Bir Tiyatro Muhiti Olarak Kadıköy

01 Ocak 0001 - 00:00

Bütün bir yıl bekledim. Çünkü Kadıköy tiyatroları hakkında bir yazı kaleme alacaksam, en azından her ay bir oyun izler, yazımı öyle hazırlarım diye düşündüm. Sonra bu konuyu masaya yatırdım, hatta çeşit çeşit oyun broşürleri topladım, çantamda uzun zaman gezdirdim. Lakin günün sonunda yine bir hayaller hayatlar klasiği yaşandı ve ben koca bir yıl boyunca bir elin parmaklarını geçmez oyunla yetinmek durumunda kaldım. 

Ama artık yılın bu son yazısında kendimi durduracak değilim. Zerrece anlamadığım halde gönülden sevdiğim bir konudan; tiyatrolardan bahsedeceğim. Kadıköy zannediyorum iki temel hususta; bir İngiliz pubına sahip olma konusunda, bir de tiyatroya sahip olma konusunda, Londra’nın “benim” diyen muhitiyle kapışabilir. Böyle bir özelliğimiz, bolluğumuz, bereketimiz var. Gelin, dilerseniz bu bereket içinden size minik bir gönül seçkisi yapayım.

Kadıköy sahneleri içinde en sevdiğim şüphesiz, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi. “Neden?” derseniz, hem konser, hem de tiyartro izleyebildiğim, üstüne bir de kayınvaldemin bünyesindeki kurslarda İspanyolca öğrendiği bir mekânı elbette seveceğim. Pek çok gezici oyuna ev sahipliği yapan sahnede bu sezon, başrollerini Suna Keskin ve Melek Baykal’ın oynadığı “Ahududu” oyununu izledim. Dünyanın en çok oynanmış komedilerinden biri, tatlı, nostaljik dekoruyla, şakalarıyla izleyiciyi son derece memnun etti. Halk Eğitim’de gitmeyi düşündüğüm diğer iki oyundan ilki, Ferhan Şensoy’un 30. yılında hala pırıl pırıl eseri Ferhangişeyler. Diğeri ise Cem Davran’ın Bezirgan’ı. Kısmet. Elbet gideceğiz.

Moda Sahnesi, 40 yıllık Moda Sineması’nın kültür hayatımıza kazandırılmış hali, konserine meftun olduğum lakin konser sırasında içki içmeyi arzulamak istemeyeceğiniz bir mekândır. Neyse ki, konumuz konserler değil de tiyatrolar. Moda Sahnesi Shakespeare oynmayı çok sever. Son 3 sezondur da “En Kısa Gecenin Rüyası”nı oynuyorlar. Yanı sıra yine Shakespeare’den Fırtına oyununu çıkartmışlar bu sene. Güzel çevirilerle, eğlenerek Shakespeare izlemek için adresimiz belli yani. 

Duru Tiyatro’da geçen sene, başrolü Tolga İskit’in en iyi erkek oyuncu ödülünü aldığı “Joko’nun Doğumgünü”nü izlemiştim. Bana oyunculuğun ne kadar zorlu ve tuhaf olabileceğini düşündüren bu entersan oyunu, bu sezon yine Duru Tiyatro’da izleyebilirsiniz. Duru Tiyatro her sezon bize, biraz Emre Kınay imzalı oyunlar, biraz çocuk oyunları, bolca da gezici oyun vaad eden bir aile sahnesi. Ben bu oyunlardan Emre Kınay’ın “İki Bekâr”ını oldukça eğlenceli göründüğü için, gezici oyunlardansa “Kabileler” oyununu, bol ödüllü olduğu için merak ediyorum doğrusu. 

Haldun Taner Sahnesi, elbette sadece önünde buluşulacak bir mekân değil. Aynı zamanda adı üstünde önemli bir sahne kendisi. Bu kinayeli cümleyi de bizzat kendime kurduğumu bilmenizi isterim. Zira yıllardır Haltun Taner’de tek bir oyun izlememiş olmak benim gerçek bir ayıbım. Fakat anladığım kadarıyla bu, Kadıköy’de sadece bana özgü bir ayıp. Zira Haldun Taner Sahnesi’nde bu sezon oynanan 6 oyunun da biletleri Aralık ayı için tükenmiş. Şehir Tiyatroları adına büyük mutluluk. Çocunlukla dönem komedilerine ağırlık veren Şehir Tiyatroları’nın bu sezon gitmek istediğim oyunu ise, Türkiye sahnelerinin ilk kadınları Afife ve Bedia’nın hayali hikâyesini anlatan Hayal-i Temsil.

