Bir sayfaya sığar mı?

14 Ocak 2021 - 15:02

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yollar, kaldırımlar, binalar vardı. İnsanlar çoğaldı, trafik çoğaldı, kalabalıkta omuz atan, arabayla kendisini solladı diye levyeyle arabadan inen, tahammülsüzce her cümlesine küfürle başlayıp karşısındakini dinlemeyen çoğaldı. He bir de köprü altlarında hayata tutunmaya çalışan, bütün gün kağıt toplayıp karnını doyurmaya çalışan adamlar çoğaldı, sokak aralarında onların taşıdığı yükü umursamayıp yoluna devam etmek için onlara deli gibi korna çalan, karşıya geçmeye çalışan hayvanı umursamayıp üstüne süren, çarpsa da basıp gidenler çoğaldı… İçiniz karardı değil mi? Benimki karardı. Bunlar hepimizin her gün gördüğü bazen de hayata tahammül edebilmek için de görmezden gelmeye çalıştığı şeyler. Çoğaldı da çoğaldı!

Yaşadığımız hayat bizi bencilleştiriyor yavaş yavaş, karşısında durduğumuz şeylerin içinde durmaya başlıyoruz bazen farkında olmadan. Her şey kendimize yetecek kadar. Bir gün yine bunları düşünürken dedim ki şikâyet ettiğin yerden başla değişime o zaman Meltem, belki biraz su serpilir sancılı yerlerine. Düşündüm ve uzun zamandır içime dert olan konulardan biriyle ilgili bir çalışma yapmaya karar verdim. Daha önce de Güneydoğuda bir yılı aşkın bir süre yaratıcı drama atölyesi yapmıştım, o bölgeyi iyi tanıyorum, orada mültecilerle ilgili bazı çalışmalar olduğunu biliyordum. Derken, kadınların sosyal hayata entegresi üzerine gönüllü bir çalışma yapmaya karar verdim. Yine yol zamanı!

“Yol uzun gittiğince, yola ömür yettiğince, içindeki aşk bittiğince sen yollara düşersin…”

İllüstrasyon - Nikita Ermakov

Mardin. Dört günlük bir atölyenin ilk günü, Sedat aldı beni, oradaki bir taksici kardeşimiz. Devlet hastanesinde güvenlikmiş, kalp krizi geçirmiş dört ay önce, işe geri almamışlar, üç çocuğu var Sedat’ın çalışmak zorunda, o da taksicilik yapmaya karar veriyor. Bir yerlere başvurmuş ama hala ses yok, o çorba da kaynayacak mecbur. Dünya efendisi bir çocuk, o alıp o bırakacak her gün beni Kızıltepeye, yol boyunca Urfa türküleri dinliyoruz, çok seviyor, arada da dertleşiyoruz , “Ah diyor hocam hep cahillik, bak biz hanımla çocukluk aşkıyız, kız sınıf öğretmenliği kazandı, ben okul terkim diye izin vermedim okumasına, kıskandım, şimdi 32 yaşındayım kalbim tekliyor bana bir şey olsaydı aç kalacaklardı, keşke izin verseydim, keşke…”. Varıyoruz derneğin binasına, Lider Kadın Derneği diye bir dernekte yapacağım çalışmayı, yereldeki kadınların ve mülteci kadınların her türlü ihtiyacıyla ilgilenen bir dernek. İlk ders, otuz kadın karşıladı beni. Birçoğu Türkçe öğrenmeye başlamış, ama yine bir çevirmen yardımı alıyorum çünkü Arapça ve Kürtçe konuşan çok daha fazla. Kadınların hepsinin bir hikâyesi var, ilk günün akşamı benim için epey zorlu geçti. İnsan tuhaf varlık, bu acı karşılaştırmak değil de, Meltem dedim nelere canını sıkıyorsun, bu kadınlar bunca şey yaşamış. Öyle okuyarak, duyarak, üzülüp 5 dakika sonra telefonda cirit atarak geçiriyoruz bunca insan gerçeğini. Dürüst olalım kendimize. İki yıldır çocuğunu göremeyen de var, kaçmaya çalışırken devrilen bottan son anda kurtulan da…

