Yıl dediğimiz şey, dünyanın güneşin etrafını tam tur pırlanta gibi dolanmasından başka bir mevzu değil. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce, Brütüs’e sitemiyle ve salatasıyla tanıdığımız Jules Ceasar, kabineyi toplayıp, “Hadi kankalar, bundan gayrı şu 12 aylı güneş takvimini kullanıyoruz.” demiş. Gerçi insanoğlu sonraları Gregoryen takvime geçmiş lakin ikisinin arsındaki hesap farkı 0,02. Bizi bağlayan bir durum değil yani.
“Toplumlar neden yeni yılı, kışın ortasında bir dönemi, hem de uzun uzadıya kutlama ihtiyacı hissettiler?” diye düşündüğümde, ortaya oldukça mantıklı fikirler serpebiliyorum. Düşün ki, Ortaçağ’da, Avrupa soğuğunda kış atlatmaya çalışıyorsun. Bütün kasaba evlerine çekilmiş; herkes elindeki patates ve kömürle, bu ölümcül mevsimi sağ sağlim geçirmenin derdinde. Mevsim ölümcül zira ortada ne antibiyotik var, ne de multivitamin. Bronşiti kaptın, bir de iyi beslenmedin mi, ver elini ince hastalık, oradan doğruca tahtalıköy. Vebasını, kolerasını filan hiç saymıyorum.
Yani kışın ortasında kasabada hayat yok. Şehirler durgun. Kimse değil elindeki parayı, malı harcamak, çarçur etmek, kafasını kulübesinden dışarı uzatmak istemiyor. Tabi o dönemde şimdiki gibi reklamcılar da yok ki, insanlığa kışın da dondurma yenebileceğini, yahut birilerine hediye almadan yeni bir yıla girilemeyeceğini üstüne bastıra bastıra anlatsınlar. Haliyle konuya din büyükleri ve bir takım akıllı soylular karışmış olmalı. Birileri “Arkadaşlar kışın ortasında bişeyler kutlayalım da ekonomiye hareket gelsin, bizim de rızkımız çıksın!” demiş olmalılar. İyi de yapmışlar, son derece saygı duyuyorum.
Zira o vakitler sosyal devlet ve toplumsal yardımlaşma kavramları da pek gelişmiş değil. Ortaçağ’da STK’ların hali bizden kötü olmasın, oldukça içler acısı. Kışın ortasındaki bu kutlama geleneği aynı zamanda yardımlaşmayı körüklüyor. Fakir bir ailenin o yıl üç çocuğundan ikisi vefaat edecekse mesela, gelen yardımla sayı bire düşüyor. Nereden baksan akıllıca, nereden baksan faydalı.
Evet, gördüğünüz üzere kimi tarihsel verilerle, yeni bir yılı neden kutlamamız gerektiğini açıkladım. Yoksa yani gerçekten adamı sıkıntıdan ya da depresyondan öldürmeye meyilli bir kış nasıl geçecek? Ortasına böyle kitlesel, üstelik etrafına dilekler, umutlar, beklentiler asılabilecek bir zaman dilimi koymak gerek. Bu konudaki yoğun çalışmalarından dolayı Batı medeniyetini ne kadar kutlasak az doğrusu. Gerçi hadise günümüzde biraz fazla abartılmış, aşırı tüketim israfa, israf da arsızlığa dönüşmüş olabilir. Ama modern dünyada insanın keşfedip de sonrasında arsızlığa dökmediği ne var ki? Telefon icat olunuyor; derhal bağımlısı oluyoruz. İnternet; müptezeliyiz. Bilgisayar; onsuz yaşayamayayız.
Eminim yeni kuşaklarda belli bir süre AVM’ye gitmemek, yahut sosyal medyaya girmemek kaynaklı hastalıklar ortaya çıkacak. Gerçi ben olmuşum neredeyse 40. Bundan sonra iklim değişikliği, dünyanın yaklaşan sonu ve yeni yıl indirimlerini kaçırmış olmak gibi felaketlerle, artık gelecek kuşaklar ilgilensin. Benim yeni yıldan bir dileğim bu.
