Bir Öykü ve Bir Sabah

01 Haziran 2017 - 16:22

Geçen sabah tam gün doğmadan önceki o mahsun aydınlığa uyanınca, balkona çıktım. Ayıptır söylemesi bizim balkon epey güzel. Ortanca henüz açmadı lakin kıştan kalma sefaletinden epey arındı. Sarmaşıklar zaten son kar yedikleri günden bu güne, çılgınca coşmaya, tüm balkonu donatmaya yeminli... Petunya mor, avokado fidanı dibinde coşan Kapadokya’dan transfer skulentle pek bir mutlu. Hepsinden güzeli, benjamin nihayet tüm kışı bizim sigara dumanlı salonda geçirdikten sonra, balkona çıkmanın özgürlüğüyle onlarca mini açık yeşil yaprağa durmuş...  

Balkondaki tüm bu çaba elbet, batı çınarlarının gölgesindeki sokağa yaraşabilmek için. O sokak ki, bir ucu biz ancak el kadarını görebilsek de, denize açılmaktadır. İşte böyle bir sabahta, karşı apartımanın yağmur oluklarına yuvalanmış serçelerin bitmek bilmeyen muhabbeti eşliğinde, el kadar ve henüz uçuk mavi ile grinin arasında salınan hülyalı denize bakarken, bir anda Haldun Taner’in yıllar önce okuduğum “Yalıda Sabah” öyküsünü hatırladım. Ve elbette yeniden, hele de sabahın o eşsiz tazeliğinde okumak üzere, öykünün peşine düştüm.

Keşke yaşadığımız hayat da, öykülerde okuduğumuz incelikte ve kusursuzlukta aksa. Fakat öyle olmuyor.

Evlendiğimizde eşimle kitaplarımız dev bir buluşma, amansız bir türler karşılaşması yaşamış, kimi kitaplar edebi ağırlıklarıyla yetersiz raflarımızda kendine yer bulurken, kimileri kutulara saklanmak durumunda kalmıştı. Geçen bir yılda bu arkadaşların çoğunu yeni raflara kavuşturduk gerçi. Ama şu an kim nerede, hangi yazar kimle ahbaplık ediyor belli değil. Eşimin sağolsun kitaplığın önüne yığdığı elektro gitar, İstabul ziller, yok efendime söyliyeyim dev zil ayağı gibi bir evin salonunda durması elzem eşyalar da, kitap bulma işini hiç kolaylaştırmıyor. Velhasıl ben Yalıda Sabah’ı ararken, ayağında dik dik duran İstanbul zile bir kez kafamı, bir kez de nasıl becerdiysem belimi çarptım. Yetmedi bir rafı komple yere devirdim, geri yerleştirirken mecburen toz aldım. Haliyle tüm bu sıkıntılar esnasında, sabahın o kimsesiz tazeliği de, sularda uzaklaşan bir kayık gibi gözden kaybolup gitti.

Bakkalın teslimat araçları, işe gidenlerin sıkışık park yerinden çıkma çabaları, alt kattaki tadilatın çekiçleri ve her iki yan sokakta yükselen inşaatların uğultuları sokağı sardı. Ben de kitabını bulmaktan ümidi kesince, öyküyü internetten okumaya gönül indirdim. Çünkü kabul edelim; ne Haldun Bey’in oturduğu Kadıköy’de yaşıyoruz artık, ne de anlattığı zamanda…

Öyküyü internetten okuyunca, bu kez hala elimizde olanlara bakmak ihtiyacı hasıl oldu. Hızlıca kendimi sokağa atıp Kadıköy’de sabaha bir de ben bakayım istedim. Çünkü iyi yazarlar böyledir; anlatışlarındaki büyü, sizi de hayata dair eşsiz ayrıntılar yakalayabileceğinize inandırır. Sanki onların gördüğü gibi görecek, martıların denizdeki minik kayaları kapma yarışından, yahut sahildeki erkenci aşıkların tavırlarından, siz de varoluşa dair isabetli çıkarımlar yapacaksınızdır. İyi yazarlar bize kendi gözlerini, kulaklarını, hatta ruhlarını ödünç verirler. Bu emanetler sayesinde, normalde iz bırakmadan korneamızdan akıp gidecek pek çok anda, nice anlamlar ve yaşama arzuları yakalarız.

