Oscar Wilde masallarında sosyalizm ve insan ruhu -2
Mutlu Prens
Pinokyo, Gulliver’in Yolculukları gibi yetişkinler için yazılmış pek çok roman zamanla kısaltılarak, ‘zararlı’ kısımları ayıklanarak kuşa çevrilerek çocukların okumasına hazır hale getirilmiştir. Büyükler için yazılan kimi masallar anlamından kopartılarak çocuklara anlatılmaya başlanmıştır. (Parantez içinde söylemek gerekirse, Ernesto Che Guevera, Deniz Gezmiş gibi sosyalist figürlerin günümüz kapitalizminde fikirleri üzerinden değil de yakışıklılıkları üzerinden metalaştırılması da benzeri anlayışın ürünüdür.) Oscar Wilde’ın masalları da genel olarak böyledir. Masal olarak tanımlansa da, çocuklardan ziyade büyükler için yazılmış manifestolardır.
“Oscar Wilde’ın yaşadığı 19. yüzyıl, İngiltere’de Viktorya Çağı olarak anılır. Sanayinin geliştiği, ülkeye giren para miktarının arttığı, toplumun küçük bir kesimi giderek zenginleşirken büyük bir kesimin kentlere yığılan yoksul işsizlerden oluştuğu, Londra’da günlük suç işleme oranının eşi benzeri görülmedik rakamlara ulaştığı Viktorya Çağı’nda, İngiltere’de katı bir ahlakçılık egemendi,” der eleştirmen Ömer Türkeş, Mutlu Prens için yazdığı yazısında. “(Ancak) bu çağın ahlakı, yöneticilerin, soyluların, zenginlerin çıkarlarını koruyan ikiyüzlü bir ahlaktı. Oscar Wilde’ın masallarında, romanlarında ve oyunlarında açığa çıkarmak istediği de işte bu ikiyüzlülüktü, sevgisizlikti, düş yoksunluğuydu, toplumun değer yargılarındaki çıkarcılıktı. O, gerçek ahlakın sevgi ve dostlukta, başkalarının acılarına ortak olmakta, bir toplumun sahip olduğu zenginliği eşit biçimde paylaşmakta olduğunu savunuyordu.”
Ömer Türkeş’in de belirttiği üzere, Oscar Wilde’ın masallarında sağlam düzen ve kapitalizm eleştirisi vardır. Okunup geçilecek değil, üzerine uzun uzadıya düşünülecek masallardandır. Kenti kuşbakışı gören bir tepede uzun bir sütunun üzerinde baştan aşağı altın varaklarla kaplı, gözleri iki parlak safirle parlayan, kılıcının kabzası iri kırmızı yakutla süslü Mutlu Prens heykeli vardı. Şehir halkı bu güzel heykelleriyle gurur duyuyordu. Bir kamışa âşık olduğu için güneye göç etmekte hayli geç kalan kırlangıç en sonunda çıktığı yolda Mutlu Prens heykelinin güvencesi altında konaklamak için mola verdi. Altından bir yatak odası olduğu için mutlu biçimde kafasını kanatlarının altına sokup uyumaya koyulurken birden üzerine kocaman bir su damlası düştü. Gökyüzünde tek bulut olmamasına rağmen yağmurun yağmasına şaşkın biçimde bakınırken ikinci hatta üçüncü damla da düştü. Kafasını iyice kaldırınca damlaların gökyüzünden değil, heykelden geldiğini anladı. Kırlangıcın içi acımayla doldu ve heykele kim olduğunu sordu. “Ben Mutlu Prens’im,” diye yanıtladı heykel. “O zaman neden ağlıyorsun?” Canlıyken, sarayın içinde güzellikler içinde sürekli gülüp eğlenerek yaşadığını bu yüzden kendisine Mutlu Prens denildiği ancak öldükten sonra