Biz henüz tatile gidemedik. Zaten bayramda tatile gitmeyişlerimiz ailecek meşhurdur. Yollarda yapılabilecek kaza, sahillerde müdahil olunabilecek şezlong izdihamlarından kaçınmak maksadıyla, bayramda sokağa burnumuzu dahi uzatmayız. Bunun üzerine geç başlayan sezon, aniden bastıran sıcak, eve bakıma gelen yaralı kedi derken, henüz suya ayak sokmuşluğumuz yok.
Neyse ki Kadıköy’ün sevdiğim özelliklerinden biri de, evi hiç terk etmeden tatildeymiş gibi takılabilmek. Çünkü takdir edersiniz, insanın evinin rahatlığında tatil yapması gibisi yok. İş bu sebeple, insan ve hipster yoğunluğundan nefes alınabilecek haftaiçi bir gün seçerek, Kadıköy’de tatili siz saygıdeğer okurlarımız için denemeye karar verdim.
Tatilim sabahın erken saatlerinde, sahildeki yavru kedi ve martıları inceleyerek yapılan bir doğa yürüyüşüyle başladı. Ardından Kadıköy’ün yarısı silme kahvaltıcı ve kafeyle kaplı olmasına rağmen, kahvaltı için tercihimi Moda Çay Bahçesi’nden yana kullandım. Cadde üstünden aldığım sandviç simitler ve çay bahçesinden söylediğim ayranla karnımı doyurdum. Çünkü tatilde de olsam elim gitmez, serpme kahvaltıcıya zinhar oturamam. Yine gider kendime güzel bir çay bahçesi bulurum.
Kahvaltı faslından hemen sonra tatil benim için yüzmek, biraz daha yüzmek ve biraz daha yüzmek anlamına geliyor. Ne gölgede oturmayı, ne de güneşlenmeyi pek anlamıyorum. Bana kalırsa insan parmak aralarında perdeler çıkana kadar suda kalmalı. Evrimine bu şekilde yön vermeli.
Neyse ki, mahallemizde pek çok yüzme olanağı bulunuyor. Bir Kaş yahut Kabak olmasa da, Caddebostan sahilinde temiz, haftaiçi epey sakin, üstelik sanırım İstanbul Kart basılarak bile girilebilen belediye plajlarımız var. Sonra biri Fenerbahçe’de, biri sahildeki tipsiz dev otelde, biri de St. Joseph’in bahçesinde, 3 tane de havuz olanağımız bulunmakta.
Ben yüzme tercihimi havuzdan yana kullanmak istedim, çünkü eve yakın. Ve elbette tatilde olsam yine eve en yakın yerde yüzerim. Tembelliğimden zinhar ödün vermem. İstikametim St. Joseph’in havuzu oldu ki, kendisi böyle minik ama sevimli, hem ferah, hem etrafı ağaçlık bir yer. Elbette yanıma tatil kitabım olan “Şule Gürbüz - Öyle miymiş?”i almayı, kulağıma tatil playlistimi takmayı ve bolca güneş kremine bulanmayı da ihmal etmedim.
Havuzda ilgi çeken temel konu çocuk sesi demek isterdim. Lakin çocuk gürültüsü beni pek rahatsız etmiyor. Daha ziyade çocuklu ebebeynleri özellikle tatilde, çocuktan daha yüksek sesli buluyorum. Aynı şey maalesef, kimi köpek sahipleri için de geçerli.
Köpek köpekliğini, çocuk çocukluğunu yapıyor aslında. Biri gidiyor çamur eşeleğip üzerini batırıyor. Diğeri gidip kafasını gözünü yarmak odaklı tuhaf eylemlerde bulunuyor. Peki, sürekli çocuğu ya da köpeği azarlayarak eğlencesine turp sıkan ebeveyne neler oluyor? İşte bunu ben ebeveyn olmadığım için bilemiyor, buradan kendilerine sabırlar diliyorum.
Tatilin olmazsa olmazlarından biri de çarşı, pazar ve hediyelik eşya gezmesi. Bu genelde gün batımına doğru gerçekleştirilen bir aktivite. Havuz çıkışı iyice kızarmış ve ayağımda terliklerle Kadıköy Çarşı’da dolanarak hem bu tatilcilik aktivitesini, hem de evin kimi alışverişlerini aradan çıkardım. Hediye olarak tatilimi mahallemde geçirdiğimi anlamayacak hayatımdaki tek kişi olan yaralı kediye, ıslak mama almayı uygun gördüm. Sıra geldi açık havada, mümkünse deniz kenarında akşam yemeğine...
Bunu da mümkün olan en ucuz şekilde aradan çıkartacağımı, yazının gelişinden az çok anlamışsınızıdır diye tahmin ediyorum. Yunanistan’dan yeni gelen ve “Orada her şey ne kadar ucuz ve doğaldı” diye hem öven, hem dövünen arkadaşım, uzo ve kesilmiş kavun getirdi. Ben buzlu su ve peynir. Deniz kenarına ve latin dans figürleri icra eden ekibin az ötesine konuşlandık. “Zaten balık mevsiminde de değiliz şimdi. Çiftlik balığı yesek ne olacak? Hiç!” diye kendimizi avuttuk. Yarım kavunu indirince bana zaten bir açılma geldi.
Hülasa yaklaşık 100 TL harcamak suretiyle, bir gün boyunca aslanlar gibi tatil yaptım. Tüm komşularıma tavsiye ediyorum. Bir tek gece dondurması faslını Ali Usta’da gerçekleştirebilmek için, tüm şehrin uyumasını beklemek gerekti. Çünkü gelin kabul edelim, Ali Usta’nın önündeki sıra, muhitimizin en temel çözümsüzlüklerinden biri.
