Oturduğum sokakla gurur duyuyorum. Çünkü kendisi hepimizden ünlü; adeta bir rock yıldızı, adeta ekranların aranan yüzü... Moda Deniz Kulübü’nün bir arka sokağı desem, Kadıköylülerin zihninde hemen canlanacağından eminim. Sokağımızı memleketin geri kalanına anlatmak içinse, bizzat rol aldığı sayısız reklam filmi ve diziden, hatta bir adet de kamu spotundan referans vermem gerekir. Ama burada reklamın reklamını yapmak istemiyorum.
Peki sokağımız ne sebeple sokakların Aleyna Tilkisi haline geldi? Onu diğer sokaklardan ayıran özellikler nelerdir?
Bir kere mevkiimiz, İstanbul’da artık pek rastlanmayan bir güzelliğe, yani ağaca sahip. Sağlı sollu 20 kadar batı çınarının altında yeşil ve huzurlu oturabildiğiniz bu meşhur sokak, tüm bu sevimliliği yetmezmiş gibi bir de denize açılıyor. Trafik kurallarını pek kimse takmasa da, tek yön olması itibariyle de oldukça sakin, korna ve araç gürültüsü olmadan yaşanabiliyor.
Tüm bu meziyetleri bünyesinde barındıran sokağımız, nasıl etsin de meşhur olmasın zaten?
Geçen yıl Mart ayında misal, bir büskivi reklamı için sokakta iki gün boyunca acımasız bir nümayiş yaşandı. Elinde bisküvi olan bir genç sokaklarda koşarken, onu gariban teyzeler koşarak takip etti. Üstelik reklam sanırım bahar havasında geçmek üzere yazılmıştı ve fakat çekimlerin yapıldığı gün gayet palto ve berelik ayaz bir Mart günüydü. Figüran hanımların tamamı ise sadece prodüksyonun onlara uygun gördüğü gömlek ve ince hırkalarla tüm gün sokakta beklediler. Tahminimce çekimlerin sonunda epey de zayiat verdiler.
Ama reklam çok etkili, çok şık oldu. Çünkü takdir edersiniz Moda’nın ağaçlı bir sokağında yenilen bisküvi ile Sultanbeyli yahut Mecidiyeköy’de yenilen bisküvinin tadı bir değil. Herhangi bir aburcubur doğrudan bizim sokakta daha lezzetli, daha nefis hale geliyor.
***
Bayram öncesi ise bu kez bir dizi çekimi için sokak yine panayır yerine döndü. Sokakta karavanlar dolusu oyuncular, köşelere çömüp dinlenmeye çalışan set çalışanları peydah oldu. Ben tabi o sıcaklarda evden kafamı uzatmadığımdan, tüm bunların farkına ilk etapta varamadım. O sebeple karşı komşunun balkonunda yüzlerinde maskeleri ve ellerinde uzun namlulu otomatik silahlarıyla muhabbet eden 4-5 özel tim elemanı görünce, pek de minik olmayan bir panik yaşadım. “Ulan komşum nasıl işlere bulaşmış olabilir ki?” diye kendi kendime kuruntular yaptım. Meğer komşum sadece prodüksyona karışmış, ülkemizin bacasız fabrikası dizi sektörüne karışmış. Bunu anladığımda ise, elbette kendisiyle gurur duydum.
Çekimlerin en kötü tarafı, manasızca uzun sürmeleri. Bir oyuncuya aynı cümleyi kaç kez bağırttırıyorlar anlatsam, hep beraber yoğun duyarlılıklar yaşarız. Set çalışanları nasıl kenarda köşede perişan oluyor görseniz, artık dizilere filmlere farklı bakarsınız. Ama bunlar sonuçta iş. Kaliteli bir yapım ortaya koymak için, kalitesini geçtim, herhangi bir yapım ortaya koymak için yoğun bir biçimde çalışmak gerekiyor.
Peki sokağımızın bitmek bilmeyen selfie’ye fon olma durumu ve bu selfie seanslarının saatler sürmesi ne anlama geliyor?
Fark ettiniz mi bilmiyorum, günümüzde genç sevgililerin beraber vakit geçirmek için en yoğun tercih ettikleri aktivitelerden biri, birbirlerinin fotoğrafını çekmek. Zaten dünya çapında şöyle bir denklem var; geçtiğimiz 6 ayda çekilen fotoğrafların sayısı, fotoğraf makinesi bulunduğundan beri çekilen fotoğraflardan kat be kat fazla.
Bu denkleme düşen insan ise bir yandan kendini sosyal medyalara caps yetiştirmekten alıkoyamazken, öte yandan “İyi ki gençliğimiz analog makineler zamanında, filmin kıymetli olduğu dönemde geçmiş. Çünkü bir sürü saçma şey yaptım ve neyse ki, hiç birinin kaydı yok. Çok şükür!” diyebiliyor.
Sokağımızda poz vermeyi pek seven sevgililere dönersek, benim şimdiye dek en doğru açılı pozumu yakalamak için yerlere yatıp, saatlerce güzelliğimi ölümsüzleştirmeye çalışan sevgilim olmadı. Sanırım bu insanları biraz kıskanıyorum. Onlar da yaşadığım sokağı azıcık kıskanıyorlar, ödeşir gibi oluyoruz.
Tek sıkıntı işte, koca şehirde bizim sokaktan taş çatlasa 10 tane, 20 tane olması. Geri kalan her yerin durulamaz, bakılamaz, görülmek istenmez bir hale gelmiş bulunması. Hâlbuki belli ki insanlık aşk yaşamak için de, bisküviden keyif almak için de güzel sokaklara ihtiyaç duyuyor.