heykelinin dikildiği tepede şehrindeki insanların yoksulluğunu gördüğünü, buna dayanamadığını kalbi kurşundan bile olsa, ağlamadan duramadığını, söyledi. Ayakları kaideye yapışık olmasa koşup insanlara yardım edeceğini ama elinden ağlamaktan başka şey gelmemesinin çaresizliğiyle, kırlangıçtan ulağı olmasını rica etti. Hasta oğluna nehir suyundan başka bir şey veremeyen terzi kadına kılıcının kabzasındaki yakutu götürmesini istedi. Göç etmekte hayli geciken kırlangıcın kaybedecek bir günü bile olmadığı halde Mutlu Prens’in üzgün durmasına dayanamayarak sadece bir gece kalabileceğini, yoksa soğukların onu öldüreceğini söyleyerek yakutu hiçbir işe yaramayan yerinden sökerek ihtiyaç sahibine ulaştırdı. Bunun mutluluğuyla ısındı. Küçük kırlangıç sonraki günler de güneye gitmeye niyetlense de, Mutlu Prens’i acıyla ağlatan yoksullara yardım etmek için o soğuk kuzey şehrinde kalmaya devam etti. Heykelin safir gözlerinden birini tavan arasında soğuktan titreşen yazar adayına diğerini ise Andersen’in donarak ölen Kibritçi Kız’ının avcuna bıraktı. Gözlerini bağışlayan Mutlu Prens’in kör kalması üzerine küçük kırlangıç onu bırakamayarak yanında kalmaya devam etti ve artık heykelin gören gözü oldu.
“Kırlangıç büyük kentin üzerinde uçtu, zenginlerin güzel evlerinde eğlendiklerini, dilencilerin kapılarda bekleştiklerini gördü. Karanlık yollara uçup, bitkin yüzleriyle zifiri sokaklara bakan aç çocukları gördü. Bir köprünün kemeri altında iki oğlan çocuğu birazcık ısınabilmek için koyun koyuna yatmışlardı. “Nasıl da açız!” dediler. “Burada yatmak yasak!” diye bağırdı gece bekçisi, kalkıp yağmura çıktılar.
Kırlangıç gerisin geri uçtu ve Prens’e gördüklerini anlattı.
“İnce altın varaklar var üzerimde,” dedi Prens, “onları bir bir söküp şehrimin yoksullarına vermelisin; yaşayanlar her zaman altının kendilerine mutluluk getireceğine inanırlar.”
Kırlangıç, altın varakları yaprak yaprak söktü, ta ki Mutlu Prens donuk ve kurşuni bir renk alıncaya kadar. Yaprak yaprak altınları yoksullara götürdü, çocukların yüzlerine bir pembelik geldi, güldüler, sokaklarda oyunlar oynadılar. “Artık ekmeğimiz var!” diye bağırıştılar.”
Mutlu Prens artık kurşundan biçimsiz bir heykele dönüşmüşken kırlangıç da kuzeyin soğuğuna daha fazla dayanamayarak öleceğini anladı. Mutlu Prens’i dudaklarından öperek ayaklarının dibine düşüp kaldı. O anda heykelin içinden bir çatırtı geldi. Kurşun kalbi çat diye ortadan ikiye ayrıldı. Bu sırada kenti teftiş eden belediye başkanı ve meclis üyeleri Mutlu Prens heykelinin perişan halini görüp onu eritip yerine kendi heykellerinin dikilmesi için kavga etmeye başladılar. Kurşunu eritme sırasında heykelin kalbi bir türlü erimeyince çöpe fırlatıp attılar. Kalp de ölü bir kırlangıcın üzerine düşüp ona sıcacık sarıldı. Masalın içinde Andersen’in Kibritçi Kız’ına gönderme yapan Wilde sonunu da Kurşun Asker’e selam çakarak bağlar.