Aslına bakarsanız dünya güneşin etrafında ne bir turun sonuna geldi, ne de yenisine başlıyor. Onun milyarlarca yıldır evrenin bir takım fizik yasalarına riayet etmek dışında bir derdi yok. Dertli olan, hayatında, yani A noktası olan doğumla, B noktası olan ölüm arasındaki yolda ne yapacağını, o yolu nasıl daha tatlı, güzel, neşeli ve heyecanlı geçireceğini bilemeyenler bizleriz. Biz kendimizle ilgili bilemediklerimizi ve beceremediklerimizi, yeni yıllara dilek olarak bırakıyoruz. Bir nevi sorumluluğu üstümüzden atıyoruz. Peki temelinde merkez kaç kuvveti gibi basit fizik yasalarının olduğu bu olaydan, nasıl bir yardım ve fayda bekliyoruz? Biz niye böyleyiz Allahasen? Neden olmayacak şeylere bu kadar düşkün, kurgu ve hikâyelere inanmaya bu kadar teşne, gerçekle yaşamaktan bu kadar uzağız?
Ah sevgili okur, elbette Gazete Kadıköy’deki son yazımı, moralinizi bozarak bitirecek değilim. Sadece diyeceğim şu ki; yeni yıllar, değişen takvimler, kış ortası kutlamaları ve bir takım satınalınabilir şeyler, kimsenin hayatını değiştirmez. Hayatları zamandan bağımsız alınan, uygulanan, gerçekten sebat ve inançla peşine düşülen kararlar değiştirir.
Hülasa, 2018’de hayatınızı yeni yılın değil, kendi iradenizin değiştirebileceğine inanın. İhtiyacımız olan yegâne inanç budur.
Sevgiler.
O sabah mahallenin eczanesi, berberi ve nalburu uyandıklarında, kendilerini devcileyin birer kafe, pizzacı ve gurme hamburgerciye dönüşmüş buldular. Üstelik bu apansız değişime hayıflanacak vakitleri de olmadı hiç. Zira henüz kepenklerini açmadan, kapılarında onları tüketmek isteyen kalabalık bir kuyruk oluşmuştu. Moda’nın 15 senelik Memoli Erke ...
Geçen hafta aynı gün içinde iki tane devlet dairesine gittim. İnanır mısınız, başıma trajikomik hiçbir şey gelmedi. Dedim: “Siz şaka mısınız yahu? Artık devlet dairelerinde de macera yaşayamayacaksak, biz mizahçılar olarak malzememizi nereden bulacağız? Ekmeğimizi nereden çıkartacağız?” Hayır, insan sevabına oraya inanılmaz bir sıra, uzun bir bekle ...
Oturduğum sokakla gurur duyuyorum. Çünkü kendisi hepimizden ünlü; adeta bir rock yıldızı, adeta ekranların aranan yüzü... Moda Deniz Kulübü’nün bir arka sokağı desem, Kadıköylülerin zihninde hemen canlanacağından eminim. Sokağımızı memleketin geri kalanına anlatmak içinse, bizzat rol aldığı sayısız reklam filmi ve diziden, hatta bir adet de kamu sp ...
Geçen yine akşamüstü yürüyüşüne çıkıyorum. Tam apartman kapısından çıkıp kulaklığımı kulağıma yerleşirtiriyordum, giriş katındaki komşumuz selam verdi. Eşiyle beraber balkona kurulmuş kibar kibar uzo içiyorlar. Afiyet olsun. Komşum dedi ki; eşinizin komşularla ilgili yazısını üstümüze alındık. Dedim; sizin alınacak bir şeyiniz yok. Apartmanda yedi ...
