı eksik ve kırık göndermeyeceğimize inancımız tam görünüyor. Şöyle ki karantina günlerinin sona ermesiyle “kademeli kade ...
[email protected] Bir düşünelim! Kültür sanat kurumlarının birbirine komşu olduğu caddeleri, bir tiyatronun açıldığı mahalleye kattığı değeri, insanları bir araya getirme gücünü... Bugün İstanbul’da kaç tane alışveriş merkezleri içine hapsolmayan, kapısı sokağa açılan bağımsız sinemamız kaldı, kaç tane tiyatro sahnemiz var böyle, peki ya kons ...
[email protected] Geçirdiğimiz günleri, hangi duygularla ifade edersiniz? Endişe, çaresizlik, can sıkıntısı, bekleyiş, belirsizlik benim ilk aklıma gelenler. Hele ki belirsizlik bugün “yeni normal” adı verilen hayata hızlı dönüş harekâtı ile daha da perçinlenmiş vaziyette. Vaka sayılarının ilk günlerden daha çok olduğu bugün, hayat –zaman zam ...
[email protected] Kaybedilen zaman algısı, sıkışılan mekân içindeki sancılar, normale dönme isteği, belirsiz bir gelecek… Kaygılar, başladığı ve bittiği yer belli olmayan günler geçerken, baharı yavaştan uğurlayıp yaza tedirgin bir giriş yaptığımız bu süreçte varoluşsal kıvranmaların sebebi. İki ay önceye kadar belli amaçlarla parçalara bölün ...
Günlük yaşamımıza övgüler düzdüğümüz günlerden geçiyoruz. Dünya tarihinde defalarca karşı karşıya kalınan salgınlardan sonra, 2020 yılında böylesi bir salgının da bize denk geleceğini tahmin edemezdik - her ne kadar sayısız badireye şahit olmuş olsak da-. Şimdilerimiz endişeli bir bekleyiş içinde akıp giderken, evde kalmak ve virüsten korunmaya ...
Hayatınızda çok önemli bir yere sahip olan, çok sevdiğiniz biri, özellikle de hayatı paylaştığınız kişi artık yaşamak istemediğini söylese ne hissederdiniz, nasıl karşılardınız bunu? Eminim sağduyuyu, metaneti bir kenara bırakır çılgına dönerdiniz. Çünkü bu karar her ne kadar kişisel bir karar olsa da etkileyeceği başka hayatlar da vardır. Sevdiğin ...
Begüm Kakı [email protected] İstanbul; imparatorlukların gelip geçerken zenginlikleriyle süslediği, büyüsüne sayfalarca metinlerin yazıldığı, yolu geçenlerin aklını ve gönlünü bıraktığı, her sokağında farklı bir hikâye saklayan efsunlu şehrimiz. Tabii ki şöyle de diyebiliriz: İstanbul; üzerinde yaşayanların kıymetini bilmediği, her gün dah ...
[email protected] Anda kalmak, anı yaşamak günümüz dünyasında artık ne kadar emek isteyen bir eylem değil mi? Zaman hızla akıp geçiyor, durup biraz dinlenmeye bile fırsat kalmıyor. Günler, haftalar, aylar göz açıp kapayana kadar geçmiş oluyor. 2010’ları geride bıraktığımız 2020’lerin içine doğru adımladığımız günlerdeyiz; geriye dönüp baktığı ...