O sabah mahallenin eczanesi, berberi ve nalburu uyandıklarında, kendilerini devcileyin birer kafe, pizzacı ve gurme hamburgerciye dönüşmüş buldular. Üstelik bu apansız değişime hayıflanacak vakitleri de olmadı hiç. Zira henüz kepenklerini açmadan, kapılarında onları tüketmek isteyen kalabalık bir kuyruk oluşmuştu.
Moda’nın 15 senelik Memoli Erkek Berberi, kapısında yıllardır beslediği tombulu geride bırakmak suretiyle, yerini yine bir kafeye devretti. Tombul köpek keyifsiz, biz ise aşinayız. Sokağımdaki Gelengül Ertekin hanımefendinin kimbilir kaç on yıldır hizmet veren eczanesi ise pizzacı oluyormuş. Son vitaminimi alırken, artık kendileriyle sokakta selamlaşamayacağımı düşünerek üzüldüm. Dahası onları hemen yandaki Metin Emlak’la kapı önünde çay keyfi yaparken göremeyeceğimi, bunun artık mahallemde sevdiğim anılardan birine dönüştüğünü düşündüm.
Evet, tamam, biliyoruz. Şu hayatta değişmeyen tek şey, değişimin ta kendisi. Bu sebeple akışta kalmalı, değişime set değil yol olmalıyız. Da…
Bir insan mahallesinin kendi ihtiyaçları doğrultusunda değil, o mahalleye haftasonları gezmeye, içmeye, eğlenmeye gelenlerin ihtiyaçları doğrultusunda değiştiğini görünce biraz bozuluyor. “Neticede buraya fahiş fahiş kirayı bastıran benim; ev kira ama semt bizim!” naraları atası geliyor. Zira iki gözüm önüme aksın, bizim burada bir tane daha gurme/minik/butik yiyecekçiye ihtiyacımız yok. Ama yakınımda eczane olsun isterim doğrusu. Bir faraş almak, camcı, aynacı ya da nalbur bulmak için başka mahallelere göç etmek zorunda kalmamak da isterim. Ama kısmet değil, olamıyor.
**
En son oldukça büyük bir zincir haline gelen barlardan biri, Moda Meydanı’nındaki köşeye 3 kat halinde yerleştiğinde, “Buyrun gelin bizim balkona da bi mekan açın kız?” diyesim gelmişti. Bu cümleyi aynı zamanda özellikle haftasonları Kadıköy’e inatla arabayla gelip, kaldırımın yüreğine park eden araçların sileceklerini kaldırırken de kullanıyorum. “Aaa rica ederim, bir dahakine gelin balkonumuza park edin!” diye ufak ufak söyleniyorum. Sonra şehrin pek çok yerinde kaldırım bile olmadığını ve bu hatalı park eden araç sahibi bireylerin belli ki, kaldırım konseptine yabancı olduklarını hatırlıyorum. Kendimi elitlikle suçlayıp sarsıyorum biraz.
Şaka. Kaldırıma park insanlık suçudur. Bu tip araçların en azından üzerlerine ıslak ekmek parçaları bırakılmalı ve yaptıkları görgüsüzlüğün cezası, serçe ve güvercin kardeşlerimizin araç üzerine salacakları hatıralarla kesilmelidir. Çünkü arabanız olması yürüyen insanlardan üstün olduğunuz, onların haklarını istediğiniz gibi ihlal edebileceğiniz anlamına gelmemektedir. Çok tuhaf ama gerçek bir bilgi. Yayalım.
**
Kadıköy sahilini de uzun uzun çalışmalar sonucunda nefis, yekpare bir beton ile kapladılar sağolsunlar. İnsan bakmalara doyamıyor, öyle kaymak gibi bir beton. Yine, elbette, yüzlerce insan Karaköy ve Beşiktaş iskeleleri arasındaki sahil parçasında her gün oturmasına karşın, kimse de demiyor ki “Biz şuraya iki bank koyalım.” Bankı geçtim, yere İzmir sahilindeki gibi tahta plaketler çaksalar, tavız. Öyle lüks de aramıyoruz yeminle. Sadece şu net mantığı yöneticilerimize anlatabilsek yeter: şehirde insanların kitleler halinde bekledikleri, buluştukları, denize baktıkları yerlere oturacak bir şeyler koyun! Elinize mi yapışır, anlamadım ki…
“Semtin dönüşümünde sevdiğin hiç mi bir şey yok?” derseniz, var. Olmaz mı? Her yer genç. Şehrin bütün gençleri bizde. Hele dün geceki Cadılar Bayramı’nda bir koptu sokaklar… Gözlerinden kan damlayan gotik kızlar mı istersin, vampir oğlanlar mı?
Ne diyelim? Dönüşsün de, rengi hiç azalmasın buraların. Zira başka Kadıköy yok.
Yıl dediğimiz şey, dünyanın güneşin etrafını tam tur pırlanta gibi dolanmasından başka bir mevzu değil. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce, Brütüs’e sitemiyle ve salatasıyla tanıdığımız Jules Ceasar, kabineyi toplayıp, “Hadi kankalar, bundan gayrı şu 12 aylı güneş takvimini kullanıyoruz.” demiş. Gerçi insanoğlu sonraları Gregoryen takvime geçmiş lak ...