Marks’a göre, gereksinmelerini kendi emeğinin ürünü ile doğrudan doğruya karşılayan kimse, gerçekte, kullanım değeri yaratır, ama meta yaratmamıştır. Meta üretmek için, o kimsenin yalnızca kullanım değerleri değil, başkaları için kullanım değerleri, toplumsal kullanım değerleri üretmesi gerekir. Değişim değeri bir ürünün kullanımından öte alınır satılır bir şey olmasına neden olur. Meta fetişizminin kaynağı bu değişim değeriyle ilgili olduğu gibi, emek gücünün bir metaya dönüşmesinin temelinde de bu nokta belirleyici bir rol oynar.
Nilay Erdem Ayyıldız, Marksizm ve Oscar Wilde’ın “Mutlu Prens” ve “Genç Kral” Öyküleri isimli makalesinde Marks’ın meşhur kuramı malın değişim değeri ile kullanım değeri arasındaki farka dikkat çeker: “Wilde, aslında (insanın) sosyalist/komünist devlete uygun şekilde güzel olanı değil faydalı olanı yapmakla yükümlü olduğunu hatırlatır. Örneğin, “sanatçı ruhuna sahip olduğu ününü kazanmak isteyen bir belediye meclisi (üyesi)” heykeli över, fakat onun “o kadar da faydalı olmadığını” belirtir. Fakat kapitalist toplumda metanın işlevinden ziyade fetiştik özelliği ön planda olduğu için, insanların ilgilendiği nokta Mutlu Prens’in meta değeri yüksek dış görünüşüdür. Bu nedenle öykünün sonunda belediye başkanı Mutlu Prens’in kılıcındaki yakutun düşmüş, elmas gözlerini yitirmiş ve artık yüzeyindeki altın yaprakların olmadığını görünce onun yerinden kaldırılmasını söyler… Çünkü heykel metalaştırıldığı için kullanım değeri aslında değer-değişim değerine dönüştürülmüştür. Üniversitedeki sanat profesörünün “artık güzel olmadığına göre yararlı da değildir” demesi bu yüzdendir. Böylece estetizmin öncüsü Wilde aslında güzelliği diğer değerlerin üzerinde gören anlayışa en ağır eleştiriyi yapmıştır.”
Marx’a göre yabancılaşma dört biçimde karşımıza çıkar: İnsan emeğini kendisi için değil kapitalist sistemde işveren için sarf eder, emeğine yabancılaşır. Ürettikleri kendinin değil işverenindir ki insan ürününe yabancılaşır. Kendini gerçekleştirmek için etkinlikte bulunamayan insan kendini ürününe yansıtamazken ürününe de sahip olamaz böylece kendine yabancılaşmıştır. Nihayetinde kendine bile yabancılaşan insan diğerlerine de yabancılaşır.
Nilay Erdem Ayyıldız, anılan makalesinde yabancılaşma olgusuna da dikkat çeker. Burjuva genç kız baloda giyeceği elbisesini düşünürken terzilerin tembelliğinden yakınmaktadır. Oysa üç kuruşa onun elbisesinin işlemelerini yapan terzi kadın, gece vakti olmasına aldırmadan o sırada işini yetiştirmeye çalışmaktadır. Öte yandan portakal isteyen hasta oğluna kirli nehir suyundan fazlasını verememektedir. Elleri çalışmaktan delik deşik olmuş, kızarmış ve sertleşmiştir. Yorgunluktan uyuyakalmıştır. “Marksist açıdan bakıldığında zor şartlarda yaptığı iş yüzünden kendi insanlığından soyutlanmış, yani yabancılaşmıştır. Emek verdiği ürünün kullanımına bile şahit olamayacaktır; dolayısıyla, emeği de “yabancılaşmış emek”tir. Yoksul terzi kadın için yabancılaşmış emeğin ürünü olan elbise şeyleşmiştir/metalaşmıştır. Öte yandan, aynı elbise zengin genç kız için fetiştik özellik taşımaktadır. Çünkü elbise artık onun için üzerini kaplayan giysi olarak kullanım değerinden çıkmıştır ve genç kıza diğer davetlilerin, dikkatini çekme ve saygınlık kazandırma gibi işlevleri bulunmaktadır. Dolayısıyla genç kızın baloda elbise ile yapmayı düşündüğü şey meta fetişizmidir.”
