O tozu yutmayacaktık

12 Şubat 2021 - 10:13

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “Ayağını yorganına göre uzat”. Türkiye’de oyunculuk her an her şeye hazır olmaktır. Eğer bir maaşlı bir kurumda değilseniz, yarını düşünerek hareket etmek zorundasınızdır. Saat başı otuz liraya ders verdiğimde, birçok kişinin neler söylediğini hatırlıyorum. Değer mi Meltem, bazen değiyor işte, o para kolay birikmiyor. Az çok demeden doluyor kumbara. Ne demişler yine, “Aza tamah etmeyen, çoğu bulamaz”. Maalesef çok gördüm dizinin dördüncü bölümünde bilmem kaç bin liraya tutulan evleri ve o dizinin bilmem kaç bölüm sonra bittiğini ve arkadaşlarımın düştüğü halleri. Tamam anlarım, o tozu yuttun bir kere, saygım sonsuz ama “sakla samanı gelir zamanı” be güzel kardeşim, hepimiz biliyoruz ki, Türkiye’de oyuncuysan yarının meçhul. Pandemi dönemi bunu bir kez daha hatırlattı.

Tiyatro okumak ve hayatını tiyatroyla kazanmak isteyen bir genç kızdım. Yaş 17-18, dedim beni dershaneye göndermeyin, ben tiyatro okuyacağım, dinlemediler. Hala yanarım o dökülen paralara. Ayrıca bazı derslerden de kaçtım, anne beni affet, ilk kez burada yazıyorum. Demem o ki, bir şeyi kafaya koyduysan, yolunda kimse duramıyor. Okulu bitirdim, sanıyorum ki, hemen dizilerde iş bulacağım, paraya para demeyeceğim. Ki maalesef şu anda birçok öğrencim de böyle sanıyor. Gerçek öyle olmuyor. Başlarda umudunuz hiç bitmiyor, artık onuncu görüşmeden sonra, o da olmayınca, bir şeyler dank ediyor. Hayat öyle bir şey değilmiş. Şu anda bile okuyan ya da mezun olmuş bir çok meslektaşım için, kaygım büyük. İş alanı sağlanmıyor, tiyatrolar kapanıyor, diziler desen (oldu ki girdin bir işe) bütün kaygın reyting oluyor. Yani kısaca işimiz bizi pek zorluyor.

Anne sözünü kulak ardı ettik, çoğu zaman. Annem, kızım bir mesleğin olsun, yine oyuncu olsun dediğinde, tiyatroya hakaret gibi algılardım. Tiyatro insanı insana anlatıyordu, bu bir kere insana da saygısızlıktı. Çok okumak, yazmak, oynamak, üretmek zorundaydım. Hayat öyle bir yerden vuruyor ki bazen, o idealist halinizden pek eser kalmıyor. Ay sonu gelmek zorunda, ay başı o kira ödenmek zorunda ve dahası. Hala ananem, yıllardır sahnede olmama rağmen, e kızım başka ne olacaksın diye soruyor, yaş geçmiş orta çağları, ha gayret on yıla emekli olurum anane de denmiyor.

Pandemiyle birlikte birçok özel tiyatro, perde kapattı. İsterseniz açabilirsiniz, ama salonun şartları uygun mu, yarı kapasite vs derken, anladık ki bu bile o sahnenin kilidini açmaya değmiyor. Gelen yok, giden çok. Üstelik bir destek, bir dindirici ödenek de yok. İnsanlara bin lira verdiler, bin. Buna değinmek bile istemiyorum. Bir gün tiyatro online olacak deselerdi, hayatta inanmazdım, tıpkı maskesiz dışarı çıkamayacağımıza inanmayacağım gibi. Hayatın nasıl bir dönemine denk geldiysek, hiç büyük konuşturmuyor bizi. Kadıköy’de birçok tiyatro online oyuna dönüyor. Moda Sahnesi, Oyun Atölyesi derken, şimdi de BOA Sahne. Sahnenin kurucusu Aytekin Atabey, benim üniversiteden arkadaşım. O sahneyi ne umutla, nasıl bir borç harçla kurduğunu ben biliyorum. Onca emek verip perde kapatmak, çocuk yapıp başka birine vermek gibi inanın. Takdir ediyorum ben hayalleri için onca yükün altına girebilen herkesi, hiç bu kadar cesaretli olmadım ben. Şimdilerde BOA da, online oyunlara başlıyor. Büyük bir dayanışmayla, herkes elini taşın altına koydu, gönüllü yazarlar, yönetmenler, oyuncular. Şimdi bu yeni devrin başındayız. Alkış gibisi yok bizim için, ama buna da alışırız. Ben de bir oyun yazdım, BOA için. Adı “Sarmal”. Dön dolaş aynı yer mi dersin, ne yaşatırsan yaşanmadan ölmezsin mi dersin, öyle çok anlama çıkıyor ki benim için.

