Temizliğe nereden başlasak?

08 Ekim 2021 - 09:18

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın güzel olduğu bazı akşamlar var ki,  yaşadığınız yere yabancılaşabiliyorsunuz. Yoğurtçu Parkı ve Göztepe Parkı en çok yolumun düştüğü yerler. Çimenlere yayılmak, ağaçlara sarılmak, açık havanın keyfine varmak, hepimizin hakkı! Ama bunu yaparken  birileri temizliyor diye rahatça çöpünü oraya buraya savurmak neden? Adım başı çöp kutusu var, hadi çekirdeğini yedin, yere bir yığın bırakmak neden, kola şişeleri, pet şişeler, gofret ambalajları cabası… Takıldığım ve hatta bir çok insanın takıldığı başka bir konuda, stadyumların şehrin tam ortasına yapılmış olması. O günlerde dua edin bir hastanız ya da acil bir işiniz olmasın. Öğleden sonra başlayan trafik, yolların kapanmasıyla birlikte sabrınızı epey sınıyor. Maç günleri seyircilerden kalan çöp yığınları var bir de, gözünüzün önüne geldi mi şu an? Yüzlerce bira şişesi yollarda, birçoğu kırılmış, yanlışlıkla ayağınız takılsa düşseniz, geçmiş olsun. Hadi siz insansınız dikkat ettiniz diyelim, ya sokakta yaşamaya çalışan kedi, köpek, kuş, onca can? O kırıklara basıyorlar ve söyleyemiyorlar, acısını hissetmeye çalıştınız mı şu an? 

Yaş ilerledikçe inandığınız, saydığınız, sorguladığımız her şey değişiyor. ‘’Asla’’nın yerini, ‘’her şey olabilir‘’ alıyor. Böylelikle biraz daha katlanır oluyor bazı şeyler. Öfke ve umutsuzluk insanı en çok yoran duygulardan, ben de bazı şeyleri düşünüp öfkelenmek istemesem de görüyorum işte çevrede olan biteni, sonra diyorum ki, onlar da öyle. Annemin bana her zaman söylediği bir cümle vardır, ‘’değiştiremeyeceğin şeyler için üzülme’’, bu cümleyi başta hayvan hassasiyetim için kullandığından, çok önemsememiştim, bugünlerde daha çok anlıyorum. Bir gün yine bir kedi vakası için ağlarken beni gördüğünde, ‘’ Meltem yeter, git o zaman Afrika’daki aslanın ağzından da Ceylan’ı kurtar annecim o zaman dedi.’’ Tam bir anne cevabıyla beni yine susturmuştu. Hala şaşkınlığım bitmiyor ama benim, yazın onca orman yangınıyla mücadele ettik, birçok yerde bas bas küresel ısınmadan, çevre kirliliğinden bahsedilirken, kendi çöpünü de sokağa atma be kardeşim! O pisliği temizlemek zorunda kalan senin baban, abin, eşin de olabilirdi.  

Temizlik önce özde! 

Ne kıymetli kendini iyiye, hoşa, temize alıştıran. İnsan, düşüncesiyle, ruhuyla, eylemiyle birdir. Bunlardan birini eksik kılsan kendinde, diğerlerinden ne fayda gelir? Ne demiş Hz. Ali, ‘’Ne mutlu eğri zamanda, doğru durabilene!’’. Bütün mesele bu, bu devrin ihtiyacı da bu. Çevremde,  spiritüel konularla ilgilendiğini söyleyip, yoga, meditasyon gibi disiplinlere de zaman ayırıp, gündelik eylemlerinde bunların hiçbirinin erdemiyle, öğretisiyle yaşamayan insanlar görüyorum.  Düşünüyorum da, zor insanın olmamışı, dili başka, dışı başka olanı. Doğallıktan yanaymış gibi konuşup yapaya saplananı ne zor. Bir kere baştan, o bütün olma meselesini kaybediyorsunuz. Gerisi zaten biraz çelme, biraz girdap. Düşersiniz, kalkarsınız da ama zaman alır çok zaman alır. Her şeyin bunca hızla akıp gittiği zamanda, buna gerek var mıdır? Ne demiş Hz. Mevlana ‘’ Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!’’. Bazı şeyler öyle net ki!

