Değişmiyor bazı şeyler

11 Haziran 2021 - 11:21

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstelik nerede patlak vereceğini asla bilemezsiniz. Benimki bir sabah patlak verdi işte. Babam öldü, ardından Marmara Denizi de… 

Umutsuz şeyler yazmak istemiyorum, hep biri bir şey yeşertsin ben de paylaşayım istiyorum ama bekliyorum, okuyorum, dinliyorum yok. İnsan susuyorsa sebebi oluyor bir de yaşamak ve yaşatmak istedikleri... Herkes bu ara her şeyi yanlış anlamaya meyilli. Hayata aynı pencereden bakmak aynı manzarayı gördüğün anlamına gelmiyor yani. Ben yıldızını görüyorum, sen geceyi...

Benim annem sevgisini çok gösteremeyen bir kadın oldu hep, yaşadıkları onu kötümser yaptı belki de, o da sevgisini göstermeyi bıraktı. Çünkü bu böyledir, sevginin, ilginin biraz fazlası alanı da bozar vereni de bozar. Bu da belki bir öğretilmişlik ama bunu kıran bir örnek de yok hayatımda. Neyse, uyuyorum, kahvaltı için uyandırmaya geldi beni, önce saçlarımı okşadı sonra dedi ki; ah be yavrum imkânım olsa yine karnıma sokarım seni, orada saklarım niye doğurdum ki bu pis dünyaya. Bir anne evladına bunu söylüyor, bir anne evladı öldürülürken tok muydu aç mıydı onu düşünüyor, birinin yavrusu da hala kayıp... Ben en çok analara üzülüyorum dostlar. Giden bilmiyor, kalan her şeyin farkında! Hele de anaysa...

Değişen dünyayla birlikte, hiçbir yerin güllük gülistanlık olduğunu düşünmüyorum aslında ama bir yandan da korkunun az olduğu yerler arıyor insan. Belki köy, belki bir balıkçı kasabası, belki başka bir toprak parçası. Sonuç sende bitiyor ama, “hayatlarımız tercihlerimizdir” lafı, tam da bu durum aslında. Hayat bir kere ne de olsa. Üstelik ilgisi yok bunun parayla pulla, dokunduğun fesleğenin eline bıraktığı koku bile sebep yaşamaya. Sen bu sebebi nerede görebiliyorsan, hadi oraya, ben elimde bavul yola düştüm, benim gibi hissedenler de…

Ancak huzurlu ve özgür kafayla üretebilirsin çünkü. Oyuncuyum ve ürettiğim, arkamda değerli bir şey bıraktığım kadar sanatçıyım; bedenim her şeyim. Bu önemli! Mesela, birçok arkadaşımda olan duruş bozukluğu üzerine konuştuk; yaş otuz ve ertesi olmaya başlayınca hepimiz bir telaşla yoga ya da pilates kurslarına saldırdık. Tamam, güzel yapalım tabi de, bunun öncesi yok mu, var. Yaşımız 12 – 13, göğüslerimiz çıkmaya başlamış, takılan bin türlü sıfatla bu sanki ayıp bir şeymiş gibi içimize kaçıyoruz. Kimine göre memiş, kimine göre memcük olan bu ayrılmaz ikilinin bizim için hayattaki değeri konuşulmuyor hiç. Dik dur yavrum sen bebeğe hayat verensin! Bununla biter mi, asla! Bacaklarını kapat otur, adet ayıptır söylenmez, he bir de o dönemin , “kaç yaşında seninki, kirlendi mi?” diye anneler arasında konuşulması. Kadın kadına bunu yapar mı? Neden her mağduriyette kadına yakıştırılıyor bu “kirlilik”. Güya ortaokulda, biyoloji dersinde bir kere hemşire gelip, erkekleri sınıftan çıkarıp, anlatmıştı bunu bize, birer de ped dağıtmışlardı. Derken aradan zaman geçti, o aralarda da dedeme prostat teşhisi konulmuş, kan geliyormuş çişinden. Annem de o gün yan komşuda, bir baktım kan, balkona çıktım nasıl bağırıyorum anne koş, prostat kanseri oldum diye.  Teyzemle geldiler, teyzem okkalı bir tokat attı bana, o tokat meşhurmuş meğer, kız şoktan çıksın diye atılırmış, o güne kadar tek çocuk, pamuk gibi büyütülen ben daha çok şoka girdim. Bir de utanması cabası, sanki kötü bir şey yapmışım hissi. Bu doğa, bu yaratılış, bu sen üreyesin diye vücuduna verilen. Birileri öğretmezse çocuk aklım nasıl anlasın. Şimdilerde çocuk yapmak da büyük mevzu, artık başka sayıya...

Hayata bir kere geliyorsun, bunu neyle anlamlandırdığın  da sana kalmış aslında. Arkanda yararlı bir şey bırakmanın huzuruyla, ister sanatla, ister çocukla, ister diktiğin bir ağaçla. Geçiyorken bize uğrayan her canlıya... biz denizi mavi tutmayı başaralım da, ufuk çizgisi kimin umurunda!

Yazarın Diğer Yazıları

Temizliğe nereden başlasak?

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın g ...

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

O tozu yutmayacaktık

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “A ...

Bir sayfaya sığar mı?

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yoll ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Kâğıdın kalan kısmına...

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hi ...

Bir gün yine giderken…

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere ...

En çok neyi dilendik?

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğre ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyo ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, s ...

ARŞİV