Kâğıdın kalan kısmına...

19 Ağustos 2020 - 17:04

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hiçbir şeyin hiçbir zaman geç olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Çünkü biz geçmişiyle bağı koparmayı bir türlü beceremeyen, bugünü ve yarını kaçırmayı öğrenmiş bir nesiliz. Bir çok alternatif var bize sunulan, yoga, meditasyon, kişisel gelişim rehberlikleri vb. Bunların ruhumuza etkisi elbette yadsınamaz ancak o kalem bizim ve neyi çizersek bize iyi geleceğini aslında çok iyi biliyoruz. Bazen cesaretimiz bazen gücümüz olmuyor ama kalemi biz tutuyoruz. Kalem elimde. Kalp? Ev? Ekmek? Harita? Hangisini istersek, niyetimiz ondan yana olsun, gözümüzü kapattığımızda hayalini kurduğumuz neyse kâğıtta yerini bulsun! Gerisi renkler, siyah, beyaz belki de gökkuşağı… Hadi cesaret!

Provadan çıktım, Bahariye’de yürüyorum. Bir sıcak simit, bir taburede içilen sıcak çay ve gelen geçen insanları izlemek en sevdiğim şeylerden. O zaman konservatuvardayım, ve öğrenmişim ki yanımdan geçen herkes bir hikaye, yanımdan geçen herkes bir gün oynamam gereken bir karakter olacak belki de. İzliyorum dikkatlice herkesi. Ayaklarına bakıyorum, ayakkabı, derdi bir hocam, insanı ele verir. Ayağındaki eski de olsa, pul pul da dökülse ayakkabısını temiz tutmayı beceren insandan korkmayın. Hava bozuk, yerinden oynamış kaldırım taşlarından benim ayakkabılar da nasibini almış ama prova sonrası eğilip silmeye halim kalmamış. Ayakkabılarımı birbirine sürttürdüm çamuru gitti izi kaldı. İz… Her yaşanmışlık sonrası, bir süreliğine yaka iğnemiz olan. Çay ocağına doğru giderken hep aynı sokağa takılıyor gözüm, hafif yokuşla iniyorsun sokağa. Ah diyorum ne güzel şurada oturmak bir yokuşla sessizliktesin, bir yokuşla insan içinde. O zaman o sokağın başında Mango var, en üstü indirim katı, öğrencilik zamanımın vazgeçilmezi, çok beğendiğim şeyleri aklımda tutup birkaç ay sonra oradan bakıyorum, bazen buluyorum bazen beden kalmıyor. Hayatta her zaman bir şeylere geç kalacağız elbet, her şeye de sahip olacak değiliz ya diyorum. Eşyaya fazla para vermeyi gereksiz buluyorum, cebimdeki üç kuruşla büyük cümleler kurmak o dönem çok da haddime değil ama diyorum hayal bedava. Belki bir gün o sokakta evin olur, belki indirim zamanını beklemeden neyse parası verir alırsın, tam bunu derken de vicdan yapıyorum, üstünde kıyafet olmayan var Meltem diyorum. Ucuz iş gücüyle ucuz ülkelerde yapılan kıyafetleri burada bilmem ne kadara satıyorlar, hem belki de o dikiş makinasının başında bir çocuk, saati bilmem ne kadara tutuluyor. İki dakika hayalle şımarayım diyorum, yok olmuyor. Gerçeklik ve hayal arasındaki ayrımı çok sonra öğrendim. Hayal bedava enerjini gücünü besler, bugün neyse yarın ne olacağını bilmiyor ki insan, sabret. 

