Bir gün yine giderken…

16 Temmuz 2020 - 14:12

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere tanıklık ettiğini düşünüyorum. Kimi evine dönerken onlara dayandı da düşündü ay sonunu, kimi sevgilisini, kimi hastasını, kimi yoksulunu. Vapurlar şimdi hatıra yoksunu. Canım Kadıköy - Beşiktaş hattı kaç kez iç çektik birlikte seninle. Simit atamadığım kuşlar içime dert oldu da, köpüğünü gazoz sanıp içimi ferahlattım. Güneş vurdu yüzüme acı acı, ben demirine yaslandım da, yanıklarıma dayandım. İstanbul her şeyinle ne çok işledin bize be, uzakta da olsam, hayalinle ayakta kaldım. Vapurunla, kamburunla...

Bir gün yine çıktım evimden hızla yetişmeye çalışıyorum Beşiktaş vapuruna. Vapurun saat kaçta olduğunu bilmezmiş gibi bazı işleri hep son dakikaya bırakıyorum. He bir de evde kediler olduğu için dönüp dönüp fişleri çektim mi, gaz kapalı mı, elektrikleri söndürdüm mü paniği var. Evdeki canların fazla sorumluluğu mu yoksa bu günden güne bende meydana gelen obsesyon mu henüz çözemedim. Neyse, yetiştim vapura nefes nefese açık tarafın tahta oturaklarındayım. Hava soğuk ama güneşin vurduğu taraf içini açıyor insanın. Karşımdaki orta yaşlı ablaya takıldı gözüm. Büyük marketlerde satılan plastik ve büyükçe kaplardan var kucağında, içi poğaça dolu. Aradan birkaç dakika geçince çay istedim çaycıdan, o zaman daha korona yok tabi, karton bardak daha temiz olur takıntım da yok, aldım ince bellimi elime. Abladan da bir poğaça alayım dedim, derken sohbet başladı. Eşi iki yıl önce bırakıp gitmiş, üç çocuğuyla hayat mücadelesine girmiş o da, değil okutmak, tek derdim karınları doymuş olarak uyusunlar, dedi. “Ben aç kalsam da olur”. Anne işte, her canlıda anne başka, kimi avlanıyor yavrusu için kimi, savaşıyor. Komşusu vermiş bu aklı ona, temizliğe gitmediğin günlerde poğaça, kek yap sat demiş, iyi para kazanırsın. Şans bu ya, gülmeyince gülmüyor gözünü sevdiğimin hayatı. O karşılaşmamız dördüncü çıkışıymış ama işleri kesatmış. Tertemiz yapıyorum diyor, sanki pastaneler çok mu temiz? Bilmediğimiz öyle çok hikaye var ki, hepsi içime oturduğu için bazen kaçıyorum devamını öğrenmemek için ne yalan söyleyeyim. Sustum. Elimde kalan poğaçayı martılara attım minik minik. Vapur yanaşmaya başladı iskeleye, abla kutunun kapağını açıp iki poğaça sardı, “Sen rızkını paylaştın ben de seninle bunları paylaşayım, afiyetle ye.” dedi. Her karşılaşmanın sebebi var hayatta diyoruz ya, bu da öyle bir şeydi. Allah cebi değil gözü tok gönlü dolu olanı bizimle karşılaştırsındı. Gerisi hayat, aynı hikâye işte, aynı vapur sesi aynı kalabalıklar aynı rutin.

Hayatımız rutin hale geldiyse yaş almaya başlıyoruz demektir. Aman dikkat! Sahile inmek için farklı yollar değil de aynı yolları kullanıyorsan bu sana bir uyarı olsun. Yan sokakta hayat başka akıyor, bir de oradan inmeyi dene. Bu, her sabah aynada aynı yüze bakmak gibi, suyu yüzüne vurup kafanı kaldırdığında aynada ne görüyorsan, sokakta da onu göreceksin, oysa ki hayat içinde başka akıyor. Hayat, akan kokan, düşen kalkan inen çıkan yol, önce cefa sonra sefa öğretisini anlayana. Hal bu iken, bir kez de gül kendine yarın sabah aynada, bu da geçer dile pelesenk değil, ruhuna ilaç olsun. Saçını başka topla, sağa değil sola tara, ayağını rahat hissettiğin değil kendini güzel hissettiğin, aslında çok da rahat olmayan ayakkabıda cesaretini ara! Temizlik işçisi abiye ya da artık kedi mamalarına muhtaç martılara verdiğin selamda kendini ara! Hayat dilde başka akıyor , “Günaydın”!

Bir kelimeyle, bütün hayatını değiştirebilirsin insanın işte. Kendinin de! Bu pandemi süreci sonrası bir erteleme çukuruna düşmüş gibi hissediyorum ara ara kendimi. Sonra hep o söz geliyor aklıma, “Sen değilsen, kim? Şimdi değilse ne zaman?”. Cesaret etmekten çok cesaret ettirmek muhteşem bir duygu aslında. Evladınıza ne kadar “yapabilirsin”i işliyorsanız, etrafınızdaki herkese de bunu yapabilirsiniz. Bir kelime! “Yaparsın” , “Seviyorum” , “vazgeçiyorum” neyse...

Her şeyi sildirebilir, yeniden yazdırabilirsiniz. Güzel söze, anlayan bir çift göze çok ihtiyacımız var! Her zaman hayırlı olan değil bazen de bizi anlık mutlu eden iyi geliyor bize, eh ne yapalım, insanız, o kadar da zaafımız var.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Temizliğe nereden başlasak?

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın g ...

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Değişmiyor bazı şeyler

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstel ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

O tozu yutmayacaktık

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “A ...

Bir sayfaya sığar mı?

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yoll ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Kâğıdın kalan kısmına...

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hi ...

En çok neyi dilendik?

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğre ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyo ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, s ...

ARŞİV