Bağımsız tiyatro salonlarımızdan Küçük Salon, gerçekten küçük. Onu önden bir konuşalım. Fakat eğer, tiyatroya New York tarzı butik bir yaklaşımla bakmak isterseniz, belki bu küçüklük size samimi, hatta heyecan verici bile görünebilir. 40 kişilik izleyici kapasitesini her oyun dolduran ve izleyiciyi performansın içine alan bir black box ortamı düşünün… Hah, işte orası Küçük Salon. Bu sezon Anthony Burgess’in sinemaya Stanley Kubric tarafından aktarılan eseri, Otomatik Portakal’ını koymuşlar. Oyunun yoğun cinsellik ve şiddet içerdiğini elbette filme aşina olanlar tahmin edecektir. Yine de neyi ne kadar içerdiğini anlamak, hele de o performansın parçası olma hissini tatmak için, gidip bakmak gerek diye düşünüyorum.

Tek Büfe’nin tam karşısına denk gelen Oyun Atölyesi’yle sabah akşam ne kadar bakıştığımı, ona nasıl gözler süzdüğümü bir ben bilirim... Gerçi kendisiyle en son münasebetimiz, 2013 yılında Testosteron oyunu vesilesiyle gerçekleşmiş. Hâlbuki ben istemez miyim şöyle ağız tadıyla “Pencere”oyununda bir Haluk Bilginer izleyeyim? Elbette isterim. Ayrıca bu sezonun yeni oyunu Woyzeck’te de gözüm var. Çünkü afşini beğendim. Son olarak bu tiyatromuzun pek güzel bir kafesi olduğunu ve konuk oyunlarından “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin”in de methini duyduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. 

Hülasa lafımı bağlarken, tüm bu oyunlara tek başıma gidemeyeceğimi, birazına beraber gitmemiz gerekebileceğini hatırlatmak isterim. Olmaz ya, oldu, ben gelemedim... O zaman siz bir arkadaşınızı, eşinizi, dostunuzu alıp gidin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yeni yıldan bir şeyler diledim ama hiç oralı olmuyor

Yıl dediğimiz şey, dünyanın güneşin etrafını tam tur pırlanta gibi dolanmasından başka bir mevzu değil. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce, Brütüs’e sitemiyle ve salatasıyla tanıdığımız Jules Ceasar, kabineyi toplayıp, “Hadi kankalar, bundan gayrı şu 12 aylı güneş takvimini kullanıyoruz.” demiş. Gerçi insanoğlu sonraları Gregoryen takvime geçmiş lak ...

Dönüşüm Halleri

O sabah mahallenin eczanesi, berberi ve nalburu uyandıklarında, kendilerini devcileyin birer kafe, pizzacı ve gurme hamburgerciye dönüşmüş buldular. Üstelik bu apansız değişime hayıflanacak vakitleri de olmadı hiç. Zira henüz kepenklerini açmadan, kapılarında onları tüketmek isteyen kalabalık bir kuyruk oluşmuştu. Moda’nın 15 senelik Memoli Erke ...

Mütemadiyen Marjinalleşiyorum

Geçen hafta aynı gün içinde iki tane devlet dairesine gittim. İnanır mısınız, başıma trajikomik hiçbir şey gelmedi. Dedim: “Siz şaka mısınız yahu? Artık devlet dairelerinde de macera yaşayamayacaksak, biz mizahçılar olarak malzememizi nereden bulacağız? Ekmeğimizi nereden çıkartacağız?” Hayır, insan sevabına oraya inanılmaz bir sıra, uzun bir bekle ...

Ekranların Aranan Sokağı

Oturduğum sokakla gurur duyuyorum. Çünkü kendisi hepimizden ünlü; adeta bir rock yıldızı, adeta ekranların aranan yüzü... Moda Deniz Kulübü’nün bir arka sokağı desem, Kadıköylülerin zihninde hemen canlanacağından eminim. Sokağımızı memleketin geri kalanına anlatmak içinse, bizzat rol aldığı sayısız reklam filmi ve diziden, hatta bir adet de kamu sp ...