Biz henüz tatile gidemedik. Zaten bayramda tatile gitmeyişlerimiz ailecek meşhurdur. Yollarda yapılabilecek kaza, sahillerde müdahil olunabilecek şezlong izdihamlarından kaçınmak maksadıyla, bayramda sokağa burnumuzu dahi uzatmayız. Bunun üzerine geç başlayan sezon, aniden bastıran sıcak, eve bakıma gelen yaralı kedi derken, henüz suya ayak sokmuşl ...
Geçen sabah tam gün doğmadan önceki o mahsun aydınlığa uyanınca, balkona çıktım. Ayıptır söylemesi bizim balkon epey güzel. Ortanca henüz açmadı lakin kıştan kalma sefaletinden epey arındı. Sarmaşıklar zaten son kar yedikleri günden bu güne, çılgınca coşmaya, tüm balkonu donatmaya yeminli... Petunya mor, avokado fidanı dibinde coşan Kapadokya’dan t ...
Yıllar önce Beşikta’ta oturur ve ‘Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği’ bloguna yazarken, Kadıköy’ün gece hayatında gözlemlediğim erkekleri Avrupa yakasından daha yakışıklı ve centilmen, kızları ise daha iyi giyimli diye övmüştüm. 10 yıl olmuş bunu yazalı. Bana sorarsanız, kızlar hala İstanbul’un diğer ilçelerini kıskandırıyor. Erkeklere gelince, centilmenl ...
Nihayet bahar geldi, ben de bisiklet sezonunu açmaya karar verdim. Kadıköy’ün en çok sevdiğim özelliklerinden biri de bisiklet yolları; lakin bu hususu daha sonra konuşuruz. İki gün önce sırtıma yoga matımı yükleyip, Moda’dan Kalamış Yat Limanı’a vurdum pedalı... Tam limanın içinde, benden duymuş olmayın ama pek az kişinin kullandığı genişçe bir çi ...
97 senesinde elimde pembe bez çantam, Kadıköy rıhtımına indiğimde, Kadıköy’ün sedasının olsa olsa martı çığlığı ve vapur düdüğü olabileceği fikrine kapılmıştım. Tabi o vakit gençten de öte, çocuk irisiydim ve o zamanlar ne tüm şarkılarını ezbere bildiğim Kargo’nun, ne birkaç ay içinde Kemancı’da tanışacağım Kesmeşeker’in, ne de o yıl müptelası olac ...
“Hayatı ve kadınları öğrendiğimiz Kadıköy Sokakları” derdi Kaan Çaydamlı, biz de inandık. Kadıköy Sokları’nda yaşam denen tuhaflığı ve kadın denen kendimizi anlarız sandık. Bu yüzdendir ki, senelerdir bu sokaklarda yürüyor, yürürken kimi kedilerle selamlaşıp, kimi tanıdıkların gönlünü okşuyoruz. Ve müsadenizle sizlere bu yazıda Kadıköy’de en sevdiğ ...
Sizlerle 6 yıldır paylaşmaktan son derece mes’ut olduğum bu semt, benim için maalesef İstanbul’da kalan son kale, son sığınak... Artık çoğunu gönlümce kullanamadığım, sokaklarında gece kendimi rahat hissedemediğim, zaten güzel bir yerine gitmek istesem de, trafikten oraya bir türlü ulaşamadığım İstanbul’un, yaşanabilir yegane yeri... İş bu sebepten ...
Bütün bir yıl bekledim. Çünkü Kadıköy tiyatroları hakkında bir yazı kaleme alacaksam, en azından her ay bir oyun izler, yazımı öyle hazırlarım diye düşündüm. Sonra bu konuyu masaya yatırdım, hatta çeşit çeşit oyun broşürleri topladım, çantamda uzun zaman gezdirdim. Lakin günün sonunda yine bir hayaller hayatlar klasiği yaşandı ve ben koca bir yıl b ...