Aradan yıllar geçti, ben okulu bitirdim, ara ara Kadıköy’de buluşuyorum arkadaşlarımla, yine aynı sokağa aynı hisle bakıyorum. Bir yandan programa başlamışım ama değil ev almak, araba almak bile henüz hayal. Bunu da neden yazıyorum, kiminle tanışsak hep ne kadar kazandığımız merak konusu. Sana ne güzel kardeşim, rısk bu sorulmaz. Alın terim var mı var, gece vicdanım rahat uyuyor muyum, uyuyorum. Sana ne? Daha iyisi senin olsun. Neyse, ben o yıl karar verdim, anneme dedim ki ben bu yılsonunda ev alacağım. Annem de “Hayal kurma Meltem” dedi, sanki hayal kötü bir şey, iki dakika yüzümüz gülsün be anacım. Ben o yıl nasıl çalıştım anlatamam, ders veriyorum, oyun oynuyorum, çekime gidiyorum arada ekstra sunuculuk yapıyorum derken, biraz birikti. Hesap yapıyorum sürekli kredi çeksem üstüne koysam küçük bir bahçe katı tamam bana. O aralar da bahçe katı diye baktığımda bir ev çıkıyor karşıma, alıp ruhumu oraya koymuşsun sanki, tuğla duvarlar, otantik dolaplar, seksenlerin karo taşları yerler. Mümkün değil benim için evin yanından geçemiyorum. O ara da evin ilanı kalktı zaten. Aradan bir ay geçti Yeldeğirmenin’de bir ev buldum ben küçücük bütçeme uygun, krediyle alırım dedim, kira beni hep korkuturdu. Bizim işte ne zaman para kazanacağın da belli olmadığı için, birine mahçup olmayı hiç istemedim. Evin sahibiyle buluştuk, baktım ev güzel ama tahminimden o kadar küçük ki iki kedi, o kadar kitap bir de beni koysan ev bitiyor. Ev sahibine teşekkür ettim, durumu anlattım. Adam demez mi, benim bir evim daha var ama senin bütçenle mümkün değil kızım. Dedim nerde, adresi söyledi, ben evi anlattım, adam şok. Ne zamandır o eve baktığımı ancak hem durumumun müsait olmadığını hem de zaten ilanın kalktığını söyledim. Meğer ev tam satılacakken, ev alacak kişi bazı isteklerde bulunmuş adam da sinirlenmiş satmaktan vazgeçmiş, ilanı koymaya da vakti olmamış. Annemin zoruyla o eve bakmaya gittik. İçeri girdim kalbim pıt pıt, bahçesinde bir incir, bir erik ağacı. Her şeyi geç onlara bir sarılsam yeter, üstündeki karıncaları izlesem, erik ağacının ilkbahardaki beyaz çiçeklerini. Hayal kurdum hemen kurmam mı, altına otur toprağa bas, bir de demli çay, üstelik yıllardır hayalini kurduğum sokakta. Ev sahibine teşekkür ettik, ayrıldık. O zamanlar Bakırköy’de oturuyoruz, annemi deniz otobüsüne bindirdim, bir kafeye gittim bir şey içmek için, içimden de diyorum ki “Allahım bugüne kadar sağlık dışında bir şey istemedim, herkese, her şeye koştum, bunu çok istiyorum!”. İster inanın ister inanmayın, telefon çaldı, yaklaşık altı ay önce görüşüp onaylanmayan bir reklam kampanyasının başındaki kadın arıyordu. Açtım telefonu ama sesim titriyor, kampanya reklamını çekmeye karar verdiklerini, bize karşı da mahçup olduklarından ödemeyi hemen yapacaklarını söylüyordu. Ben sevinçten çığlık atmak istiyorum ama boğazımda bir düğüm. Uzatmayayım, bir hafta içinde işlemleri hallettik, ben reklamın ilk filmini çektim. Onuncu gün erik ağacının altında o serin havada demli çayımı içiyordum. Hayat, şükredilesi çok şeyin var! Yeter ki kalbimiz sana layık olsun. 

Bunu neden sizinle paylaşmak istedim çünkü kendi gerçeğimizle hayallerimizi öldürüyoruz. Gerçekçi olmakla, umutsuz olmak aynı şey değil. Sen elinden geleni yap, gerisi senin için hayırlı olan. İstediğimiz ve hayalini kurduğumuz her şey tabi ki gerçek olmayacak, ama denemekten kime zarar gelir. Dünya sonsuz bolluk bereket. Sağlığınız olsun. Ev bir örnekti. Başımızı sokacağımız bir yuva olsun gerisi gelir zamanı geldiğinde. Dünya güzeli kocaman evin olmuş, bembeyaz duvarlar arasında hapsolmuşsun, küçücük bir evin var her sabah masanda yetiştirdiğin çiçeğin sana baktığını görüyorsun, binalar arasında yok olmuş bir şehirde, havuzlu 50 katlı bir yerde oturuyorsun mahallene hep bir tepeden bakıyorsun yabancı gibi ya da küçük evinden çıkıp bakkalına, kasabına, sucuna selam verip, hayırlı işler dileyip, ekmek almaya fırınına kendin gidiyorsun. Hayat senin, yol senin, kağıt senin, kalem senin! Hiçbirimiz sahip olduklarımızla gitmeyeceğiz toprak altına, insanlığımızdan vazgeçmeden kurduğun hayaller senin! HADİ KAPAT GÖZLERİNİ!

Yazarın Diğer Yazıları

Temizliğe nereden başlasak?

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın g ...

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Değişmiyor bazı şeyler

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstel ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

O tozu yutmayacaktık

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “A ...

Bir sayfaya sığar mı?

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yoll ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Bir gün yine giderken…

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere ...

En çok neyi dilendik?

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğre ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyo ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, s ...

ARŞİV