Sarayı çevreleyen yüksek duvarlar içinde yaşanan zevk ve sefaya karşılık dışında kalanların yaşadığı yoksulluk aslında kapitalist toplumda burjuva ile proletarya arasındaki sınıfsal sınırları temsil eder. Mutlu Prens ölümünden sonra bir devrimci gibi sınıfsal savaşın içinde olmaktan ziyade bir yalvaç gibi davranarak bu sınıfsal çelişkiyi gidermeye çalışır. Zaten Wilde’ın yaşamı da bu çelişkilerden oluşur. Soyluların, burjuvaların ve kilisenin yani devleti, ticareti ve dini kısacası siyaseti elinde tutanların aşırı zenginliğinin yanında halkın içecek su dahi bulamaması masal boyunca eleştirilir. Öte yandan İngiltere’nin emperyalist emellerinden en baştan itibaren ve en çok çekmiş bir halkın çocuğu olan İrlandalı Oscar Wilde, bu sömürgeciliği de masalda Hindistan ve Mısır değinileri üzerinden eleştirmekten geri durmaz.
MASALLARDA KADININ İSTİSMARINA UYUYAN GÜZEL ÜZERİNDEN BAKIŞ -5 Amerikalı şair Anne Sexton kadınların masallarda ve hayatta edilgen olmasına itiraz edenlerdendir. İntiharından 3 yıl önce 1971 yılında yayımlanan kitabı Transformations’daki (Dönüşümler) şiirleri peri masallarının yarattığı pembe dünyanın gerçek olmamasının kızgınlığıyla yazmıştır. ...
MASALLARDA KADININ İSTİSMARINA UYUYAN GÜZEL ÜZERİNDEN BAKIŞ -4 Genellikle uykuya; on üç, on beş gibi -masalın geçtiği zamanda- menstrüasyonun başladığı yaşta dalınmaktadır. Baba kızının cinselliğini engellemek için erkeklik organını simgeleyen bütün çıkrıkları, iğneleri kaldırsa da, gene de zamanı geldiğinde bu durum gerçekleşir. Bir erkek o ...
MASALLARDA KADININ İSTİSMARINA UYUYAN GÜZEL ÜZERİNDEN BAKIŞ -3 Basile’in, Talia’yı anlatırken Leto’nun hikâyesinden etkilenmiş olma ihtimali vardır. Zira Zeus’un sevgilisi olan Leto ikiz çocukları Güneş tanrısı Apollon ile ay tanrıçası Artemis’i doğurmuştur ve Zeus’un karısı Hera’nın kıskançlığını da üzerine çekmiştir. Yunan mitolojisindeki ...
MASALLARDA KADININ İSTİSMARINA UYUYAN GÜZEL ÜZERİNDEN BAKIŞ -2 Grimm Kardeşler’in masalına Dikenli Gül demelerinin sebebi ise gül ne kadar güzelse dikeninin o oranda keskin olması durumudur. Masalın Almanca’daki adı Dornröschen olup, rose yerine kullanılan röschen bizdeki –Ayşe‘cik’ gibi- küçüklük belirten ek gibi olup kızın toyluğuna vurgu yap ...
MASALLARDA KADININ İSTİSMARINA UYUYAN GÜZEL ÜZERİNDEN BAKIŞ -1 Uyuyan Güzel, öyle mümbit bir masaldır ki, İtalyan şair Giambattista Basile’in 1634’te yayımlanan kitabında Ay, Güneş ve Talia adıyla yer almasıyla başlayan yolculuğu, 1697’de Fransız yazar Charles Perrault’un Peri Masalları’nda Uyuyan Güzel, Grimm Kardeşlerin 1812’de basılan Ço ...