Hiçbir zaman eleştirdiğim bir sistemin içinde eriyip gitmek istemem, ancak erimesem de birçok hücremin bunlarla savaştığı kesin! Eskiden, kötü alışkanlık dediğinde aklımıza içki, sigara, alkol vb. gelirken, şimdi benim aklıma tiktok saçmalığı geliyor, sosyal medyada geçirilen zaman geliyor, a bir de gününün neredeyse yarısını digital paralara feda edenler geliyor. Sosyal medyada geçirdiğiniz zamana bir bakın ne olur ara ara, orada o zamanı kaybetmeseydiniz ne yapıyor olurdunuz. Artık fikrimizi oradan beyan ediyor, egomuzu bile oralarda doyuruyoruz. Bu uygulamalardan en çok kapatılması gerektiğini düşündüğüm uygulama tiktok. Birçok engelli çocuğun komedi unsuru gibi kullanılıp video çekilmesine mi yanayım, meşhur olma sevdasıyla kendini şekilden şekilde sokan ergen kardeşlerime mi yanayım. ‘’Onlar da öyle’’ deyip geçmek her zaman kolay olmuyor işte. Her şeyin planlı, programlı ve bir kurgu içinde olduğuna eminim artık. Geçen gün Facebook, instagram ve whatsapp aynı anda çökünce, hepimizin biraz kel gibi hissettiği oldu, hatırlarsınız. Kendini bilimle, edebiyatla, sanatla besleyen insan ne buralarda kendi zamanını harcar, ne de nasılsa maaş alıyorlar süpüren var diye çöpünü yere atar. Her şey bir neden-sonuç ilişkisi, her şeyin bir nedeni var. İlla diplomadan bahsetmiyorum tabi, değişmek, evrilmek, öğrenmek asla bitmiyor ki! 

Adınızın önündeki ünvan inanın kimsenin umurunda değil, siz ne yaptıysanız bugüne kadar, kendinize yaptınız. Bizim mesleğin de hastalığıdır ‘’ben oldum’’. Biraz ilgi gördüyseniz, sokakta insanlar fotoğraf çektirmeye başladıysa, ve ne saçmadır ki (artık bir projeye oyuncu seçerken inanın bazıları için önemli bu) instagram’da takipçi sayınız fazlalaştıysa, tuhaf egosal bir değişime girenler olur. Bu bana ne kadar olmamışlık gibi gelse de, birçok kişinin de umrumda değil sanki. Bizim mahallede haftanın birkaç günü apartmanları temizlemeye gelen bir abi var, artık yaşlı olduğundan çok iyi yapamıyor işini, ama bu işe ihtiyacı olduğu da kesin. Dizlerindeki ağrılar yürümesine bile engelken, eğilip kalkıyor defalarca bastığımız yerler deterjan koksun diye. Durum böyleyken, bir sabah, hatırı sayılır bir makamda olan bir komşumuzun ona bağırdığını gördüm. Benim de çocuğa ve yaşlıya yükselen sese asla tahammülüm yoktur. Karşılık verince, ‘’Ona bunun için para veriyoruz, siz karışmayın’’ dedi.  Adamcağızın işini yaparken verdiği mücadelesini görmesem, bunca sert çıkışmazdım ben de kadına. Her ne olursa olsun, ne para veriyorsunuz diye o yaştaki adamı rencide etmeye hakkınız var, ne de vergi veriyorsunuz diye o çöpü sokağa atmaya hakkınız var. Bilmem kim olmuşsun komşum da, ne kadar insan olmuşsun gel bir gün sorgulayalım! Hamurun mayasızına, insanın olmamışına denk gelmeyin dilerim hiçbiriniz.

Her şey bir yana biraz merhamet biraz vicdanla, dünyanın buna çok ihtiyacı olduğu bildiğim bir yerden söylüyorum, geçiyorken uğradıklarıma selamla! 

Yazarın Diğer Yazıları

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Değişmiyor bazı şeyler

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstel ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

O tozu yutmayacaktık

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “A ...

Bir sayfaya sığar mı?

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yoll ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Kâğıdın kalan kısmına...

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hi ...

Bir gün yine giderken…

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere ...

En çok neyi dilendik?

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğre ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyo ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, s ...

ARŞİV