İşte böyle bir anlam bulma sevdasıyla, Kadıköy sokaklarında, sahil ve rıhtımında, Haldun Taner’in  “Yalıda Sabah” öyküsünü gezdirdim o sabah. Öykünün yazılmasından bu yana geçen 35 senede, martılar, sokak köpekleri yahut kargaların tavırlarında belirgin bir değişim olmamıştı. Yosunlar tıpkı Haldun Bey’in anlattığı gibi kokuyor, vapur yine aynı umutla adalardan geliyor, aşıklar yine denize karşı susuşuyorlardı. Gerçi bu kez ellerinde cep telefonları vardı aşıkların. Önce türlü çeşitli pozlarda birbirlerini, sonra nihayet yan yana sokulup selfilerini çektiler.

Ben bu aşıklara bakıp “İşte şimdinin sevdaları hep gösteriş, hep başkalarına kendini ispatlama…” gibi bir çıkarım yapmak istedim elbet. Sonra sahilin onca doldurulmuş, ekosistemin onca öldürülmüş, İstanbul silüetinin korkunç gökdelenlerle onca kirletilmiş oluşunu tespit edip, buna veryansın etmek de istedim.

Ama işte iyi bir öykü okunarak başlanan bir sabahta, insan olana o kadar da kızamıyor. Hayatı olduğu gibi kabul edip, “Kadıköy’de sabah ne güzel şey yahu!” diye seviniyor daha ziyade. En azından bana öyle oldu.

Yazarın Diğer Yazıları

Yeni yıldan bir şeyler diledim ama hiç oralı olmuyor

Yıl dediğimiz şey, dünyanın güneşin etrafını tam tur pırlanta gibi dolanmasından başka bir mevzu değil. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce, Brütüs’e sitemiyle ve salatasıyla tanıdığımız Jules Ceasar, kabineyi toplayıp, “Hadi kankalar, bundan gayrı şu 12 aylı güneş takvimini kullanıyoruz.” demiş. Gerçi insanoğlu sonraları Gregoryen takvime geçmiş lak ...

Dönüşüm Halleri

O sabah mahallenin eczanesi, berberi ve nalburu uyandıklarında, kendilerini devcileyin birer kafe, pizzacı ve gurme hamburgerciye dönüşmüş buldular. Üstelik bu apansız değişime hayıflanacak vakitleri de olmadı hiç. Zira henüz kepenklerini açmadan, kapılarında onları tüketmek isteyen kalabalık bir kuyruk oluşmuştu. Moda’nın 15 senelik Memoli Erke ...

Mütemadiyen Marjinalleşiyorum

Geçen hafta aynı gün içinde iki tane devlet dairesine gittim. İnanır mısınız, başıma trajikomik hiçbir şey gelmedi. Dedim: “Siz şaka mısınız yahu? Artık devlet dairelerinde de macera yaşayamayacaksak, biz mizahçılar olarak malzememizi nereden bulacağız? Ekmeğimizi nereden çıkartacağız?” Hayır, insan sevabına oraya inanılmaz bir sıra, uzun bir bekle ...

Ekranların Aranan Sokağı

Oturduğum sokakla gurur duyuyorum. Çünkü kendisi hepimizden ünlü; adeta bir rock yıldızı, adeta ekranların aranan yüzü... Moda Deniz Kulübü’nün bir arka sokağı desem, Kadıköylülerin zihninde hemen canlanacağından eminim. Sokağımızı memleketin geri kalanına anlatmak içinse, bizzat rol aldığı sayısız reklam filmi ve diziden, hatta bir adet de kamu sp ...