ÇİZMELİ KEDİ MASALI ÜZERİNDEN MİRAS TAKSİMİ MESELESİ -3 Peki, buradaki konuşan sinirli varlığın neden kedi olduğunu hiç düşündünüz mü? Masalın kaynağının Afrika olmasıdır, bunun sebebi. Eski Mısır’da kedilerin dini inanç ve ayin nesnesi olduğunu günümüze kadar gelen piramitler sayesinde gözlerimizle görebiliriz. Kedi tanrıça Bast, firavunun ...
ÇİZMELİ KEDİ MASALI ÜZERİNDEN MİRAS TAKSİMİ MESELESİ -2 Çizmeli Kedi’nin bir benzerini bize Boratav anlatır, ancak Anadolu masalında kedinin yerini tilki alır, sonunda da Keloğlan tilkisinin iyiliğine hıyanetle karşılık verir. Tilki ile Çimenci Padişahının Oğlu masalında bir Keloğlan varmış, bu oğlancık değirmene çırak girmiş. Değirmen ...
Çizmeli Kedi Masalı üzerinden miras taksimi meselesi -1 Charles Perrault’nun en bilinen ve masallarından olan ve benim de en sevdiğim masallardan biri olan Çizmeli Kedi aslında miras taksimi meselesini göstermesi açısından çarpıcıdır. Yaşlı değirmenci ölünce; büyük oğluna değirmenini, ortanca oğluna eşeğini, küçük oğluna ise ke ...
OSCAR WILDE MASALLARINDA SOSYALİZM VE İNSAN RUHU - 4 Kürk Mantolu Madonna ve samurlar içinde Mona Lisa Sabahattin Ali, hiç Oscar Wilde okumuş mudur, onun Sırrı Olmayan Sfenks öyküsünden haberi var mıdır? Bilmiyorum. Buna ilişkin hiçbir yerde bir kanıta rastlamadım ama ben Oscar Wilde’ın Sırrı Olmayan Sfenks öyküsünü her okuduğumda aklıma S ...
Oscar Wilde Masallarında Sosyalizm ve insan ruhu -3 Genç Kral Skolastik Fantazya isimli kitapta yer alan “Simurg’un Kanatlarını Takmak mı? Sarayın Merdivenlerine Camdan Ayakkabı Bırakmak mı?” isimli makalesinde Melek Özlem Sezer, masallarda halkın krallık sistemini asla sorgulamamasını eleştirir: “Ülke yönetiminin bir sistem ve bilinç gerekti ...
Oscar Wilde masallarında sosyalizm ve insan ruhu -1 Tam adıyla söyleyecek olursak, Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde ya da Herkes Öldürür Sevdiğini diye dilimize yerleşmiş olan Reading Zindanı Baladı’nın şairi, masal yazarı, sosyalist, ahlaksız Oscar Wilde. Kulak verin sözlerime iyice, Herkes öldürebilir sevdiğini Kimi bir bakışıyla ya ...
Rapunzel üzerinden çocuğa erginleşmenin anlatılması -2 Doğulu kimi edebiyat tarihçileri, Rapunzel’in esin kaynağının 11. Yüzyılda Firdevsi’nin yazdığı Şehname’de geçen Rudaba olduğu söyler. Şehnâme’de, Rüstem’in, Hükümdar Zal’ın kalesi Kabil’e, hükümdarın kızı Rudaba’nın sarkıttığı saçlarına tırmanarak girmesi anlatılır. Benzer bir olayı Osmanlı ...
RAPUNZEL ÜZERİNDEN ÇOCUĞA ERGİNLEŞMENİN ANLATILMASI - 1 Uzun sarı saçlı Rapunzel’i, kapatıldığı kuleyi falan hepimiz biliriz de masalın adının nereden geldiğini, sonunun nasıl olduğunu pek bilmeyiz. Fazla meraklandırmadan söyleyeyim masal adını maruldan alıyor. Yani Rapunzel, tıpkı kıvırcık, göbek, Çin gibi bir marul türünün adı. Bizim pazar ...