Yıl dediğimiz şey, dünyanın güneşin etrafını tam tur pırlanta gibi dolanmasından başka bir mevzu değil. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce, Brütüs’e sitemiyle ve salatasıyla tanıdığımız Jules Ceasar, kabineyi toplayıp, “Hadi kankalar, bundan gayrı şu 12 aylı güneş takvimini kullanıyoruz.” demiş. Gerçi insanoğlu sonraları Gregoryen takvime geçmiş lak ...
O sabah mahallenin eczanesi, berberi ve nalburu uyandıklarında, kendilerini devcileyin birer kafe, pizzacı ve gurme hamburgerciye dönüşmüş buldular. Üstelik bu apansız değişime hayıflanacak vakitleri de olmadı hiç. Zira henüz kepenklerini açmadan, kapılarında onları tüketmek isteyen kalabalık bir kuyruk oluşmuştu. Moda’nın 15 senelik Memoli Erke ...
Geçen hafta aynı gün içinde iki tane devlet dairesine gittim. İnanır mısınız, başıma trajikomik hiçbir şey gelmedi. Dedim: “Siz şaka mısınız yahu? Artık devlet dairelerinde de macera yaşayamayacaksak, biz mizahçılar olarak malzememizi nereden bulacağız? Ekmeğimizi nereden çıkartacağız?” Hayır, insan sevabına oraya inanılmaz bir sıra, uzun bir bekle ...
Geçen yine akşamüstü yürüyüşüne çıkıyorum. Tam apartman kapısından çıkıp kulaklığımı kulağıma yerleşirtiriyordum, giriş katındaki komşumuz selam verdi. Eşiyle beraber balkona kurulmuş kibar kibar uzo içiyorlar. Afiyet olsun. Komşum dedi ki; eşinizin komşularla ilgili yazısını üstümüze alındık. Dedim; sizin alınacak bir şeyiniz yok. Apartmanda yedi ...
Biz henüz tatile gidemedik. Zaten bayramda tatile gitmeyişlerimiz ailecek meşhurdur. Yollarda yapılabilecek kaza, sahillerde müdahil olunabilecek şezlong izdihamlarından kaçınmak maksadıyla, bayramda sokağa burnumuzu dahi uzatmayız. Bunun üzerine geç başlayan sezon, aniden bastıran sıcak, eve bakıma gelen yaralı kedi derken, henüz suya ayak sokmuşl ...
Geçen sabah tam gün doğmadan önceki o mahsun aydınlığa uyanınca, balkona çıktım. Ayıptır söylemesi bizim balkon epey güzel. Ortanca henüz açmadı lakin kıştan kalma sefaletinden epey arındı. Sarmaşıklar zaten son kar yedikleri günden bu güne, çılgınca coşmaya, tüm balkonu donatmaya yeminli... Petunya mor, avokado fidanı dibinde coşan Kapadokya’dan t ...
Yıllar önce Beşikta’ta oturur ve ‘Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği’ bloguna yazarken, Kadıköy’ün gece hayatında gözlemlediğim erkekleri Avrupa yakasından daha yakışıklı ve centilmen, kızları ise daha iyi giyimli diye övmüştüm. 10 yıl olmuş bunu yazalı. Bana sorarsanız, kızlar hala İstanbul’un diğer ilçelerini kıskandırıyor. Erkeklere gelince, centilmenl ...
Nihayet bahar geldi, ben de bisiklet sezonunu açmaya karar verdim. Kadıköy’ün en çok sevdiğim özelliklerinden biri de bisiklet yolları; lakin bu hususu daha sonra konuşuruz. İki gün önce sırtıma yoga matımı yükleyip, Moda’dan Kalamış Yat Limanı’a vurdum pedalı... Tam limanın içinde, benden duymuş olmayın ama pek az kişinin kullandığı genişçe bir çi ...
97 senesinde elimde pembe bez çantam, Kadıköy rıhtımına indiğimde, Kadıköy’ün sedasının olsa olsa martı çığlığı ve vapur düdüğü olabileceği fikrine kapılmıştım. Tabi o vakit gençten de öte, çocuk irisiydim ve o zamanlar ne tüm şarkılarını ezbere bildiğim Kargo’nun, ne birkaç ay içinde Kemancı’da tanışacağım Kesmeşeker’in, ne de o yıl müptelası olac ...
“Hayatı ve kadınları öğrendiğimiz Kadıköy Sokakları” derdi Kaan Çaydamlı, biz de inandık. Kadıköy Sokları’nda yaşam denen tuhaflığı ve kadın denen kendimizi anlarız sandık. Bu yüzdendir ki, senelerdir bu sokaklarda yürüyor, yürürken kimi kedilerle selamlaşıp, kimi tanıdıkların gönlünü okşuyoruz. Ve müsadenizle sizlere bu yazıda Kadıköy’de en sevdiğ ...
Sizlerle 6 yıldır paylaşmaktan son derece mes’ut olduğum bu semt, benim için maalesef İstanbul’da kalan son kale, son sığınak... Artık çoğunu gönlümce kullanamadığım, sokaklarında gece kendimi rahat hissedemediğim, zaten güzel bir yerine gitmek istesem de, trafikten oraya bir türlü ulaşamadığım İstanbul’un, yaşanabilir yegane yeri... İş bu sebepten ...
Bütün bir yıl bekledim. Çünkü Kadıköy tiyatroları hakkında bir yazı kaleme alacaksam, en azından her ay bir oyun izler, yazımı öyle hazırlarım diye düşündüm. Sonra bu konuyu masaya yatırdım, hatta çeşit çeşit oyun broşürleri topladım, çantamda uzun zaman gezdirdim. Lakin günün sonunda yine bir hayaller hayatlar klasiği yaşandı ve ben koca bir yıl b ...