Tadilat, İnşaat ve Latte

Geçen yine akşamüstü yürüyüşüne çıkıyorum. Tam apartman kapısından çıkıp kulaklığımı kulağıma yerleşirtiriyordum, giriş katındaki komşumuz selam verdi. Eşiyle beraber balkona kurulmuş kibar kibar uzo içiyorlar. Afiyet olsun. Komşum dedi ki; eşinizin komşularla ilgili yazısını üstümüze alındık. Dedim; sizin alınacak bir şeyiniz yok. Apartmanda yedi ...

Kadıköy’de Tatil

Biz henüz tatile gidemedik. Zaten bayramda tatile gitmeyişlerimiz ailecek meşhurdur. Yollarda yapılabilecek kaza, sahillerde müdahil olunabilecek şezlong izdihamlarından kaçınmak maksadıyla, bayramda sokağa burnumuzu dahi uzatmayız. Bunun üzerine geç başlayan sezon, aniden bastıran sıcak, eve bakıma gelen yaralı kedi derken, henüz suya ayak sokmuşl ...

Sabahlar Olur, Sen Geceyi Hatırla

Yıllar önce Beşikta’ta oturur ve ‘Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği’ bloguna yazarken, Kadıköy’ün gece hayatında gözlemlediğim erkekleri Avrupa yakasından daha yakışıklı ve centilmen, kızları ise daha iyi giyimli diye övmüştüm. 10 yıl olmuş bunu yazalı. Bana sorarsanız, kızlar hala İstanbul’un diğer ilçelerini kıskandırıyor. Erkeklere gelince, centilmenl ...

Ama Komşular İyidir

Nihayet bahar geldi, ben de bisiklet sezonunu açmaya karar verdim. Kadıköy’ün en çok sevdiğim özelliklerinden biri de bisiklet yolları; lakin bu hususu daha sonra konuşuruz. İki gün önce sırtıma yoga matımı yükleyip, Moda’dan Kalamış Yat Limanı’a vurdum pedalı... Tam limanın içinde, benden duymuş olmayın ama pek az kişinin kullandığı genişçe bir çi ...

Kadıköy Sedası

97 senesinde elimde pembe bez çantam, Kadıköy rıhtımına indiğimde, Kadıköy’ün sedasının olsa olsa martı çığlığı ve vapur düdüğü olabileceği fikrine kapılmıştım. Tabi o vakit gençten de öte, çocuk irisiydim ve o zamanlar ne tüm şarkılarını ezbere bildiğim Kargo’nun, ne birkaç ay içinde Kemancı’da tanışacağım Kesmeşeker’in, ne de o yıl müptelası olac ...

Kadıköy Yürüyüşleri

“Hayatı ve kadınları öğrendiğimiz Kadıköy Sokakları” derdi Kaan Çaydamlı, biz de inandık. Kadıköy Sokları’nda yaşam denen tuhaflığı ve kadın denen kendimizi anlarız sandık. Bu yüzdendir ki, senelerdir bu sokaklarda yürüyor, yürürken kimi kedilerle selamlaşıp, kimi tanıdıkların gönlünü okşuyoruz. Ve müsadenizle sizlere bu yazıda Kadıköy’de en sevdiğ ...

Selam size, saygıdeğer Kadıköylüler!

Sizlerle 6 yıldır paylaşmaktan son derece mes’ut olduğum bu semt, benim için maalesef İstanbul’da kalan son kale, son sığınak... Artık çoğunu gönlümce kullanamadığım, sokaklarında gece kendimi rahat hissedemediğim, zaten güzel bir yerine gitmek istesem de, trafikten oraya bir türlü ulaşamadığım İstanbul’un, yaşanabilir yegane yeri... İş bu sebepten ...

Bir Tiyatro Muhiti Olarak Kadıköy

Bütün bir yıl bekledim. Çünkü Kadıköy tiyatroları hakkında bir yazı kaleme alacaksam, en azından her ay bir oyun izler, yazımı öyle hazırlarım diye düşündüm. Sonra bu konuyu masaya yatırdım, hatta çeşit çeşit oyun broşürleri topladım, çantamda uzun zaman gezdirdim. Lakin günün sonunda yine bir hayaller hayatlar klasiği yaşandı ve ben koca bir yıl b ...

ARŞİV