BİNDERİLİ ÜZERİNDEN MASALLARDA ENSESTİN İZİNİN SÜRÜLMESİ - 4 Babanın öz kızına göz koymasının yanı sıra gelinini almak için oğlunu öldürmeye çalışmasına da rastlarız masallarda. Boratav’ın Kral Padişahının Kızı böyle bir masaldır. Oğluna, kral padişahının kızını almak için iki sene harp ettiği savaştan yenilgiyle ayrılan padişahtır, bu namus ...
BİNDERİLİ ÜZERİNDEN MASALLARDA ENSESTİN İZİNİN SÜRÜLMESİ - 3 Ütelek ve Ahu Melek gibi bir başka Boratav masalı olan Yıldırım Padişahı’nda gene kızına göz koyan bir baba görürüz, ancak kızı kurtaran Yıldırım Padişahı da pek yüzüne bakılacak adam değildir. Masal boyunca resmen kızı taciz eder ve kız en sonunda tacizcisiyle evlenir. Bu masal as ...
Masallarda ensestin izini Grimm Kardeşlerin Binderili masalı üzerinden sürmeye başlamıştık, sonrasında bir Anadolu masalı olan Geyik Sultan’da da benzeri istismara rastlamıştık. “Durun, siz evlenemezsiniz. Siz baba kızsınız!” repliği Yeşilçam filmlerinde bile yoktur ama masalları okurken bunu yüksek sesle dile getirmemiz gerektiğini anlıyoruz. Pert ...
BİNDERİLİ ÜZERİNDEN MASALLARDA ENSESTİN İZİNİN SÜRÜLMESİ - 1 Çocuğunuza her gece yatmadan önce masal okuyorsunuz. Evdekiler bitti. Kitapçıya gidip, ne alsam ne alsam diye bakınırken gözünüz Grimm Masalları’na takılıyor. Tabii ya, siz de bu masallarla büyüdünüz. Hemen alıyorsunuz. Akşam çocuğunuz yatıyor, siz de başucuna oturup kitabı açıyorsunuz ...
KÜLKEDİSİ / CİNDERELLA MASALI ÜZERİNDEN TOPLUMLAR ARASINDAKİ FARKLARIN İZİNİN SÜRÜLMESİ - 4 Cinderella masalının altında gizli bir cinsel tutku yattığı söyleyerek, geçen yazıyı bitirmiştik. Daha da ileri gideyim, bu masalın kodlarında ayak fetişizmi gizlidir. Nasıl yani? diyerek kafanızı kaşıdığınızı görür gibiyim. Bunca ay sabrettiniz, yazın ...
Külkedisi / Cinderella masalı üzerinden toplumlar arasındaki farkların izinin sürülmesi - 3 Cinderella’nın, Küçük Annette isimli Fransız varyantı, geçen yazımızda bahsetmiş olduğumuz Eflatun Cem Güney’in Sırmalı Pabuç masalına daha yakın durmaktadır. Masal köyde geçer ve Annette koyun güder. Kötü kalpli üvey anne kızını etle beslerken, Annette h ...
KÜLKEDİSİ / CİNDERELLA MASALI ÜZERİNDEN TOPLUMLAR ARASINDAKİ FARKLARIN İZİNİN SÜRÜLMESİ - 2 Geçen yazımızı Cinderella’nın cariye olduğunu söyleyerek noktalamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim o zaman. Yunanca yazan Romalı yazar Claudius Aelianus’un milattan sonra üçüncü yüzyılda, Antik dönem yazarlarından alıntılayarak derlediği Varia Hi ...
KÜLKEDİSİ / SİNDİRELLA MASALI ÜZERİNDEN TOPLUMLAR ARASINDAKİ FARKLARIN İZİNİN SÜRÜLMESİ - 1 Külkedisi aslında 9. yüzyıldan kalma eski bir Çin masalıdır ama sadece Avrupa’da 550’yi aşkın değişik biçimde anlatılmaktadır. Hatta Binbir Gece Masalları’nda bile yer almaktadır ama orada ayakkabı yerine daha doğulu bir obje olan halhal kullanılmıştır. ...