Bu dönemle birlikte iş ilişkilerimiz bir yana, özel hayatlarımız da epey sarsıldı. Evde sürekli yan yana olmak, kendine ait bir alan yaratamamak zorladı herkesi. Herkes hayatındaki kişinin, aşktan mı, minnetten mi, alışkanlıktan mı olduğunu anladı. Psikiyatrlarda çift terapisi seansları arttı. Kadınlar içini döktü, erkekler suskun kaldı. Çünkü, bize öğretmişlerdi, bir psikiyatra giden delidir, iki mahrem iki kişi arkasındadır, üç erkek ağlamaz, anlatmaz. Uçuşa hazır mutlu balonlar, birer birer patladı. Sarmal, bundan bahsediyor. Uzun süre sonra yan yana kalmış iki kişi, yıllar içinde kendi içlerinde değişseler de, alışkanlıkları yüzünden sürekli başa dönüyor. Sonuç, biri alan biri sürekli veren konuma geçiyor, ikisi de mutsuz. Ben de heyecanla bekliyorum, ortaya neyin çıktığını. Çünkü ilk kez kendi yazdığım bir metni oynadım, hem de ilk kez bir oyun kısa film gibi çekildi ve ortaya ne çıktığını görmek için epey heyecanlıyım. Oyunu Serkan Altıntaş’la oynadık, Berfin Zenderlioğlu yönetti. Gözünüze ilişir bu ara hepinizin online oyunlar, hangisi olursa olsun, lütfen bir kahve parasından artırıp, evinizde ayağınıza battaniyenizi çekin, çayınızı alın, hem izlemiş hem de destek vermiş olun tiyatrolara, çünkü buna çok ihtiyaç var. Sezonun adı, “Hayatta Kalmak”, sırf bundan bile yola çıkabilirsiniz.

Kadıköy hala kendi gibi davranmayan dost gibi. Cıvıl cıvıllığından eser yok. Esnaf kaygılı, bütün umudunu küçük bir kahve dükkânına bağlamış kafelerin boynu bükük. Operadan prova sesi gelmiyor, köşe başı çiçekçilerimiz, borçla aldıkları çiçekleri satamadıkları için dertli. Yani bu ara bizim yakada, kime bir dokunsan bin ah işitirsin. Hâlbuki biz çay bahçesinde, denize bakıp simidini kıtlatan, çantasında genelde kedi köpek maması taşıyan bir mahalleliyiz. Şu günleri bir an önce atlatmak derdindeyiz. Valla Ay’a gerek yok ay sonunu çıkarsak “Bize Yeter”lerdeyiz.

Birbirimize sarılacağımız, alkışımızı seyircinin gözüne baka baka alacağımız günlerin özlemindeyiz...

Yazarın Diğer Yazıları

Temizliğe nereden başlasak?

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın g ...

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Değişmiyor bazı şeyler

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstel ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

Bir sayfaya sığar mı?

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yoll ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Kâğıdın kalan kısmına...

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hi ...

Bir gün yine giderken…

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere ...

En çok neyi dilendik?

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğre ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyo ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, s ...

ARŞİV