Geçen hafta aynı gün içinde iki tane devlet dairesine gittim. İnanır mısınız, başıma trajikomik hiçbir şey gelmedi. Dedim: “Siz şaka mısınız yahu? Artık devlet dairelerinde de macera yaşayamayacaksak, biz mizahçılar olarak malzememizi nereden bulacağız? Ekmeğimizi nereden çıkartacağız?” Hayır, insan sevabına oraya inanılmaz bir sıra, uzun bir bekle ...
Oturduğum sokakla gurur duyuyorum. Çünkü kendisi hepimizden ünlü; adeta bir rock yıldızı, adeta ekranların aranan yüzü... Moda Deniz Kulübü’nün bir arka sokağı desem, Kadıköylülerin zihninde hemen canlanacağından eminim. Sokağımızı memleketin geri kalanına anlatmak içinse, bizzat rol aldığı sayısız reklam filmi ve diziden, hatta bir adet de kamu sp ...
Geçen yine akşamüstü yürüyüşüne çıkıyorum. Tam apartman kapısından çıkıp kulaklığımı kulağıma yerleşirtiriyordum, giriş katındaki komşumuz selam verdi. Eşiyle beraber balkona kurulmuş kibar kibar uzo içiyorlar. Afiyet olsun. Komşum dedi ki; eşinizin komşularla ilgili yazısını üstümüze alındık. Dedim; sizin alınacak bir şeyiniz yok. Apartmanda yedi ...
Biz henüz tatile gidemedik. Zaten bayramda tatile gitmeyişlerimiz ailecek meşhurdur. Yollarda yapılabilecek kaza, sahillerde müdahil olunabilecek şezlong izdihamlarından kaçınmak maksadıyla, bayramda sokağa burnumuzu dahi uzatmayız. Bunun üzerine geç başlayan sezon, aniden bastıran sıcak, eve bakıma gelen yaralı kedi derken, henüz suya ayak sokmuşl ...
Geçen sabah tam gün doğmadan önceki o mahsun aydınlığa uyanınca, balkona çıktım. Ayıptır söylemesi bizim balkon epey güzel. Ortanca henüz açmadı lakin kıştan kalma sefaletinden epey arındı. Sarmaşıklar zaten son kar yedikleri günden bu güne, çılgınca coşmaya, tüm balkonu donatmaya yeminli... Petunya mor, avokado fidanı dibinde coşan Kapadokya’dan t ...
Yıllar önce Beşikta’ta oturur ve ‘Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği’ bloguna yazarken, Kadıköy’ün gece hayatında gözlemlediğim erkekleri Avrupa yakasından daha yakışıklı ve centilmen, kızları ise daha iyi giyimli diye övmüştüm. 10 yıl olmuş bunu yazalı. Bana sorarsanız, kızlar hala İstanbul’un diğer ilçelerini kıskandırıyor. Erkeklere gelince, centilmenl ...
Nihayet bahar geldi, ben de bisiklet sezonunu açmaya karar verdim. Kadıköy’ün en çok sevdiğim özelliklerinden biri de bisiklet yolları; lakin bu hususu daha sonra konuşuruz. İki gün önce sırtıma yoga matımı yükleyip, Moda’dan Kalamış Yat Limanı’a vurdum pedalı... Tam limanın içinde, benden duymuş olmayın ama pek az kişinin kullandığı genişçe bir çi ...
97 senesinde elimde pembe bez çantam, Kadıköy rıhtımına indiğimde, Kadıköy’ün sedasının olsa olsa martı çığlığı ve vapur düdüğü olabileceği fikrine kapılmıştım. Tabi o vakit gençten de öte, çocuk irisiydim ve o zamanlar ne tüm şarkılarını ezbere bildiğim Kargo’nun, ne birkaç ay içinde Kemancı’da tanışacağım Kesmeşeker’in, ne de o yıl müptelası olac ...
“Hayatı ve kadınları öğrendiğimiz Kadıköy Sokakları” derdi Kaan Çaydamlı, biz de inandık. Kadıköy Sokları’nda yaşam denen tuhaflığı ve kadın denen kendimizi anlarız sandık. Bu yüzdendir ki, senelerdir bu sokaklarda yürüyor, yürürken kimi kedilerle selamlaşıp, kimi tanıdıkların gönlünü okşuyoruz. Ve müsadenizle sizlere bu yazıda Kadıköy’de en sevdiğ ...
Sizlerle 6 yıldır paylaşmaktan son derece mes’ut olduğum bu semt, benim için maalesef İstanbul’da kalan son kale, son sığınak... Artık çoğunu gönlümce kullanamadığım, sokaklarında gece kendimi rahat hissedemediğim, zaten güzel bir yerine gitmek istesem de, trafikten oraya bir türlü ulaşamadığım İstanbul’un, yaşanabilir yegane yeri... İş bu sebepten ...
Bütün bir yıl bekledim. Çünkü Kadıköy tiyatroları hakkında bir yazı kaleme alacaksam, en azından her ay bir oyun izler, yazımı öyle hazırlarım diye düşündüm. Sonra bu konuyu masaya yatırdım, hatta çeşit çeşit oyun broşürleri topladım, çantamda uzun zaman gezdirdim. Lakin günün sonunda yine bir hayaller hayatlar klasiği yaşandı ve ben koca bir yıl b ...