Çocukları eve dönüş yoluna çıkartmadan önce aklıma gelen bir hususu yazmazsam rahat edemem. Hansel’in, kıpırdayamadığı daracık kafese kapatılarak, kesilip yenilmek üzere sürekli beslenmesi sizlere bir şeyler çağrıştırıyor mu? Orta Çağ’da tavukları ya da başka hayvanları daracık kafeslerde besiye çekip, kısa sürede şişmanlatıp kesmek gibi bir uygula ...
Hansel ve Gretel’i ormanı derinlerinde bırakmış ve biz de peşleri sıra masalın içinde ilerlemiştik. Hansel ve Gretel’i kayboldukları ormandan kurtarmaya ne dersiniz? Ormanın haritasını çözebilmemiz için biraz yardıma ihtiyacımız olacak. En büyük yardımcılarımız Pinhan Yayınları tarafından basılan orijinaline sadık çevirisi ile Can Evrim Aslan’ın Ya ...
“Baba Bana Masal Anlatma” diyerek başladığımız yazı serüvenimizde bir yılı devirdik, ilginiz ve izniniz olursa bu yıl da size masal anlatmaya devam edeceğim. Dilerim bu esnada sizler sonu mutlu biten masalların kahramanı olduğunuz bir sene yaşarsınız. 2023’e en sevdiğim masallardan olan ve sosyolojik açıdan hayli malzeme barındıran Hansel ve Gretel ...
MASALLARDA TOPLUMSAL ROLLERİN ÖĞRETİLMESİ VE CİNSİYETÇİLİK - 2 Masalların daha küçücük çocukken toplumsal rolleri kafamıza nasıl soktuğunun izini sürmeye, geçen yazıda koyduğumuz virgülden devam edelim, dilerseniz. Masallarda kızlardan beklenenin ev işi ve temizlik olduğu, beyinlerine bir dantelâ gibi işlenir. Orman Evi (Yoksul Oduncu) masal ...
MASALLARDA TOPLUMSAL ROLLERİN ÖĞRETİLMESİ VE CİNSİYETÇİLİK – 1 Sene başından bu yana devam eden yazı dizimizde; Başparmak üzerinden masallarda çocuk köleliğini, Fareli Köyün Kavalcısı üzerinden masallarda salgın hastalıkları, Kibritçi Kız üzerinden masallarda yoksulluk ve çocuk işçiliğini, Parmak Kız üzerinden masallarda çocuk yaşta evlend ...
MASALLARIN KAPİTALİZMİN ELİNDE OYUNCAK OLMASI KURŞUN ASKER – 3 Evet, kola, çay, kahve derken bu yazı dizimizin sonuna geldik. En güzeli su elbette ama suları da zehirli maddelerle kirlettiğimiz için onları da ancak bir dizi işlemden geçirip arıttıktan sonra içer olduk. Çocukluğumuzdaki gibi derelerden pınarlardan su içmeye kalksak, maazall ...
MASALLARIN KAPİTALİZMİN ELİNDE OYUNCAK OLMASI KURŞUN ASKER – 2 Geçen yazıda sizlere Kurşun Asker’i kapitalizmin elinde oyuncak olmaktan kurtaran kahraman bilim insanı Clair Patterson’un hikâyesini anlatacağımdan bahsetmiştim değil mi? Demli çaylarımızı içip kafamız iyice açıldığına göre ekonominin ve bilimin karmaşık dünyasına girebiliriz. İlk ot ...
MASALLARIN KAPİTALİZMİN ELİNDE OYUNCAK OLMASI KURŞUN ASKER – 1 Karl Marx, çok doğru bir tespitle, “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser!” der ya, gerçekten de kapitalizm kullanamadığı şeyleri yok ederken kullanabildiklerini farklı ambalajlar içinde tüketiciye sunar. Bolivya dağlarında öldürdüğü Che Guevara’nın purosundan çakmağına, ...