Bir egzersizde resim yaptırdım onlara, çalışma sonunda da o resimleri karıştırıp, birbirlerine dağıttım ve resme isim vermelerini istedim. Biri birden ağlamaya başladı, ne yapacağımı bilemedim bir anda. Baktım ki olacak gibi değil ara verdim derse, öğrendim ki Afaf, devrilen bir bottan son anda kurtulanlardan. Değil deniz görmek, deniz resmini bile görmeye cesareti yok henüz, 1.5 ay duş alamamış korkmuş sudan. Bunlar acı ama gerçek. Ve bunlara sebep olan her kim ise, biliyorum ki aynısını yaşamadan ölmeyecek, en azından diliyorum. Biri iki yıldır çocuğundan haber alamıyor. Diyor ki umutla beklemek zor, çok zor. Öldü mü, yaşıyor mu en azından onu bilsem. Hepsi, herkes ayrı hikâye. Afaf, Cihan, Nadra, Rojbin ,Sidar , Nurmihat… Ve dahası onlar bu dünyanın savaş görmüş kadınları. Ağzımdan çıkan her cümleyi dört gün boyunca dikkatle dinleyip, söylediğim her şeyi eksiksiz yaptılar, hiç beklemediğim kadar amacıma ulaştım duygusuyla döndüm yanlarından, artık onlar benim “iyi ki”lerim… Son gün biri geldi yanıma çevirmenle, ders bitmiş eşyalarımı topluyorum ben, dedi ki ; “Hocam bu sabah çok erken kalktım çocukları anneme bıraktım, sen dedin ya, kendiniz için arada bir şeyler yapın, ilk kez bir çocuk parkına gidip hiçbir şey düşünmeden on beş dakika öylece durdum, onları izledim, hayatımız hep açlığı, tokluğu, ısınmayı düşünmekle geçiyor bu ara, öyle iyi geldi ki, sağ ol bize kendimizi hatırlattığın için, yine gel hocam.” 

Bindim taksiye yine Urfa türküleri çalıyor, bu sefer de “Kınıfır bedrenk olur, aşka düşen deng olur”, gözlerim sağ taraftaki yakılan tarlaları izliyor, ben yine büyük muhasebedeyim hayata karşı. Birden Sedat dedi, “Hocam ayıp olmasın da, bu Güldür Güldür’den iyi kazanıyorsunuz değil? Çok adaletsiz hayat be hocam bak sen orda eğlenceli iş yapıyorsun, iyi para kazanıyorsun, Türk filmlerinde yıllarca dayak yiyen adamlar yokluk için de ölüyor, o da değil cenazeleri de hep boş be hocam, haksız mıyım, değil?” Şimdi ben Sedat’a ne cevap versem o yine düşündüğünü düşünmeye devam edecek, haklısın dedim Sedat hayat adaletsiz, biz iyi hoş olmaya çalışalım kardeşim yine de.

Geçen cuma mektup geldi oradaki kadınlardan birinden, Nadra göndermiş. Boncuktan da bir bileklik yapmış bana. Yeni öğrenmeye çalıştığı Türkçesiyle yazmış, mektuba besmeleyle başlamış, sonunda da beni Allah’a emanet etmiş. Savaşta babasını ve abisini kaybetmiş Nadra, inancından bir şey kaybetmemiş ama. Ben dokunabildiğim bütün yüreklerin huzuruyla onların yanına yeniden gideceğim günü bekliyorum. Hayatta her şey zincirleme, iyilik de kötülük de, iyisi mi biz kendimize inançla başlayalım her şeye… Hepimizin her canlı için yapacağı bir şey var elbet. Bir sayfaya sığdıramayacağımız güzel hikâyelerimiz olsun! Kaybetmeyeceğimiz vicdanımız, karartmayacağımız kalplerimiz, sarılacağımız umutlarımız olsun hep. “Hasretini çektiğime sözlerim çok, dilim dönmez.”.

Yazarın Diğer Yazıları

Temizliğe nereden başlasak?

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın g ...

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Değişmiyor bazı şeyler

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstel ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

O tozu yutmayacaktık

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “A ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Kâğıdın kalan kısmına...

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hi ...

Bir gün yine giderken…

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere ...

En çok neyi dilendik?

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğre ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyo ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, s ...

ARŞİV