Tadilat, İnşaat ve Latte

Geçen yine akşamüstü yürüyüşüne çıkıyorum. Tam apartman kapısından çıkıp kulaklığımı kulağıma yerleşirtiriyordum, giriş katındaki komşumuz selam verdi. Eşiyle beraber balkona kurulmuş kibar kibar uzo içiyorlar. Afiyet olsun. Komşum dedi ki; eşinizin komşularla ilgili yazısını üstümüze alındık. Dedim; sizin alınacak bir şeyiniz yok. Apartmanda yedi ...

Kadıköy’de Tatil

Biz henüz tatile gidemedik. Zaten bayramda tatile gitmeyişlerimiz ailecek meşhurdur. Yollarda yapılabilecek kaza, sahillerde müdahil olunabilecek şezlong izdihamlarından kaçınmak maksadıyla, bayramda sokağa burnumuzu dahi uzatmayız. Bunun üzerine geç başlayan sezon, aniden bastıran sıcak, eve bakıma gelen yaralı kedi derken, henüz suya ayak sokmuşl ...

Bir Öykü ve Bir Sabah

Geçen sabah tam gün doğmadan önceki o mahsun aydınlığa uyanınca, balkona çıktım. Ayıptır söylemesi bizim balkon epey güzel. Ortanca henüz açmadı lakin kıştan kalma sefaletinden epey arındı. Sarmaşıklar zaten son kar yedikleri günden bu güne, çılgınca coşmaya, tüm balkonu donatmaya yeminli... Petunya mor, avokado fidanı dibinde coşan Kapadokya’dan t ...

Sabahlar Olur, Sen Geceyi Hatırla

Yıllar önce Beşikta’ta oturur ve ‘Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği’ bloguna yazarken, Kadıköy’ün gece hayatında gözlemlediğim erkekleri Avrupa yakasından daha yakışıklı ve centilmen, kızları ise daha iyi giyimli diye övmüştüm. 10 yıl olmuş bunu yazalı. Bana sorarsanız, kızlar hala İstanbul’un diğer ilçelerini kıskandırıyor. Erkeklere gelince, centilmenl ...

Ama Komşular İyidir

Nihayet bahar geldi, ben de bisiklet sezonunu açmaya karar verdim. Kadıköy’ün en çok sevdiğim özelliklerinden biri de bisiklet yolları; lakin bu hususu daha sonra konuşuruz. İki gün önce sırtıma yoga matımı yükleyip, Moda’dan Kalamış Yat Limanı’a vurdum pedalı... Tam limanın içinde, benden duymuş olmayın ama pek az kişinin kullandığı genişçe bir çi ...

Kadıköy Sedası

97 senesinde elimde pembe bez çantam, Kadıköy rıhtımına indiğimde, Kadıköy’ün sedasının olsa olsa martı çığlığı ve vapur düdüğü olabileceği fikrine kapılmıştım. Tabi o vakit gençten de öte, çocuk irisiydim ve o zamanlar ne tüm şarkılarını ezbere bildiğim Kargo’nun, ne birkaç ay içinde Kemancı’da tanışacağım Kesmeşeker’in, ne de o yıl müptelası olac ...

Kadıköy Yürüyüşleri

“Hayatı ve kadınları öğrendiğimiz Kadıköy Sokakları” derdi Kaan Çaydamlı, biz de inandık. Kadıköy Sokları’nda yaşam denen tuhaflığı ve kadın denen kendimizi anlarız sandık. Bu yüzdendir ki, senelerdir bu sokaklarda yürüyor, yürürken kimi kedilerle selamlaşıp, kimi tanıdıkların gönlünü okşuyoruz. Ve müsadenizle sizlere bu yazıda Kadıköy’de en sevdiğ ...

Selam size, saygıdeğer Kadıköylüler!

Sizlerle 6 yıldır paylaşmaktan son derece mes’ut olduğum bu semt, benim için maalesef İstanbul’da kalan son kale, son sığınak... Artık çoğunu gönlümce kullanamadığım, sokaklarında gece kendimi rahat hissedemediğim, zaten güzel bir yerine gitmek istesem de, trafikten oraya bir türlü ulaşamadığım İstanbul’un, yaşanabilir yegane yeri... İş bu sebepten ...

ARŞİV