MASALLARDA ÇOCUKLARIN ERKEN YAŞLARDA EVLENDİRİLMESİ ‘ÇOCUK GELİN’ THUMBELİNA - 3 Efendim, nihayet Parmak Kız – Thumbelina masalımızı anlatmayı bitirdik. Kralın yaptığı densizlik sinirlerimi bozsa da, kırlangıcın mutsuzluğuna üzülsem de şimdi daha iyiyim. Umarım Parmak Kız da, iyi ve mutludur, kralı yontarak insana benzetmiştir. Dilerseniz art ...
MASALLARDA ÇOCUKLARIN ERKEN YAŞLARDA EVLENDİRİLMESİ ‘ÇOCUK GELİN’ THUMBELİNA - 2 Geçen yazımızda anlatmaya başladığımız Parmak Kız masalını Köstebek’in Thumbelina’ya cinsel saldırıda bulunması üzerine daha fazla devam edemeyerek kesmiştik. Elbette yaptıkları Köstebek’in yanına kar kalmayacak. Buyurun o zaman masalın devamına… Köstebek, rah ...
MASALLARDA ÇOCUKLARIN ERKEN YAŞLARDA EVLENDİRİLMESİ: ‘ÇOCUK GELİN’ THUMBELİNA - 1 Ülkemizde Parmak Kız olarak bilinen Andersen masalı fantastiktir, macera doludur, acıklıdır, sonu bile tam mutlu değil, parçalı bulutludur. Disney, Thumbelina’dan bir doğa savaşçısı yaratmıştır. Gözünü hırs bürümüş, bir parkı yok etmeye çalışan kapitalistlere ...
MASALLARDA YOKSULLUK VE ÇOCUK İŞÇİLER: KİBRİTÇİ KIZ’IN KIZIL İNTİKAMI İşçi Bayramı ile başlayan Mayıs ayında, çocuk işçiliğinin son bulmasını dileyerek, o çok bildik masala farklı bir açıdan yaklaşmaya ne dersiniz? Babasının ölümü üzerine, çocuk yaşta okulu bırakarak çalışmak zorunda kalan Andersen’in pek çok masalında çocuk işçiliğine ve çocukl ...
MASALLARDA SALGIN HASTALIKLAR: FARELİ KÖYÜN KAVALCISI Son dönemlerde sokak hayvanlarının şehirlerden tamamen çıkartılarak, hayvan barınaklarına hapsedilmesi tartışmaları ünlü bir sanatçımızın attığı tweet’le daha da alevlendi. Bir kap yemek, bir tas su ve bir de başlarının okşanmasından başka bir şey beklemeyen can dostlarımızı şehirden kovdu ...
Masallarda Çocuk Köleliği Parmak kadar çocukların satılması -2 Geçen ayki yazımızda masallarında parmak kadar çocukların satılmasının izini sürmeye Grimm Kardeşlerin Başparmak masalıyla Almanya’da başlamıştık ve Pertev Naili Boratav’la yurda giriş yapacağımızı söylemiştik. O halde buyrun Nohut Oğlan’a… Boratav’ın Nohut Oğlan masalınd ...
MASALLARDA ÇOCUK KÖLELİĞİ PARMAK KADAR ÇOCUKLARIN SATILMASI -1 Bu sayıda hangi masalı anlatsam diye düşünürken geçenlerde ‘Kim Milyoner Olmak İster?’ yarışma programında Kenan İmirzalıoğlu’nun sorduğu “1980’lere kadar hangi ülkedeki yetim, gayrimeşru doğmuş, ebeveyni alkolik, ayrılmış veya fakir olan çocuklar devlet tarafından bazen açık artı ...
Evvel zaman içinde Evvel zaman içinde, kalbursaman içinde Develer tellal iken, pireler berber iken. Annem kaşıkta, babam beşikte iken… Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten. Annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, Gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi… Neyse sözü fazla ...