Yıl dediğimiz şey, dünyanın güneşin etrafını tam tur pırlanta gibi dolanmasından başka bir mevzu değil. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce, Brütüs’e sitemiyle ve salatasıyla tanıdığımız Jules Ceasar, kabineyi toplayıp, “Hadi kankalar, bundan gayrı şu 12 aylı güneş takvimini kullanıyoruz.” demiş. Gerçi insanoğlu sonraları Gregoryen takvime geçmiş lak ...
O sabah mahallenin eczanesi, berberi ve nalburu uyandıklarında, kendilerini devcileyin birer kafe, pizzacı ve gurme hamburgerciye dönüşmüş buldular. Üstelik bu apansız değişime hayıflanacak vakitleri de olmadı hiç. Zira henüz kepenklerini açmadan, kapılarında onları tüketmek isteyen kalabalık bir kuyruk oluşmuştu. Moda’nın 15 senelik Memoli Erke ...
Geçen hafta aynı gün içinde iki tane devlet dairesine gittim. İnanır mısınız, başıma trajikomik hiçbir şey gelmedi. Dedim: “Siz şaka mısınız yahu? Artık devlet dairelerinde de macera yaşayamayacaksak, biz mizahçılar olarak malzememizi nereden bulacağız? Ekmeğimizi nereden çıkartacağız?” Hayır, insan sevabına oraya inanılmaz bir sıra, uzun bir bekle ...
Oturduğum sokakla gurur duyuyorum. Çünkü kendisi hepimizden ünlü; adeta bir rock yıldızı, adeta ekranların aranan yüzü... Moda Deniz Kulübü’nün bir arka sokağı desem, Kadıköylülerin zihninde hemen canlanacağından eminim. Sokağımızı memleketin geri kalanına anlatmak içinse, bizzat rol aldığı sayısız reklam filmi ve diziden, hatta bir adet de kamu sp ...
Geçen yine akşamüstü yürüyüşüne çıkıyorum. Tam apartman kapısından çıkıp kulaklığımı kulağıma yerleşirtiriyordum, giriş katındaki komşumuz selam verdi. Eşiyle beraber balkona kurulmuş kibar kibar uzo içiyorlar. Afiyet olsun. Komşum dedi ki; eşinizin komşularla ilgili yazısını üstümüze alındık. Dedim; sizin alınacak bir şeyiniz yok. Apartmanda yedi ...
Geçen sabah tam gün doğmadan önceki o mahsun aydınlığa uyanınca, balkona çıktım. Ayıptır söylemesi bizim balkon epey güzel. Ortanca henüz açmadı lakin kıştan kalma sefaletinden epey arındı. Sarmaşıklar zaten son kar yedikleri günden bu güne, çılgınca coşmaya, tüm balkonu donatmaya yeminli... Petunya mor, avokado fidanı dibinde coşan Kapadokya’dan t ...
Yıllar önce Beşikta’ta oturur ve ‘Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği’ bloguna yazarken, Kadıköy’ün gece hayatında gözlemlediğim erkekleri Avrupa yakasından daha yakışıklı ve centilmen, kızları ise daha iyi giyimli diye övmüştüm. 10 yıl olmuş bunu yazalı. Bana sorarsanız, kızlar hala İstanbul’un diğer ilçelerini kıskandırıyor. Erkeklere gelince, centilmenl ...
Nihayet bahar geldi, ben de bisiklet sezonunu açmaya karar verdim. Kadıköy’ün en çok sevdiğim özelliklerinden biri de bisiklet yolları; lakin bu hususu daha sonra konuşuruz. İki gün önce sırtıma yoga matımı yükleyip, Moda’dan Kalamış Yat Limanı’a vurdum pedalı... Tam limanın içinde, benden duymuş olmayın ama pek az kişinin kullandığı genişçe bir çi ...
97 senesinde elimde pembe bez çantam, Kadıköy rıhtımına indiğimde, Kadıköy’ün sedasının olsa olsa martı çığlığı ve vapur düdüğü olabileceği fikrine kapılmıştım. Tabi o vakit gençten de öte, çocuk irisiydim ve o zamanlar ne tüm şarkılarını ezbere bildiğim Kargo’nun, ne birkaç ay içinde Kemancı’da tanışacağım Kesmeşeker’in, ne de o yıl müptelası olac ...
“Hayatı ve kadınları öğrendiğimiz Kadıköy Sokakları” derdi Kaan Çaydamlı, biz de inandık. Kadıköy Sokları’nda yaşam denen tuhaflığı ve kadın denen kendimizi anlarız sandık. Bu yüzdendir ki, senelerdir bu sokaklarda yürüyor, yürürken kimi kedilerle selamlaşıp, kimi tanıdıkların gönlünü okşuyoruz. Ve müsadenizle sizlere bu yazıda Kadıköy’de en sevdiğ ...
Sizlerle 6 yıldır paylaşmaktan son derece mes’ut olduğum bu semt, benim için maalesef İstanbul’da kalan son kale, son sığınak... Artık çoğunu gönlümce kullanamadığım, sokaklarında gece kendimi rahat hissedemediğim, zaten güzel bir yerine gitmek istesem de, trafikten oraya bir türlü ulaşamadığım İstanbul’un, yaşanabilir yegane yeri... İş bu sebepten ...
Bütün bir yıl bekledim. Çünkü Kadıköy tiyatroları hakkında bir yazı kaleme alacaksam, en azından her ay bir oyun izler, yazımı öyle hazırlarım diye düşündüm. Sonra bu konuyu masaya yatırdım, hatta çeşit çeşit oyun broşürleri topladım, çantamda uzun zaman gezdirdim. Lakin günün sonunda yine bir hayaller hayatlar klasiği yaşandı ve ben koca bir yıl b ...